Atatürk’ün kitap ve kütüphaneseveriği hakkında Anektodlar
12.8.2022
Anektod: “Benim çalışmaya başladığımın
ikinci yıllarıydı, tahminen 1929 gibi, Fransızca kitaplara çok merak salmıştı.
Fransa’dan özel olarak getirilen bu kitapların hemen hemen çoğu tarihle ilgili
kitaplardı. Bu kitaplar öylesine çok geliyordu ki adeta kütüphanede yer
kalmamaya başlamıştı. Bir gün içeri girdi ve benim kitaplara yer bulmam için
yaptığım adeta boğuşmayı görünce “Nuri, oğlum ne bu telaş, kitaplar içinde
kaybolmuşsun” deyince ben de “Paşam koyacak yer zor buluyorum, siz istediğiniz
zaman zorlanmaktan korktuğum için tasnif için çalışıyorum ama zor oluyor. Acaba
ilave bir kitaplık yapılması mümkün olur mu?” deyince şöyle bir durdu, düşündü,
sonra “Sen şimdi kahvemi söyle de bir düşünelim” dedi. Hemen kahvesini söyledim
kaldığı yerden kitabını okumaya başladı, kahvesini içti, okudu, okudu.
Akşama doğru
yerinden kalktı ve bana doğru, “Nuri, oğlum sen doğru düşündün, şu bitişik kule
odasına ilave bir kütüphane yapalım, sen de şöyle rahat rahat çalış bakalım”
deyince, sevinçten adeta uçacaktım. “Sağ olun Paşam, hakikaten çok faydalı
olacak” demem üzerine, “Ama burası gibi içimi sıkıcı koyu renklerde olmasın,
açık zevkli ve geniş çalışma alanlı olsun, rahatça kitabımı hatta haritalarımı
açabileyim. Hemen gerekli talimatımı ilet başlasınlar, sen de her gün
başlarında ol, yanlış bir şey yapmasınlar, tamam mı? ‘Hadi yallah’ diye
talimatını verdi.” . https://mustafakemalim.com/ataturkun-kutuphanesi-kitap-okuma-aski/
Anektod “Bilahare yeni Pembe Köşk yapılırken
Atatürk yine kütüphanemiz ve çalışma mekânı için mimarlara özel talimatlar
vererek çok üzerinde durmuştu. Çünkü zamanının çoğu kütüphanede çalışmakla
geçerdi. Bu sebeple benim de ısrarım ile yeni Pembe Köşk’ün kütüphanesi bayağı
güzel ve kullanışlı oldu. Tavana kadar raflar, dolaplar ve yan bölümde kalın
kadife perdeyle ayrılan özel ayrı bir çalışma bölümü yapılmıştı.
Bu son
durumdan sonra kütüphanemiz çok rahatladı. Kitapları yerli yerince gayet
rahatlıkla yerleştirdim. Sıkıntımız şimdilik bitmişti, ilerde ne olur,
bilemezdik. Çünkü o kadar çok kitap ısmarlar ve o kadar çok hediye kitap
gelirdi ki; ama maalesef ömrü vefa etmedi.”. https://mustafakemalim.com/ataturkun-kutuphanesi-kitap-okuma-aski/
Anektod “Bilhassa Reşat Nuri Güntekin’in
Çalıkuşu ile Aka Gündüz’ün Dikmen Kızı romanlarını çok severek okuduğunu bizzat
kendisinden duymuştum. Hatta bana da bunları okuyup okumadığımı sormuştu;
okuduğumu söyleyince de kendisinden bir aferin almıştım.”
“Atatürk’ün
kitap okuma zevki ve kitap tutkusunun ta çocukluk yıllarında başladığını herkes
bilmektedir. Atatürk yalnız tarih, askeri ve bilimle ilgili kitapları değil,
gençliğinden itibaren zaman zaman roman okumaya da çok meraklı olduğunu
biliyoruz. Bilhassa Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu ile Aka Gündüz’ün Dikmen
Kızı romanlarını çok severek okuduğunu bizzat kendisinden duymuştum.
(…)
Okuduğu
kitaplar arasında tarih kitapları daima çoğunluğu teşkil etmişti. Türk ve İslam
tarihi üzerinde çok durmuş ve bu husus da çok detaylı çalışmalar yapmıştı.
Bunun yanında hukuk, ekonomi, sosyoloji dalında da çok kitap okumuştur.” . https://mustafakemalim.com/ataturkun-kutuphanesi-kitap-okuma-aski/
Anektod “Bu çalışmaları yaparken masasında
daima lügatlerini bulundururdu. Not almayı da çok sever ve hep yapardı. Renkli
ve kurşun kalemlerini hazırlar ve çalışma masasının üzerinde, lügatlerinin,
masa saatinin, sigara kutusu ve kül tablasının yanında muntazaman hep
bulundururdum.
Atatürk’ün
çalışma ve okuma yeri yalnız kütüphanesi ve çalışma odası değildi, o meşhur
akşam sofraları da adeta bir çalışma yerimizdi. O meşhur dönerli kara tahtamız,
çeşitli lügatler, ansiklopediler, dergi ve broşürler, o günlerde okuduğu
kitaplar yemek salonunda benim özel ayırdığım bir bölümde dururdu. Gerekli
olduğu zamanda hemen gözü ile işaretini verir, ben de derhal istediği şeyi
önüne koyuverirdim. İşte zaten bu sebeple her yemeğinde, sofrasında,
seyahatlerinde, toplantılarında vs. beni yanından hiç eksik etmezdi.
Masa ve
çalışma düzenine çok dikkat ederdi, çok titizdi, ama ben de aynı dikkat ve
titizlikte olduğum için Allah’a çok şükür hiç aksatmadan, hiç onu kızdırmadan
ölene kadar hizmetim aksaksız olarak sürdü. Bu çalışmalarımız bahsettiğim gibi
akşamları sofrada da sürerdi. Kitaplar, kâğıtlar, kara tahta, not defterleri,
kalemler sofranın değişmez aksesuarlarıydı. Netice itibariyle Atatürk kitap
sevgisiyle dolu dolu yaşadı ve öldü.”
“Netice
itibariyle Atatürk kitap sevgisiyle dolu dolu yaşadı ve öldü.”
“Atatürk okumayı o kadar çok severdi ki, kültür sahibi olmak onun için çok önemliydi. Kütüphanemiz çok zengin bir kitap kaynağına sahipti.”. https://mustafakemalim.com/ataturkun-kutuphanesi-kitap-okuma-aski/
Anektod “Hatta hiç unutmam bir sabah Genel
Sekreter Hasan Rıza Bey Ankara’ya bir seyahatten dönmüşler ve sabah sabah doğru
köşke gelmişlerdi. İlk önce bana rastlamıştı, ilk işi Atatürk’ü sormak olmuştu.
“Nuri Atatürk nerede, nasıllar?” Ben de “İki gün iki gecedir devamlı okuyor,
hemen hemen pek de bir şey yemedi, yalnız bir banyo yaptı ve de koltuğunda
birkaç dakika kestirdi o kadar” dedim. “Git bir bak, müsaitse odasına girmek
istiyorum” deyince hemen odasına çıktım. Kapısını vurdum, “Gir” komutuyla
yanına girdim, üzerinde beyaz keten gecelik elbisesiyle bağdaş kurmuş vaziyette
kitabını okuyordu. “Ne var?” diye sorunca “Hasan Rıza Bey yanınıza gelmek
istiyorlar, sizi merak etmiş” deyince “Allah Allah, kitap okumakta mı yok? Ne
varmış merak edecek, çağırın gelsin tabii” deyince hemen gidip Hasan Rıza Bey’e
haber verdim ve o da yanına odasına gitti.
Biraz sonra
beni tekrar çağırdı, çok kitap okuduğu zaman gözleri kızarır ve de yaşarırdı.
Onun da çaresini bulmuştuk. İnce ince tülbentler hazırlar ve gözleri yaşarınca
verirdim, o da o tülbentle gözlerini siler, kurutur ve rahatlardı. Yine gözleri
kızarıp yaşlandığını gören Hasan Rıza Bey’in telaşlandığını görünce beni
çağırtmış, girer girmez “Nuri, nerede benim tülbentlerim” der demez tertemiz
bezleri içerisinde sakladığım tülbent parçalarını tek tek ayırıp hemen götürüp
kendisine verdim ve “gördün mü, Nuri hemşire gibi çareyi hemen buluverdi. Böyle
iyi oluyor” demesi üzerine Hikmet Bey “Paşam iyi hoş da kendinizi bu kadar
yormasanız iyi olmaz mı?” cevabına elindeki kitabı göstererek “Öyle enteresan
ki bitirmeden galiba bırakamayacağım” demişti.”. https://mustafakemalim.com/ataturkun-kutuphanesi-kitap-okuma-aski/
Anektod “Atatürk, okuduğu kitapların çoğunu
yurt dışındaki yayıncı firmalardan ve kitapçılardan getirmişti. Aldığı
hediyeler arasında nice değerlileri gelmesine rağmen, kitap, hele hele çok
sevdiği veya okumadığı bir kitap geldiği zaman çok memnun olur ve getirenlere
özellikle iltifat ederdi.
Hatta
hatırladığım kadar 1932 veya 1933 yılının yılbaşı gecesi, Milli Eğitim Bakanı o
sıra yeni basılan üç ya da dört tane kitabı Atatürk’e yılbaşı hediyesi olarak
getirmiş, vermişti. Çok mütehassıs olmuş ve Bakan’a teşekkür edip “Keşke
diğerleri de böyle hediyeler getirseler” diyerek, diğer bakanlarına da imada
bulunmuştu. Sonra da beni çağırtarak “Nuri oğlum bunları al kütüphaneye götür,
ama masamda dursun okuyacağım” diye de emrini vermişti.
Tahmini beş
bin kadar kitaptan büyük bir çoğunluğunu kesin okumuştur.
Kitap
okurken altını muhakkak kırmızı kalemle çizerek önemli hususları belirtirdi.
Önemli olmayan yerleri ise ya mavi ya da kurşun kalemle çizerdi. Ama müthiş bir
hızlı okuma tekniğine sahipti. Normal kalınlıkta bir kitabı başkası iki günde
okur bitirirse o bir gecede bitiriverirdi. Bazen de sadece o kitabın kendisini
ilgilendiren bölümlerini ayırıp okur geçerdi, ama ilgilendiği onu meraklandıran
kitabı eline geçirdi mi kesinlikle bitirmeden sabaha kadar uyumazdı.
Okuduğu
kitapların ve de kütüphanedeki kitapların bakımına çok özen gösterirdim, bu da
onun çok hoşuna giderdi. Okuyup, yarım bırakıp, ertesi gün okuyacağı kitabın
yarım kalan sayfasını, herkesin yaptığı gibi kesinlikle kıvırmazdı. O görev
benimdi. Bıraktığı yerden ben işaretlerdim. Ertesi gün, gelip istediği zaman
kitabı çıkarır, sayfasını açar ve önüne koyuverirdim. Şöyle alttan bir bakardı.
Hoşuna giderdi. Kütüphanemizdeki kitapları arkadaşları ve ya başkası da
okurken, kibarca sayfalarını kıvırmamaları için ben bizzat ikaz ederdim. Çünkü
bu sayfa kıvırmaya çok kızardı.
Son okuduğu
kitabı, son bıraktığı yerden hep saklar ve an hazır beklerdim. Nerede, ne zaman
kitabını isteyeceği belli olmazdı. Kitap onun her şeyiydi. Yalnız kütüphanede
değil, yemekte, ziyafet sofrasında, trende, arabada, deniz kenarında, odasında
istirahatta, uyumadan önce yatak odasında her zaman müsait olduğunda devamlı
okur, okurdu. Tabii ben de her zaman hazır ve nazır yanında… O zamanki
arkadaşlarımla, onu kaybettikten sonraki şimdiki dostlarını hep sorarlardı
“Yahu Nuri Bey, ne stresli ne dertli bir iş, yorulmuyor muydun?” Yorulmak,
stres ne demekti. Ata’nın yanında stres mi olurdu; yorulmaksa lügatimizde hiç
yoktu. O bize hep moral, güç verirdi. Kızdığı, sinirlendiği zamanlarda dahi ona
hep sevgiyle bakardık. Zira ona her şey çok ama pek çok yakışırdı
Her İstanbul
seyahatine hatta bazı diğer seyahatlere de giderken, yanımıza mutlaka
kitaplarını aldırırdı, ama İstanbul’a gidiş başkaydı. İstanbul’a her gidişte
çok fazla kitap alırdık. Şimdi bu arada çok önemli bir özelliğini de anlatmak
istiyorum.
İlk İstanbul
seyahatine giderken istediği kitaplar o kadar fazlaydı ki, karton kutular
buldurup kütüphaneye getirtmiştim, tam içine kitapları doldurmak üzereyken
Atatürk kütüphaneye geldi ve ne yaptığımı sordu, “İstediğiniz kitapları karton
kutular aldırdım, onların içine koydurup özel trene naklettireceğim” deyince
“Dur biraz bekle” dedi. Kitap adedine şöyle bir baktıktan sonra kütüphaneden
çıktı, odasına gitti. Biraz sonra, bir baktım iki tane cephane sandığını,
muhafız alayı erleri getirip kütüphaneye koyuverdiler ve gittiler. Ne olduğunu
anlamadan, bakıp dururken Atatürk içeri geldi, benim şaşkın şaşkın baktığımı
görünce, “Ne o Nuri oğlum, şaşırdın değil mi? Şaşırma, şaşırma, savaşta
bunlarla cephane taşıdık, sen o zamanlar çocuktun, bilemezsin, bu sandıklar
benim için çok önemlidir. Şimdi o savaş bitti, yeni bir savaşımız başlıyor. O
da kültür ve sanat savaşımızdır ve okumakla, kitapla olur; işte şimdi cephane
taşıdığımız o sandıklara kitaplarımı koy, bu sandıklarla taşınsın, cephanenin
yerini artık kitaplar alsın” dedi.
Nasıl
şaşırmazdım. Bu ne biçim bir kitap sevgisi, ne ulvi bir düşünceydi. O zaten
hiçbirimizin, hiç kimsenin aklına, hayaline dahi gelemeyecek fikirleri üreten
bir dahiydi.
Neyse, gelen
cephane sandıklarını güzelce bir temizledim, içlerine kâğıt koyup, üzerlerine
de kitapları özenle yerleştirdim. Tam işimi bitirmek üzereyken Atatürk yanında
yanlış hatırlamıyorsam Agop Dilaçar Bey’le kütüphaneye geldiler. Ona da izah
edince, o da hayran hayran dinledi ve sonunda beraberce son sandığında kitaplarını
seçerek koyduk, iki sandığı da güzelce bir kapattıktan sonra, derhal muhafız
alayından erler çağırttık ve sandıkları doğru Ankara Garı’na trenimize konmak
üzere yolladık gitti.”. https://mustafakemalim.com/ataturkun-kutuphanesi-kitap-okuma-aski/
Anektod “Mustafa Kemal, Harp Okulu’ndaki
yıllarında, yurtseverlik duygularını besleyen, edebiyat ve kültür birikimini
hazırlayan tarih kitapları başta olmak üzere, yabancı yayınları da yakından
izlemiştir.
Harp
Okulu’nda Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşı olan Ali Fuat Cebesoy, O ’nun Namık
Kemal’i okuması ve etkisinde kalması konusunda ayrıntılı bilgiler verir.
Mustafa Kemal’in bir gece yanına gelerek Namık Kemal’in “Vatan Kasides in in
teksir edilmiş bir örneğini vererek ezberlemesini istediğini bildirmektedir.”
(219). https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/55118
Anektod “Yine sınıf arkadaşı olan Asım
Gündüz, hatıralarında Harp Okulu yıllarında Mustafa Kemal’i şöyle
anlatmaktadır:7
“Mustafa Kemal, çok güzel giyinir, çok güzel konuşur, kimseyi kırmaz, terbiyeli çocuktu. Doğup büyüdüğü Selanik’in batıyla daha bağlantılı bulunması sebebiyle olacak dikkati çeken fikirleri vardı. Etrafına topladığı arkadaşlarla cesaretle konuşuyor, onları güzel konuşmasıyla kısa zamanda tesiri altına alıyordu. Bizlerin okumadığımız bir çok vatan şiirlerini sık sık tekrarlıyordu. Namık Kemal’in bütün şiirlerini bir defterde toplamıştı. Bu şiirleri kısa zamanda bütün arkadaşlar defterlerimize yazmış ve ezberlemiştik. Mustafa Kemal “milletleri uyandıracak olan fikir adamları. Devlet adamlarıdır.” diyordu... Bizler, vatan, millet ve Türklük fikirlerini ilk defa Harp Akademisi sıralarında ondan duymuştuk... Tarih okumak O ’nun için en büyük hevesi ve hırsı idi. Fransızca’yı da O ’nun için çok iyi bilmek istiyordu. Osmanlı tarihini Fransızca eserlerden okuyordu.” (219). https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/55118
Anektod “Mustafa Kemal, savaşın en şiddetli
günlerinde bile okumaktan vazgeçmemiştir. Bir gazeteci olarak görüşmeye giden
Ruşen Eşref (Ünaydın), Mustafa Kemal’in Karargahtaki odasını anlatırken, “...
Masasının üzerinde, Balzac’ın Colonel Chabert’i, Maupassant’ın “Boule de S u
ifi, Lavedan’ın “Cervir” i duruyordu. Şüphe yok ki Paşa, durgun dakikalarının
boşluğunu edebiyatla dolduruyor” diyordu.9” (220). https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/55118
Anektod “Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı
yıllarında, daha çok İslam tarihi ile ilgili eserler okuduğu dikkati
çekmektedir. 1920 yılı ortalarında, İstanbul Hükümeti’nin, Kurtuluş Savaşı’nın
engellenmesi amacıyla, ayaklandırdığı gerici asi güçlerin Ankara’ya yaklaştığı
ve çoğunluğun korku ve heyecan içinde yaşadığı günlerde, O ’nun gayet sakin
olduğu ve İslam tarihi okuduğunu, o sırada Karargahında görevli olarak bulunan
Halide Edip (Adıvar), Kurtuluş Savaşı günlerini anlatan romanında, şöyle
anlatıyordu: ” ... Önünde İslam tarihinin ilk sayfaları, yani demokrasiye en
yakın olan, yirmi dört seneyi ihtiva eden kısmı okuyordu. Emeviye Hükümeti’nin
kudretli nüfuzunu tetkik ederken, belki Ankara’daki din unsurlarını nasıl elde
edeceğini düşünüyordu. “ Prof. Afet İnan da, Kurtuluş Savaşı yıllarında
Atatürk’ün bu yöndeki okumalarından bir örneği, Mareşal Fevzi Çakmak’ın
tanıklığından vermektedir. “Başkumandan Mustafa kemal, Sakarya Meydan
Muharebesi ile Büyük Taarruz arasındaki zamanda, İslam tarihi okumaktadır. Her
vesile ile rastladığı hocalara bu tarihten sualler sormakta ve umumi efkarı
hazırlamaktadır.” 11”. (220). https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/55118
Anektod “Siirt Milletvekili Mahmut Bey’in
günlük notlarından da “Çalıkuşu’” nu okuduğunu öğreniyoruz. Bir tarih
dergisinde (Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 7/1966, s. 14.) yayımlanan bu notlarda
şöyle denilmektedir :
“21 ağustos
1922, Akşehir — Düşmanda bir hassasiyet var. Bizim tarafta fevkalade bir
hareket, bir şey olduğunu hissetmiş gibi... Temenni edelim ki asıl hedefi
keşfetmemiş olsun. İki gündür Paşa, “Çalıkuşu”nu okuyor. Öyle beğendi ve sevdi
ki... Büyük hareketlerin arifesinde böyle bir şey okumak da çok sevindirici.
“22 Ağustos
1922 - Bugün de Akşehir’deyiz. Paşa, daireden çıkmadı. Akşama kadar Çalıkuşunu
okudu. Çok memnun oldu, takdir etti.” 12”. (220). https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/55118
Anektod “Bütün hayatı boyunca en güç
koşullarda bile okumayı elden bırakmayan Atatürk’ün kitap okumadaki en belirgin
özelliklerden biri, incelediği konuya ilişkin, ya da ilgisini çeken konulardaki
kitapları bitirmeden elinden bırakmamasıdır. Atatürk’ün bu özelliğine Falih
Rıfkı Atay, “ Çankaya “ adlı eserinde;
“Bir kitabı
merak edince, koskoca bir cilt de olsa bitirmeden uyuyamaz veya pek az uyku
aralama':: ile okumaya devam ederdi ” derken, Afet lnan“ O, herhangi bir kitaba
başladığı zaman hacmi ne olursa olsun, bitirmeden elinden bırakmamıştır.
Bir insan
için normal addedilen çalışma saatlerini çok aşan bir zamana tahammülü daima
olmuştur.” 18” (222-223ss.). https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/55118
Anektod “Genel Sekreteri Haşan Rıza Soyak
da, anılarında bu konuda şunları yazmaktadır: “ Okumayı çok severdi. Genel
bilgisini sürekli olarak artırmaya çalışırdı. Zengin kütüphanesi vardı. Okuması
da, çalışması gibiydi, eline aldığı kitabı, eğer ilginç buldu ise, bitirmeden
bırakmazdı. Okuduğu kitaplarda, ileri sürülen temel fikirlerle, güdülen
hedefleri açıklık ve isabetli tespit ve gayet iyi özetlerdi. “
Bir gezi
dönüşü sabahleyin trenden iner inmez, Köşke çıktım. Hizmetine bakanlara, ne
durumda olduğunu sorduğumda, “iki gün, iki gecedir durmadan kitap okuyor”
dediler. İzin alıp yanına girdiğimde : “Elime bir tarih kitabı geçti. Bilmem ne
zamandan beri okuyorum?” dedi. Yorulmadınız mı. Paşam? Diye sorduğumda, “Hayır,
yalnız gözlerim yaşarıyor. Onun da çaresini buldum. Birkaç metre tülbent
aldırttım. İşte gördüğün gibi parça parça kestirdim, ara sıra bunlarla gözlerimi
kuruluyorum.” 19” (223.s.). https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/55118
Anektod “Atatürk kitapları mutlaka masa
başında okumuş, elinde kırmızı mavi uçlu kalemle, bazen kitap üzerine çizgi ve
işaretler yapmış, bazende kurşun kalemle kağıtlara notlar almıştır. Yeni Köşkte
kütüphanesindeki yazı masasında oturduğu pek nadirdir. Daha ziyade orta yerdeki
uzun ve geniş masanın üzerine çeşitli kitap ve lügatları dizdirir, karşısında
saat, yanında sigara kutusu bulundururdu. Sık sık içtiği kahve, uzun
çalışmalarına biraz fasıla verdirebilirdi. Çalıştığı yerdeki kitapların yeri
değişmemeli idi.
Kitap, lügat
ve broşürlerin hemen her gece taşındığı bir yer daha vardır. Köşkün yemek
salonu. Yemek salonunun demirbaş eşyalarından biri, bilhassa 1935’ten sonra,
elektrikli döner geniş bir kara tahtadır.” 20
Tarih
kitaplarını daima harita ile takip ederek okur ve savaşlar için ayrıca krokiler
çizerdi.21
Atatürk,
okuduğu kitapyarda dikkatini çeken cümlelerin altına özel işaretler koymuştur.
Bu işaretler ve anlamları şöyledir : XX: Önemli, XXX: Çok Önemli, Müh.: Mühim,
Ç. Müh.: Çok Mühim, D: Dikkat, ?: Belirtilen fikri kabul etmiyor, ya da şüpheli
görüyor.22”. (223.s.). https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/55118
Anektod “Çankaya Köşkü’ndeki sofra
sohbetlerinde, bir akşam, Atatürk’ün felsefe konusunda yaptığı konuşmaya tanık
olan Yahya Kemal Beyatlı, bunca geniş bilgiyi nereden edindiğini bir türlü
anlayamaz. Şairin düşüncesinde oluşan bu düğüm, ancak, Ruşen Eşref Ünaydın’la
yaptığı bir konuşmadan sonra çözülür, Ruşen Eşref, bu konuda şunları
anlatmıştır: “O ’nun engin bilgisinin bir bölümü de, Ahmet Rıza’nın
“Meşveret”inden, Murad’ın “Mizan’ından, Abdullah Cevdet’in “ İçtihat”ından
kaynaklanmaktadır. Çanakkale Savaşlarından sonra, kendisiyle görüşürken, Jön
Türklerin Avrupa’da çıkardığı “Osmanlı” mecmuasının hemen tam bir
koleksiyonunun elinin altında olduğunu bana söylemişti.”28”. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/55118
Anektod “Askeri öğrencilik yıllarında kitabın
yasaklanmasının sıkıntılarını yaşayan Atatürk, kitapların yasaklanmasına da
karşı çıkmıştır. Bu karşı çıkışta, hiç kuşkusuz O ’nun okumayı ve kitaba
verdiği değer yatmaktadır.
Kurtuluş
Savaşı’nda İstanbul’da bulunan Armstrong adlı İngiliz subayının yazdığı ve
1932’de İngiltere’de yayınlanan “Bozkurt (Grey Volf): Mustafa Kemal” adlı
kitabı daha çok bir film senaryosu olarak değerlendirilmiş, yarattığı görüntü
ve Atatürk’ü dayanıksız savlar ve gerçeklerden uzak öykülerle anlattığı için
yurda sokulması yasaklanmıştı.
Bu yasakla
ilgili olarak Atatürk’ün yaptığı değerlendirme bugün bile kıskanılacak kadar
demokratik ve hoşgörülüdür.
Bir gün
Çankaya sofrasında bu eser gecenin konusu haline gelir. Atatürk : “Getirin şu
eseri okuyalım” der ve eser gece baştan aşağı okunur. Atatürk her satırını
dikkatle dinler. Sonra so rar:
Ne yaptınız
bu kitabı?
Yurda
girmesini yasak ettik.
Niçin?
Hakkınızda
iftiralar dolayısı ile.
İçki filan
mı?
Evet
efendim.
Az bile
yazmış. Bırakın kitabı yurda girsin. Millet de okusun.30”. (226.s.) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/55118
Anektod “Kütüphanesi Atatürk’ün en çok sevdiği ve vaktini geçirdiği,
gündüz resmi memurları ve arkadaşlarını kabul ettiği yerdir. ABD’nin o dönem
Ankara Büyükelçisi olan General Charles Sherrıll, Atatürk’ün, kütüphanede
kendilerini kabul etmelerini şöyle anlatmaktadır :34
“Ancak bu
defa benim gideceğim yer merasim daireleri değildir. Askeri yaver bu çok uzun
salonun sonunda sola dönerek merdivenden yukarıya çıkıyor. Duvarlar, son
zamanlarda Skandinavya’da yapılan ve büyük değer taşıyan halılara benzer, tatlı
renkli halılarla süslüdür. Merdivenlerdeki yol halıları da aynı renktedir.
Ve gördüğümüz bütün renkler resmi binalarda görmeye alıştığımız donuk renklerden başka ve çok daha zarif... Sol koldaki köşede bir kapı açık renk kestaneden yapılmış geniş ve ferah bir daireye açılıyor. Ortada uzun bir toplantı masası bulunmaktadır. Öte baştaki köşede, tam bir iş adamına yakışacak masanın yanında Gazi durmaktadır. Ve bu defa yüzünde bir yakın dost tebessümü vardır. Şimdi, ilk görüşmemizden daha çok kendi çevresini ve yuvasını bulmuşa benziyordu. Çünkü kütüphanesindeydi; ve yaratılışı itibariyle daima okumak, tetkik etmek isteyen kimseler için bu varılacak en mutlu hedeftir. Mustafa kemal, pek sevdiği kitapları, haritalarıyla çevrelenmiş kütüphanesindeki huzur ve rahatı hiçbir yerde bulamazdı.” (227-228ss.). https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/55118
Anektod
“Yeni Türkiye Lideri’nin
kitap tutkusu ve tercihi üzerine -k i bu sorunları insana özgü araçlarla
bilgiyle ve teknikle aşmak demek- çok çarpıcı bir başka örnek de şöyledir:
1924
Sonbaharında Erzurum’da deprem olmuştur.
Atatürk, bu
acı haberi alınca Karadeniz vilayetlerine yaptığı geziyi kesmiş ve deprem
bölgesine koşmuştur.
Bu sırada
çeşitli kişi ve kuruluşlar örnek bir dayanışma duygusuyla Erzurum
felaketzedelerine yardım etmektedir.
Bağışçılardan
İstanbul’da bir kitapçı, felaketzedelerin çocuklarına 1000 (bin) liralık kitap
göndermiştir!
Reisicumhur’dan
bu kitapçıya 8 Ekim 1924 tarihli bir telgraf gelmiştir:11
İstanbul ’da
Babıâli Caddesinde Kitapçı Hilmi Bey ’e;
Erzurum
zelzele felaketzedeleri çocuklarına hediye ettiğiniz kitaplar dolayısıyla çok
teşekkür ederim.
Memleketin
ilim ve irfanı için bu vesile ile gösterdiğiniz alakayı kıymetli buldum.
İlim ve
irfan ile donanmış bir kavim, her nevi felakete, tabiattan gelse bile, çare
bulabileceğine işaret olan bu nevi bağışınız bütün milletçe takdire değer
manadadır.
Reisicumhur
Gazi Mustafa
Kemal.” (Hikmet Özdemir, 2011, 11-12ss.)
Anektod “1933 yılbaşında Reşit Galip
tarafından kendisine armağan olarak üç kitap verilmesi üzerine şöyle
konuşmuştur:
“Bu anda
duyduğum saadet büyüktür. Kıymetli Maarif Vekilimizin bu armağanından dolayı
teşekkür ederim. Kendisinden ve diğer vekillerimizden her an böyle armağanlar
beklerim. Vekil Bey’in naçiz dedikleri bu armağan hakikatte çok değerlidir.”
15”. (Hikmet Özdemir, 2011, 13.s.)
Anektod “Atatürk’ün, 1 Mart 1923 günü
Meclis’in 4. yılı açılışında önceki dönemin yoğun askeri, diplomatik, sosyal ve
siyasi işlerini anlatırken söyledikleri, bütün bunların bir devlet politikası
olduğunu kanıtlamaktadır:
“ 1922
senesi özel gelirlerinden nafıa (bayındırlık) inşaatı için 536.510 ve mektepler
için 190.000 ve hastaneler için 32.530 ve matbaa ve kütüphane tesisatı için 200.360
ve fidanlık ve numune bahçesi için 5.000 ve damızlık hayvanlar alınması için
12.400 ve zirai aletler alınması için 15.250 lira tahsis edilmiştir. (...)”.
(Hikmet Özdemir, 2011, 13-14ss.)
Anektod “Atatürk döneminde Türk
Kütüphaneciliğinin en büyük hamlesi; “Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu”
düzenine geçiştir.
1934 yılında
Atatürk’ün “Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu” hazırlanması için verdiği
talimat hakkında Muzaffer Gökman tarafından aktarılan bilgi şöyledir:
“Çankaya’da
memleket davalarımn ele alındığı bir toplantıda Atatürk’e kolağası bulunduğu
sırada, 1325 tarihinde Selanik’te bir kalem tecrübesi olarak yazıp, şahsen
bastırmış olduğu Cumalı Ordugâhı adlı kitabı, zarif bir cilt içinde takdim
ediliyor. Atatürk ziyadesiyle mütehassıs oluyor (duygulanıyor). Büyük işleri
arasında belki de bu kitabın neşrini (yayınını) bile unutmuş. Etrafındakilerle
konuşmayı kesiyor. Kitabın müellifi (yazarı) değilmiş gibi, küçük risaleyi
okumaya başlıyor. Şimdi o en azından çeyrek asır gerilere gitmiştir. Okumasını
bitirince o devre ait hatıralarını anlatıyor. Mevzu kitap ve kütüphaneciliğe
geçiyor. Yanında bulunanlardan, yeni neşriyatın (yayınların) takip edilip
edilemediğini ve bunların tam olarak kütüphanelerimizde bulunup bulunmadığını
öğrenmek istiyor. Tabii buna verilen cevap tatmin edici olmuyor. Yabancı
memleketlerde bu hususta neler yapıldığını soruyor. Kendisine Fransız dilinde
‘Depot legal’ denilen devlet nüshalarından bahsediyor. Muhtelif (çeşitli)
memleketlerde, tabilerinden (yükümlülerinden) kanuni (yasal) olarak 15-20
nüshaya kadar kitap alınmakta olduğu izah ediliyor. Atatürk böyle bir kanunun
memleketimizde tatbiki hususunda geç kalınmış olduğunu kaydederek, bu kanunun
hemen hazırlanmasını ve müstaceliyetle (ivedilikle) Meclis’ten geçirilmesini
emrediyor.”
“Türk ilim
dünyası ve kütüphaneciliği için büyük bir çığır açacak olan bu kararın
tatbikine hemen başlanılmak üzere, kanunun ana hatları o gece bir kâğıda
çiziliyor.”
“18.03.1934
tarih ve 6/637 sayılı başvekâlet tezkeresi ve buna bağlı esbabı mucibe
layihası, Atatürk’ün huzurunda konuşulanların kısa bir hülasasını taşımaktadır.
O tarihte M aarif Vekili Hikmet Bayur, Matbuat Umum Müdürü Vedat Nedim Tör ve
Meclis Maarif Encümen Reisi Nafi Atıf Kansu, Maarif Vekilliği Neşriyat Müdürü
de Faik Reşit Unat’tır. (...)”
“2527 Sayılı
Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu” adlı hukuki düzenleme bu şekilde
yapılmış ve bundan böyle derlenecek eserlerin Milli Kütüphane’ye, Ankara Umumi
Kütüphanesine, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesine ve İzmir Umumi Kütüphanesine
birer adet gönderilmesi hüküm olarak düzenlenmiştir.21”. (Hikmet Özdemir, 2011,
15-16ss.)
Anektod “Falih Rıfkı Atay’ın da benzer
gözlemleri vardır:
“Ben 43 ile
58 yaş arasında yakınında bulunmuştum. (...) Büyük Nutku 53 yaşında yazmıştır.
Çalışma odasında yarı ayaküstü, yarı oturarak ve yüzlercesi arasından vesikalar
ayırarak, nutkunu dikte ederdi. Yorulan değişirdi. Bir defasında pek genç bir
arkadaşı baygınlık geçirmişti. Akşama doğru bir banyo aldıktan sonra, hiç
dinlenmeden sofraya iner, o gün yazdıklarını bize okur veya okutur, hadiseler
üzerine terütaze bir muhakeme ile tartışmalar yapardı. Bir kitabı merak edince
koskoca bir cilt de olsa bitirmeden uyuyamaz veya pek az uyku aralaması ile
okumaya devam ederdi. (...)”61
Atatürk, her
ortamda ve her mekânda okumalarını sürdürmüştür.
Agop Dilâçar
şunları yazmıştır:
“Yaz
aylarında Atatürk’le beraber Ankara’dan İstanbul’a gidilirken, kütüphane memuru
ile baş sofracısı, götürülecek kitapları boş cephane sandıklarına yerleştirir,
muhafız alayı erleri de bunları arabalara taşırlardı. Kitapların cephane
sandıklarına konulması, derin bir heyecan uyandıran görkemli bir semboldü.
Askeri savaş kazanılmış, şimdi bilim savaşına girişilmişti. Bu iki savaşın
Atatürk’ün kişiliğinde birbirleriyle kaynaşmasının sembolü, işte bu
sandıklardı.”62”. (Hikmet Özdemir, 2011, 30-31ss.)
Anektod “Atatürk’ün Ankara - İstanbul - Yalova
hattında kitaplarını taşıması ve okuma çalışmalarını gittiği yerlerde de
sürdürmesi üstüne çeşitli tanıklıklar vardır.
Bunlardan
Kılıç Ali’nin anlatımına göre; Atatürk 1930 yazında Yalova’ya giderken bir
bavul dolusu kitabı beraberinde götürmüş; haftalarca bunları okuyup notlar
almıştır:
“Atatürk
Yalova’ya gelir gelmez kitaplığına gömüldü ve okumaya başladı. Biz Salih’le ve
bazı misafirlerle beraber Yalova çevresini geziyor, yemeğe geldiğimiz zaman,
yine Atatürk’ün kitaplıkta çalıştığım görüyorduk. Bu, 10 gün kadar sürdü. Bir
akşam geldiğimiz zaman, Atatürk’ü bizi bekler bulduk. ‘Neredesiniz, bir saattir
sizi aratıyorum’ dedi. Biz kendisinin çalıştığını gördüğümüz için gezintiye
çıktığımızı söyleyerek yanına oturduk. Salih (Bozok) çocukluk arkadaşı olmanın
verdiği cesaretle; ‘Bitti mi Paşam, kitaplar? Hepsini hıfza çektiniz mi?
(Ezberlediniz mi?)’ dedi. Atatürk kesin konuştu: ‘Tamam, bitti. Kitapları
toplayıp Ankara’ya göndersinler. Bize göre faydalı bir şeyler bulamadım. Boşuna
zaman tüketmişiz’ ”.65”. (Hikmet Özdemir, 2011, 32-33ss.)
Anektod “Atatürk’ün okuma tutkusu hakkında Cemal
Granda’nın aktardığı66 ve sık kullanılan bu ilginç anekdotun ayrıntıları orada
bulunan Nuri Ulusu’nun anlatımıyla şu şekildedir:
“Yalnız
kütüphanede değil, Atatürk diğer tüm boş kaldığı zamanlarda da ekseri tarih
kitapları olmak üzere okurdu. Okurken de öylesine kendinden geçerdi ki,
etrafmdakileri, bizleri hiç gözü görmezdi. Adeta huşu içerisinde okur okur,
okurdu.”
“Yine bir
gün böyle dalgın, dalgın okurken Moskova Elçimiz Vasıf Çınar Beyefendi salona
geldi ve Atatürk’ü her zamanki haliyle görünce dayanamayarak ‘Paşam, Paşam, bu
denli Tarih okuma; kafanızı yoruyorsunuz, siz Samsun’a, Anadolu’ya çıkarken
böyle kitap okuyarak mı çıktınız?’ Bu sözleri en yakinen duyan kişi bendim, çok
şaşırarak biraz da çekinerek ne olacak, ne cevap verecek diye beklerken Atatürk
bir anlık beklemeden sonra Vasıf Bey’e doğru yavaşça döndü ve de bizim
tahminlerimizin aksine sinirle değil, hafif hafif gülümseyerek: ‘Vasıf Bey,
bizim çocukluğumuz fakirlikle geçti, elime üç beş kuruş para geçince bunun
muhakkak yarısını kitaba verirdim. O zaman da böyle okurdum. Eğer aksini
yapsaydım ben Atatürk olamazdım; Türkiye’yi bu hale getiremezdim,’ dedi ve
ilave etti: ‘Belki haklısın, hatta benim de kulağıma geliyor, Paşamızın işi
gücü yok herhalde, dille, tarihle uğraşıp duruyormuş diye dedikodu yapıyorlarmış. Eksik kafalı bunlar, öyle
yağma yok, işim tabii ki başımdan aşkın, ama bugünkü Türkiye ne kadar
önemliyse, atideki (gelecekteki) Türkiye’min de o derece önemi var. Bu sebeple
ilerinin temellerini çok sağlam atmam lazım, onun için de çok okuyorum, çok
fikirler üretiyorum. Bunları söyleyenlere, dedikodulara hiç bakmam. Zira onlar
saman kafalı insanlardır.’ ”67”. (Hikmet Özdemir, 2011, 33-34ss.)
Anektod “Atatürk, son günlerinde de okumaya
karşı ilgisini kesmemiştir. Hastalığının arttığı son günlerde doktorları O’na
yorulmamasını söylediği halde okumayı bırakmamıştır. Son günlerinde yanında
bulunmuş olan Afet İnan, şunları anlatmıştır: “Doktorların tavsiyesine göre
kendisinin çok konuşmaması lazım geliyordu. Daima konuşmak ve dinlemek âdetinde
olan bir insan için bu halin çok sıkıcı olduğuna şüphe yoktu. Ben her gün
gazeteleri okuyor ve özetlerini kendisine söylüyordum. Bazen hikâye ve
seyahatname şeklinde okuduğum kitapları da anlatıyordum. Bunlardan bir kısmını
anlatır ve yorulmasın diye geri kalan kısımlarına başka günler devam ederdim.
Türk Tarih Kurumu’nun çalışmaları ile de yakından ilgileniyordu”24. Afet
İnan’ın ve Cemal Granada Atatürk’ün son okuduğu kitabın Belleten Adlı derginin
son sayısı olduğunu belirtmişlerdir25”. (5.s.). http://atailkuyg.ege.edu.tr/files/atailkuyg/icerik/gulbenmat.pdf
Anektod “Atatürk’ün askerlik bilimi dışında
da ciddi bir ansiklopedik bilgiye sahip olduğu bilinmektedir.
Arkadaşlarının
anlatımlarında üstünde yeterince durulmayan önemli bir konu; Ruşen Eşref
Ünaydın tarafından Yahya Kemal Beyatliya; ondan İsmet Bozdağ’a aktarılmıştır ve
Atatürk’ün özellikle ansiklopedik diye tanımlanabilecek muazzam bilgi
birikimini ne zaman, nasıl ve nereden kazandığı sorusuna açıklık getirmektedir.
10 Kasım
1952 günü İstanbul Park Otel’de Yahya Kemal Beyatlı’nın Atatürk’ü anma
konuşmasını İsmet Bozdağ şu şekilde aktarmıştır:
“(...) Yahya
Kemal Beyatlinın Atatürk’ün sofrasında bulunduğu bir akşam konuşma konusu
felsefedir. Şairin beğendiği tanımlama ve açıklamaları üzerine Atatürk felsefe
konusunda kendi düşüncelerini açıklar. (...).”
“O gece
herkes gibi ben de Atatürk’ün konuşmalarıyla mest olmuştum. Sabaha doğru
dağıldık. Giderken, Atatürk’ün böyle bir dünya görüşüne nasıl ulaşmış olduğunu
düşünüyordum. Atatürk’ün hayatını hep biliyoruz. Askeri okullarda okumuş ve
sırtından askeri üniformayı çıkararak politikaya girmiş. Onun okuduğu okullarda
felsefe diye bir ders yok! Bu çeşit kitapları aslından okuyabilecek kadar
[öğrenci iken] Fransızcası olduğunu da sanmıyorum. O yıllarda bu kitapların pek
azı dilimize çevrilmişti. Peki, bunca kültürü Atatürk nerede aldı öyleyse.
Çözemedim!... Ertesi gün akşam arkadaşım Ruşen E şrefe yemeğe çağrılıydım. Ruşen’e
akşamki konuşmayı anlattım. Ruşen hiç şaşmadı, sözlerimi tabii karşıladı. Ben,
‘Peki’ dedim, nerede edindi bunca bilgiyi, bunları nereden biliyor?’ Ruşen
Eşref (Ünaydın) güldü, ‘Bilir’ dedi, ‘fazlasını da bilir.’ ‘Peki, ama nerden?’
diye sorumu tekrarlayınca açıkladı:”
“Meşveret'ten,
Mizan'dan, İçtihad'dan, Osmanlı'dan, Şurayı Ümmet'ten... Daha sayayım mı?...
Özellikle Ahmet Rıza’nın Meşveret'i, Murad’m Mizan'ı ile Abdullah Cevdet’in
İçtihad'ı düzenli olarak eline geçmiştir. Çanakkale savaşlarından sonra
kendisiyle görüşürken Jöntürkler’in Avrupa’da çıkardığı Osmanlı mecmuasının
hemen tam bir koleksiyonunun elinin altında olduğunu bana söylemiş, ‘fırsat
düştükçe karıştırıp eski okudukları yeniden gözden geçiriyorum,’ demişti.”
Yahya Kemal
Beyatlı şöyle devam etmiştir:
“Ruşen
Eşrefin bu sözlerinden sonra düşüncemdeki düğüm çözüldü. Ahmet Rıza olsun,
Mizancı Murad olsun, Abdullah Cevdet olsun, bu Jöntürk fikriyatım işleyen
kalemler, özledikleri yönetime ihtilâl ile değil, fikirle ulaşabileceklerine
inanıyorlardı. Bunun için Avrupa’da bulundukları uzun yıllar çağın etkin
fikirlerinden hemen hepsini Osmanlı İmparatorluğu açısından incelemiş ve
yazılarında vardıkları sonuçları yazmışlardı. Atatürk gibi bir adama bunlardan
bir bölümünü okutmak bile yeter... Kaldı ki, o akşam Ruşen Eşref bana bir
açıklamada daha bulunmuş ve Atatürk’ün daha Selanik’te iken J. J. Rousseau’yu
büyük bir dikkatle okuduğunu söylemişti.”82
Ali Ulvi
Elöve, Atatürk’ün Selanik’te bir subay iken, Jean Jacques Rousseau’yu
incelediği konusunda tanıktır; Yahya Kemal Beyatlı şöyle devam etmektedir:
“Sonradan
Atatürk’e Selanik’te Jean Jacques Rousseau’yu sevdiren Ali Ulvi Elöve ile ben
de tanıştım. Kendisini yazdığı çocuk
şiirleriyle eskiden beri bilirdim. Fakat görüşmemiştik. (...)
Rousseau’dan yaptığı bazı çevirileri ve bu bilginin (düşünürün) görüşlerinden
yararlanarak yazdığı bir pedagoji kitabını bastırmak için İstanbul’a gelmişti.
Çalışmalarıyla ilgilenince bana: ‘Biliyor musunuz, dedi, Atatürk’e Selanik’te
J. J. Rousseau’yu ben sevdirdim.’ Sonra anlattı: ‘Akşamları Beyazloıle’de bir
meyhaneye çıkardı. Çoğu zaman yanında arkadaşları olur, fakat bir akşam
yalnızdı, ben de yalnızdım.” (Hikmet Özdemir, 2011, 40-42ss.)
Anektod “(...) Ben o zaman J. J. Rousseau
üzerinde çalışıyordum. Bu çalışmalarımla ilgilendi. Mustafa Kemal’de büyük bir
öğrenme açlığı vardır; fikirlerin üstüne tutkuyla atılır; bu yüzden benim
anlattıklarımla yetinmedi; kendisine yaptığım çevirileri ve bazı kitapları
verdim; dikkatle okudu. Bunları günlerce, haftalarca benimle tartıştı; kısa bir
süre içinde çok iyi anlamıştı Rousseau’yu... Bana inanınız ki, son yıllarda
yazıp bugün bastırmayı düşündüğüm kitapta, onun bu konuşmalar sırasında yaptığı
yorumlardan pek çok şey vardır.’ ”83”. (Hikmet Özdemir, 2011, 40-42ss.)
………………………..
“Çok okuması
ve aynı zamanda okuduklarına nüfuz etmesi, bilhassa tahliller yaparak kendi
fikirleriyle bu bilgileri "mecz edebilen bir dimağa" sahip olmasından
(Mutlu 1984: 7) hareketle bütün bunların Atatürk'ün komutanlık, devlet ve fikir
adamlılığı, liderlik ve dahilik yönünün oluşmasında önemli bir etken olduğunu
söyleyebiliriz.” https://www.academia.edu/5527203/Cemil_ekiyor_ataturkun_sozvarligi_uzerine_bir_deneme ** http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:aRaK1N-P0aEJ:turkoloji.cu.edu.tr/ATATURK/arastirmalar/cemil_ekiyor_ataturkun_sozvarligi_uzerine_bir_deneme.pdf&cd=1&hl=tr&ct=clnk&gl=tr
Anektod “İsmail Habib Sevük, şöyle devam
ediyor:
“O ki,
yeryüzünün en şerefli kılıcını taşıdı, o kılıcı hep hakkı ve vatanı savunmak
uğrunda kullandığı için. Fakat O ’nun eli kılıcın kabzasından çok kitabın
cildini tuttu. Kendisi ilkten askerken hep sivil giyinirdi. Oysa başka şeflere
bakınız, sivilden geldikleri halde hep üniformalıdırlar. (...)”13” (Hikmet
Özdemir, 2011, 59.s.)
Anektod “Çocukluğundan ölümüne kadar bir an
olsun kitap okumaktan vazgeçmeyen Atatürk, okuduğu kitaplarla dil ve tarih
konusunda söz sahibi olacak kadar kendini yetiştirmiştir. O zamanlar Bükreş’te
yapılan bir Dil Kongresi’ne “Dil”le ilgili tebliğ vermeleri için uğraşmış,
profesörlere notlar vermiş ve onlar bu notlardan hazırladıkları tezlerle
Bükreş’te sunum yapmışlardır. Güneş-Dil Teorisi’ni geliştirerek ileri sürülen
teorilere bir teori de kendisi katmıştır. O nedenle, Atatürk, asker olmasının
yanında bir bilim adamı ve bir akademisyen gibi çalışmıştır. Bir bilim adamının
hissettiği keşfetme heyecanını, 1937 yılında toplanan II. Türk Tarih
Kurultayı’nda Prof. Pittard’ın eşine bir sözcüğün kökenini bulması nedeniyle,
“Uzun bir çalışmadan sonra bunu keşfettiğim zaman, Sakarya muharebesini
kazandığım dakikadaki memnuniyetini duydum” şeklinde anlatmıştır.135”. (61.s.).
https://acikerisim.dicle.edu.tr:8443/xmlui/bitstream/handle/11468/3139/Atat%C3%BCrk%27%C3%BCn%20e%C4%9Fitimci%20ki%C5%9Fili%C4%9Fi.pdf?sequence=1&isAllowed=y
Anektod “Atatürk, fikri eserlere ve yayınlara
da çok büyük önem vermiştir. Daha Cumhuriyetin ilanından önce, 1 Mart 1923 günü
Türkiye Büyük Millet Meclisini açarken yaptığı konuşmada, Millî Eğitim
Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan, çalışma ve yayınlarından büyük memnuniyet
duyduğu, Telif ve Tercüme Hey’etinden övgü ile bahsetmektedir. Kendisi,
yöneticilerin kitap okumasını daima teşvik etmiş ve onlara örnek olmuştur.”. (90.s.) https://acikerisim.dicle.edu.tr:8443/xmlui/bitstream/handle/11468/3139/Atat%C3%BCrk%27%C3%BCn%20e%C4%9Fitimci%20ki%C5%9Fili%C4%9Fi.pdf?sequence=1&isAllowed=y
Anektod “Gençlik yıllarından beri sistemli
olarak okuyan Atatürk, özellikle cumhuriyetin ilanından sonra yurt dışından
sürekli kitap sipariş etmiştir Elçiliklerimiz aracılığıyla yurt dışından kitap
sipariş eden tek devlet adamı
tatürk'tür. Atatürk, özellikle tarih ve dil çalışmalarıyla ilgilendiği
30’lu yıllarda kitap siparişlerini yoğunlaştırmıştır örneğin, 12 Eylül 1929
günü Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri M. Tevfık Bıyıklıoglu imzasıyla, Paris
Büyükelçisi Fethi Okyar’a şu telgraf çekilmiştir:
"Reisicumhur
Hazretleri, Fransız Hukuk Fakültelerinde okutulan derslere ait kitaplarla, en
kapsamlı ve geniş genel tarih kitaplarından rica etmektedirler. Hürmetlerimi
teyit ederim efendim.’'26
Fethi Bey,
istenilen kitapları bulup üç gün sonra Ankara’ya postalamıştır.
Birkaç gün
sonra Fethi Bey, Genel Sekreter Tevfik Bey’den bir telgraf daha almıştır
Telgrafta: “Reisicumhur Hazretlerinin Milattan önce Sümerlerin geliş yeri ve
medeniyeti baklandaki en son tetkikleri kapsayan eserlerin de gönderilmesini
rica ettiklerini arz ederim efen d im denmektedir.
25 Bardakçı, a.g.m s 26
26 Bilal Şimşir. Atatürk, Kültür ve Eğitim, 1982, Yurdakul
Yurdakul, Mustafa Kemal'den Atatürk'e, İstanbul 200 6 . s.253
Fethi Bey
aynı gün bir telgraf daha alınca şaşkınlığını gizleyememiştir Atatürk bu sefer
de eski zamanlara ait Türk tarihi hakkında mevcut en son eserlerin
gönderilmesini istemektedir.
Siparişler
birbirini izlemektedir
Atatürk
özellikle hukuk ve tarih üzerine eğilmektedir Paris Büyükelçimiz istenilen
kitapları buldurup hemen Çankaya’ya postalamaktadır Ama Atatürk’ün kitap
istekleri bitip tükenmez, arkasından yem kitap siparişleri gelmektedir.27
Atatürk,
gönderilen kitapları büyük bir heyecan ve merakla inceleyerek, Paris
Büyükelçisine hürmet ve teşekkürlerinin iletilmesini bildirmiş, ayrıca Alfred
Rambaud’nun "Historié Generale des peuples etudes Civilisations” adlı
eserini istemiştir. Söz konusu eser 12 ciltten oluşan Genel Uygarlık Tarihi’dir.
14. ve 2 0 . yüzyıllar arasını kapsamaktadır.
On beş gün
sonra Paris Büyükelçisi Fethi Bey, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinden şu
telgrafı almıştır:
"Pek
muhterem beyefendi hazretleri...
Dûn Ernest
Lavisse'nin 12 ciltlik Tarih-i Umumisi geldi. Yalnız milattan Önceye ait kısmı
yok, yani milattan sonra başlıyor. Bunu tamamlayacak olan kısmın da lütfen
gönderilmesini Reisicumhur Hazretleri rica ediyorlar. Şimdiye kadar gönderilen
kitaplardan Paşa Hazretleri pek minnettardırlar. Yalnız bunların bedeli birhayli
tutsa gerekir, ödem e yapmak üzere bedelin bildirilmesini istirham ederim. Paşa
Hazretleri, sonra bir daha kitap istemeye yüzümüz olmaz diyorlar. Reisicumhur
Hazretleri sevgiyle gözlerinizden Öpüyorlar”28
Görüldüğü
gibi Atatürk, kitap siparişi konusunda çok hassastır
Hiç
üşenmeden 12 ciltlik bir eserin eksik ciltlerini istemekte, bir bilim insanı
titizliğinde yararlanmayı düşündüğü kaynaklan toplamaya çalışmaktadır.
27 Şimşir. a.g.e, Yurdakul, a.g.e. s. 252
28 Şimşir. a.g.e, Yurdakul. a.g.e s.254
Fethi Bey,
yurda döndükten sonra Atatürk bu sefer de yeni Büyükelçi Münir Bey'den kitap
istemeye başlamıştır. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, 8 Haziran 193 İ de
Büyükelçi Münir Bey e gönderdiği bir telgrafta. Rene Groussefin "Historie
de rExtreme Orient' adlı iki ciltlik eserini Atatürk’e göndermesini istemiştir
”29
Atatürk’ün
Büyükelçiden istediği diğer kitaplar şunlardır.
Rene
Grousset, “Uzak Doğu Tarihi’ (iki ciit), Le Revdl L’Asie,
Impérialisme britannique et la révolte des peuples (Asya'nın
Uyanışı. İngiliz Emperyalizmi ve Halkların Ayaklanması) ve 1929-30 yıllarında
basılan Les Civilisatons de d’Orient (Doğu Uygarlıkları) adlı dört ciltlik
kitabı.30
Atatürk 1935
yılında da geniş kapsamlı kitap siparişleri vermiştir.
İstanbul’daki
şubesi aracılığıyla Paris’teki Hachette Kitabevi'nden Louis Marie Qukherat'ın
Latince-Fransızca ve Fransızca Latince sözlükleriyle diğer bazı kitapları istetmiştir.
Bu kitaplar
Dolmabahçe Sarayına gönderilmiştir.
Atatürk,
Dolmabahçe Sarayı’nda 21 Temmuz 1935 gecesi saat 02:00’da Özel Kalem Müdürüne
şu telgrafı yazdırmıştır.
‘Paris
Büyükelçisi Suat Davaz'a, Roma Büyükelçisi Hüseyin Ragıp Baydar’a Açık Telgraf
1. İkinci maddede yazılı konulara dair
bulunduğunuz memleketteki,, otorite sahibi üniversite profesörleri, yazar ve
düşünürlerin basılmış bulunan bütün klasik eserlerini, yetki sahibi kimselerle
görüşerek tesbit ediniz, derhal gönderiniz.
2. Économie politique générale, Statistique générale, Histoire des institutions politiques,
Introduction au droit, Histoire générale moderne et contemporaine,
Sociologie et économie sociale, Géographie humaine, Droit constitutionnel, Anthropologie, Histoire économique, Histoire des religions, Histoire diplomatique. 29 Şimşir,
a.g.e.; Yurdakul, a.g.e. s. 255.
30 Şimşir, f.n.
Histoire de la philosophie,
Histoire des sciences, Histoire de l'art, Littérature de la période moderne et
contemporaine.
3.
Kitapların tutarını bildiriniz.’ îl
Bu telgraf,
gece yarısı 02:00'da Genel Sekreter Haşan Rıza Soyak imzasıyla büyükelçiliklere
çekilmiştir
Atatürk'ün
bir an önce gönderilmesini istediği kitaplar. 18 farklı alanda toplanmaktadır
Atatürk, bütün sosyal ve siyasal bitim dallarını kapsayan eserlerin tamamını
istemektedir. Üstelik söz konusu eserler, 1930’lann bilim dünyasının en son
bulgularını içermektedir.
Sipariş
listesindeki kitaplar şöyle sınıflandırılabilir
1 .Genel
İktisat, 2. Genel İstatistik-Genel Tarih, 3 Sıyası Kuruluşlar Tarihi, 4.Hukuka
Giriş- Yeni ve Yakın Zamanlar Genel Tarihi, 5. Sosyoloji ve Sosyal Ekonomi, 6 .
İnsan Gelişimi, Coğrafya, 7. Anayasa Hukuku, 8 . Antropoloji, 9. İktisat
Tarihi, 10. Dinler Tarihi, 11. Diploması Tarihi, 12 Felsefe Tarihi, 13.
Bilimler Tarihi. 14. Sanat Tarihi- Yeni ve Yakın Zamanlar Edebiyatı.32
Bu listeyi
alan Büyükelçiler hemen harekete geçmişler, üniversitelerle ve akademisyenlerle
yaptıkları görüşmeler sonunda Atatürk’ün istediği konulardaki kitapları bularak
Atatürk'e göndermişlerdir.
Hachette
Kitabevi de Atatürk'ün istediği kitapları göndermekle gecikmemiştir. Bunlar
arasında:
- Lanson, Gustave. Histoire illustrée de la littérature française
(Fransız Edebiyatı Resimli Tarihi).
- Pichon, René. Histoire de la littérature latine (Latin
Edebiyatı Tarihi).
- Bossert, Alfred. Histoire de la littérature allemande (Alman
Edebiyatı Tarihi).
31 Şimşir,
a.g.e; Yurdakul. a.g.e. s.256,257
32 Yurdakul,
a.g.e. s.257,258
- Legouis, Émile, ve Louis Cazamian. Histoire de la littérature
anglaise (İngiliz Edebiyatı Tarihi).
- Vivien de Saint-Martin, Louis. Atlas universel de géographie
(Yeni Dünya Coğrafyası).
- Lanson, Gustave. Bibliographie de la littérature française
(Fransız Edebiyatı Bibliyografyası) adlı
kitapları bulunmaktadır.33
Ayrıca Felix
Alcan Kitabevi de sosyoloji, tarih, diplomasi tarihi, coğrafya, beşeri
coğrafya, deniz coğrafyası, sanat tarihi ve sanat psikolojisi ve dinler tarihi
alanlarındaki kitapları Dolmabahçe Saray’ına göndermiştir.
Paris’ten
Dolmabahçe Sarayı’na gönderilen kitaplar bu kadarla da kalmaz. Recueil Siray
Yayınevi, iki parti halinde tam 24 paket kitap göndermiştir. Kitapların sadece
listesi dört sayfa tutmaktadır.
Söz konusu
kitaplar, ekonomi, ekonomi doktrinleri, istatistik, hukuk, hukuk felsefesi ve
felsefe alanlarında yoğunlaşmaktadır.34”. Sinan Meydan: En
çok okuyan lider: Atatürk. İçinde: Atatürk
Ve Türklerin Saklı Tarihi. İstanbul: Truva Yayınları, 2007. 30-34ss.
…………………….
Anektod “Mustafa Kemal, 19 Ağustos 1918 tarihinde
yurdun tanınmış sanatçıları ve kişilerinin de katıldığı bir kalabalık halinde
Fikret’in Aşiyanını ziyaret ediyor8. 20 Ağustos 1918 salı tarihli Vakit
gazetesi bu ziyarete ait şu bilgiyi vermektedir:
“Dün öğleden evvel birçok zevat şair
Tevfik Fikret merhumun Eyüb’teki kabrini ziyaret etmiştir.
Öğleden sonra da birçok davetliler
şair-i mağfurun Rumelihisarı tepesinde kâin Aşiyanı’na gitmişler. Orada ailesi
namına Rıza Tevfik Bey tarafından istikbal edilmişlerdir.
“... Ziyaretçiler meyanında Halide
Edip Hanım, Mustafa Kemal Paşa, Dr. Adnan Bey, Sâtı Bey, Süleyman Nazif Bey,
Faik Âli Bey ve memleketimizin mehafil-i âliyyesine mensup birçok zevat...”
Bu ziyaretçiler arasında İbrahim
Alâeddin Gövsa da vardır. Şair, o güne ait anılarında şunları yazmaktadır:
“... (Mustafa Kemal) Oradaki ilk
gördüğü simaları, bilhassa gençleri birer birer sorup öğrenmiş olduğunda
tereddüt etmem. Bir aralık biri yanıma geldi:
- Mustafa Kemal Paşa sizinle görüşmek
istiyor, dedi.
Adına ve şimdi gördüğüm şahsiyetine
zaten hayran olduğum büyük askerin bu alâkası beni heyecana düşürmüştü. Derhal
yanına şitap ederek ismimi söyledim. O, ince ve uzun parmaklı zarif ve kavi
adaleli güzel elini uzattı. Beni Çanakkale’ye ait şiirlerimle tanıdığını ve
çoktan görmek istediğini söyleyerek pek asil bir tevazu ile taltif etti:
- Paşa Hazretleri, dedim; siz,
cepheden cepheye koşan bir kumandan, nasıl oluyor da benim gibi ehemmiyetsiz
bir gencin değersiz yazılarını okumaya vakit buluyor ve onları tahattur
edebiliyorsunuz?
Şu cevabı vermişti:
- Ben edebiyatı ve şiiri severim.
Bilhassa askerî mahiyetteki her eseri dikkatle okurum. Sizin Çanakkale’ye ait
şiirlerinizin hepsini okudum ve sevdim.
“Çanakkale İzleri” o zaman henüz bir
kitap halinde çıkmamış, ancak Tanin gazetesinde parça parça neşredilmişti.
Büyük Kumanda’nın bu alâka ve iltifatı bana manzumeleri sevdirdiği için hepsini
bir küçük kitap halinde topladım ve Anafartalar’ın Müebbet Kahramanı’na ithaf
ederek neşrettim” 9.”. (78-79ss.). https://isteataturk.com/g/icerik/Ataturkun-Okudugu-Kitaplar-ve-Kitapligi/1498
…………………..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder