Yahya Kemal’in Kaleminden Rumeli Türklerinin
Kimi Vasıfları Konulu Alıntılar
Yahya Kemal’in kaleminden nanası Fatma Hanım;
·
“Sevgiden, vefadan merhametten iyilikten
yaratılmış ilâhî bir mahlûktu.”
·
“Sinirlenmek, darılmak, kin taşımak ne
olduğunu bilmezdi. Ömründe kimseye bir defa dürüşt bir söz söylememişti”
·
“Tabiatın hangi nadir madeninden
yaratılmıştı? Bunu bütün hayatımda düşüneceğim.”[iii]”
Yahya Kemal’in dadının eşi olan lala hakkında yazdıkları;
·
“(…) Hâl ve şânı tıpkı onlar gibiydi.
Vakurdu. Yüksek bir izzet-i nefis sahibiydi. İliklerine kadar sâdıktı. Herkesin
nazarında muhteremdi.”
Aşağıdaki metnin yer aldığı makale:
Mehmet Samsakçı: Rumeli Türkleri Ve Yahya Kemal. https://www.kosovaport.com/rumeli-turkleri-ve-yahya-kemal/
……………………………………………………
(…) “Bu yüzden biz başlığımıza sadık kalarak şairimizin
zihnindeki ve ruhundaki Rumeli Türk’üne dönelim. Bu Rumeli Türk’ünün portresi ise şairin
hatıralarında adlarını, şahsiyetlerini zikrettiği, nihayet kendi çocukluğu ve
ruhundaki yerlerini anlattığı kişilerde saklıdır. Bu kişilerden en önemlileri
annesinin dadısı Fatma Hanım (Nana), dadısının kocası olan lalası Ali Zaim,
evin hizmetlilerinden Deli Ahmed, Uşak Hüseyin ve dadısı Zeynep’tir. Bu
kişileri Yahya Kemal, yalnız çocukluğunun renkli figürleri olarak değil, aynı
zamanda Rumeli Türklüğünün birer örnekleri olarak almakta, anlatmaktadır.
Hatıralarda
Fatma Hanım portesi şöyle çizilir:
“Sevgiden, vefadan
merhametten iyilikten yaratılmış ilâhî bir mahlûktu. Son derece huysuz olan
büyük validemin muhitinde yüksek insanlığın emsalsiz bir numunesi olarak
yaşıyordu. Sinirlenmek, darılmak, kin
taşımak ne olduğunu bilmezdi. Ömründe kimseye bir defa dürüşt bir söz
söylememişti………….
Yeryüzünde onu tanımasaydım insanlık hakkında bedbin bir fikir taşıyarak
hayattan geçecektim…… Nanamı
tanımasaydım Ernest Renan’ın naklettiği Hazret-i İsa’yı ve Balzac’ın tasvir
ettiği Baba Gorio’yu iyi anlamazdım. Tabiatın hangi nadir madeninden
yaratılmıştı? Bunu bütün hayatımda düşüneceğim.”[iii]
Bu dadının eşi
olan lala ise, vakur, ağır, heybetli
Rumeli Türkünün bir timsali Ali Zaîm’dir:
“Nanamın
kocası Ali Zaim, ikiyüz sene evvelki konaklarda selâmlığa ve hareme hükmeden
kâhyalardan biriydi. Hâl ve şânı tıpkı
onlar gibiydi. Vakurdu. Yüksek bir izzet-i nefis sahibiydi. İliklerine kadar
sâdıktı. Herkesin nazarında muhteremdi. Kıyafetçe heybetli idi. İyi
işlenmiş, mavi çakşır ve mavi cepken giyerdi. Geniş, lâhur kuşak sarınırdı.
Boynundan asılmış gümüş bir köstek taşırdı….” (a.g.e., s. 11-12.)
Bir diğer
portre, şairimizi Vardar Nehri’nde boğulmaktan kurtaran Deli Ahmed:
“Deli Ahmed,
iriyarı, uzun boylu, sarışın bir Türktü. Tuna ve Morava boylarından muhaceretin
hızı ile Vardar boylarına dökülmüş fütühat bakiyesinden bir adamdı. Bir
muhacirdi. Cüssesi, yürüyüşü, çatılmış kaşları, çenesinden aşağı sarkan munis
ve sarı bıyıkları, gözlerimi örten kaşları, açık göğsü, kabadayı tavrı, gür
sesi, hasılı her farikası eski Osmanlı devrinden olduğunu hatırlatırdı.
Cedlerimizin “deli” lâkabını kimlere verdiklerini onun şahsında tanımıştı. Deli
Ahmed zeki ve hoş bir adamdı, yalnız rind ve derya-dildi. Yüksek sesle ve
hiddetli gibi görüşürdü. Bunun için sevimli telâkki edilirdi.
………
Deli Ahmed benim gözümle gördüğüm son yeniçeri idi.” (a.g.e., s. 14-16)
Yahya Kemal’in
hatıralarında daha geniş ve nostaljiyle çizilen bu portreler, şairimizin
çocukluğunun yarı gerçek, yarı masalsı kahramanlarıdır ki insanlar konusunda yaşı ilerledikçe ve tecrübesi arttıkça kötümser olan
Yahya Kemal’e insanlık konusunda sıcak hisler duyuracaklardır.
Rumeli ve Üsküp’ün Yahya Kemal’in şahsiyetindeki yeri
nedir?
Hocam Prof. Dr. Kâzım Yetiş’e göre şairin his, fikir
ve zevkini üç ana unsur teşkil eder: Bunlar mümin ve mutekit anne Nakiye Hanım,
Türk ve Müslüman Üsküp ve bir ilim ve sanat merkezi olan ve bütün büyüsüyle
Yahya Kemal’de derin izler bırakan Paris’tir. Bunlardan ilk ikisi
üzerinde – konumuzla alâkası bakımından – kısaca durmak isterim.
Şairin ilk
terbiyesi annesinden gelir. Çok hisli,
imanlı, hassas bir kadın olan Nakiye Hanım’dan şair, dini, milliyeti, vefayı,
muhabbeti öğrenmiştir. Oğluna “Dünyada yalnız iki kişiyi sev, Peygamber
Efendimiz’i, bir de Sultan Murad’ı” diyen, yine Hocam’a göre farkında
olarak veya olmayarak oğluna birbirinden ayrılamayacak iki mefhumu (din ve
devlet) tanıtan ve sevdiren bir Türk annesidir o. Yahya Kemal Kur’an-ı
Kerim ve Muhammediye’yi ilk defa annesinden dinlemiş,
Ramazan akşamları ölülere Yasin-i Şerif okuma alışkanlığını yine ondan
edinmiştir.
Şairin yıllar
sonra “Kaybolan Şehir” başlıklı şiiriyle hatırlayacağı, taçlandıracağı Üsküp’se
dergâhları, camileri, türbeleri, ezan sesleri (ki şairi Paris’te en yabancı ve
Türk’e uzak ideolojilerden koruyacaktır), asırların zevk, şecaat ve terbiye
imbiğinden süzülmüş bir beldedir. Nihad Sami Banarlı’ya anlattığı hatıralarında
şair, şehir için şunları söylüyor:
“O
yaşlarımda ben, Üsküp minarelerinden yükselen ezan seslerini duyarak, içim bu
seslerle dolarak yetişiyordum. Minarelerde ezan başladığı zaman evimizde ruhânî
bir sessizlik olurdu. Galiba Üsküp’ün sokaklarında da böyle bir rüzgâr dolaşır,
bütün şehri bir mabed sükûnu kaplardı. Yalnız ezan sesleri duyulurdu. Annemin
dudakları İsm-i Celâl’le kımıldardı. 1300 sene evvel Hazret-i Muhammed’in
Bilâl-i Habeşî’den dinlediği ezan, asırlarca sonra bizim semamızda hem dinî hem
millî bir musiki olmuştu. O anda semamızın mağfiret âleminden gelen ledünnî bir
sesle olduğunu hissederdim.
Lâkin bu sesler beni bütün ömrümce bırakmış değildir.
………………..
“Ben ailece Üsküp’lü
değilim, Niş’liyim. Fakat Üsküp’te doğduğum için iftihar ederim. Çünkü Üsküp, Rumeli’de Türklüğün tekâsüf ettiği
yerdir. O kadar Türk’tür ki her taşında milliyetimizin ruhu şekillenir.”[iv]
Bir başka yerde
ise Üsküp’ü şu satırlarla hatırlar Yahya Kemal:
“Bu şehir
Fatih devrinin ruhanî bir mezarlığıydı. Her köşesinde bir evliya yatardı. Halkı
rivayet ederdi ki ya Bağdat’ta bir evliya fazla imiş, yahud da Üsküp’te, ulemâ
henüz bu bahsi halledememiş. Lâkin Üsküp’ün evliyâları hep cengâverdirler.
Türbelerinin duvarlarında bir insanın taşıyamayacağı kadar ağır ve büyük paslı
kılıçlar, kalkanlar, zincirler asılı dururdu…”[v]”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder