Katip Çelebi’nin Orijinal Katkılarda
Bulunmasında Bibliyograf Yönünün Önemi
Bülent Ağaoğlu
İstanbul, 25.8.2021
Katip Çelebi’yi (1609-1657) Katip Çelebi yapan etkenlerin en
önemlilerinden birisi de 15 bin kitabın bibliyografyası olan Keşf el Zünun adlı
eseri hazırlamasıdır. 15 bin kitap elinden geçmiştir, bunların önemli bir
kısmının tek tek değerlendirmesini yapmış ve bu değerlendirmelerini
kaynakçasında yayınlamıştır.
"Yaşadığı dönemde Osmanlı bilim ve düşünce hayatında
yeni bir atılım başlatan kişi, âdeta bir aydınlanma önderi" olmanın
yanında bir bibliyograftır aynı zamanda.
Katip Çelebi’de “çok meraklı bir bibliyograf zihni” olduğu
aşikar. Tersi durumda 15 bin kitaba erişemezdi.
Bu kadar çok yayın içeren bir kaynakça hazırlaması ve 20’den
fazla eser vermesi onun zihinsel dinamizminin göstergesidir.
15 bin kitabı konularına göre sınıflandırması onun metodik
bir çalışma tarzı olduğuna kanıttır.
Bu kadar çok yayınla birebir ilgilenen bir insan;
"Zihninde farklı bakış açılarını mümkün kılma"
konusunda daha elverişli bir konumdadır.
Geniş görüşlü olmak için gerekenlerden olsa gerek; derlediği 15 bin kitap künyesi ve bunlardan okuduklarıyla altyapısı sağlamdır.
Katip Çelebi 15 bin künye içeren kaynakça hazırladığı için de dönemine göre farklı fikirleri üretebilmiştir. Bu üzerinde dikkatle durulması gereken önemli bir gerçektir. Buradan hareketle denilebilir ki; Yeni Katip Çelebiler yetişmesi için bibliyograflığı desteklemeli miyiz... İşte bu konuyu bu soruyu sorarak ilgililerin dikkatine sunuyorum. Mesela ilgili bir çalıştay düzenlenebilir bu soru çerçevesinde.
Günümüzde dünyada her gün çok sayıda kitabı kataloglayan insanlar hiç de az değildir. Bu işin klasik kurumları yanında bir de online kitap ticareti sitelerinde kayıt yapan binlerce insan var. Fakat içlerinden günümüze kadar Katip Çelebi benzeri bir insan çıkmadı. Neden acaba... Katip Çelebi işini aşkla yapıyordu... Belki de ana sebep budur.
Kitapseverler dünyada çoktur.
Ama üzerinde çalışılan konuda ilgili kaynakların önemli büyük kısmını tespit edebilecek Katip Çelebi gibi bibliyograflar tarih boyunca çok az mıdır....
Katip Çelebi'nin eserlerinde ortaya koyduğu bakış açılarının bir sebebi de sanırım bu becerisidir.
Katip Çelebi'nin bibliyograflığı nasıl içselleştirdiğini
gösteren, Keşf el Zünun adlı kaynakçasına yazdığı önsözden bazı pasajlar; https://bulentagaoglu.blogspot.com/2020/05/katip-celebi-kesf-el-zunun-kitabindaki.html
Dünyada Katip Çelebi gibi binlerce künye derleyen
bibliyograflar üzerine incelemeler yapılmış mıdır, buna bakmak gerekir.
Sonuç
Memleketimizin ilgilileri Katip Çelebi’nin 15 bin kitap
künyesi (ve önemli bir kısmının değerlendirmesini ) içeren kaynakça hazırlamasının onun
zihninde açtığı ufukların farkında mıdırlar acaba… Hiç sanmam…
Hala “Google varken kaynakça gereksiz” demeye devam
ediyorlardır herhalde... Aslında derinlemesine sondajla çok sayıda kaynakça
hazırlasalar gerçeği anlarlar... Ama şu anda yaptıkları kaynakçaya olumsuz
bakış açısını içeren ezberlerini tekrarlamak.
Kimdir
“Osmanlı Devleti’nin bilim ve kültür alanında yetiştirdiği
ve 17. yüzyıla damgasını vuran Kâtip Çelebi, Osmanlı kültür ve medeniyet
tarihinin yanında dünya kültür ve medeniyet tarihine de önemli katkıları
bulunan bir düşün adamımızdır. 1609-1657 yılları arasındaki kısa ömrüne
tarihten felsefeye, coğrafyadan tıbba, musikiden astronomi ve matematiğe ve en
çok da bibliyografyaya ait yirmiden fazla eser sığdırabilmiştir. O yaşadığı dönemde Osmanlı bilim ve düşünce hayatında
yeni bir atılım başlatan kişi, âdeta bir aydınlanma önderidir.
Ömrünü bilime adayan Kâtip Çelebi, özellikle toplumun
bilgilenmesinin önemine inanmış, siyasi ve iktisadi buhranların yaşandığı
dönemde topluma ve yöneticilere tavsiye niteliğinde eserler kaleme almıştır.”. https://kygm.ktb.gov.tr/TR-322/katip-celebi.html
KATİP ÇELEBİ HAKKINDAKİ ÇALIŞMALARIM. 6.7.2020. https://bulentagaoglu.blogspot.com/2020/07/katip-celebi-hakkindaki-calismalarim.html
Bazı alıntılar;
1
Taha Akyol:
“BİR ÖNCÜ: KÂTİP
ÇELEBİ
Kâtip Çelebi, Avrupa’daki bilim devrimini, dönemin imkanları
içinde bir ölçüde takip ediyordu. Yunanca ve Latince eserlerden yararlanıyordu.
Kitaplarını, yeni bilimleri Müslümanlara öğretmek için
yazdığını belirtir.
16. yüzyılda İstanbul’daki Takiyüddin rasathanesi “gökleri
gözlemlemek uğursuzluk getirir” diye top atışlarıyla tahrip edilmişti… Kâtip
Çelebi ise, ay ve güneş tutulması dahil gök cisimlerinin bütün hareketlerinin
matematikle belirlenmiş doğal hadiseler olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
Müslümanların pozitif bilimleri dine aykırı sanmasını
eleştiriyordu: “Peygamberlerin ve Ashab-ı kiramın vazifesi halka dini konuları
öğretmek olup eşyanın hakikatini açıklamak onların vazifesi olmadığından…” gök
cisimlerinin hareketleri “dini işlerden değildir”, bilimlerin konusudur. (Cihannüma,
124)
Katip Çelebi, Şeyhülislam Bahai Efendi’ye sorduğu soruları
anlatır. Biri şöyledir:
“Bir Müslüman, İngiliz gemisine binip 90. enleme vardığında,
altı ay gündüz ve altı ay gece olacağı için, beş vakit namazını ve ramazan
orucunu nasıl eda edecektir?”
İşte bu tür sorular da “geçmiş nesillerde kimsenin” aklına
gelmemişti, çünkü dünya düz sanılıyordu. Bütün gök cisimlerinin küresel
olduğunu bilen Katip Çelebi ise tabii bu soruyu soruyordu.
Şeyhülislam cevap verememişti, cevabı Katip Çelebi yazacaktı.”.
25.8.2021. https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/din-ogretiminde-derin-sorunlar-1590419
2
Tarık Çelenk;
“Osmanlı’da Felsefeye karşı takınılan olumsuz bazı tavırlara
XVII. yüzyıl Osmanlı bilginlerinden Kâtip Çelebî (ö.1657) işaret etmektedir.
Zira Kâtip Çelebî’ye göre Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Kanuni Sultan
Süleyman dönemine (1520-1566) kadar olan devrede, din ile felsefeyi uzlaştıran
gerçek bilginler şöhret kazanmıştır. Ancak diğer taraftan Fatih[18], Medâris-i
Semâniye diye adlandırılan sekiz medreseyi yaptırmış, vakfiyesinde Haşiye-i
Tecrid ve Şerh-i Mevâkıf okutulmasını kayıt altına aldırtmıştır. Fakat daha
sonraki dönemlerde medreselerde[19] bu
dersler kaldırılmıştır. Medreseleri değerlendirirken de dönemlerinin siyasi ve
toplumsal yapılarına bağımlılıklarını gözden kaçırmamamız gerekiyor.
Katip Çelebi Çok
Çırpınmış
Katip Çelebî, İslâm’ın ilk dönemlerinde aklî ilimlere karşı
olumsuz bir bakış açısı olduğunu, ancak bu düşünceden hareketle bunların dine
aykırı olduğu yönünde bir sonuca gidilmemesi gerektiğini belirterek, daha
sonraki dönemlerde her bilimin öneminin fark edilip felsefe geleneği ile din
bilimlerini metodolojik bir bütünlük ve özgünlük içinde buluşturan büyük
bilginler yetiştiğini ifade etmektedir. Gazzalî, Fahreddîn Râzî, Îcî, Şîrâzî,
Kudbuddîn Râzî, Taftezânî, Cürcânî ve Devvânî bu büyük âlimlerden bazılarıdır.
Osmanlı eğitim sisteminde, din bilimleriyle felsefî ilimler arasındaki
paralelliği koruyan bu anlayış, Kanuni dönemine kadar belirleyici olmuş, ancak
daha sonra bazı din bilginleri tarafından aklî ilimler, “bu dersler felsefiyyâttır”
denilerek eğitim sistemi dışına itilmiştir. Bu çabalar büyük ölçüde başarılı
olmuş ve Osmanlı ulemâ çevresinde bu bilimlere karşı kayıtsızlık doğmuştur
(Katip Çelebî, 1993: 9;Kutluer, 2000: 81). Fakat Katip Çelebî, eserinde, din
ilimleri ile felsefî ilimler arasında “burhân”a dayalı metodolojik bir bütünlük
sağlamanın, ülkede düşünce, bilim ve eğitim alanında yaşanan tıkanıklığın
aşılması yolunda hayatî bir önem taşıdığını vurgulamaktadır (Kutluer, 2000:
81-82). Dolayısıyla Katip Çelebî’ye göre, o dönemde yaşanan fikrî bunalımın
sebebi, aklî ve naklî ilimler arasında olması gereken uyumun gereklerinden
uzaklaşılmasıdır (Kutluer, 2005b: 217). https://daktilo1984.com/forum/bugun-islam/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder