VERİMLİLİK
STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI (2014-2017)
Durum
Analizi VI - Eğitim (Taslak)
[
VSEP Rapor 5 ]
Hazırlayan
Ahmet
Emre ÇOBAN
Sanayi
ve Teknoloji Uzmanı
VSEP
Yürütme Ekibi
-----------------------------------------------------------
Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Verimlilik
Genel Müdürlüğü
Haziran
2013
-----------------------------------------------------------
·
Türkiye’nin,
sanayide öngörülen yapısal dönüşümün bir benzerini eğitim alanında sağlamaya
odaklanmadığı durumda beklediği oranda bir sıçrama göstermesi de mümkün
görünmemektedir.
·
… bu nüfusun
nitelik düzeyinin rekabete konu olan diğer ülkelere kıyasla düşüklüğü…
·
işletme işgücünün
eğitim düzeyinin düşüklüğü
·
Türkiye hemen her
gösterge açısından, ne yazık ki sıralamada en düşük düzeyde yer alan birkaç
ülkeden biri olarak konumlanmaktadır.
·
Türkiye’nin
kentleşme açısından son 40 yılda gösterdiği yüksek değişim kabiliyetini, eğitim
düzeylerine yansıtamadığını açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
·
Teknik liselere
karşı toplumdaki olumsuz önyargı, nitelikli öğrencileri bu okullardan
uzaklaştırmakta,İmalat
sanayinin mühendis istihdamında problemler yaşamasında, özellikle belli başlı
üniversitelerden mezun mühendislerin, başta finans olmak üzere hizmet ve kamu
sektörlerini tercih etmeleri de önemli rol oynamaktadır
·
Araştırma ve
laboratuvar olanaklarındaki kısıtlılıklarla da birleştiğinde bu durum,
hâlihazırda Türkiye’nin teknolojik bir sıçrama yapmasının önünde büyük engel
oluşturmaktadır.
·
çeşitli
üniversitelerden mezun geniş bir kitle için yabancı dil (İngilizce) bilgisi
halen umulan düzeyin çok gerisindedir ve bu durum da, ülke olarak Ar-Ge ve
yenilik kapasitemizin gelişmesi önünde büyük bir engel oluşturmaktadır.
· Açıkçası buradaki veriler daha dikkatli bir şekilde ele
alındığında görülmektedir ki, Türkiye’deki
nüfusun önemli bir bölümünün nitelik olarak gelişimi, henüz 15 yaşındayken
büyük ölçüde sınırlandırılmıştır.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
(30) Yalnızca imalat sanayinde
işgücü verimliliğinin artırılması değil, aynı zamanda
ülke ölçeğinde yenilik (inovasyon)
ve yüksek teknolojiye dayalı üretim
kapasitesinin güçlendirilmesi
açısından da işgücü arzının genel niteliğinin
yükseltilmesi büyük önem
taşımaktadır. 2023 hedeflerine ulaşabilmek için zorlu
bir güzergâhla karşı karşıya olan Türkiye’nin, sanayide öngörülen
yapısal
dönüşümün bir
benzerini eğitim alanında sağlamaya odaklanmadığı durumda
beklediği oranda
bir sıçrama göstermesi de mümkün görünmemektedir.
(31) VSEP kapsamında hazırlanan
“İşgücü Verimliliği ve İstihdam” başlıklı durum
analizi raporunda da ortaya
konulduğu gibi, işgücünün arzı söz konusu
olduğunda yüksek işsizlik ve düşük işgücüne
katılım oranları karşımıza çıkarken
bunun yanında imalat sanayinde yer
alan işletmeler de, yeterli nitelikte eleman
bulamadıkları hususunu her türlü
platformda dile getirmektedir. Paralel bir
biçimde, Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfus, rekabetçilik
açısından kayda
değer bir avantaj gibi görünmekle birlikte, bu nüfusun nitelik düzeyinin rekabete
konu olan diğer
ülkelere kıyasla düşüklüğü,söz konusu avantajı
da büyük ölçüde
ortadan kaldırmaktadır.
(32) Küresel Rekabetçilik Endeksi verileri doğrultusunda,
genel klasmanda 144 ülke
arasında 43. sırada yer alan Türkiye’nin “işgücü piyasasının
etkinliği”
bileşeninde 124., “eğitim” bileşeninde ise 74. sırada olması
ve bu başlıklarda
2006-2012 dönemi içinde sıralamalarda düşüş göstermiş olması,
konuya yönelik
olarak alınmış makro ve mikro düzeydeki tedbirlerin
yetersizliğini
işaretlemektedir. Bunun yanında, yine Dünya Ekonomik
Forumunun Küresel
Rekabetçilik Raporunda kullanmak üzere sanayicilerle yaptığı
görüşmelerde,
işletme işgücünün
eğitim düzeyinin düşüklüğü, en yoğun olarak dile
getirilen
üçüncü faktör olarak ön plana çıkmıştır.
(33) Yine Tablo 4’te de toplu olarak görülebileceği
gibi, OECD’nin hazırlamış olduğu
“Education at a Glance” raporu, farklı göstergelere ilişkin
olarak 27 ilâ 41 ülkeyi
mukayese etmektedir. Bu kıyaslamalarda Türkiye hemen her gösterge açısından,
ne yazık ki
sıralamada en düşük düzeyde yer alan birkaç ülkeden biri olarak
konumlanmaktadır.
(34) Mevcut duruma ilişkin
verilerden bizce daha kritik olanı, sektörel kompozisyonu
belirli bir denge noktasına gelmiş,
buna koşut biçimde kentleşme sürecini büyük
ölçüde tamamlamış olan Türkiye’de,
kuşaklararası eğitim profilindeki değişimin
ve ilerlemenin sınırlı kalmış
olmasıdır. 25-34
ve 55-64 yaş gruplarının eğitim
düzeylerine ilişkin karşılaştırmalı sonuçlar, Türkiye’nin kentleşme açısından son
40 yılda
gösterdiği yüksek değişim kabiliyetini, eğitim düzeylerine
yansıtamadığını
açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bunun yanı
sıra, 90’lı
yılların sonundan bu yana, eğitim sistemine yönelik çok
sayıda düzenleme
DA VI: Eğitim ve İnsan Kaynakları Profili | 27
yapılmış olmakla birlikte, bu düzenlemelerin de genel düzeyde
etkisinin çok
sınırlı kaldığı gözlenmektedir.
(35) İşgücüne katılım oranlarının
düşüklüğünün ardında temel nedenlerden biri
olarak kadınların işgücüne katılım
oranlarındaki düşüklük, kendini
göstermektedir. Bu raporda yeterli
ölçüde değinilmemiş olmakla birlikte, halen
Türkiye’de
kadınların eğitim hayatında geçirdiği toplam süre, erkeklere kıyasla çok daha
alt değerlerdedir. Dolayısıyla işgücüne katılım
oranlarını ve işgücünün
genel niteliğini yükseltme yönünde çalışmaların odak
noktalarından birini,
kadınların eğitim sistemi içine dâhil olma düzeyini artıracak
tedbirlerin
oluşturması gerekmektedir. Bu çerçevede, söz konusu parametre
açısından
Türkiye’den çok daha olumlu bir tablo ortaya koyan Almanya ve
İngiltere’nin,
kadınları mühendislik gibi yüksek beceri gerektiren alanlara
yönlendirme ve
yönetim kademelerindeki kadın ağırlığını kotalar
doğrultusunda artırma
yönündeki çalışmaları da dikkate alınmalı, toplumsal yapının
temel dinamikleri
ile üretim yapısını dönüştürmeye yönelik taktiklerin ortak
biz zeminde
buluşturulmasına gayret gösterilmelidir.
(36) Yine bu rapor kapsamında
belirli verilerle desteklenmemiş olmakla birlikte,
mesleki eğitim sisteminin karşı
karşıya olduğu sorunlar, imalat sanayine nitelikli
ara eleman problemi şeklinde
doğrudan yansımaktadır. Teknik liselere
karşı
toplumdaki
olumsuz önyargı, nitelikli öğrencileri bu okullardan uzaklaştırmakta, bu durum da imalat sanayi içindeki firmaların meslek lisesi
mezunlarına olan
talebini düşürmektedir.Son on yılda, bu alanda
adımlar atılmış olmasına karşın,
sözünü ettiğimiz arz talep
kısırdöngüsü, mesleki ve teknik liseleri Türkiye’deki
işgücünün genel niteliği açısından
halen başlıca sorunlardan biri olarak
konumlandırmaktadır.
(37) Ara eleman yönünden
yetersizlikleri yanında işletmelerin önemli bir bölümü de,
yeterli nitelikte mühendis istihdam edememekten yana sorunlar
yaşamaktadır.
Halen çok sayıda üniversite, çeşitli
mühendislik branşlarında mezun veriyor olsa
da, üniversiteler arası eğitim
kalitesinde gözlenen büyük farklılıklar,
mühendislik alt branşları içinde son
derece heterojen bir yapının oluşmasına yol
açmıştır. Bu heterojenliğin de bir sonucu olarak
yayımlanmış, Türkiye’deki
çalışan nüfus içinde mühendislerin oranı henüz % 1’lerin
altında
seyretmektedir. Bu oran sözgelimi Almanya’da, % 3,12’dir.
(European
Engineering Report, 2010)
(38) İmalat sanayinin mühendis istihdamında problemler
yaşamasında, özellikle belli başlı üniversitelerden mezun mühendislerin, başta
finans olmak üzere hizmet ve kamu sektörlerini tercih etmeleri de önemli rol
oynamaktadır. Türkiye özelinde
benzer bir eğilim, yani imalat
sanayindense hizmet ya da kamuda çalışmanın
tercih ediliyor olması, her düzeyde
çalışan açısından hissedilebilir bir durumdur.
Bu durumun doğrudan bir etkisiyle
imalat sanayi, vasıfsız elemanları da
kendilerine çekmekten yana
sorunlarla karşı karşıyadır. Ek tedbirler alınmadığı
DA VI: Eğitim ve İnsan Kaynakları
Profili | 28
koşulda ise, imalat sanayinin
Türkiye’nin sektörel kompozisyonu içinde girmiş
olduğu düşüş eğiliminin sürmesi,
ihtimal dâhilindedir.
(39) Ar-Ge ve yenilik alanındaki
faaliyetlerin önemli bir bölümü ise, fizik, kimya,
biyoloji gibi temel bilim
disiplinlerinde yetişmiş, nitelikli insan gücüne ihtiyaç
duymaktadır. Ancak Türkiye’deki eğitim sistemi ve istihdam
yapısının bir ürünü
olarak özellikle son 30 yıllık dönemde, temel bilim
alanlarının öğrenciler
tarafından talep edilebilirlik düzeyinde önemli düşüşler
olmuştur. Araştırma ve
laboratuvar
olanaklarındaki kısıtlılıklarla da birleştiğinde bu durum, hâlihazırda
Türkiye’nin teknolojik bir sıçrama yapmasının önünde büyük engel
oluşturmaktadır.Nanoteknoloji gibi dış ülkelerde lisansüstü düzeyde
eğitimi
alınan bir konunun Türkiye’de lisans
düzeyinde sunulmaya başlanması gibi
tedbirlerin ise, bu yönde
sağlayacağı katkılar son derece sınırlı olacaktır.
(40) Bunların yanı sıra, çeşitli üniversitelerden mezun geniş bir kitle için
yabancı dil
(İngilizce)
bilgisi halen umulan düzeyin çok gerisindedir ve bu durum da, ülke
olarak Ar-Ge ve
yenilik kapasitemizin gelişmesi önünde büyük bir engel
oluşturmaktadır.
(41) Aynı zamanda mevcut staj
sisteminin gerek öğrenciler gerekse de işletmeler
açısından katkısı son derece sınırlıdır.
Stajlardan alınan katkıyı azami düzeye
çekebilmek amacıyla, üniversite ve
işletmelerin yanı sıra, sanayi dernek ve üst
kuruluşlarının konuya ilişkin
işbirliği içinde önlemler geliştirmesi ve uygulaması
yalnızca lisans eğitim süreci
açısından değil, üniversite - sanayi işbirliği
olanaklarının çeşitlenmesi ve
güçlenmesi açısından da önemli faydaları olacaktır.
(42) Rapordan da izlenebileceği gibi
PISA testlerinden alınan sonuçlar, Türkiye’deki
insan kaynağının genel niteliğine ve
orta vadede ulaşacağı düzeye ilişkin olarak
ortaya karamsar bir tablo
koymaktadır.
Açıkçası buradaki veriler daha dikkatli
bir şekilde ele
alındığında görülmektedir ki, Türkiye’deki nüfusun önemli bir
bölümünün nitelik
olarak gelişimi, henüz 15 yaşındayken büyük ölçüde
sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla eğitim sisteminde bir dönüşümü öngören
çalışmaların odağında, en az üniversite sayısının artırılması
ya da sınav
sistemlerinin yeniden tasarlanması kadar, okul öncesinden
başlayacak şekilde
eğitim yapısında kökten değişimlere ortam sağlanması kaygısı
yer almak
durumundadır.
(43) Bütün bunlara ek olarak insan
kaynaklarının yetkinlik düzeyini artıracak
tedbirlerin, yalnızca çalışma hayatı
öncesi tedbirlerle sınırlandırılması da sağlıklı
olmayacaktır. Çok taraflı bir biçimde, mevcut çalışan
profilini geliştirmeye
yönelik stratejiler geliştirilmesi ve uygulanması, bu alanda
kayda değer katkılar
sağlayabilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder