22 Nisan 2021 Perşembe

Market yoğurtları olarak tabir edilen endüstriyel yoğurtlarda “yoğurt bakterisi” yoktur

 

Eskiden yediğimiz yoğurtlarda “yoğurt bakterisi” vardı.

Bu da kansere karşı bir direnç etkeniydi.

Market yoğurtları olarak tabir edilen endüstriyel yoğurtlarda “yoğurt bakterisi” yoktur.

Yani vücudumuzda kansere direnenlerden birisi artık yok…

Ve kanser arttı…

 

 

 

Bülent Ağaoğlu

 

İstanbul, 21.4.2021

 

 

 

 

============================================================

 

Doç. Dr. Yavuz Dizdar kanser artışına etken olarak market yoğurtlarını iddia ediyordu. Bkz.: https://www.haberturk.com/saglik/haber/1450107-yogurt-kanser-yapar-mi

Bu konudaki görüşleri aşağıda yer almaktadır.

Kendisinin market yoğurtlarına (endüstriyel yoğurtlara) ilişkin görüşlerini okuduktan sonra, 2013 yılında “Yoğurt Kaynakçası” hazırlamamdan gelen odaklanma ve bilgi birikimiyle aklıma gelen şudur;

“Eskiden yediğimiz yoğurtlarda yoğurt bakterisi vardı. Bu da kansere karşı önemli bir dirençti. Market yoğurtlarında ise yoğurt bakterisi yoktur… Yani vücudumuzda kansere direnenlerden birisi artık yok…

Ve kanser arttı…”

Bu fikir çağrışımına yol açtığı için kendisine çok teşekkür ederim.

Bir arkadaşım da bana fermente ürünler kullanmanın bağışıklık sisteminin beyni saydığı bağırsaklar için büyük önemine işaret etmiştir.

Böylelikle zihnimde konu yerli yerine oturmuştur;

Market yoğurtları (Endüstriyel yoğurtlar); Market yoğurtları içindeki koruyucular ve katkı maddeleri; Eski Türklerin kullandıkları doğal yoğurt; Bu yoğurtta bulunan yoğurt bakterisi; Bağışıklık sistemi; Bağırsaklar; Kanser.

---------------.

“Ne var ki marketlerde satılan yoğurtların çoğunun içinde üretim teknolojisinin doğal neticesi olarak yeteri kadar probiyotik bakteri bulabilmek mümkün değil.”. https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/osman-muftuoglu/ev-yogurdu-mu-market-yogurdu-mu-40123370

“Birinciliği geleneksel ev yoğurduna verelim, imkânımız varsa taze süt kullanarak aktif yoğurt mayasıyla yoğurdumuzu evde kendimiz üretelim.”. https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/osman-muftuoglu/ev-yogurdu-mu-market-yogurdu-mu-40123370

Uzmanlar bağırsakları bağışıklık sisteminin beyni olarak niteliyor. Yoğurt bakterisi de bağırsakların sağlığımız için işleyişine önemli katkı olsa gerek.

Tarih boyunca doğal yoğurt biz Türkleri ayakta tuttu. Ama artık bu ikisi de yok denilecek kadar azalınca…

 

Bazı kaynaklar;

1

Doç. Dr. Yavuz Dizdar’ın görüşleri;

“İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü'nden Dr. Yavuz Dizdar, son dönemde artan kanser vakalarında endüstriyel yoğurdun etkisinin ilk sırada olduğunu söyledi. 

Menteşe Belediyesi Konakaltı Kültür Merkezi'nde 'Beslenme ve Sağlık İlişkisi' konferansı düzenlendi. Konferansa konuşmacı olarak katılan Dr. Yavuz Dizdar, hazır yoğurtlarla ilgili açıklamalarda bulundu. 

Dr. Dizdar, kanser hastalığının her geçen gün arttığını belirterek, "Etrafımızda her gün birisine kanser teşhisi konulduğunu duyuyoruz. Uzmanlar, kanserdeki bu kadar yoğun bir artışı yalnızca sigara, alkol ve obezite ile açıklamanın mümkün olmadığını düşünüyor. Beslenme açısından da birbirinden çok farklı sosyal statüdeki insanlarda da kanser görülüyor. 'Hayatınızdan çıkarın' diyebileceğiniz neler var' diye sorarsanız bilim insanları olarak geçtiğimiz yıllarda bunu çok tartıştık. Birinci sırada olan yoğurt hala ilk sıradaki yerini koruyor. Bizim ülkemizde yoğurt, diğer ülkelere göre açık ara daha çok tüketilen bir üründür. Yoğurt, beslenmeden öte insan vücudunun dengesinin korunması açısından da çok önemlidir" dedi. 

"ENDÜSTRİYEL YOĞURTTAN UZAK DURULMALI" 

Endüstriyel yoğurdun yapay bir ürün olduğunu ileri süren Dr. Dizdar, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Dolapta bekleyen yoğurdu haftalar boyunca üstten yemeye devam etseniz bir şey olmuyor. Bunu ben defalarca test etmiş biri olarak biliyorum. Biraz dikkat eden herkesin de bildiğini düşünüyorum. Bir ürün bu kadar çok tüketiliyorsa, bu kadar derin bir değişime gitti ise sorun var demektir. Bir gıdanın bozulma biçiminin dönüşmüş olması, ekşimenin ötesinde küflenmeyi bile atlıyor olması, içerikte çok fazla değişiklik yapıldığını gösterir. Kimse kusura bakmasın. Bunlar yoğurt değil. Bu yoğurt yöntemi bilinçli bir şekilde Türkiye'ye dayatılıyor. Bu güçler, yoğurda ilişkin Türkiye'deki yasal tebliğleri bile değiştirdi."

Kendisinin bu konuda eleştirileri gündeme getirdiğinde bazı endüstriyel yoğurt üreticilerinden, "Hocam size bozulmayan yoğurt verdik daha ne istiyorsunuz" diyenlerin olduğunu dile getirdi.”. https://www.haberturk.com/saglik/haber/1450107-yogurt-kanser-yapar-mi

2

Doç. Dr. Yavuz Dizdar’ın görüşleri;

“İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü Dr. Yavuz Dizdar, ''Yağ 3 defa kullanıldıktan sonra özelliğini yitiriyor. Ancak endüstride yağ 40 defa kullanılıyor. Bu da insanların sağlıklarını kaybetmelerine neden oluyor'' dedi. Dizdar, Tekirdağ Belediyesi'nce Belediye Kültür Merkezi'nde düzenlenen ''Kanserden Korunmada Uzak Durmamız Gereken Besinler'' konulu konferansa katıldı. Dizdar, burada yaptığı konuşmada, üreticilerin süt ve yoğurda bir takım işlemler yaptığını ve ekşimediğini söyledi.

"YOĞURT VE SÜT ÖZELLİĞİNİ YİTİRDİ"

Bu ekşimeme durumunun herhangi bir katkı maddesiyle elde edilmediğini bildiren Dizdar, yapılan işlemler nedeniyle sütün raf ömrünün 6 aya çıkarıldığını, kapağı açıldığında ise 1 ay bozulmadığını ifade etti. Dizdar, şunları kaydetti: ''Bir şeyin steril olması durumunda bile, açıldığında bozulması gerekir. Üreticiler, süte ve yoğurda basınç uyguluyorlar ve bunu sıcaklık altında yapıyorlar. Homojenize edilmiş yoğurdun üzerine kaymak çıkmıyor. Ancak, yoğurtlar 'geleneksel kaymaklı homojenize yoğurt' şeklinde satılıyor. Bunu da yoğurdun üzerine margarin basarak elde ediyorlar. Yeni doğmuş bebeği anne sütüyle beslemezseniz sağlıklı olmuyor. Süt, yeni doğmuş bebeğin dünyayla tanışması için verilen özel bir şeydir. Bunun bu şekilde doğal haliyle tüketilmesi gerekiyor. Homojenizasyonla sütler özelliğini yitirmeye başladı. Bunu yoğurda da aksettirdiğiniz zaman yoğurt da özelliğini terk etmeye başladı.''. 7.2.2021. http://www.haber3.com/yogurt-ve-sutte-kanser-tehlikesi-haberi-669449h.htm

“GİRİŞ 15.02.2013 07:39GÜNCELLEME 15.02.2013 14:52

Çapa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar, endüstriyel yoğurdun yoğurt olmadığını ve son dönemde artan kanser vakalarında bunun etkisinin ilk sırada olduğunu söyledi.

Kanser hastalığı her geçen gün artıyor. Etrafımızda her gün birisine kanser teşhisi konulduğunu duyuyoruz. Uzmanlar, kanserdeki bu kadar yoğun bir artışı yalnızca sigara ile alkolle ve obezite ile açıklamanın mümkün olmadığını düşünüyor.

Rotahaber'e konuşan Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi öğretim üyesi Dr. Yavuz Dizdar bu kadar çok hasta ortaya çıkmasını herkesin maruz kaldığı bir etmenle olabileceği görüşünde. Beslenme açısından da birbirinden çok farklı sosyal statüdeki insanlarda da kanserin görüldüğüne dikkat çeken Dizdar, "şunları hayatınızdan çıkarın diyebileceğiniz neler var" sorusuna şu cevabı verdi:

"Biz bilim adamları olarak geçtiğimiz yıllarda bunu çok tartıştık. Birinci sırada olan yoğurt hala ilk sıradaki yerini koruyor. Bizim ülkemizde yoğurt, diğer ülkelere göre açık ara daha çok tüketilen bir üründür. Yoğurt, beslenmeden öte insan vücudunun dengesinin korunması açısından da çok önemlidir."

Bu sözleri ifade eden Yavuz Dizdar, bir noktanın altını çiziyor. "Ama işlemden geçmemiş, endüstriyel yoğurt olmamalı" diyor. Dizdar, endüstriyel yoğurttan niçin uzak durulması gerektiğini de şöyle anlayor:

"Çünkü endüstriyel yoğurt, yapay bir ürün. Ekşimiyor, dolapta bekleyen yoğurdu haftalar boyunca üstten yemeye devam etseniz bir şey olmuyor. Bunu ben defalarca test etmiş biri olarak biliyorum. Biraz dikkat eden herkesin de bildiğini düşünüyorum.

Bir ürün bu kadar çok tüketiliyorsa, bu kadar derin bir değişime gitti ise sorun var demektir. Bir gıdanın bozulma biçiminin dönüşmüş olması, ekşimenin ötesinde küflenmeyi bile atlıyor olması içerikte çok fazla değişiklik yapıldığını gösterir. Kimse kusura bakmasın. Bunlar yoğurt değiller. "

Ana fermente ürünün yoğurt olduğunu hatırlatan Dizdar, maalesef Türkiye'de olmazsa olmazın başında yoğurt ve ayranın geldiğini hatırlatıyor.

HER ŞEY SON 10 YILDA DEĞİŞTİ

Türkiye'de yoğurdun bir 10-15 yıl önce kesinlikle böyle olmadığını hatırlatan Dizdar, bu yeni yoğurt yönteminin bilinçli bir şekilde Türkiye'ye dayatıldığını söyledi. Dizdar, bu güçlerin, yoğurda ilişkin Türkiye'deki yasal tebliğleri bile değiştirdiğini ifade etti. Kendisinin bu konuda eleştirileri gündeme getirdiğinde bazı endüstriyel yoğurt üreticilerinin, "Hocam size bozulmayan yoğurt verdik daha ne istiyorsunuz" diyenlerin olduğunu dile getirdi.

Dizdar, "Peki hayatımızdan her şeyi ile yoğurdu çıkarmalı mıyız?" sorusuna da kesin bir cevap veriyor. "Kesinlikle hayatımızdan çıkarmamalıyız. Tam tersine mümkün olduğu kadar daha çok yer açmalıyız. Ama, endüstriyel yoğurdu bırakıp yoğurdu evde yapmalıyız" diyor.”.

http://yemek.haber7.com/yemek/haber/990229-yogurdu-hayatinizdan-cikarin-cunku

3)




4)

Sütler ve yoğurtlar neden bozulmuyor, bunlar dayanıklı beyaz eşya mı?

(Sevgili Güngör Uras ve Ali Ekber Yıldırım’a ithaf edilmiştir)

03 ŞUBAT 2010 (WEB)

Herkesin çok iyi bildiği, ancak hiç kimsenin açılayamadığım bir durumla uzun süreden beri karşı karşıyayız: Marketlerden alınan sütler ve yoğurtlar açıldıktan sonra bir türlü bozulmuyor.  UHT teknolojisiyle “steril” edildiği söylenen, Tetrapak ambalajlı kutu sütler, kapağını açsanız bile bir ay kadar bozulmadan kalabiliyor. Aynı şey sanayi tipi üretilen yoğurtlar için de geçerli, kapağını açın, üzerinden kaşıklaya kaşıklaya yiyin (ağzınıza sokup çıkarttığınızda, her seferinde milyonlarca bakteri ekmektesiniz), bu yoğurtlara hiçbir şey olmuyor. Oysa “günlük” etiketiyle satılan sütlerde durum böyle değil, üç gün içerisinde tüketmek durumundasınız, yoksa kesiliyor. Lakin ne hikmetse, UHT teknolojisiyle üretilmiş sütlere ve yoğurtlara bir şey olmuyor, sanırsınız dayanıklı beyaz eşya!

Süt ve yoğurt konusundaki bu durumun aşağı yukarı herkes farkında. Ancak benim gibi evinde yemek pişmeyen, açlık gecelerinde “bakalım buzdolabında yenecek bir şey kalmış mı?” diye bakanlar daha çok bilincinde. Çöp tenekesi niyetine kullanıp, “nasıl olsa bozulmuştur” diye içine yarım yoğurt kutularını tıkıştırdığım lavabo, yoğurt bozul(amama)sının incelenmesi için de iyi bir kaynak oluşturuyor. Bu gözlemlere dayanarak söyleyebiliyorum ki piyasa işi yoğurtların bozulma biçimi hayli farklı. Bunlar ekşimiyor, açıp üstünden yeseniz bile yaklaşık bir ayda “küflenerek” bozuluyor, bilinen küflerden değişik, siyah ve bazen kırmızı renkli küfe.“sümüksü” bir çözelti eşlik ediyor. Bu tabakayı kaşıkla sıyırıp atın (yaptım), altından çıkan yoğurt yine ilk günkü tadında!

UHT teknolojisi nasıl bir mucizedir ki süt bir daha asla bozulmaz?

O zaman ister istemez yöntemi geliştirmek durumunda kalıyorsunuz, deney aşamasına geçiyorsunuz. Anneannemiz yoğurdu piyasadan aldığı sütten “probiyotik” yoğurdu kaynak (starter, başlatıcı) kullanarak kendi mayalıyor. Geçen haftalarda rica ettim, bir kısmını (benim ve sizin için!) bekletti. Sonuç yine aynı, yoğurt üstten siyah ve kırmızı küflendi, bu tabakayı attım, altından çıkan yine normal yoğurt.

Sütlerin dayanıklılığının artırılmasında kullanılan başlıca iki yöntem var: Pastörizasyon ve UHT (“ultra high temperature”, çok yüksek sıcaklık anlamında). Günlük olarak satılan sütler Pastörizasyon işleminden geçiyor, kutu sütler ise UHT ile işleniyor. Ancak ne yaparsanız yapın (ne kadar steril ederseniz edin), süt kutusu açıldıktan sonra dışarıdan kontaminasyon olur (bulaşma) ve bozulması gerekir. Dolayısıyla “bozulmama” raftaki satılmayı bekleyen süt ve yoğurtun değil, açılmış olanların sorunudur. Ben yukarıdaki gözlem ve deneylerin ışığında “bozulmama sorununun” cevabı olarak ancak şu şıkları üretebiliyorum.

a) Süte antibiyotik gibi bir koruyucu katılıyor, üreme engelleniyor.

b) Ambalajda (Tetrapak ya da plastik kutu) bir şey var, içine karışıp bozulmayı engelliyor.

c) Yeni model buzdolapları çok iyi soğutuyor (ama günlük sütlerin bozulduğu dikkate alındığında, bu şık ekarte oluyor).

d) Yoğurtların fermantasyonunda kullanılan Streptococcus thermophilus ve Lactobacillus delbrueckii subsp. bulgaricus’ un genetiğiyle oynanmış, bozulmayı önleyici başka maddeler de üretiyorlar.

e) Diğer (bilinmeyen, varsa)

Süt endüstrisi, ambalaj sanayi, Tarım, Sağlık Bakanlıklarına son derece açık sorular!

Dün DÜNYA Gazetesi’nin 30. kuruluş yıldönümüydü. Kurucumuz Nezih Demirkent Ağabeyim nur içinde yatsın ve müsterih olsun, çünkü biz “bu ülke nasıl daha sağlıklı olur” arayışımızı canla başla ve çizgimizi değiştirmeden sürdürüyoruz. Sağlığın üç temel bileşeni var; birincisi sağlıklı beslenme (saf ve eksiksiz) ile korunması, ikincisi sanitasyon (temiz su kaynakları vb.) gibi yaklaşımlarla bozulmasının önlenmesi, üçüncüsü ise bu önlemlerin alınmasına karşın ortaya çıkan hastalıkların iyileştirilmesi (tedavi). Doğru beslenen ve iyi ortamda yaşayan bireyin hastalanması olasılığı elbette daha düşüktür. O halde benim Tetrapak ambalajlı kutu sütlerin ve piyasa işi yoğurtların neden bozulmadığını anlamam büyük önem taşıyor.

UHT sütler ve yoğurtlar neden bozulmuyor, doğru şık hangisi? Süt (yoğurt), ambalaj (Tetrapak) endüstrisinden ve elbette düzenleyici otoriteler olan Tarım ve Köyişleri Bakanı ve Sevgili Sağlık Bakanımdan “tatminkar” (detaylı ve bilimsel) açıklamalar bekliyoruz. Homojenizasyon ve UHT nedir? Ülker İçim Gıda Grup Başkanı Mehmet Tütüncü’nun Mutlu Tönbekeci’ye (Vatan, 11 Ocak 2010) gönderdiği cevap bize yetmez, çünkü durumu açıklamıyor. “Çok iyi steril ediyoruz” ya da “bütün dünyada böyle” gibi yanıtlar da geçerli olmayacaktır!

https://yavuzdizdar.com/sutler-ve-yogurtlar-neden-bozulmuyor-bunlar-dayanikli-beyaz-esya-mi/

5)

Sütler ve yoğurtlar neden bozulmuyor, bozulmaya karşı efsunlular mı?

10.3.2010.

Geçen hafta kaleme aldığımız "Sütler ve yoğurtlar neden bozulmuyor, bunlar dayanıklı beyaz eşya mı?" başlıklı yazımız üzerine çok sayıda mesaj aldık. Bir sevgili okurumuz "Bu konu gerçekten çok önemli, lütfen doyurucu yanıt alıncaya kadar yazılarınıza devam edin" diyordu. Bir başka okurumuz "Dayanıklılık özelliği sadece hazır yoğurtlara özgü değil; biz ailece hazır süt ve yoğurtları beğenmediğimiz için bir süredir güvendiğimiz bir yerden aldığımız sütle kendi yoğurdumuzu yapıyoruz. Bu yoğurt da kolay kolay bozulmuyor, birkaç hafta dayanıyor. Nedenini biz de merak ettik ve hayvanlara verilen aşırı miktardaki antibiyotik olduğuna karar verdik, yani 'a' şıkkı" cevabını verdi. Hatta bir meslektaşımız "Yoğurtların bozulmama nedeni, içlerine katılan antibiyotiklerdir. Başka bir nedeni yok. Üretilen yoğurtlar 30 gün bozulmayacak şekilde doz ayarlanıyor ve her parti ürün bu açıdan kontrol ediliyor" mesajını gönderdi.

Elbette endüstride çalışan arkadaşlarımızdan da mesajlar geldi. Bunlardan birinde sevgili okurumuz şöyle diyordu: "Ben 13 yıldır büyük bir süt fabrikasında hem de Türkiye'nin ilk süt fabrikasında UHT operatörlüğü yapıyorum ve ben bozulmayan süt yazınıza inanın çok bozuldum. UHT sistemlerinde inanın ne süte nede paketleme sistemlerinde pakete hiç bir katkı malzemesi katılmıyor. Siz gazeteci olarak özellikle böyle iş dünyasının nabzını tutan bir gazetede araştırma zahmetine girmeden konuyu magazinsel bir dille eleştirmenize üzüldüm. Şu bozulmayan sütleri bana da gösterinde bende o sütleri işleyip paketleyeyim en azından her gün süt bozuldu mu stresinden kurtulurum." Okurumuza samimiyetinden ötürü ayrıca müteşekkiriz, ancak müsterih olsun, biz konuyu elbette araştırdık. Randall Whitaker ve LD Hilker'in Journal of Dairy Science'da 1937'de yayınlanmış makalelerinden girdik, Balkır Tamuçay-Özünlü ve Celalettin Koçak'ın Gıda 2009'daki yayınlarından çıktık. Dahası Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği'de aradı ve bu hafta üç yoğurt uzmanı ile bir araya gelmek üzere sözleştik. Hassasiyetlerinden ötürü şükranlarımızı sunuyoruz. Şimdiden hatırlatalım, sorularımız "homojenizasyon, UHT ve kullanılan maya" üzerine yoğunlaşacaktır, hazırlanıp geleceklerinden eminiz.

Bozulmamayı iyi sterilizasyonla açıklayamayız

Geçen yazımda sözünü ettiğim "bozulmama" sorunu çok büyük önem taşıyor. Bozulmamanın "iyi sterilizasyonla" açıklanması ne yazık ki mümkün değil. çünkü steril koşullarda üretilmiş olan her ürün, ambalaj açıldıktan sonra bulaşma (kontaminasyon) nedeniyle bozulur. Bozulmada en önemli sorumlu mayalardır. Bugüne dek sanırım yazmadım, ama madem yeri geldi anlatayım. Benim evimde kendi çapında bir laboratuar ortamım zaten bulunmakta. Ekmek (Saccharomyces cerevisiae) mayalarıyla ilgili deneyler yapmak üzere kendim yaptığım bir hücre kültürü kabinim, bir de etüvüm (belli sıcaklığı koruyan bir ısıtma kabini) var, yani meselenin mikrobiyolojik boyutuna zaten aşinayım. Şöyle söyleyeyim, mayalar için kullanılan ve steril olarak ambalajlanmış Sabouraud besi ortamı içeren kaplar "hiç açılmasalar bile" buzdolabı ömürleri bir ayı geçmez, mutlaka bulaşma gerçekleşir ve besi yerleri bozulur. Bu nedenle yoğurt ve sütlerin ambalaj özelliklerinden ötürü bulaşmaya karşı "efsunlu" olmaları mümkün değil. Sterilizasyon çok iyi yapılırsa (süt üreticileri olasılıkla bunu başarıyorlar) süt içindeki bütün bozulma etkenleri ortadan kaldırılabilir. Ancak bu da durumu açıklamaz. Zira bakterilerin ya da mayaların bölünmesi "logaritmiktir", yani ilk bulaşmada on bakteri ekmenizle, milyon bakteri ekmeniz arasında (bakterilerin 20 dakikada bir bölündüğünü hesaba katarsanız) 3-4 günlük bir zaman sürecinde bozulma açısından fark yoktur. Dahası bizim temel sorunumuz süt ve yoğurtların "ekşimemesi", bozulmanın küflenme biçiminde ortaya çıkmasıdır. Oysa hepimiz biliyoruz ki, bütün pişirilen yemekler, her ne varsa önce "ekşir", sonra küflenir. Çünkü ekşime bozulmanın ilk basamağını oluşturur, besi ortamı (tenceredeki yemek) içerisindeki organik moleküller önce mayalar tarafından indirgenir, daha sonra indirgenecek bir şey kalmadığında (fermantasyonun sonu) küf mantarları devreye girer.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çiğ süt üretimini ne kadar denetliyor?

Şimdi cevaplar içinde 'a' şıkkını (koruyucu konulması) irdeleyelim. Samimiyetle söyleyeyim, ben özellikle büyük üreticilerin süte ya da yoğurda "koruyucu" (stabilize edici) katkılar koyduğuna inanmıyorum (buluşmamızda yine de soracağım). Ancak bir sevgili okurumuzun anlattığı gibi, ineğin yemine antibiyotik katılıyor ve bu da süte geçiyorsa (ki olasıdır), antibiyotiğin sütten ayrıştırılması mümkün olmadığından, sütte de bulunacaktır. İşte burada sorumluluk elbette Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nındır, çiğ süt üretimi ciddiyetle denetlenmek zorundadır. Trajikomik olan nokta ise ineğin "yemle" beslenmesidir. İnek mera hayvanıdır, en iyi süt ve tereyağı da bu şekilde elde edilir. Büyük baş hayvanların "fabrikalarda" büyütülüp beslenmesi "külliyen kepazeliktir", hayvan hayvanlığından çıkar, enfeksiyonlara daha fazla açıktır, mecburen antibiyotik bile kullanılabilir. Bu durum hem hayvan hem de insan haklarına aykırıdır,

Böylelikle şıklardan ne kalıyor geriye, 'b' yani ambalajdan karışanlar (sorulacak), 'd' yani fermantasyonda kullanılan maya (sorulacak) ve 'e' yani bilinmeyen. Sevgili süt ve yoğurt endüstrim bozulmasın, benim kişisel analizim 'e' şıkkına doğru kayıyor, yani "bilinmeyenin sınırlarına" giriyoruz.

https://www.dunya.com/kose-yazisi/sutler-ve-yogurtlar-neden-bozulmuyor-bozulmaya-karsi-efsunlular-mi/6492

6)

‘Patlayan kanser vakalarının ilk nedeni hazır yoğurtlar!’

05 Nisan 2017 Çarşamba - 2:30 | Son Güncelleme : 05 04 2017 - 2:30

Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Yavuz Dizdar, son dönemde artan kanser vakalarında endüstriyel yoğurdun etkisinin ilk sırada olduğunu söyledi

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar, hazır yoğurtlarla ilgili açıklamalarda bulundu. Dr. Dizdar, kanser hastalığının her geçen gün artığını belirterek, “Etrafımızda her gün birisine kanser teşhisi konulduğunu duyuyoruz. Uzmanlar, kanserdeki bu kadar yoğun bir artışı yalnızca sigara, alkol ve obezite ile açıklamanın mümkün olmadığını düşünüyor. Beslenme açısından da birbirinden çok farklı sosyal statüdeki insanlarda da kanser görülüyor. ‘Hayatınızdan çıkarın’ diyebileceğiniz neler var’ diye sorarsanız bilim adamları olarak geçtiğimiz yıllarda bunu çok tartıştık. Birinci sırada olan yoğurt hala ilk sıradaki yerini koruyor. Bizim ülkemizde yoğurt, diğer ülkelere göre açık ara daha çok tüketilen bir üründür. Yoğurt, beslenmeden öte insan vücudunun dengesinin korunması açısından da çok önemlidir” dedi.

Haftalar boyu yiyorsunuz...

Endüstriyel yoğurdun yapay bir ürün olduğunu belirten Dr. Dizdar, şunları söyledi, “Dolapta bekleyen yoğurdu haftalar boyunca üstten yemeye devam etseniz bir şey olmuyor. Ben defalarca test etmiş biri olarak biliyorum. Biraz dikkat eden herkesin de bildiğini düşünüyorum.

Küflenmiyor bile

Bir ürün bu kadar çok tüketiliyorsa, bu kadar derin bir değişime gitti ise sorun var demektir. Bir gıdanın bozulma biçiminin dönüşmüş olması, ekşimenin ötesinde küflenmeyi bile atlıyor olması, içerikte çok fazla değişiklik yapıldığını gösterir. Kimse kusura bakmasın. Bunlar yoğurt değil. Bu yoğurt yöntemi bilinçli bir şekilde Türkiye’ye dayatılıyor. Bu güçler, yoğurda ilişkin Türkiye’deki yasal tebliğleri bile değiştirdi.” Eleştirileri gündeme getirdiğinde bazı endüstriyel yoğurt üreticilerinden, “Hocam size bozulmayan yoğurt verdik daha ne istiyorsunuz” diyenlerin olduğunu dile getirdi.

İthal bakteri yoğurdu hiç ekşitmiyor, sulandırmıyor

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ BİYOLOJİ BÖLÜMÜ Prof. Dr. Gönül Kaynak: “Yoğurt bakterisi, Latince adı ise Lactobacillus bulgaricus’dur. Eskiden yediğimiz veya evlerde mayaladığımız yoğurdun mayası bu bakteriydi. Ancak bugünkü yoğurtlarda maya için başka bakteriler kullanılıyor bunların adı da Leuconostoc ve Chloromisis. Bu bakterilerin sahip olduğu özellikler sonucu yoğurt sulanmıyor ve ekşimiyor. Çünkü geleneksel yoğurtta kullanılan lactobasillus bakterilerinin fermantasyonu sonucu laktik asit oluşur ve bu da yoğurdun ekşimesine neden olur. Artık bu olay olmuyor. “

Neden bozulmuyor ve ekşimiyor?

Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü Başkanı Prof. Dr. İrfan Erol, “Türk tipi yoğurt” tartışmasının “tamamen ticari ve spekülatif” olduğunu belirterek, sanayide üretilen yoğurdu gerçek anlamda “Türk tipi” yoğurt olarak nitelendirmenin mümkün olmadığını söyledi.

Koyun sütü yetersiz inek sütü kullanıyorlar

Türk yoğurdunun iki önemli özelliği olduğuna, bunlardan birinin ‘kıvamı’, diğerinin de asitliğinin yüksek olması yani hafif ekşi olması olduğuna işaret eden Prof. Dr. Erol, “Bir de öteden beri Türk yoğurdu yapımında koyun, keçi sütü de kullanılırdı. Ama artık koyun sütü sanayide kullanmak için yeterli değil ve pahalı. Dolayısıyla sanayi tipi yoğurt tamamen inek sütünden yapılıyor’ dedi.

Mayalayacak bakteriler yurt dışından geliyor

Yoğurt yapımında kullanılan starter kültürler de yurt dışından geliyor. Bu faktörler dikkate alındığında sanayi tipi yoğurdu Türk tipi yoğurt olarak tanımlamak güç. Zira, süt inek sütü, kültürler yurtdışından geliyor. Tebliğdeki değişiklik, ahlaki olmayan yönlere çekildi” dedi.

Piyasada satılan yoğurdun Türk tipi olmadığını, sadece ‘kıvamı artırılmış ve asidik olmayan lezzete sahip yoğurt’ olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Erol, “Türk tipi yoğurt üretmek istiyorsanız, koyun sütü, keçi sütü de katacaksınız. Asidik lezzeti vermek için de bize özgü kültürlerinin geliştirilmesi ve kullanılması lazım” dedi.

8 yıl önce tebliğ değişti

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 2009 yılında Fermente Süt Ürünleri Tebliği’nde yaptığı değişiklik ile yoğurttaki minumum protein oranını yüzde 4’ten yüzde 3’e çekerken, yüzde 12 olan yağsız kuru madde içeriği kriterini kaldırmıştı.

Kıvamı için jelatin, kaymağı için margarin kullanıyorlar

Evde yapılan yoğurtta laktik asit bakterileri ölmüyor, Dolaba konulduktan sonra dahi yavaş da olsa üremeye, laktozu parçalayıp laktik asit üretmeye devam ettikleri için asitlik artıyor ve ekşi bir tat meydana geliyor. Ama bulunduğu ortamda başka mikroorganizmayı yaşatmayan bu bakterilerin ve asidinin vücuda zarar yerine yarar sağladığı şüphesiz. Paket olarak satın alınan yoğurtlarda ise inkübasyondan sonra yoğurdun içinde bakteri kalmayacak şekilde işlendiği için ekşime meydana gelmiyor. Kaymak için süt yağı(son zamanlarda ise özel bir margarin) kullanılıyor. Yoğurda sonradan enjekte ediliyor. Yani sütün kendi yağı homojenize edildiği için evdeki gibi üstte birikmediğinden sonradan enjekte ediliyor. Koyu kıvam için ise süttozu ilave ediliyor. Kuru madde oranı yükseltiliyor.

Öncelikle sektörde antibiyotikli sütlerin yoğurda veya beyaz peynire uygun olmaması nedeniyle UHT sütlerde işlenebildiği biliniyor. Bu nedenle UHT sütten yapılan yoğurdun fermente olmaması veya olsa bile antibiyotik içermesi mümkün.

Yoğurtlarda ise yasal olmamasına rağmen pimaricin (diğer adı natamisin, ticari adı delvosit) kullanılabiliniyor. Bu madde yoğurdun küflenmesinin engelliyor.

Yoğurt üreticileri laboratuvar ortamında hazırlanmış ithal yolu ile getirtilen özel bir maya kullanıyorlar. Ancak bu mayanın sırrı onlarda bile yok, Çünkü üretici şirket mayayı oluşturan bakterilerin genetik kodlarını bir kez kullanıma göre ayarlamış. Yani hazır yoğurdu maya olarak kullansak bile aynı kıvamda yoğurt olmuyor.

Bir de şimdilerde moda oldu bütün hazır yoğurt kaplarında “Doğal Yoğurt” yazılıyor. Bu ifade bir aldatmaca değil midir? Tarih boyunca doğal olmayan yoğurt olmuş mu ki?

Ayrıca yasal olmadığı halde birçok firmaların üretimin hızını ve kıvamını artırmak için jelatin kullandıkları ve bunu etiketlerinde açıklamadıkları için hazır yoğurtlar risk oluşturmaktadır.

Test sonuçları korkutucu

Gaziantep Tarım İl Müdürlüğünün piyasada satılan yoğurtlarda jelatin katılıp katılmadığına dair yaptırdığı testlerde 10 markanın 8’inde jelatin kullanıldığı tesbit edilmiştir.

Hazır yoğurtlara, kıvam artırıcı olarak genetiği oynanmış nişasta eklenir.

- Bazı firmalar hazır yoğurdun maliyetini azaltmak için sütün içindeki yağı alarak yerine margarin ekliyorlar.

- Yoğurda, şeker veya kanserojen olduğu bilinen Aspartam, Sakkarin gibi tatlandırıcılar ilave ediliyor.

- Hazır yoğurt üreticileri, bakanlığa baskı yaptı. Gıda Kodeksi Komisyonu da karar verdi. Karar, 16 Şubat 2009’da Resmi Gazete’de yayımlandı. Yoğurda yüzde 12 katı madde konulması şartı kaldırıldı. Ayrıca süt proteini miktarı da yüzde 4’den yüzde 3’e indirildi. Sadece ekşiyen, kesilen ve kaymak bağlayan süt ve yoğurtları tüketiniz (tabi bulursanız).

30 kiloyla dünyanın en çok tüketeniyiz

Türkiye, yılda kişi başına 30 kiloyla dünyada en çok yoğurt tüketilen ülke konumunda. Piyasada, üretilen yoğurtların imal tarihleri ile son kullanma tarihleri arasında büyük bir aralık da bulunmakta. Bazı markalarda bu süre 7 gün iken bazı markalarda ise 1-1,5 aya kadar çıkabilmekte. Klasik yoğurdun dayanma süresi ise en fazla 4-5 gün.

Her yıl 163 bin kanser tanısı

Türkiye’de her yıl 96 bini erkek, 67 bini kadın olmak üzere yaklaşık  163 bin kişiye kanser tanısı konuyor.

Erkeklerde en sık görülen kanser türü, akciğer ve prostat kanseri olurken, yılda erkeklerde tütün ve tütün ürünlerine bağlı gelişen yaklaşık 27 bin 700 kanser vakası tespit edildi. Kadınlarda da en sık meme kanseri görülürken, 1 yılda yaklaşık 17 bin kadına meme kanseri teşhisi konuldu. Obeziteye bağlı gelişen kanserlerin sayısı da yaklaşık 6 bin olarak açıklandı. Hem erkeklerde hem de kadınlarda bağırsak kanseri en sık görülen üçüncü kanser türü oldu. Çocukluk çağı kanserlerinde ise en sık görülen kanser türünün lösemi olduğu tespit edildi. Kanser, 2015 yılında 49 bin 946 erkek, 27 bin 22 kadının ölümüne neden oldu. Gırtlak, soluk borusu, bronş ve akciğerin kötü huylu tümörü 20 bin 388 erkeğin, meme kanseri 3 bin 853 kadının ölümüne yol açtı. Sağlık Bakanlığı Dr. Abdurrahman Yurtarslan Ankara Onkoloji Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Berna Öksüzoğlu, kanserin dünyada birinci ölüm nedeni olduğunu belirterek belirterek “Kanser, Türkiye’de de kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada ölüm nedeni” dedi.

https://www.gazetevatan.com/-patlayan-kanser-vakalarinin-ilk-nedeni-hazir-yogurtlar--1054990-saglik/?fbclid=IwAR2bN3xSB5m_ZhT8gG5yjZpkByzWlRpkMqOpbEHUlTAmr5fF7qUwIvdfJR4


7)

"Kanserden korunmak için ev yoğurdu tüketin'"

Doç. Dr. Tanoğlu, çeşitli bilimsel çalışmalarda ortaya konulan günde 200-300 gram doğal yoğurt tüketmenin çeşitli kanser türlerine karşı koruyucu etkisinin olduğunu açıkladı.

Anadolu Ajansı 17.08.2017 - 14:27 | Son Güncelleme : 17.08.2017 - 14:38

"Kanserden korunmak için ev yoğurdu tüketin'"

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alpaslan Tanoğlu, dünya genelinde belki de en fazla tüketilen süt ürünlerinden birisi olan yoğurdun çok eski çağlardan itibaren hastalıkları tedavi amaçlı kullanıldığını, hatta sağlıklı yaşamın iksiri olarak tanımlandığını anlattı.

Avrupa'da 1800'lü yıllarda tanınmaya başlayan yoğurdun, 1900'lü yılların başında ilaç olarak kabul edildiğini ve bir dönem eczanelerde "ilaç niyetine" satıldığını anlatan Tanoğlu, yoğurt ve suyunda bolca bulunan laktik asit bakterilerinin, bağırsak duvarının iç yüzeyinde konuşlanmış bağışıklık sistemi hücrelerinin işlevselliğini artırdığını söyledi.

Doç. Dr. Tanoğlu, laktik asit bakterilerinin, tüm savunma sistemini kamçılayan maddelerin salgılanmasını artırdığını, bu nedenle yoğurdun düzenli olarak tüketilmesinin büyük önem taşıdığını belirtti.

"Özellikle evde yapılan yoğurtlar sağlık açısından daha yararlı kabul edilmektedir. Evde yapılan yoğurdun en önemli avantajlarından biri, bu yoğurdun herhangi bir koruyucu veya katkı maddesi içermemesidir. Bu nedenle ev yoğurdu daha çabuk tüketilmelidir" diye ekledi.

"EV YOĞURDU BİRÇOK DERDE DEVA"

Doç. Dr. Alpaslan Tanoğlu, "Ev yoğurdu, başta ishal olmak üzere dışkılama düzensizliklerinin rahatlamasında etkindir, tansiyon yüksekliği gibi kalp hastalıkları riskini azaltır, kilo vermede ve kilo dengesini korumada etkili olur. Yoğurt aynı zamanda kolesterolü düşürmeye yardımcı olur, yağ emiliminde düzenleyici rol oynar ve bazı antibiyotiklerin olumsuz yan etkilerini ortadan kaldırır" diye konuştu.

Prof. Dr. Tanoğlu, şu bilgileri verdi:

"Ev yoğurdunun, belki de en az bilinen ve en önemli faydası ise çeşitli kanser türlerine karşı koruyucu etkisinin olmasıdır. Çeşitli bilimsel çalışmalarda, günde 200-300 gram doğal yoğurt tüketmenin başta kolon kanseri olmak üzere, meme, mide, yumurtalık, endometriyoz kanserinden koruyucu olduğu bildirilmiştir.

Yine kanserden korunmak için düzenli doğal yoğurt tüketmek kadar, zararlı alışkanlıklardan kaçınmak, dengeli ve sağlık beslenmek ve düzenli egzersiz yapmak da önem taşıyor. Ayrıca, kanser nedeniyle kemoterapi gören hastalara, bu ilaçların yan etkilerini önlemek ve iyileşme sürecini hızlandırmak için başta doğal ev yoğurdu olmak üzere probiyotik ve prebiyotik özelliği olan gıdaların tüketilmesini önermekteyiz"dedi.

https://www.ntv.com.tr/saglik/kanserden-korunmak-icin-ev-yogurdu-tuketin,ixcJo5M0BUGMetRdQZeDnw#:~:text=%22Ev%20yo%C4%9Furdunun%2C%20belki%20de%20en,endometriyoz%20kanserinden%20koruyucu%20oldu%C4%9Fu%20bildirilmi%C5%9Ftir.

8)

"Bağışıklık sisteminin en yakın dostu: Ev yoğurdu - HALİT YEREBAKAN" https://m.sabah.com.tr/yazarlar/halit-yerebakan/2020/04/15/bagisiklik-sisteminin-en-yakin-dostu-ev-yogurdu

Birçok yiyeceğin bağışıklığı güçlendirdiğini biliyoruz. Araştırmalar sonucunda, probiyotiklerin de bağışıklığı güçlendirdiği ortaya çıktı. Ev yapımı yoğurtta bulunan laktik asit bakterileri, bağışıklık sistemini harekete geçirerek güçlü hücreler ortaya çıkar ve bu hücreler, hastalıklara karşı direnç sağlar

Bağışıklığımız hep güçlü olmalı diyoruz ama belki önce tam olarak neyi güçlendirmemiz gerektiğini anlamalıyız. Bağışıklık sistemi kalp ya da böbrekler gibi bir organ değil elbette. Ancak bir organımız var ki bağışıklık sistemiyle bağlantısı oldukça fazla; bağırsaklar. Son yıllarda yapılan araştırmalar bağışıklık sistemi ile bağırsaklar arasındaki ilişkiye daha fazla yoğunlaşmaya başladı. Bağırsaklar sindirim organı olarak görev yapsa da bağışıklık hücrelerinin ortalama yüzde 65'ine sahip. Bağırsaklar sadece bağışıklık hücreleri değil, ortalama 100 trilyon organizmaya sahip 500 farklı bağırsak bakterisi de bulundurur ki bunlar sağlığımız için vazgeçilmezdir. Bağışıklık hücreleri ve bağırsaklardaki probiyotik dediğimiz bu bakteriler bir araya geldiğinde, mikropların vücuda girmesini engelleyen bağırsak florası dediğimiz sistem oluşur.

KANSERE KARŞI DİRENÇ SAĞLAR

Bilim bu kadar gelişmeden önce yaygın inanış, bağışıklık hücreleri ve probiyotiklerin düşman olduğu yönündeydi. Araştırmalar ilerledikçe bu inanış tam tersi bir hal aldı ve farklı konularda iş birliği yaptıkları düşünülmeye başlandı. Probiyotikler de bağışıklık hücreleri kadar vücut için olmazsa olmazlar listesine girdi. Peki, bağışıklığı artırmak için probiyotikler kullanılabilir mi? Bağırsak fonksiyonunu düzenleyen laktik asit bakterileri uzun yıllardır bağışıklığı arttırmakla ilişkilendiriliyordu. Hatta Nobel Ödüllü Rus mikrobiyolog Elie Metchnikoff, Bulgarların uzun ve sağlıklı yaşamalarının sırrını araştırarak bunu içinde bol miktarda laktik asit bakterisi bulunan yoğurdu düzenli tüketmeleriyle açıkladı. Laktik asit bakterilerinin bağışıklık sistemini harekete geçirme şekli biraz karmaşık olsa da, sonuç olarak güçlü hücreler ortaya çıkar ve bu hücreler enfeksiyon veya bulaşıcı hastalıklara hatta kansere karşı direnç sağlar. Birçok yiyeceğin bağışıklığı güçlendirdiğini biliyoruz ancak laktik asit bakterilerinin kendi başına bağırsak aktivitesini güçlendirdiği su götürmez bir gerçek. Elbette hepsi aynı derecede etkili değil. Bu bakteri tiplerinden bir tanesi güçlü hücrelerin oluşumunda oldukça etkili ve bu bakteriler fermente edilmiş, yani evde yaptığınız yoğurtta bulunanlar.

40 GÖNÜLLÜ ÜZERİNDE İNCELENDİ

BAĞIŞIKLIĞIN iki aşaması bulunur. İlki doğal bağışıklık: vücuda giren yabancı organizmaları arayıp saldırır. İkincisi edinilmiş bağışıklık; hastalıklar karşısında geliştirilen yeni savunma mekanizması yani antikorlar. Genel olarak probiyotiklerle doğal bağışıklığı artırmak amaçlanır. Ancak son yapılan araştırmalar gösterdi ki, laktik asit bakterilerinin vücutta devreye soktuğu süreç sonradan kazanılan bağışıklığın güçlenmesinde de oldukça etkili. Bu sonuca varmak için yapılan çalışmada, yetişkin 40 erkek gönüllü incelendi. İki gruba ayrılan gönüllüler grip aşısı oldular. İlk gruba, aşıdan üç hafta önce ve 10 hafta sonra yoğurt verildi. İkinci gruba ise koruyucu olduğu söylenen ancak etkisiz bir ilaç verildi. Ortaya çıkan sonuç, ilk grubun antikor değerlerinin ikinci gruptan yaklaşık yüzde 40 fazla olduğunu gösterdi.

9)

“ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ BİYOLOJİ BÖLÜMÜ Prof. Dr. Gönül Kaynak: “Yoğurt bakterisi, Latince adı ise Lactobacillus bulgaricus’dur. Eskiden yediğimiz veya evlerde mayaladığımız yoğurdun mayası bu bakteriydi. Ancak bugünkü yoğurtlarda maya için başka bakteriler kullanılıyor bunların adı da Leuconostoc ve Chloromisis. Bu bakterilerin sahip olduğu özellikler sonucu yoğurt sulanmıyor ve ekşimiyor. Çünkü geleneksel yoğurtta kullanılan lactobasillus bakterilerinin fermantasyonu sonucu laktik asit oluşur ve bu da yoğurdun ekşimesine neden olur. Artık bu olay olmuyor.”. https://www.facebook.com/derinormancom/posts/d41d8cd9/1773359479659539/  

 

Yoğurt çalışmalarım;

 



 

Dünya Dijital Yoğurt Kütüphanesi”Nin Ülkemizde Kurulması Hayali ... “Dünya Yoğurdu Biliyor Ama Türk Yoğurdunu Bilmiyor” * 14.02.2020 * https://bulentagaoglu.blogspot.com/2020/02/dijital-yogurt-kutuphanesi-hayali-dunya.html

Endüstriyel Yoğurtlar İçin Maya İthal Eden Ülkemizde Yerli Yoğurt Mayası Üretildi. * 10.02.2020 * https://bulentagaoglu.blogspot.com/2020/02/endustriyel-yogurtlar-icin-maya-ithal.html

Market yoğurtları olarak tabir edilen endüstriyel yoğurtlarda “yoğurt bakterisi” yoktur. 22.4.2020. https://bulentagaoglu.blogspot.com/2021/04/market-yogurtlar-olarak-tabir-edilen.html

Türklerin Yoğurt Tarihi Ve Kültürü Literatürü ** 2013     ** 13 sayfa **  http://bulentagaoglu.blogspot.com.tr/2014/01/turklerin-yogurt-tarihi-ve-kulturu.html **  https://www.academia.edu/10286600/T%C3%9CRKLER%C4%B0N_YO%C4%9EURT_TAR%C4%B0H%C4%B0_VE_K%C3%9CLT%C3%9CR%C3%9C_L%C4%B0TERAT%C3%9CR%C3%9C      

Wıkıpedıa’da 100 Dildeki "Yoğurt" Maddelerinin Listesi. 15.2.2020. https://bulentagaoglu.blogspot.com/2020/02/wikipediada-100-dildeki-yogurt.html

World Yogurt Bibliography. Uluslararası Yoğurt Kaynakçası [ Yoğurt ] ** 2014 **  401 sayfa **  

Yogurt Bibliography ** 2013 **  55 sayfa ** http://www.gidadernegi.org/EN/Genel/BelgeGoster.aspx?17A16AE30572D3137A2395174CFB32E1770BCAA5AD9F68EC **  http://www.mikrobeta.com.tr/dosyalar/237_301.pdf                  

Yoğurt kaynakçası ** 2013 **    60 sayfa ** http://www.gidadernegi.org/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFF7A2395174CFB32E167806BF441E779C9   **   www.mikrobeta.com.tr/dosyalar/135_137.pdf  **  http://asuder.org.tr/wp-content/uploads/2016/03/yogurt_kaynakcasi.compressed-2.pdf

Yoğurt Kaynakçası'na (Gıda Teknolojisi Derneği, 2013) İlaveler  ** 2014 **         11 sayfa **  http://bulentagaoglu.blogspot.com.tr/2014/03/yogurt-kaynakcasina-gida-teknolojisi.html     

Yoğurt Konulu Çalışmalarım * 23.02.2020 * https://bulentagaoglu.blogspot.com/2020/02/yogurt-konulu-calismalarim.html

“Yoğurt” Kelimesinin 158 Dildeki Karşılıkları (106 Dildeki Karşılıkları Türkçe Kökenli!!!...). 22.2.2020. https://bulentagaoglu.blogspot.com/2020/02/yogurt-kelimesinin-158-dildeki.html

Yoğurt” Kelimesinin 109 Dildeki Karşılıkları (74 Dildeki Karşılıkları Türkçe Kökenli...) * 14.02.2020 * https://bulentagaoglu.blogspot.com/2020/02/yogurt-kelimesinin-76-dildeki.html

Yoğurt'un Tarihçesi Ve Dünya Yüzüne Yayılışı * 23.02.2020 * https://bulentagaoglu.blogspot.com/2020/02/yogurtun-tarihcesi-ve-dunya-yuzune.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder