Saraydaki kütüphanenin temelini Fatih attı
11.7.2018
https://www.yenisafak.com/hayat/saraydaki-kutuphanenin-temelini-fatih-atti-3383343
Fatih’in İslâm dininin ve kültürünün en önemli kaynaklarını Saray Kütüphanesi’ne kazandırmak için büyük gayret sarf ettiğini söyleyen Prof. Dr. İsmail Erünsal, bu büyük hükümdarın fethettiği Yunan-Roma medeniyetinin merkezinin geleneksel kültürünü de reddetmediğini Bilakis bundan yararlanmaya çalıştığını belirtiyor.
Haber Merkezi 11
Temmuz 2018, 04:00 Son Güncelleme: 11
Temmuz 2018, 10:15 Yeni Şafak
HALİL SOLAK
Osmanlılarda kitap kültürü ve kütüphanelerin tarihi deyince
akla gelen isim Prof. Dr. İsmail Erünsal. Son yıllarda ard arda yayınladığı
“Osmanlılarda Sahaflık ve Sahaflar”, “Osmanlılarda Kütüphaneler ve
Kütüphanecilik” ve “Orta Çağ İslâm Dünyasında Kitap ve Kütüphane” adlı eserleri
kültür tarihimizde önemli bir boşluğu doldurdu. Biz de Osmanlı padişahlarının
kitaplarla ilişkisi ve kütüphaneleri üzerine konuşmak için Prof. Erünsal’ın
kapısını çaldık. Yoğun mesaisi arasında bizi kırmadı ve işte ortaya hem bilgi
yüklü hem de keyifli bu sohbet çıktı.
Prof. Dr. İsmail Erünsal.
İlk Osmanlı
padişahlarının kütüphaneleri hakkında ne kadar bilgiye sahibiz?
Kuruluş dönemi hükümdarlarından Osman Gazi, Orhan Gazi, I.
Murad ve Yıldırım Bayezid’in hangi kitapları okudukları ya da ne tür kitaplara
ilgi duyduklarına dair bir belge yok elimizde maalesef. Osmanlıların ilk
dönemlerinde daha ilmî kurumların tam olarak kurulmadığı bir devirde kitap ve
kütüphanelerden bahsetmek de çok mümkün değil. Ancak II. Murad dönemine
geldiğimizde siyasî birliğin sağlanması ve Edirne’nin başkent oluşuyla birlikte
kültür hayatı da hareketleniyor. Onun Manisa Sarayı’nda bir kütüphane kurduğu biliniyor.
Asıl olarak bu işin
Fatih’le başladığını söyleyebiliriz o halde…
Evet. Tabii bu işlerde onun kişiliği çok önemli bir rol
oynuyor. Evvela şunu tespit edelim: Fatih çok iyi bir eğitim alıyor, genç yaşta Doğu ve Batı kültürüne
nüfuz edebilecek önemli bir birikimine sahip. Bir divan oluşturacak
kadar şiir yazıyor, İslâm kültürüne hâkim. Diğer yandan eski Yunan ve Roma’nın
kültür mirasıyla da yakından alakalı. Buna ek olarak da görsel sanatlarla da
ilgileniyor.
Topkapı Sarayı’ndaki
kütüphaneden önce bir kütüphanesi var değil mi Fatih’in?
Fatih,
şehzadeliğinde Manisa’da oluşturduğu kitapları Edirne Sarayı’na götürüyor.
Fetihten sonra Beyazıt’ta, Eski Saray’ın inşa edilmesiyle buraya naklediyor.
Daha sonra da Yeni Saray’a, yani bugünkü Topkapı Sarayı’na taşınıyor. Yani bugün
orada muhafaza edilen muazzam kütüphanenin temellerini o atıyor.
Abdulhamid Han
GREKÇE, LATİNCE VE
ERMENİCE KİTAPLAR
Peki kütüphanesini
kurarken nasıl bir yol izliyor?
Fatih, İslâm dininin ve kültürünün en önemli kaynaklarını
Saray Kütüphanesi’ne kazandırmak için büyük gayret sarf ediyor. Ama bunun yanında
fethettiği Yunan-Roma medeniyetinin merkezinin geleneksel kültürünü de
reddetmiyor. Bilakis bundan yararlanmaya çalışıyor. Doğal olarak kütüphanesini
de buna göre şekillendiriyor. Devrin kaynakları Fatih’in Arapça ve Farsça
yanında Grekçe, Latince ve İtalyanca bildiğini naklediyor. Topkapı Sarayı’nda kurduğu kütüphanede de İslâmî yazmalar
dışında Grekçe, Latince, Ermenice, Süryanice, İtalyanca ve İbranice yazılmış
yazma eserleri görebiliyoruz.
Bu eserler nereden
temin ediliyor ya da nasıl üretiliyor?
Bunların
bir kısmı muhtemelen Bizans’tan kalmış. Büyük bir kısmını ise Fatih, kopya
ettirme, tercüme ve satın alma yoluyla Saray Kütüphanesi’ne dâhil ediyor.
Mesela fetihten sonra şehirdeki durumu rapor etmesi için İstanbul’a gönderilen
Papalık görevlisi Sagundino, Saray’daki iki doktorun Fatih’e Latince ve Grekçe
eserler okuduğunu yazıyor. Yine özellikle kendisi için bir model olarak gördüğü
Büyük İskender’in hayatına ve eski Yunan tarihine de meraklıydı Fatih. Her gün
Flavius Arrianus’un “Anabasis of Alexander the Great” adlı eserini
okutturuyordu. Midilli seferinde, Truva’yı ziyaretinden sonra Saray Kütüphanesi
için “İlyada Destanı”nın bir nüshasını hazırlatıyor. Coğrafya ve haritaya da
meraklı biri. Kütüphanesinde İskenderiyeli astronom ve matematikçi Batlamyus’un
“Kitabu’l-Coğrafya”sının (Geographike Hiphegesis) nüshaları vardı. Bu eseri,
Grekçe’den Arapça’ya tercüme ettiriyor. Ayrıca bu eserdeki haritaları esas alan
bir dünya haritası da yaptırıyor.
Peki o dönemde
kütüphanedeki kitap sayısı hakkında bilgimiz var mı?
II. Bayezid’ın emriyle 1502’de düzenlenmiş olan bir katalog
var. Bu kataloğun Kanuni
Sultan Süleyman döneminde 1552’de hazırlanan nüshasında 5.700 cilt içinde 7.200
eserin künyelerini biliyoruz. Bu sayıya bakarak Fatih döneminde de saray kütüphanesinin
oldukça zengin olduğunu düşünebiliriz. Bu katalogda Arapça, Farsça ve Türkçe
eserler yanında benim tespit ettiğim Doğu Türkçesiyle yazılmış pek çok eser de
var. Sarayda ve saray çevresinde Fatih’ten başlayarak Çağatayca yazılmış
eserlerle ilgili bir merak oluştuğunu görüyoruz. Ayrıca yine bu kataloğa
göre, o dönemde “Dîvânu Lugâti’t-Türk”ün bir nüshası sarayda bulunuyormuş.
FATİH’LE İLGİLİ
İDDİALAR BİLİMSEL DEĞİL
Hocam söz Fatih’e
gelmişken Prof. Dr. Celal Şengör’ün Fatih’in kütüphanesine dair bir yazısında
dikkatimi çeken bazı iddiaları var. Şengör, Fatih’in, Hıristiyanlıkla ilgili
merak ettiği konularda Bizans soylularından GeorgiosAmirutzes ile tartışmasını
ve Amirutzes’in bu konudaki görüşlerini bir risâle halinde Fatih’e sunmasını,
yine Fatih’in Rum Ortodoks Patriklik makamına atadığı Gennadios’a
Hıristiyanlığın esaslarını içeren bir risale yazdırtmasını sanki onun başka
inançlara meyilli olduğuna bir delilmiş gibi gösteriyor. Bu konudaki
kanaatinizi merak ediyorum…
Fatih’in bu tür konulara bir entelektüel olarak ilgisi var.
Ancak bu ilgi, bazı Rönesans dönemi yazarlarına onun din konusunda bir arayış
içinde olduğu zannını vermiştir. Bu yüzden bu dönemde kaleme alınan bazı
eserlere baktığımızda Fatih’in dini duygu ve düşünceleriyle ilgili herhangi bir
mesnedi olmayan pek çok görüş olduğunu görürüz. Türklerin “infidel”, kâfir,
dinsiz olarak nitelendirildiği bu tür eserlerde yer alan dinî konulardaki
dedikoduları ciddiye almamak gerekir. Özellikle Celal Şengör’ün yaptığı gibi bu
anlamdaki birtakım
lakırdıları kaynak tenkidi ve metot süzgecinden geçirmeden ciddiye alıp,
gerçekmiş gibi nakletmek ve Fatih'in dinî inanış ve davranışlarıyla
ilgili töhmette bulunmak bilimsellikten uzak ve meşrebe uygun yargılama
yapmaktan başka bir şey değildir. Şunu da eklemek isterim: Fatih, İslâm
dünyasının klâsik ilim mirasını ve birikimini bu geleneğe mensup Hocazade
Müslihiddin, Molla Güranî, Siraceddin Halebî gibi büyük âlimlerden tahsil
etmiş, çeşitli İslâmî ilimlerle ilgili kitapları okumuştu.
Şengör, ikinci
iddiasını Raşid Tarihi’ne dayandırarak 18. yüzyılın başında Saray’daki kıymetli
kitapların “toz, güve ve kurtlar” tarafından feci bir hale sokulduğunu ve
“kullanılamaz durumda” olduğunu belirtiyor. Ayrıca III. Murad’ın değerli
kitapları altın ve gümüş elde etmek için darphâneye göndermiş olabileceğini de
söylüyor. Bunlar tarihî gerçeklerle ne kadar bağdaşıyor?
Şimdi tespit edebildiğimiz kadarıyla Saray'daki Fatih’e ait kitaplar, bazı kayıplara
uğramalarına rağmen günümüze kadar oldukça iyi bir şekilde muhafaza edilerek
gelmiştir. Eğer Raşid Efendi’nin tespitleri doğru olsaydı bu kütüphaneden
günümüze ulaşan kitapların “kullanılmaz durumda” olmaları gerekirdi. Oysa böyle
bir şey yok. Günümüzde Topkapı Sarayı Kütüphanesi’ni kullananlar, buradaki
kitapların nasıl büyük bir özenle korunmuş olduğunu da görürler. Diğer iddiası
da tarihî gerçeklere ters: Çünkü III. Murad, kitaba düşkünlüğüyle bilinen bir
padişah. Saltanatı döneminde, Saray atölyelerinde çok sayıda tezhipli,
minyatürlü eser hazırlanmıştır ve bu eserlere dair yapılan masraflar arşivde
kayıtlıdır.
Fatih’ten sonra
kütüphaneye ilgi hangi boyutta devam ediyor?
II. Bayezid’in Fatih’in kurduğu kütüphaneyi, kendisine
hediye edilen ve adına yazılan kitaplarla daha da zenginleştirdiğini söyleyebiliriz.
Ayrıca II. Bayezid’in oğlu Şehzade Korkut da babası gibi kitap meraklısı biri,
aynı zamanda âlim ve şair. Manisa Kalesi’nde büyük bir kütüphane kuruyor.
Topkapı Sarayı’nda Şehzade Korkut’a ait kitapların bulunması, bu koleksiyonun
da onun vefatından sonra Saray’a intikal ettiğini gösteriyor. Yukarıda
bahsettim: Günümüze ulaşabilen saray kütüphanesinin en eski tarihli müstakil
kataloğunu da II. Bayezid’e borçluyuz.
VAKIF
KÜTÜPHANELERİNİN ALTIN ÇAĞI
Kısa saltanatı daima
seferlerde geçen Yavuz’un bir katkısı oluyor mu peki buraya?
Sizin de dediğiniz gibi neredeyse bütün zamanını seferlerde
geçiriyor. Ancak bunun kütüphaneye şöyle bir faydası oluyor: Suriye, Mısır gibi yeni
fethedilen ülkelerde, hükümdarlara ait büyük ve değerli koleksiyonlar doğrudan
Topkapı Sarayı’na intikal etmiştir. Burada şunu vurgulayayım:
Osmanlılar, fethedilen topraklardaki mevcut vakıf kütüphanelerine asla el
sürmemiş, fethedilen bölgelerdeki beylerin ve hükümdarların özel
kütüphanelerini “ganimet” olarak almışlardır. Yine bu dönemde sahiplerinin ölümüyle dağılan özel
kütüphanelerden temin edilen kitaplarla sarayda büyük bir koleksiyon
oluşmuştur. Mesela Müeyyedzade adlı âlimin vefatından sonra onun
kütüphanesindeki değerli bazı kitaplar Yavuz’un emriyle saraya alınmıştır. Ayrıca
Selim’in Mısır Seferi sırasında kitap toplamaya çalıştığını gösteren vesikalar
da var.
Bu ayki dosyamızın
hazırlanmasına vesile olan III. Ahmed Kütüphanesi’ne geçelim buradan. Padişah
neden müstakil bir binada topluyor kitapları?
III. Ahmed dönemine gelene kadar sarayda binlerce kitap
birikmişti. III. Ahmed de sarayın değişik bölümleriyle hazinedeki kitapların
kullanılması ve korunması için daha önce yapılan düzenlemeleri yeterli
görmüyor. Maksadı bu kitapların büyük bir bölümünü Topkapı Sarayı’nda yaptırdığı
müstakil kütüphanede bir araya getirmek. Bunun için yaptırdığı kütüphane binası
da kısa sürede inşa edilerek 23 Kasım 1719’da büyük bir merasimle açılmıştır.
III. Ahmed’den sonra
bu şekilde bir mekânda kitapları toplayan hükümdarlar var mı?
Evet, sarayda yeni koleksiyonlar oluşturan bazı padişahlar
var. Mesela I. Mahmud, III. Osman ve III. Mustafa’nın vakfı olan kitaplar
Hasoda Kütüphanesi, I. Abdülhamid ve III. Selim’in vakfettikleri de Bağdad
Köşkü Kütüphanesi olarak anılıyor. Bunlardan ayrı olarak sarayda, çalışanların
eğitimi için derlenmiş küçük koleksiyonlar da vardı. Mesela III. Mustafa
saraydaki Bostancılar Ocağı’nda bir kütüphane kurmuştu. III. Ahmed döneminin
ardından bana göre kitap ve kütüphaneye karşı özel bir ilgisi bulunan I. Mahmud’un
saltanat dönemini vakıf kütüphanelerinin altın çağı olarak adlandırabiliriz.
Zira bu dönemde I. Mahmud Ayasofya, Fatih ve Galatasaray gibi üç büyük
kütüphaneyi açmakla kalmamış, imparatorluğun en uzak bölgelerindeki kalelerde
bile kütüphaneler kurmuştur.
Son olarak
Abdülhamid’in kütüphanelere yaklaşımı nasıldı?
Sultan II. Abdülhamid dönemi Osmanlı’da bilhassa modern eğitim kurumların çok hızlı bir şekilde yaygınlaştığı, bir yandan da geleneksel usûlün devam ettiği bir dönem. Abdülhamid’in bilinçli olarak uyguladığı bu politikayı kütüphanecilik sahasında da görüyoruz. Bir yandan vakıf kütüphanelerinin ıslahı için çalışmalar yapılırken, diğer yandan modern yüksek okullarda, hastane ve müze gibi kurumlarda çoğunlukla yabancı dilde eserlerden oluşan kütüphaneler kurulmasını sağlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder