17 Aralık 2013 Salı

“TÜRK’ÜN GÖÇEBE RUHU” KİTABI (2010) HAKKINDA


6 Mayıs 2010

Başka etkenlerle birlikte göçebe özelliğimiz bize Türkiye’yi kazandırdı. Başka kültürlerle ilişkiye geçmemizi sağlayarak yeni kültür sentezlerini gerçekleştirdik. Biz Türklerin en büyük kazancı bu olsa gerek. Geçmişimizi büyük ölçüde kaplayan bir dönemin mirası olarak davranışlarımızı etkileyenleri kitaplaştırmakta çok geç kaldığımız anlaşılıyor.

“Niye böyleyiz” dendiğinde, cevaplardan birisi de, “Türk’ün Göçebe Ruhu”kitabından sonra “göçebeliğin getirdiği olumlu toplumsal özelliklerimiz yanında olumsuz özellikler de bulunmaktadır. Halimiz bu sebepledir” olmalı. (Bu, göçebe yaşantımıza ilişkin bir suçlama ve eleştiri değildir. O, bizim objektif gerçeğimiz.)  

Temel kelimesinin etimolojik kökeninin Türkçe olmadığını kitaptan öğrendim. Göçebe zihniyetinin büyük etkisiyle olsa gerek bizi ilgilendiren konuların temeline bakmıyoruz, detayı sevmiyoruz, yüzeysel değerlendirmelerle yetiniyoruz. Sonrasında çözülmeyen sorunlarımız dağ gibi birikiyor…

Kitabı göçebe zihniyetinin olumlu ve olumsuz olarak yol açtıklarını ortaya koymak açısından bir ilk başlangıç olarak görmek gerekir. Sıfırı “1” yapmak çok zordur. Eser kendi alanında sıfırı “1” yapmıştır. Bundan sonra yazılması gereken bir çok detay için ilk kapı açılmıştır artık.

KİTAP İÇİN ÖNERİLERİM
Kitabın önemli pasajlarından bir demet yapılıp internete konulabilir. Bunların bir ligi düzenlenebilir. Siteyi ziyaret edenler bunları nasıl bir önem sırasına diziyorlar bu belli olacaktır.

İşlenmemiş bir konu. İlk Dr. Erol Göka bütünleştirici bir eser hazırladı. Kitabını geliştirmesini bekliyoruz.

Tüm akademisyen psikologlarımızın elinde bu kitap bulunmalıdır. Tabii, bunun nasıl mümkün olacağı bir soru işareti…

Biz Türklerin göçebeliği konusunda (özellikle de, günümüzde bize olumlu ve olumsuz yansıyan yönleri üzerine) ne gibi araştırmalar yapılmalıdır? Mesela 100 maddelik bir liste hazırlanabilir. Dr. Erol Göka bunu yaparsa büyük bir yol göstermiş olur, vizyon verebilir.

Günümüze kadar göçebeliğimiz üzerine ne gibi araştırmalar ve incelemeler yapılmıştır, kimler yapmıştır, bunlar bir bölümde anlatılabilir.

Son göçerlerimiz üzerine ne gibi araştırmalar yapılmıştır, bunlar anlatılabilir.

Folklor dergilerinde kitabı tanıttırmak gerekir.

ÖNERİ - GENEL
Türklerin göçebeliği üzerine günümüze kadar kaç kitap yayınlandı bilgisine kitabın yeni baskısında yer verilebilir.

Göçebelik, mevcut halimizin kök nedenlerinden. Çok araştırmaya muhtaç bir alan. Bir maden konu.  
Geçmişimizde büyük bir dönemi kapsayan bir yaşam biçimimiz için uluslararası bir sempozyum düzenlenmelidir.

Şu anda yaşayan göçerlerle yapılabilecek araştırma çalışmaları neler olabilir? Bu listelenebilir.
Akdeniz, Çukurova ve Muğla üniversitelerinde “Göçebelik Araştırma Merkezi” kurulabilir.
Bir beyin fırtınası toplantısı yapılmalıdır.

---------------

Yazılabilecek eserler:
Edebiyatımızda, folklorumuzda göçebelik, göçerlik konusunda neler yazılmış? Bir makale hazırlanabilir. Bir antoloji yayınlanabilir. Konu aslında bir yüksek lisans tezinde işlenebilir.

Detay eserler verilebilir: Mimarlığımızda, şehirciliğimizde göçebeliğin etkileri; Günlük hayatımızda göçebelik etkileri; Düşünce hayatımızda göçebeliğin etkileri.

Türklerin göçebeliği üzerine çıkan akademik makaleler ve kitap içindeki bölümler bir kitapta derlenip yayınlanabilir.

Osmanlı döneminde göçebeleri iskan etme, yerleşik hayata geçirme üzerine ne gibi yayınlar var? Çok sayıda yayın olabilir. Varsa, makalelerden güzel bir derleme yapılabilir.

Göçebe zihniyeti(miz) isimli bir kitap hazırlanabilir.

Kaynakça
Göçebelik hakkında yabancı yayınlar kaynakçası hazırlanabilir.

Hazırladığım kaynakça başkaları tarafından derinlemesine geliştirilebilir.

“Son göçerler” üzerine çıkan son 30-40 yılın haberleri derlenebilir.

Çadır kaynakçası hazırlanabilir.

Özetli, açıklamalı bir kaynakça hazırlanıp yayınlanabilir

ÖNERİ - KİTABA İLİŞKİN
Kronolojik olarak karşılaştırmalı bir liste verilebilir: Batı dünyası ile göçebe Türkler. Biz göçebelik sürecindeyken Batı dünyası hangi aşamadaydı? Bunun detayları verilebilir.

Literatürde göçebeliğimizin hangi konuları işlendi, hangileri işlenmedi, kimler yazdı? Bu konuya yer verilebilir.

“Türkler göçebedir, göçebe değildir” tartışmalarına kitapta bölüm olarak yer verilebilir. Ayrıca bu konunun bir kitabı yapılmadı.

Yerleşik toplumlar ile göçer toplumlar karşılaştırmasına bölüm ayrılabilir.

Tablo ile çeşitli göçebe toplumları karşılaştırması yapılabilir : En göçebe biz miydik?

İkinci bölümün mevcudiyetine rağmen, geçmişte yaşadığımız göçebeliğimizin bizi günümüzde olumlu etkileyen ve olumsuz etkileyen yönleri maddeler ve özel iki bölüm halinde işlenebilir. Maddeler halinde işlenmesi ve listelenmesi okuyucunun hafızasında kalıcı etkiler bırakabilir.

Geçmişte konar-göçerlerimizin gün içindeki yaşantılarının detayı verilebilir. Günlük yaşam döngüsü nasıldı?

Kitabı okuduktan sonra daha bir anladım ki, göçebeler geçicilik üzerine temelleniyor. Bir türlü durmuşluk, oturmuşluk yaşayamamaktır göçerlik.  Bunun günümüze yansımasında her alandan bir çok örnek verilebilir, olayların derinine inemiyoruz, yüzeysel kalıyoruz. Temele bakmıyoruz. Birçok alanımız özellikle bu taşıdığımız miras sebebiyle sallantılı. Bu konu, kitapta işlenebilir. (Prof. Dr. İlber Ortaylı bu gerçeğimize 2002 yılında değinmiş: "Türkler, göçebelikten kalma militarist ve militan bir toplumdur. Ayrıca, bu yapıya özgü bir pragmatizm vardır. Derinlemesine hiçbir mesele alınmaz, anlık çözümlere gidilir. Uzun vadeli program yoktur. Bunun örneklerini çarpık ve kaçak yapılaşmada görürsünüz. Hiçbir şekilde maziye ve geleceğe bakmayı bilen bir toplum değildir, ancak, çok dinamik toplumdurlar. Çok tuhaf bir şekilde sanayiye düşkündür. Daha 15. asırda, ahalinin %95'inin göçebe ve köylü olduğu bir imparatorluk, muhteşem tersaneler, tophaneler yapmıştır." Finansal Forum, 16.3.2002).

Çok uzun bir dönem mi yaşadık göçebeliği? Bu kronolojik olarak verilebilir.

Ruh genel bir kavram. Göçebelikten arta kalan en önemli bakiye zihniyettir diye düşünüyorum. Zihniyet daha ağırlıklı sonuçlara yol açan bir güç, bir derinlik, bir etki. Bu da genlerimize işlemiş gibi. Kitapta zihniyet konusuna özel olarak yer verilebilir.

Kitabın yeni baskısında Dr. Erol Göka ile yapılan röportajda yer alan şu ifadeye özellikle yer verilmesini önermek isterim:  "Göçebelik bir yerde 'eğreti' durmak demektir, bugün neyimiz eğretiyse, mesela şehirciliğimiz, demokrasimiz, ezcümle modernliğimiz, orada göçebeliğin payını araştırmak gerekir". Akşam Pazar, 18.4.2010. Dr. Erol Göka “Araştırmak gerekir” diyor. Bunun detayı verilebilir. Ne gibi araştırmalar yapılmalı. Tek tek, biraz da içerikleri özetle verilerek kitabın yeni baskısında açıklanabilir.
Yukarıdaki tespitle, halimize ilişkin tarihsel kök nedenlerden birisi teşhis edilmektedir. Ulus olarak devamlı tekrar ettiğimiz bir davranış biçimimiz, olguların sonuçları üzerinden gündem yaratmak, bu gündemle meşgul olmak fakat olayların temel nedenlerine inmemektir. Bu bakımdan kitaptaki temel teşhis, genel davranış biçimimizden bir “u” dönüşünü içermektedir.

Temel kelimesinin kökeninin Türkçe olmadığı kitapta belirtiliyor. Temele ilişkin konular hep uzağımızda kalmış. Mesela binalarımızın temelinle 1999 depremine kadar ilgilenmiyorduk, deprem gerçeğinin farkında değildik. Konutların aksesuarları ile ilgileniyorduk. Bu temel konusunun da çok detayı var. Bunlara yer verilebilir. (Yine, mesela binaların temel su yalıtımı ile ilgilenmeyiz, kanalizasyon, altyapı konuları ilgimizi çekmez vs.)

Göçebeliğin bir başka olumsuz etkisi de sistem kuramama sorunumuzda kendini gösteriyor olsa gerek. Bu sistem kuramama konusuna kitapta detaylarıyla yer verilebilir (Sistemli düşünememek, sistemli hareket edememek vs.) Sorunları hep “sistem sorunu” olarak değerlendiririz, fakat bir türlü de bu sistem kurma işinde olması gereken performansı yakalayamayız. “Sistem kuramama”yı göçebelikten kalan en ama en önemli iki zihniyet sorunumuzdan birisi olarak değerlendiriyorum.  (Bir diğeri de hadiselerin, olguların derinine inmemek, detaya bakmamak. Bizim zıddımız ise Anglo-Saksonlar olsa gerek…).

“Peki, en önemli soruyu, şimdi bitirirken soralım: Göçebe-sözlü kültürden çıkış yolu var mıdır?”. (s. 221). Bu soru cevaplarıyla birlikte belki de ikinci bir yeni kitabı hak ediyor.
Göçebelerde soyutlama yeteneği gelişememiştir diye düşünüyorum. Bu konuya kitapta yer verilebilir. Dr. Erol Göka kitapta bu konunun ipucunu veriyor : “Felsefi düşünce için durmak, nesnel dünya ve kendi üzerine düşüncelere dalarak saptananları soyut kategoriler halinde belleğe ve yazıya kaydetmek gerekir.” (s.220)

Kitapta; “Göçebelikten toplumsal yaşantımıza kalan miras elbette yayla şenlikleriyle sınırlı değildir, arandığında toplumsal yaşantımızda daha birçok göçebelik izi bulunabilir." şeklinde yazılmış. Bunun başka örnekleri de detaylı olarak yazılabilir. Bu izi sistematik olarak ilk Dr. Erol Göka kitaplaştırmış oldu. Mesela “Toplumsal Yaşantımızda Göçebelik İzleri” isimli bir kitap neden yazılmasın…
Göçebelik bizim geçmişimizde çok önemli bir yer tutuyorsa, hakkında değerlendirme içerecek şekilde çok sayıda eser verilmiş olması gerekmez miydi? Neden gereken sayıda eser verilmemiştir? Bu konuya kitabın yeni baskısında yer verilebilir.

Günümüze kadar halen köylülükten kurtulamadığımız söylenir. Doğrusu göçebe zihniyetinden kurtulamadığımız şeklinde olmalıdır sanırım. Bunu kitaptaki bir ifadeden hareket ederek yazdım: “Modern Türk toplumunda “köylülük” diye nitelenen tutumlar, aslında doğrudan doğruya göçebelik zamanlarının bakiyesidir.” (s.103)

“Ne yazık ki çağdaş psikiyatri ve psikoloji literatüründe göçebelik ve göçebe ruh hali hakkında bizim bu kitapta anlatmaya çalıştığımız türden tek satır bile yoktur” derken sanırım yerli literatür kastediliyor. Eğer böyleyse kitabın yeni baskısında belirtilebilir mi?

SORU - KİTABA İLİŞKİN
19. yüzyıla kadar ne kadarımız yerleşikti? 19. yüzyılda bile büyük bir kısmımız konar-göçer miydik? Bunun genel nüfus içinde oranı nedir? Köylerde şehirlerde oturanlarımız, göçerlere göre ne orandaydı? Osmanlı’da konar-göçer nüfus sayıları tutuluyor muydu? Osmanlı 19. yüzyıla kadar konar-göçer yaygınlığını önleyemedi mi?

Göçerliği yaşamış ve göçerliği yaşamamış toplumların karşılaştırmalı bir listesi zaman dilimlerine göre verilebilir.

Bizim bir de göç konumuz var (Orta Asya’dan göçümüz). Bu tür büyük bir göçü yaşamış ve yaşamamış toplumların karşılaştırmalı bir listesi zaman dilimlerine göre verilebilir.

Dünyada göçebeliği en uzun süre yaşayan topluluklar Türkler midir? Dünyanın gelmiş geçmiş en göçer toplumu Türkler midir? Başka uluslarla zaman süreleri belirtilerek bir tablo verilebilir.

Şu anda kaç göçerimiz var? Adana, Antalya, Karaman, Tarsus, Mersin vs. illerde… Günümüzde son göçerlerden söz edilebilir.

Sorunlarımızın kökeninde göçebelik yaşantımızdan gelen kimi olumsuzluklar ağırlıklı olarak varsa neden bu konuda hiç araştırma yapılmamış? Bu konudaki düşünceler kitapta yazılabilir.
"Biz bu kitapta akademide ittifakla savunulan Türklerin göçebe bir geçmişten geldikleri, İslamlaşmalarıyla hemen hemen aynı zamanda yerleşik yaşama geçtikleri fikrinden hareket ediyoruz." şeklinde yazılı. Kitabın başka bir yerinde de ancak 19. yüzyılda yerleşik yaşama geçebildiğimiz yazılı... Ayrıca şu satırlar da var: "Türklerin önemli bir kısmı, Anadolu’da hızla toprağa bağlandılar, yarı-göçebeliğe geçtiler, yeryüzündeki en sağlam köylü topluluklarından birini oluşturdular" (s.243). Sanırım bu satırlar arasında bir çelişki yoktur…

“Keza Türk geleneksel yaşamında, 4 neslin aynı konutu kullandığı pek enderdir.” (s.118). Batılılarda bu konunun durumu nedir? Başka toplumlarla karşılaştırmalı bir bilgi olarak kitapta yer alabilir.
Şehircililik literatürümüzde göçebeliğimizin etkileri ele alınmış mıdır? Bu konuda kitapta bilgi verilebilir. Göçebelik geçmişimizden gelen izler, şehirciliğimize büyük etki yapmış görünüyor…


KİTAP
Kitap bilim dünyasında tartışılmalıdır. Bu nasıl sağlanabilir, üzerinde düşünmek gerekir.

“Elbette, değişimi kabul ediyoruz ama neyin değişmediğine, aynı kaldığına ve değişmeyenin bugün toplumsal davranışımız üzerinde ne kadar ve ne ölçüde etkide bulunduğuna da bakmak istiyoruz. Ruhumuzdaki göçebelik izlerinin peşini bu nedenle sürüyoruz. Karşımızdaki akademik önyargı dağının ve bu dağı aşmak zorunda olduğumuzun farkındayız.” (s.94) “Akademik önyargı dağı” konusu detaylandırabilir.

“Ne yazık ki çağdaş psikiyatri ve psikoloji literatüründe göçebelik ve göçebe ruh hali hakkında bizim bu kitapta anlatmaya çalıştığımız türden tek satır bile yoktur. Tamamen Batılı bakışla geliştirilmiş olan bu literatür, büyük olasılıkla göçebeliği insanlığın çok eskilerde kalmış ve birkaç çok küçük istisna dışında aşılmış bir bebeklik dönemi olarak gördüğünden konuyla ilgilenme gereği duymamıştır.” (s.132). Sanırım yerli literatür kast ediliyor…

“Göçebeliğin zihinlerimizde yaptığı ilk çağrışım, dinamizm ve esnekliktir”. (s.180) Kitabın yeni baskısında örnekler verilebilir.

Kitap başlığında “ruh” kelimesi yerine “zihniyet” kelimesini kullanmak daha uygun olur mu üzerinde düşünülebilir. Ya da, “Göçebe zihniyeti” isimli, sadece bu alana ayrılan bir kitap yazılabilir.  Kitabın 171. sayfasında “…Göçebe zihniyetinin kültürümüze verdiği en büyük zararlardan biridir bu” şeklinde bir ifade ile Dr. Erol Göka bir kapı aralamış. Buradan devam ettirilebilir. “Ruh” kelimesini genel bir girizgah olarak algıladım. “Zihniyet” ise daha farklı ve esas fayda ve zarar özleri sanırım burada duruyor.  

ÇEŞİTLİ
“… büyük ölçüde yerleşik yaşama geçişimizin ancak 19. yüzyılda gerçekleştiğinin anlaşılmasından sonra fazla söze gerek kalmamaktadır. İki yüzyıl. Toplumların tarihinde çok kısadır ve çok yavaş işleyen psikolojik zaman, bu kadar kısa sürede bir topluluğun psikolojisinin değişimine izin vermez.” (s.94).  Bu, psikolojinin en temel gerçeklerinden olsa gerek... Bunu şimdiye kadar hiç bilmiyordum. Çok önemli bir bilgi.

Kitap sebebiyle aklıma gelen konuyla ilgili çeşitli kilit kelimeler:

Göçebe zihniyeti
Kaktı göç eyledi Avşar illeri
Kervansaray
konar-göçer fasit dairesi.
hareket devamlı konar-göçer…
yörük oymak
geçmişte, yerleşelim mi göçelim mi kararsızlığımız.

Çeşitli notlarım:

itaat kültürü kitabı.
internette göçebelikle ilgili çok az sayfa var.
son göçer adıyla belgesel yapılmış.
ABD göçü.
Göçlerimiz bir türlü bitmiyor: Ayrıca bir de 19. yüzyıl sonunda ve 20. yüzyıl başında Anadolu'ya Balkanlar ve Kafkaslardan büyük bir göç dalgası yaşanmıştır. 60'lı yıllarda Avrupa ülkelerine işçi göçü gerçeği vardır. 80'li yıllarda da Bulgaristan'dan göçler olmuştur.  
Geçmişte göçebe ağırlıklı oluşumuza olumsuz bir gözle bakmıyorum. Bilimsel olarak anlamaya, değerlendirmeye çalışıyorum. O zamanın şartları sonucu göçebe bir hayat tarzı sürmüşüz.

Kendime teknik not:
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün “Türkler Bibliyografyası”nda göçebelik konusuna ilişkin bölüm var mı? Turkolischer Anzeiger kapsamında göçebelik künyeleri olabilir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder