osmanlı döneminde
resim heykel yasakları neden devam etmiştir. Fatih'in olumlu yaklaşımına rağmen
5.1.2025
ChatGPT
Osmanlı döneminde resim ve heykel
gibi figüratif sanatların yaygın olarak kabul görmemesi ve bu alanlarda
yasakların uzun süre devam etmesinin arkasında birden fazla neden
bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmet’in sanata ve bilime olan ilgisine rağmen bu
durumun sürmesinin temel nedenleri şunlardır:
1. Dini İnançlar ve
İslam Hukuku
İslam’ın bazı yorumlarına göre, insan
ve hayvan figürlerinin tasvir edilmesi, özellikle de heykel yapmak,
"putperestliğe" yol açabileceği endişesiyle hoş karşılanmamıştır.
Hadislerde yer alan bazı ifadeler, canlı varlıkların tasvirini eleştirir ve bu,
İslam dünyasında bir hassasiyet yaratmıştır. Osmanlı toplumunda da bu
hassasiyet devam etmiş, özellikle resim ve heykel gibi sanat dallarının kamusal
alanda yaygınlaşmasını sınırlamıştır.
2. Toplumsal ve
Kültürel Yapı
Osmanlı İmparatorluğu’nda sanat
anlayışı, daha çok hat, tezhip, ebru ve mimari gibi soyut ya da
dekoratif alanlarda yoğunlaşmıştır. Bu sanat dalları, figüratif tasvirlere
kıyasla İslam’ın genel sanat anlayışıyla daha uyumlu kabul edilmiştir.
Dolayısıyla, figüratif sanatlardan ziyade bu tür alanlara önem verilmiştir.
3. Fatih Sultan
Mehmet’in İstisnai Yaklaşımı
Fatih Sultan Mehmet, dönemin genel
algısından farklı olarak, Batı sanatına ve resme özel bir ilgi göstermiştir.
Ünlü ressam Gentile Bellini’ye kendi portresini yaptırmış ve Avrupa sanatçılarıyla
temas kurmuştur. Ancak, Fatih’in bu tutumu bireysel bir eğilimdir ve sonraki
padişahlar tarafından aynı şekilde sürdürülmemiştir. Bu da onun yaklaşımının
Osmanlı genelinde bir değişime yol açmamasına neden olmuştur.
4. Devletin
Geleneksel Politikaları
Osmanlı Devleti, sanatı genelde
geleneksel kalıplar içinde desteklemiştir. Figüratif sanatların toplumsal kabul
görmesi için yalnızca padişahın desteği yetmemiş, ulema ve diğer yönetici
sınıflar arasında da benimsenmesi gerekmiştir. Ancak bu alanda yeterli bir
değişim yaşanmamış, geleneksel görüşler etkili olmaya devam etmiştir.
5. Batı ile
Karşılaştırmalı Gelişim
Batı dünyasında Rönesans’la birlikte
figüratif sanat büyük bir gelişim göstermiş ve resim-heykel gibi sanat dalları
ön plana çıkmıştır. Osmanlı ise bu dönemde daha çok Doğu’ya özgü geleneksel
sanat dallarını sürdürmüş ve Batı sanatını toplumsal düzeyde benimsemekte geç
kalmıştır.
Sonuç:
Fatih Sultan Mehmet gibi bireysel
figürlerin yenilikçi yaklaşımı, Osmanlı’nın genel yapısında kısa vadede büyük bir
değişime yol açamamıştır. Dini ve kültürel bağlamda figüratif sanatlara olan
mesafe, halkın ve yöneticilerin bu alanları desteklememesiyle birleşmiş, bu
yüzden resim ve heykel sanatı Osmanlı’da ancak 19. yüzyıldan itibaren gelişmeye
başlamıştır. Tanzimat Dönemi ve Batılılaşma hareketleriyle birlikte bu
alanlarda daha özgür bir yaklaşım benimsenmiştir.
Şunu dedin:
Yukarıdaki sorumu,
Yahya Kemal'in yazısı dahilinde cevaplar mısınız, değerlendirir misiniz...
https://www.gazetekadikoy.com.tr/edebiyat-hayatindan-hatirlamalar/yahya-kemal-beyatli-resimsizlik-ve-nesirsizlik#:~:text=Milliyetimizi%20kendime%20g%C3%B6re%2C%20idrak%20etti%C4%9Fimden,Ah%20bu%20ne%20fec%C3%AE%20hicrand%C4%B1r!
RESİMSİZLİK VE NESİRSİZLİK
Milliyetimizi kendime göre, idrak ettiğimden beri
dilimden düşmeyen bir cümle budur: “Resimsizlik ve nesirsizlik” (Bu) iki fecî
noksanımız olmasaydı bizim milliyetimiz bugün olduğundan yüz kat daha kuvvetli
olurdu… Resimsizlik yüzünden cedlerimizin yüzlerini göremiyoruz. Ah bu ne fecî
hicrandır! Eski şehirlerimizi göremiyoruz; yanmış yahut yıkılmış nice
binalarımızı göremiyoruz; eski kıyafetlerimizi göremiyoruz; o kıyafetlerin
asırlar arasında yavaş yavaş nasıl tekâmül ettiklerini anlayamıyoruz; vatanı
kurduğumuz eski seferlerimizi, eski meydan muhârebelerimizi, bu muhârebeleri
başaran şerefli ordularımızı göremiyoruz. Ah, ah… Resimsizlik yüzünden daha
neleri, daha neleri göremiyoruz. Topkapı sarayında bâzı meraklılara gösterilen
Hünername’nin minyatürlerine bakarken kaç defa gönlümden bu özleyişi geçti: Ah,
dedim, ne olurdu, her asrımızın her manzarası, yalnız İstanbul değil bütün
Anadolu ve Rumeli Macaristan ve Akdeniz şehirlerimiz böyle minyatürlerde
görünselerdi. Hüner name, Üçüncü Sultan Murad zamânında, Sokollu Mehmed Paşa
sadrâzamken, bir Türk ressamının hem kendi devrini, hem de hazine çıkarılıp
kendine gösterilen maziye ait resimler kopye ederek maziye tasvir edişinden
ibârettir. Böyle olmakla beraber bu kitap ne kadar canlı ne kadar düşündürücü,
halis bir Türk’e ne kadar ürperme veren bir eserdir. Ya tıpkı Avrupa
milletlerinde olduğu gibi, bizde de şehirde ve her devirde birçok ressamlarımız
olsaymış ve o ressamlar, her biri kendi ihtisasına göre, milli ve şahsi
hayatımızın her safhasına tasvir etselermiş ve o tasvirler bize kadar
gelselermiş biz onlara bakarak, büyük geniş ve derin tarihimizi her az
görebilseymişiz! Ah! Ah! Bu ne üzüntülü bir özleyiştir. İkinci bahse geçeyim.
İkinci bahse yani nesirsizlik bahsine geçeyim. O büsbütün feci bir noksandır.
Bilirim ki İslamiyet’in resmi düşmanlığı denilen kusurunu -gayet haklı olarak-
lânetle yâd edenler bizi mâhza onun körlettiğini tekrâr ederler. Ya
nesirsizliğe ne diyelim? Onu İslamiyet men’ etmemişti. İyi nesir hani
Yunâniler’in bilhassa ve bilhassa Latinlerin nesir dedikleri nesir, nihayet
vaisleri olan Avrupalılara miras bıraktıkları nesir, hulasa bugün aydınlığının
hudutsuzluğuyla insanları insan eden nesir Araplarda da yoktu. Acemlerde de
yoktu. Biz zavallı Türkler Arap ve Acem’in tilmizleri olduğumuz için ayrıca da
kendi milli kusurumuz olarak az yazdığımız için nesirsiz kaldık. Mâzîmizi
muhayyilenin bütün kudretiyle kağıtların üzerine enine boyuna tecessüm ettirmek
şöyle dursun, doğru dürüst kayıd ve tescil bile edemedik. Eğer Türk milletinin
resim bir, nesir iki bu iki sanatı olsaydı bugün milletimizin kudreti,
olduğundan yüz kat daha fazla olurdu. Mahayyileyi en fazla işleten bu iki
sanatı talih, bizden esirgedi. Cedlerimizin resimleri yok, onları hemen hemen
bilmiyoruz. Minyatürlerden, Avrupa’nın o asırlardaki ressamlarının
levhalarından hayal mayal onları seziyoruz. Nesrimiz, resmimize göre vardı:
Lâkin yazık ki nesrimiz üç kusurları mâlûldür. Çok az yazı yazmışız, çok kötü
yazı yazmışız, çok kısa yazı yazmışız. Çok az yazı yazmamızın sebebi,
medrese’nin Arap kitaplarını dizüstü çökerek okumak îtiyâdına atfolunur, bir de
milletimizin asker ve iş eri olmasına affolunabilir. Çok kötü yazmamızın
sebebi, İran nesrinin nesirde modelimiz oluşudur. Hakîkatin ta kendisi budur ki
yalnız Lâtin nesrine mensup olan milletler iyi yazmayı bildiler. Çok kısa
yazmamızın sebebine gelince asıl esaslı kusur buradadır. Nesrin yani asıl
mânâsıyla edebiyatın yüzde seksenini tarih, biyografi hatırat siyasi yazılar
teşkil eder. Hepsi birden nihayet tarih olan bu mallarından fazla kısa
yazımları vahim bir noksan teşkil eder. Evet tarihlerimiz yüzde doksan mikyas
da vakaları şahısı,. Şahısları, yaşatmazlar. Mahiyyile kudretine bula bula
ancak şarıhü’l Menar-zade’den Na’ima’nın aldığı parçalarda, Evliya Çelebi
Seyâhatnâmesi birçok sahifelerinde, silihdar’ın bazı sâhifelerinde
bulabilirsiniz.
……………………….
ChatGPT:
Yahya Kemal
Beyatlı’nın "Resimsizlik ve Nesirsizlik" adlı yazısında dile
getirdiği görüşler, Osmanlı’daki figüratif sanatlar ve yazınsal alanlardaki
eksikliklerin millî tarih ve kimlik üzerindeki etkilerini derinlemesine
değerlendirir. Fatih Sultan Mehmet gibi bir hükümdarın resme olan ilgisine
rağmen, Osmanlı’da resim ve heykel yasaklarının neden devam ettiğini, Yahya
Kemal’in bakış açısıyla şu şekilde analiz edebiliriz:
1. Resimsizlik:
Tarihin Görsel Belleğinin Eksikliği
Yahya Kemal, Osmanlı toplumunda
"resimsizlik" olarak adlandırdığı durumu, tarihî ve kültürel belleğin
eksikliği olarak görür. Fatih Sultan Mehmet gibi bir hükümdarın resme olan
ilgisi ve Bellini’nin Fatih portresini yapması, bireysel bir istisna olarak
kalmıştır. Ancak bu ilgi, Osmanlı genelinde yaygın bir resim sanatını
geliştirmeye yetmemiştir.
Osmanlı'da resim yapma geleneğinin
İslam’ın tasvir yasağına dayandırılması, Yahya Kemal’in ifadesiyle, büyük bir
"hicran" yaratmıştır. Ona göre, bu yasaklar, geçmişin görsel
kayıtlarının eksikliğine neden olmuş ve atalarımızın yüzlerini, şehirlerimizi,
kıyafetlerimizi ve tarihimizin detaylarını göremememize yol açmıştır. Yahya
Kemal’in bu bakış açısı, resmin yalnızca sanatsal bir faaliyet olmadığını, aynı
zamanda bir milletin tarihini ve kimliğini görsel olarak geleceğe taşıyan bir
araç olduğunu vurgular.
2. Minyatürlerin
Yetersizliği
Yahya Kemal, Osmanlı’daki minyatür
sanatını över, ancak bunun geniş kapsamlı bir görsel tarih oluşturmak için
yetersiz kaldığını belirtir. Minyatürlerin sınırlı bir bakış açısı sunduğunu ve
Avrupa’daki ressamların levhaları gibi detaylı bir tarihî belge niteliği
taşımadığını ifade eder. Bu bağlamda, Fatih’in döneminde başlayan Batılılaşma
çabalarının, resim sanatını yaygınlaştırmaya yönelik uzun vadeli bir etkisi
olmamıştır.
3. Nesirsizlik:
Yazılı Tarih ve Biyografinin Eksikliği
Yahya Kemal, nesirsizlik konusunu,
resimsizlikten bile daha büyük bir problem olarak tanımlar. Ona göre,
İslamiyet’in resim sanatına olan mesafesi, figüratif sanatlardaki eksiklikleri
açıklayabilirken, nesirsizlik tamamen farklı nedenlere dayanır. Medrese eğitiminin
etkisiyle Arap ve Acem edebiyatının etkisinde kalınması, Osmanlı Türkçesi
nesirlerinde derinlik ve kapsamın oluşmasını engellemiştir. Ayrıca, tarih
yazımının ve biyografilerin yetersiz olması, Osmanlı’nın geçmişine dair zengin
bir yazılı kültür bırakmamasına neden olmuştur.
Yahya Kemal, Türk milletinin bu iki
alandaki eksikliğinin, millî kimliğin ve tarih bilincinin zayıflamasına yol
açtığını savunur. Eğer resim ve nesir Osmanlı kültüründe daha etkin olsaydı,
milletin gücü ve tarihi kavrayışı çok daha derin olabilirdi.
Değerlendirme:
Fatih’in Etkisi ve Süreklilik Eksikliği
Fatih Sultan Mehmet’in bireysel
çabaları, resim sanatına olan bakışı bir nebze olsun değiştirmiştir. Ancak
Yahya Kemal’in dile getirdiği gibi, bu tür çabalar süreklilik kazanmamıştır.
Osmanlı’da figüratif sanatlar ve yazılı kültür alanındaki eksiklikler, daha çok
sistematik ve kurumsal yaklaşımların olmamasından kaynaklanmıştır. Bu
eksiklikler, hem resim hem de nesir açısından bir kültürel mirasın oluşmasını
engellemiştir.
Sonuç olarak, Yahya Kemal’in
"resimsizlik ve nesirsizlik" üzerine yaptığı eleştiriler, Osmanlı
toplumunun sanatsal ve yazınsal eksikliklerini derin bir tarih bilinciyle
ortaya koyar. Bu eksikliklerin millî kimlik üzerindeki etkileri, hem geçmişi
anlamayı hem de geleceğe taşıma kapasitesini sınırlamıştır. Fatih Sultan
Mehmet’in bireysel çabalarına rağmen, bu alanlardaki yasaklar ve ihmaller,
Osmanlı’nın kültürel zenginliğini tam anlamıyla ortaya koymasını engellemiştir.
Yahya Kemal’in özlemi, bu eksikliklerin giderildiği bir kültürel mirasın
hayaliyle şekillenir.
3
Osmanlı'da resim yasakları konulu yayınlar, yazılar nelerdir
ChatGPT:
Osmanlı İmparatorluğu'nda resim sanatı, özellikle figüratif tasvirler, İslam'ın tasvir yasağı nedeniyle uzun süre sınırlı kalmıştır. Bu dönemde minyatür sanatı, perspektif ve derinlikten yoksun, iki boyutlu tasvirlerle gelişmiştir. Ancak Batılılaşma hareketleriyle birlikte, Osmanlı'da resim sanatına olan ilgi artmış ve figüratif resimler daha kabul edilebilir hale gelmiştir.
Bu konuda daha detaylı bilgi edinmek için aşağıdaki yayınları inceleyebilirsiniz:
"Osmanlı İmparatorluğu'nun Batılılaşma Döneminde Resim Sanatının Gelişimi": Bu makale, 18. yüzyıldan Cumhuriyet'e kadar olan dönemde Osmanlı toplumundaki değişimi ve resim sanatının ortaya çıkışını ele almaktadır.
"Yasakların ve Devrimlerin Gölgesinde Osmanlı'dan Cumhuriyete Sanat": Bu yazı, Osmanlı'da sanatın padişah ve saray çevresinin yönlendirmesiyle nasıl şekillendiğini ve figüratif resimlerin yasaklanması ile ilgili süreçleri anlatmaktadır.
"Osmanlı'da Resim Sanatının Gelişimi ve Sanata Yön Veren Padişahlar": Bu çalışma, Osmanlı Devleti'nin sanata bakış açısını ve sultanların resim sanatına karşı tutumlarını ele almaktadır.
Bu kaynaklar, Osmanlı'da resim sanatına dair yasaklar ve bu yasakların zamanla nasıl değiştiği konusunda kapsamlı bilgiler sunmaktadır.
Ayrıca, Osmanlı sarayında sanat ve yaşam hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz, Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın "Osmanlı Sarayının Bilinmeyenleri" başlıklı konuşmasını izleyebilirsiniz:
Chat Gpt
14 bin yıllık Türk tarihimizde Cumhuriyet'e kadar sözlü kültür
ağırlıklıydık. Yazıya dayalı inceleme araştırma kültürümüz maalesef zayıf
kalmıştı. Bir de resim heykel yasakları eklenince nasıl bir tablo, sonuç ortaya
çıkıyor...
14 bin yıllık Türk tarihine
baktığımızda, sözlü kültürün baskın bir rol oynadığını görmekteyiz. Destanlar,
masallar, halk hikayeleri ve türküler, Türklerin kimliğini, tarihini ve
değerlerini nesilden nesile aktarmanın ana araçları olmuştur. Yazıya dayalı
kültür ise İslamiyet’in kabulüyle birlikte gelişmeye başlamış, özellikle
Osmanlı döneminde divan edebiyatı ve kronikler gibi yazılı eserler ortaya
çıkmıştır. Ancak, sözlü kültürün ağırlığı, yazılı kültürün yeterince
kökleşmesini zorlaştırmıştır.
Resim ve heykel sanatlarının
yasaklanması veya sınırlandırılması da bu tablonun önemli bir parçasıdır.
İslamiyet'in özellikle figüratif sanata yönelik tasvir yasağı, Türklerin bu
alanlarda üretim yapmasını engellemiş ya da sınırlamıştır. Bu durum, görsel
sanatların Batı'daki gibi toplumsal hafıza oluşturma ve belgeleme aracı olarak
kullanılmasını zorlaştırmıştır. Bunun yerine, minyatür gibi perspektif ve
derinlikten uzak sanatsal formlar gelişmiştir. Heykel sanatının ise neredeyse
hiç varlık gösterememesi, görsel ifadenin çeşitliliğini sınırlamıştır.
Bu tarihsel arka planın sonuçlarını
birkaç başlıkta inceleyebiliriz:
1. Sanat ve Bilimin
Geç Kalması
Batı dünyası Rönesans'la birlikte
bilim ve sanatın entegrasyonunu sağlarken, Osmanlı ve diğer İslam
medeniyetlerinde bu alanlar genellikle dini sınırlamalarla çevrili kalmıştır.
Resim ve heykelin yasaklanması, doğayı, insanı ve toplumu görsel olarak
yorumlama kapasitesini kısıtlamış, bu da bilimsel gözlem ve keşiflerin önünde
dolaylı bir engel oluşturmuştur.
2. Toplumsal Hafıza
ve Tarih Yazıcılığı
Resim ve heykel, toplumsal hafızanın
korunması ve geleceğe aktarılması için önemli araçlardır. Batı'da tablolar,
freskler ve heykeller tarihin tanıklığını yaparken, Osmanlı'da tarih genellikle
yazılı kronikler ve sözlü anlatılarla sınırlı kalmıştır. Görsel bir arşivin
eksikliği, Türk tarihinde olayların belgelenmesini ve yorumlanmasını
zorlaştırmıştır.
3. Estetik ve
Kültürel Gelişimde Eksiklik
Heykel ve resim, bir toplumun estetik
ve kültürel değerlerini şekillendiren önemli unsurlardır. Bu eksiklik, Osmanlı
toplumunun estetik algısında daha fazla mimariye ve süsleme sanatlarına
yönelmesine yol açmıştır. Ancak bu, bireysel yaratıcılık ve ifade özgürlüğünün
görsel sanatlarda yeterince gelişmemesine neden olmuştur.
4. Batılılaşma
Sürecinin Şok Etkisi
Osmanlı’nın son dönemlerinde ve
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Batı'daki sanat anlayışını benimsemeye yönelik
çabalar, yerleşik geleneklere ters düştüğü için büyük bir kültürel dönüşüm
gerektirmiştir. Bu da, modernleşme sürecinde zorluklara ve tepkilere yol
açmıştır.
Sonuç
Türklerin sözlü kültür geleneği,
toplumsal dayanışmayı ve kimlik bilincini güçlendiren bir unsur olmuştur. Ancak
yazıya dayalı kültürün zayıf kalması ve resim-heykel sanatlarının eksikliği,
bilimsel düşüncenin, estetik anlayışın ve tarih yazıcılığının gelişiminde
önemli eksiklikler yaratmıştır. Cumhuriyet’le birlikte bu alanlarda atılan
adımlar, bu tarihsel boşlukları doldurma çabasının bir yansımasıdır. Bu, aynı
zamanda Türk kültür ve sanatının dünya ölçeğinde hak ettiği yeri alması için
önemli bir başlangıç olmuştur.