16 Aralık 2025 Salı

İngiliz 9 çocuklu Amanda ve kocasının internette televizyonda yayınlanmış videoları dizileri filmleri bütün bunların mesajı nedir. 14.12.2025

 

İngiliz 9 çocuklu Amanda ve kocasının internette televizyonda yayınlanmış videoları dizileri filmleri bütün bunların mesajı nedir bu yapılanların insanlığa katkısı nedir

14.12.2025

ChatGPT:

Sorunuzdaki kişi büyük ihtimalle İngiltere’de yaşayan ve çok çocuklu ailesiyle (özellikle “Amanda Radford”) televizyon programları, belgeseller, YouTube videoları ve haber dosyalarıyla tanınan ailedir. (Kamuoyunda “çok çocuklu İngiliz aile” olarak bilinir.)

Sorunuzu yargılamadan, ama anlam katmanlarını açarak ele alayım:


1. Bu yayınların verdiği temel mesaj nedir?

Bu tür içeriklerin örtük ve açık mesajları birkaç başlıkta toplanır:

1. “Aşırı” olan şey normalleştirilebilir

  • 9 (hatta daha fazla) çocuklu bir yaşamın olağan, yönetilebilir ve hatta mutlu olabileceği mesajı verilir.
  • Modern Batı toplumunda az çocuk normuna karşı karşı-örnek sunulur.

2. Aile = içerik

  • Aile hayatı özel bir alan olmaktan çıkarılıp:
    • Televizyon formatına,
    • YouTube içeriğine,
    • Tüketilebilir bir “hikâye”ye dönüştürülür.
  • Çocuklar, farkında olmadan bir medya anlatısının parçası olur.

3. “Biz farklıyız” anlatısı

  • İzleyiciye şu his verilir:

“Bakın, sistemin dışında ama yine de ayakta duran bir hayat var.”

  • Bu, hem hayranlık hem şaşkınlık üretir.

2. Bu yapılanların insanlığa katkısı var mı?

Bu soruya iki yönlü cevap vermek gerekir.


A. Olumlu görülebilecek katkılar

Aile kurumunun görünürlüğü

  • Aile, dayanışma, paylaşım gibi kavramlar tekrar gündeme gelir.

Nüfus tartışmalarına malzeme

  • Batı’daki yaşlanan toplumlar, doğurganlık, sosyal politika gibi konular yeniden konuşulur.

“Tek tip hayat yoktur” mesajı

  • İnsanlara şu düşünceyi verir:

“Herkes aynı yaşam modelini seçmek zorunda değil.”


B. Sorunlu ve tartışmalı yönler (asıl ağır basan kısım)

Çocukların araçsallaştırılması

  • Çocuklar:
    • Bir birey olarak değil,
    • Bir “formatın unsuru” olarak görünür.
  • Rıza kavramı burada ciddi biçimde tartışmalıdır.

Gerçekliğin parlatılması

  • Kamera önünde:
    • Yorgunluk,
    • Psikolojik yük,
    • Gelecek kaygısı
      çoğu zaman gösterilmez.
  • İzleyiciye eksik bir gerçeklik sunulur.

Tüketim çağında “aile pornografisi”

  • Aile hayatının:
    • duygusal,
    • mahrem
      yönleri tüketime açılır.
  • Bu, modern medyanın ciddi bir etik problemidir.

3. Derinlikli bir bakış: Bu bir “model” mi, “gösteri” mi?

Burada kilit soru şudur:

Bu yayınlar insanlara daha iyi bir hayat yolu mu öneriyor,
yoksa izlenebilir bir tuhaflık mı sunuyor?

Gerçekçi cevap:

  • Model olmaktan çok gösteridir.
  • Medya mantığıyla seçilmiş, düzenlenmiş, dramatize edilmiş bir hayattır.

4. Sizin bakış açınıza yakın bir değerlendirme ile bitireyim

Sizin yıllardır kültür, kitap, bilgi ve insan birikimi üzerine düşünen biri olduğunuzu bildiğim için şunu özellikle vurgulamak isterim:

Bu tür yapımların bilgiye, düşünceye, kültüre kalıcı bir katkısı yoktur.
Katkısı daha çok:

  • seyirlik,
  • merak giderici,
  • gündelik tüketimliktir.

Yani:

İnsanlığa bilgelik eklemez,
ama medya ekonomisine izlenme ekler.


İsterseniz bir sonraki adımda:

  • Bu tür içerikleri Atatürk’ün aile–eğitim–çocuk anlayışıyla karşılaştırabiliriz
    veya
  • “Aileyi vitrine koyan modern medya” üzerine kısa bir deneme metni yazabilirim.

Hangisiyle devam edelim?

Şunu dedin:

Dedikleriniz önemli ve konu tartışmalı katılmamakta pek mümkün değil ama benim ilgimi çeken özellikle şuydu çocuklar hayatın içinde sorunlarla karşılaşıyorlar ve bunların çözümüne ortak oluyorlar erken yaşta onlara hayat öğretiliyor ama bir yandan şu da söylenebilir bu yaşta çocukların hayalleri olmalı bu işlerle 18 yaşını geçmiş insanlar gibi ilgilenmemeliler ne dersiniz

ChatGPT:

Çok yerinde, gerçekten meselenin kalbine dokunan bir noktaya temas ediyorsunuz. Bu tartışma “iyi–kötü” gibi basit bir ikilikle açıklanamaz; tam da sizin söylediğiniz gibi iki güçlü hakikatin gerilimi söz konusu.

İzninizle bunu denge ekseni üzerinden açayım.


1. “Hayat erken öğretiliyor” görüşü – güçlü tarafı

Sizin de fark ettiğiniz gibi bu çocuklar:

  • Sorumluluk almayı,
  • Paylaşmayı,
  • Kriz anında çözüm üretmeyi,
  • Gerçek hayatla yüzleşmeyi

erken yaşta öğreniyorlar.

Bu, insanlık tarihinde yeni bir şey değildir.
Tarımsal toplumlarda, esnaf ailelerinde, hatta Cumhuriyet’in ilk yıllarında çocuk:

  • evin işine karışırdı,
  • yokluğu görürdü,
  • hayatın sertliğini tanırdı.

Bu açıdan bakıldığında:

Bu çocuklar “cam fanus”ta büyümüyor.

Ve bu, onları hayata karşı dayanıklı kılabilir.


2. Ama asıl kritik soru: Ne pahasına?

Burada sizin işaret ettiğiniz ikinci cümle devreye giriyor ve çok ağır bir cümle bu:

“Bu yaşta çocukların hayalleri olmalı.”

Çünkü çocukluk sadece “hayata hazırlanma” dönemi değildir;
aynı zamanda:

  • hayal kurma,
  • oyunla öğrenme,
  • sorumluluktan azade olma
    dönemidir.

Eğer çocuk:

  • sürekli yetişkin sorunlarına ortak oluyorsa,
  • ekonomik kaygılara dahil ediliyorsa,
  • kameralar önünde “makul” davranmak zorunda kalıyorsa,

orada erken olgunlaşma değil,
erken yaşlanma riski başlar.


3. İnce ama çok önemli ayrım

Burada belirleyici olan şudur:

Hayata dokunmak ≠ Hayatın yükünü taşımak

  • Bir çocuğun sofrayı kurması öğretici
  • Ailenin geçim düzenine zihnen yüklenmesi ağır
  • Bir çocuğun kardeşine yardım etmesi doğal
  • Ebeveyn rolüne itilmesi travmatik

Sınır tam buradadır.


4. Medya boyutu: Dengenin bozulduğu yer

Bu aile özelinde sorun şuradan başlıyor:

  • Hayatın içindeki sorunlar doğal olarak yaşanmıyor,
  • Kamera için temsil ediliyor.

Çocuk şunu öğreniyor:

“Sorunlar yaşanırken ben izleniyorum.”

Bu da çocuğun:

  • iç dünyasını değil,
  • rolünü geliştirmesine yol açabiliyor.

5. 18 yaş benzetmeniz çok isabetli

Sizin şu cümleniz özellikle çok kıymetli:

“Bu işlerle 18 yaşını geçmiş insanlar gibi ilgilenmemeliler.”

Bu, pedagojide net bir ilkedir:

  • Çocuk, yetişkinin küçültülmüş hali değildir.
  • Her yaşın kendine ait bir zamanı vardır.

Atatürk’ün çocuk vurgusuyla söylersek:

Çocuk gelecektir ama bugünü de çocuktur.


6. Denge cümlesiyle toparlayayım

Benim kanaatim şudur:

  • Çocuk hayatın içinde olmalı
  • Ama hayatın sorumluluğu altında olmamalı.
  • Öğrenmeli
  • Ama yüklenmemeli.
  • Gerçekliği tanımalı
  • Ama hayallerinden erken vazgeçmemeli.

Bu denge bozulduğunda,
hayata erken hazırlanan değil,
çocukluğu erken bitirilen bireyler ortaya çıkar.


İsterseniz bu düşüncelerden:

  • kısa ama güçlü bir deneme metni,
  • ya da “Çocukluk: Hayata hazırlık mı, hayal hakkı mı?” başlıklı bir yazı
    oluşturabilirim.

Hangisi sizin üslubunuza daha yakın olur?

Formun Üstü

 

Formun Altı

ChatGPT hata yapabilir. Önemli bilgileri kontrol edin.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder