İslam İşbirliği Teşkilatı Ülkeleri Parlamentolar Birliği (İSİPAB) Genel Sekreteri Prof. Dr. Mahmut Erol KILIÇ’ın Açılış Konuşması
Yer: Türk Dünyası Bilgeler
Zirvesi Gonul Sultanlari Bulushmasi-1-2014
Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın Adıyla…
Muhterem ricâl-i devlet, muhterem ricâl-i ilim ve irfan ve muhterem
hâzirûn, konuşmamın başında hepinizi hürmetle ve muhabbetle selamlarım…
Bu toplantımızın başlığı, malum “Bilgeler Zirvesi”… Bu başlık bana bazı ilkesel
şeyler üzerinde bir kere daha düşünmemi sağladı. Yüksek müsadelerinizle
bunları sizlerle paylaşmak isterim.
Malum “Felsefe” kelimesini ve “Filozof” veyahut da
“Feylesof” kelimesini duymuşuzdur. Felsefe tarihi kitaplarında “felsefenin babası”
tabiriyle ilk filozof olarak tanıtılan kimse malumunuz olduğu üzere Pisagor’dur
(Pithagoras). Aslında bu zat Mısır da eğitimini tamamlayıp, kendi beldesine
Samos’a geldiğinde bir halka oluşturur.
Uzun seneler süren bu derslerin neticesinde öğrencileri
kendisine “Üstadımız bize ne güzel şeyler söylediniz. Biz bunları bilmez idik.
Kâinatın sırrını, insanın sırrını biz sizden öğrendik. Siz
olsa olsa Tanrı olursunuz herhalde” dediler. O da “hâşâ sümme hâşâ!” diye cevap
verdi. (Tahkiye ve temsil yapıyorum, lütfen literalistler gibi ayniyle vâkî
zannetmeyiniz. Bu bir öğretim metodudur.) Bunun üzerine “o zaman sen ancak bir
peygambersin’ dediler. “Hayır, ben o da değilim” diye cevap verdi. Peki, o
zaman “Sen bir Bilge’sin yani bir Sofia’sın, Bilge bir kimsesin” dediler. İrfan ve hikmet sahipleri tevazu
sahibi olmak zorundalar. Tevazu sahibi birisi olarak dedi “Hayır bu saydıklarınızın
hiç biri değilim, bu derecelerin hiç birine sahip değilim. Siz o bilgeleri
tanımadınız, o Sofia’ları tanımadınız ama ben onları tanıdım, onlar tarafından
eğitildim. Aramızdaki fark bu”.
Öğrencileri
“O zaman üstadım sana ne diyelim, ne isim verelim?” dediler. Lütfen dikkat edin
felsefe işte tam bu noktada başlıyor. İlk defa filozof kelimesi kendisi için kullanılacak. Dedi ki
“Kişi sevdiğiyle beraberdir” fehvasınca bana ancak o ‘Bilgeleri ve bilgeliği seven
kişi’ derseniz bunu kabul edebilirim. Onun için Sofia’nın başına “Philo” ilave
edin o zaman kabul ederim dedi. Tek başına Sofia “bilge” veyahut “bilgelik”
demek. “Philo” ise “seven” demek, “muhib” demek. Bu ek modern Türkçede “Fil”
halini alarak bazı hastalık isimlerinin peşine ilave edilir.
Böylece
ilk defa “ Philo-Sophia” kelimesi yani Türkçe yazılışı ile “Filozof” tabiri
Pisagor için kullanılmış oldu. Fakat şunu da gözden kaçırmayalım ki meseleye bu
şekilde bakıldığı zaman Felsefe bir zirve değil aksine o zirveden düşüşün
başlangıcı olmaktadır.
Çünkü
bilgeler gitti, onları bir şekilde yitirdik. Onların yerine onları sevenler geldi,
yani feylezoflar geldi. Tabii ki Gelenek’ten bu düşüş modern zamanlara doğru
daha da süratlenince günümüzde hakiki manasıyla filozof da kalmadı.
Hatta bu kelime traji-komik bir şekilde komedi filimlerine başlık ve konu oldu.
Peygamber Efendimiz (sav) tam da bu manada buyurdu ki: ‘İçinizden bilgelik
ancak bilgeler alınması suretiyle kalkacak’. Yunusleyin şerhedersek bu hadisi: “Göçtü
kervan kaldık dağlar başında”. Asrımızın mühim mütefekkirlerinden Rene Guenon,
nam-ı diğer Abdulvahid Yahya derki: “Böylece batıda felsefe aslında tefekkürün
başlangıcını değil onun dejenerasyonun başlangıç noktasıydı.
Şimdi bu girişten sonra şunu ifade etmek isterim ki
‘Bilgeler Toplantısı’ adındaki bu toplantıya çağrıldığımız zaman, ben kendi adıma
konuşayım, bilge değil ancak ‘bilgeleri sevenleri seven kişi’ sıfatıyla
aranızda bulunduğumu peşinen arz etmek isterim. Her halukarda bu toplantının
İslam dünyasının bugünkü hal-i purmelâli göz önünde bulundurulduğunda çok
anlamlı bir toplantı olduğuna inanıyor ve emeği geçen herkesi bir kere daha
huzurlarınızda tebrik ediyorum.
Halen deruhte etmekte olduğum uluslararası vazifem gereği İslam
dünyasını en doğusundan en batısına kadar sürekli gezmekteyim. Bazı acı gerçekleri sizlerle
paylaşmak istiyorum. İçi kan ağlayan bir kardeşiniz olarak konuşuyorum. Şu anda
biz burada ulvî bir gaye için toplanırken İslam dünyasının bir yerinde nasıl
100 tane daha kız çocuğu kaçırırız ve bunları cariye olarak nasıl kullanırız diye
bir araya gelen insanlar var. Veyahut taaddüd-i zevcât âyetinde geçen ‘iki –
üç’ adedinden kasdedilen aslında bunların kareköküdür diyerek toplanan kimseler
var. Bunun sonucunda 29 tane hanımı olan
Afrikalı
müftü var. Yine İslam dünyasının başka bir yerinde, ismini Türk Dünyası
Bilgeler Zirvesi: Gönül Sultanları Buluşması de vereyim, Mısır’da Piramitleri
nasıl yıkarız veyahut el kesme cezası uygulanırken kolu uyuşturmalı mı
uyuşturmamalı mı üzerinde günlerce tartışan bazı Müslümanlar var. Yine İslam
dünyasının bir yerinde adına ‘Gençler’ denen bir gurubun yine müslüman bir ülke
olan Türkiye’den sırf onların fakir toplumlarına yardıma gelmiş yardım
kuruluşlarına ve Türkiye sefaretine nasıl bir bombalı saldırı düzenleriz diye
kafa yormaları aksine üzerinde ciddi ciddi düşünülecek bir durumdur. Ben 17-18
yaşlarındaki bu gençleri sorumlu tutmak yerine onları böyle düşünmeye sevkeden
zihniyet dünyasını sorgulamanın daha isabetli olacağı kanaatini taşıyorum.
Bazı
ülkelerin finansal destekleriyle açılan medreselerde alınan dersler neticesinde
üretilen bu nevzuhur İslam tipinin maalesef bizim bilgelerimizin yani
Mevlana’lar, Hoca Ahmet Yesevi’ler, Hacı Bektaş Veli’ler ve Yunus Emre’lerin
bize öğrettiği İslam geleneği terbiyesinden farklı bir İslam tipi olduğunu
söylemeliyiz. Bunlar yeni çıktı. Ve bu İslam birilerinin işine geliyor,
yatırım yapılıyor üzerinde.
Bu açıdan tekrarlıyorum bizlerin burada Anadolu’nun ruhunu oluşturan böylesi
bilgeler üzerine bir toplantı tanzim ediyor olmamız çok ama çok önem
arzediyor. Lakin yetkililere bir söylemek istiyorum ki bizim bu toplantılarımız
burayla sınırlı kalıyor. Biz bize konuşuyoruz. İslam dünyasına model vermede
maalesef bir katkımız olamıyor. Ariflerimizin, mütefekkirlerimizin kitabları
Arapça’ya, Farsça’ya veyahut İngilizce’ye, Fransızca’ya çevriliyor değil.
Hâlbuki Körfez ülkelerinden bir âlim öksürse hemen tercüme ediliyor. Yanlış anlaşılmasın
karşı değilim. Fikir fikirdir…
Çeklerin 2011’de vefat eden son devlet başkanları Václav Havel’in
meşhur bir sözü var. Bence çok mühim. Fakat modern zamanların koşuşturması
içerisinde unutulup gitti. Her şey çok çabuk tüketiliyor. Demişti ki: “Şimdiye kadar ülkeler kaç tane
mühendis, kaç tane politikacı, kaç tane iş adamı çıkardıklarına göre
değerlendirilirler idi. Fakat bundan sonra ülkeler artık kaç tane bilge, kaç
tane ârif, kaç tane filozof çıkardıklarına göre değerlendirilecekler”.
Birleşmiş Milletler’in yeni kriterlerine göre artık bir ülkenin gelişmişlik
seviyesi sadece ekonomik parametrelerin ölçülmesiyle değerlendirilmeyecek.
O insanların kültür seviyesi, eğitim düzeyleri ve hoşgörü
düzeyleriyle beraber külli bir değerlendirmeyle tesbit edilecek. Ne mutlu bize
ki şimdilerde ihmal ettikse de yeri geldiğinde prensiplerini izleyeceğimiz bilgelerimiz
var.
Ben sözlerimi bu açılış konuşmasında daha fazla uzatmak istemiyorum.
Madem her konuşmacı konuşmasını bir şiirle süsleyerek tamamladı ben de muhterem Milli Eğitim
Bakanımızın müsadeleri ile geleneği bozmayayım ve Nâşîd’den bir şiir okuyarak
tamamlayayım:
Ne ta’lîm ü ta'allümden ne hod üstâddan gördüm
Ne gördümse felekte feyz-i isti'dâddan gördüm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder