18 Mayıs 2020 Pazartesi

VERİMLİLİK STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI (2014-2017)




VERİMLİLİK STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI (2014-2017)
Durum Analizi VI - Eğitim (Taslak)
[ VSEP Rapor 5 ]
Hazırlayan
Ahmet Emre ÇOBAN
Sanayi ve Teknoloji Uzmanı
VSEP Yürütme Ekibi
-----------------------------------------------------------
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Verimlilik Genel Müdürlüğü

Haziran 2013
-----------------------------------------------------------












 -------------------------------------------------------------------------------------------------------
[SONUÇ VE DEĞERLENDİRME BÖLÜMÜNDEN SEÇTİĞİM CÜMLELER. B.A.]


·        Türkiye’nin, sanayide öngörülen yapısal dönüşümün bir benzerini eğitim alanında sağlamaya odaklanmadığı durumda beklediği oranda bir sıçrama göstermesi de mümkün görünmemektedir.

·         … bu nüfusun nitelik düzeyinin rekabete konu olan diğer ülkelere kıyasla düşüklüğü…

·         işletme işgücünün eğitim düzeyinin düşüklüğü

·        Türkiye hemen her gösterge açısından, ne yazık ki sıralamada en düşük düzeyde yer alan birkaç ülkeden biri olarak konumlanmaktadır.

·         Türkiye’nin kentleşme açısından son 40 yılda gösterdiği yüksek değişim kabiliyetini, eğitim düzeylerine yansıtamadığını açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

 ·         halen Türkiye’de kadınların eğitim hayatında geçirdiği toplam süre, erkeklere kıyasla çok daha alt değerlerdedir.

·         Teknik liselere karşı toplumdaki olumsuz önyargı, nitelikli öğrencileri bu okullardan uzaklaştırmakta,İmalat sanayinin mühendis istihdamında problemler yaşamasında, özellikle belli başlı üniversitelerden mezun mühendislerin, başta finans olmak üzere hizmet ve kamu sektörlerini tercih etmeleri de önemli rol oynamaktadır

·         Araştırma ve laboratuvar olanaklarındaki kısıtlılıklarla da birleştiğinde bu durum, hâlihazırda Türkiye’nin teknolojik bir sıçrama yapmasının önünde büyük engel oluşturmaktadır.

·        çeşitli üniversitelerden mezun geniş bir kitle için yabancı dil (İngilizce) bilgisi halen umulan düzeyin çok gerisindedir ve bu durum da, ülke olarak Ar-Ge ve yenilik kapasitemizin gelişmesi önünde büyük bir engel oluşturmaktadır.

·      Açıkçası buradaki veriler daha dikkatli bir şekilde ele alındığında görülmektedir ki, Türkiye’deki nüfusun önemli bir bölümünün nitelik olarak gelişimi, henüz 15 yaşındayken büyük ölçüde sınırlandırılmıştır.

 ------------------------------------------------------------------------.














SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

(30) Yalnızca imalat sanayinde işgücü verimliliğinin artırılması değil, aynı zamanda
ülke ölçeğinde yenilik (inovasyon) ve yüksek teknolojiye dayalı üretim
kapasitesinin güçlendirilmesi açısından da işgücü arzının genel niteliğinin
yükseltilmesi büyük önem taşımaktadır. 2023 hedeflerine ulaşabilmek için zorlu
bir güzergâhla karşı karşıya olan Türkiye’nin, sanayide öngörülen yapısal
dönüşümün bir benzerini eğitim alanında sağlamaya odaklanmadığı durumda
beklediği oranda bir sıçrama göstermesi de mümkün görünmemektedir.
(31) VSEP kapsamında hazırlanan “İşgücü Verimliliği ve İstihdam” başlıklı durum
analizi raporunda da ortaya konulduğu gibi, işgücünün arzı söz konusu
olduğunda yüksek işsizlik ve düşük işgücüne katılım oranları karşımıza çıkarken
bunun yanında imalat sanayinde yer alan işletmeler de, yeterli nitelikte eleman
bulamadıkları hususunu her türlü platformda dile getirmektedir. Paralel bir
biçimde, Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfus, rekabetçilik açısından kayda
değer bir avantaj gibi görünmekle birlikte, bu nüfusun nitelik düzeyinin rekabete
konu olan diğer ülkelere kıyasla düşüklüğü,söz konusu avantajı da büyük ölçüde
ortadan kaldırmaktadır.
(32) Küresel Rekabetçilik Endeksi verileri doğrultusunda, genel klasmanda 144 ülke
arasında 43. sırada yer alan Türkiye’nin “işgücü piyasasının etkinliği”
bileşeninde 124., “eğitim” bileşeninde ise 74. sırada olması ve bu başlıklarda
2006-2012 dönemi içinde sıralamalarda düşüş göstermiş olması, konuya yönelik
olarak alınmış makro ve mikro düzeydeki tedbirlerin yetersizliğini
işaretlemektedir. Bunun yanında, yine Dünya Ekonomik Forumunun Küresel
Rekabetçilik Raporunda kullanmak üzere sanayicilerle yaptığı görüşmelerde,
işletme işgücünün eğitim düzeyinin düşüklüğü, en yoğun olarak dile getirilen
üçüncü faktör olarak ön plana çıkmıştır.
(33) Yine Tablo 4’te de toplu olarak görülebileceği gibi, OECD’nin hazırlamış olduğu
“Education at a Glance” raporu, farklı göstergelere ilişkin olarak 27 ilâ 41 ülkeyi
mukayese etmektedir. Bu kıyaslamalarda Türkiye hemen her gösterge açısından,
ne yazık ki sıralamada en düşük düzeyde yer alan birkaç ülkeden biri olarak
konumlanmaktadır.
(34) Mevcut duruma ilişkin verilerden bizce daha kritik olanı, sektörel kompozisyonu
belirli bir denge noktasına gelmiş, buna koşut biçimde kentleşme sürecini büyük
ölçüde tamamlamış olan Türkiye’de, kuşaklararası eğitim profilindeki değişimin
ve ilerlemenin sınırlı kalmış olmasıdır. 25-34 ve 55-64 yaş gruplarının eğitim
düzeylerine ilişkin karşılaştırmalı sonuçlar, Türkiye’nin kentleşme açısından son
40 yılda gösterdiği yüksek değişim kabiliyetini, eğitim düzeylerine
yansıtamadığını açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra, 90’lı
yılların sonundan bu yana, eğitim sistemine yönelik çok sayıda düzenleme 
DA VI: Eğitim ve İnsan Kaynakları Profili | 27

yapılmış olmakla birlikte, bu düzenlemelerin de genel düzeyde etkisinin çok
sınırlı kaldığı gözlenmektedir.
(35) İşgücüne katılım oranlarının düşüklüğünün ardında temel nedenlerden biri
olarak kadınların işgücüne katılım oranlarındaki düşüklük, kendini
göstermektedir. Bu raporda yeterli ölçüde değinilmemiş olmakla birlikte, halen
Türkiye’de kadınların eğitim hayatında geçirdiği toplam süre, erkeklere kıyasla çok daha alt değerlerdedir. Dolayısıyla işgücüne katılım oranlarını ve işgücünün
genel niteliğini yükseltme yönünde çalışmaların odak noktalarından birini,
kadınların eğitim sistemi içine dâhil olma düzeyini artıracak tedbirlerin
oluşturması gerekmektedir. Bu çerçevede, söz konusu parametre açısından
Türkiye’den çok daha olumlu bir tablo ortaya koyan Almanya ve İngiltere’nin,
kadınları mühendislik gibi yüksek beceri gerektiren alanlara yönlendirme ve
yönetim kademelerindeki kadın ağırlığını kotalar doğrultusunda artırma
yönündeki çalışmaları da dikkate alınmalı, toplumsal yapının temel dinamikleri
ile üretim yapısını dönüştürmeye yönelik taktiklerin ortak biz zeminde
buluşturulmasına gayret gösterilmelidir.
(36) Yine bu rapor kapsamında belirli verilerle desteklenmemiş olmakla birlikte,
mesleki eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu sorunlar, imalat sanayine nitelikli
ara eleman problemi şeklinde doğrudan yansımaktadır. Teknik liselere karşı
toplumdaki olumsuz önyargı, nitelikli öğrencileri bu okullardan uzaklaştırmakta, bu durum da imalat sanayi içindeki firmaların meslek lisesi mezunlarına olan
talebini düşürmektedir.Son on yılda, bu alanda adımlar atılmış olmasına karşın,
sözünü ettiğimiz arz talep kısırdöngüsü, mesleki ve teknik liseleri Türkiye’deki
işgücünün genel niteliği açısından halen başlıca sorunlardan biri olarak
konumlandırmaktadır.
(37) Ara eleman yönünden yetersizlikleri yanında işletmelerin önemli bir bölümü de,
yeterli nitelikte mühendis istihdam edememekten yana sorunlar yaşamaktadır.
Halen çok sayıda üniversite, çeşitli mühendislik branşlarında mezun veriyor olsa
da, üniversiteler arası eğitim kalitesinde gözlenen büyük farklılıklar,
mühendislik alt branşları içinde son derece heterojen bir yapının oluşmasına yol
açmıştır. Bu heterojenliğin de bir sonucu olarak yayımlanmış, Türkiye’deki
çalışan nüfus içinde mühendislerin oranı henüz % 1’lerin altında
seyretmektedir. Bu oran sözgelimi Almanya’da, % 3,12’dir. (European
Engineering Report, 2010)
(38) İmalat sanayinin mühendis istihdamında problemler yaşamasında, özellikle belli başlı üniversitelerden mezun mühendislerin, başta finans olmak üzere hizmet ve kamu sektörlerini tercih etmeleri de önemli rol oynamaktadır. Türkiye özelinde
benzer bir eğilim, yani imalat sanayindense hizmet ya da kamuda çalışmanın
tercih ediliyor olması, her düzeyde çalışan açısından hissedilebilir bir durumdur.
Bu durumun doğrudan bir etkisiyle imalat sanayi, vasıfsız elemanları da
kendilerine çekmekten yana sorunlarla karşı karşıyadır. Ek tedbirler alınmadığı 
DA VI: Eğitim ve İnsan Kaynakları Profili | 28

koşulda ise, imalat sanayinin Türkiye’nin sektörel kompozisyonu içinde girmiş
olduğu düşüş eğiliminin sürmesi, ihtimal dâhilindedir.
(39) Ar-Ge ve yenilik alanındaki faaliyetlerin önemli bir bölümü ise, fizik, kimya,
biyoloji gibi temel bilim disiplinlerinde yetişmiş, nitelikli insan gücüne ihtiyaç
duymaktadır. Ancak Türkiye’deki eğitim sistemi ve istihdam yapısının bir ürünü
olarak özellikle son 30 yıllık dönemde, temel bilim alanlarının öğrenciler
tarafından talep edilebilirlik düzeyinde önemli düşüşler olmuştur. Araştırma ve
laboratuvar olanaklarındaki kısıtlılıklarla da birleştiğinde bu durum, hâlihazırda Türkiye’nin teknolojik bir sıçrama yapmasının önünde büyük engel oluşturmaktadır.Nanoteknoloji gibi dış ülkelerde lisansüstü düzeyde eğitimi
alınan bir konunun Türkiye’de lisans düzeyinde sunulmaya başlanması gibi
tedbirlerin ise, bu yönde sağlayacağı katkılar son derece sınırlı olacaktır.
(40) Bunların yanı sıra, çeşitli üniversitelerden mezun geniş bir kitle için yabancı dil
(İngilizce) bilgisi halen umulan düzeyin çok gerisindedir ve bu durum da, ülke
olarak Ar-Ge ve yenilik kapasitemizin gelişmesi önünde büyük bir engel
oluşturmaktadır.
(41) Aynı zamanda mevcut staj sisteminin gerek öğrenciler gerekse de işletmeler
açısından katkısı son derece sınırlıdır. Stajlardan alınan katkıyı azami düzeye
çekebilmek amacıyla, üniversite ve işletmelerin yanı sıra, sanayi dernek ve üst
kuruluşlarının konuya ilişkin işbirliği içinde önlemler geliştirmesi ve uygulaması
yalnızca lisans eğitim süreci açısından değil, üniversite - sanayi işbirliği
olanaklarının çeşitlenmesi ve güçlenmesi açısından da önemli faydaları olacaktır.
(42) Rapordan da izlenebileceği gibi PISA testlerinden alınan sonuçlar, Türkiye’deki
insan kaynağının genel niteliğine ve orta vadede ulaşacağı düzeye ilişkin olarak
ortaya karamsar bir tablo koymaktadır. Açıkçası buradaki veriler daha dikkatli
bir şekilde ele alındığında görülmektedir ki, Türkiye’deki nüfusun önemli bir
bölümünün nitelik olarak gelişimi, henüz 15 yaşındayken büyük ölçüde
sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla eğitim sisteminde bir dönüşümü öngören
çalışmaların odağında, en az üniversite sayısının artırılması ya da sınav
sistemlerinin yeniden tasarlanması kadar, okul öncesinden başlayacak şekilde
eğitim yapısında kökten değişimlere ortam sağlanması kaygısı yer almak
durumundadır.
(43) Bütün bunlara ek olarak insan kaynaklarının yetkinlik düzeyini artıracak
tedbirlerin, yalnızca çalışma hayatı öncesi tedbirlerle sınırlandırılması da sağlıklı
olmayacaktır. Çok taraflı bir biçimde, mevcut çalışan profilini geliştirmeye
yönelik stratejiler geliştirilmesi ve uygulanması, bu alanda kayda değer katkılar
sağlayabilecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder