TÜRKLERİN ZORUNLU GÖÇEBELİĞİ
(27.06.2017)
1
“SURLARLA ÇEVRİLİ
KENTLER
Balık” ya da
“balıg”, surlar ile çevrilmiş kent anlamına gelir. Hun ve Göktürk döneminde
Orhun bölgesinde bu tür kentlerin bulunması mantıklı değildir. Çünkü çevresi
surlar ile çevrilmiş bu kentler Çinlilerin savaş yöntemleri karşısında çok
elverişsizdir. Talas kıyılarında kendine büyük bir kale yaptıran Hun Kağanı
Cici, Çinlilerin kuşatmasına uğramış; yaptırdığı kale kendisine mezar olmuştur.
Bilge Kağan da
bir dönem bir “balık” yaptırmak istemiştir. Tonyukuk, bu düşünceye şiddetle
karşı çıkmış ve sayısı Türklerden çok daha fazla olan Çinlilerin bu kaleyi
kolayca ele geçirebileceğini söylemiştir. Tonyukuk’a göre Türkler, Çin’deki
nüfusunun yüzde biri dahi değildir. Tonyukuk ayrıca: Türklerin geniş alanlarda
hayvancılık yaptığını, Çin’i vur-kaç taktiği ile vurduğunu, eğer kentlere
sıkışırlarsa yaşam biçiminin değişeceğini, Buda ve Tao dininin Türk yaşantısını
bozarak Türkleri uysal kişiler haline getireceğini ve böylece Türklerin yok
olacağını söylemiştir. Tonyukuk, tapınak yapımına da karşı çıkmıştır.
Orhun dışındaki
bölgeler incelendiği zaman Türklerin yerleşik olarak yaşadığı kentler de
görülmektedir. Orhunlu
Türkler ise kentlerde yaşamadıkları için savaşçılık özellikleri ile ünlüdür.
Bu da bize Türklerin
kentlerde yaşamamasının nedeninin “gerilik” olmadığını yaşam koşullarının
özellikle Çin’in Türkleri buna zorladığını göstermektedir.” Bahaeddin Ögel –
TKTG Cilt: 1 Sayfa: 175-180". https://idilden.wordpress.com/tag/tonyukuk/
2
“Çin
İmparatorluğu’nda Çin’in hayat tarzını kabul edenleri teşvik etme geleneği
vardı. Bu, Türk halklarının yavaş yavaş göçebe hayat tarzından yerleşik hayat
tarzına geçmelerine ve neticede onların sıkça asimilasyona uğramalarına yol
açmıştır. Çin medeniyetinin etkisi altında kalanlar, Doğu’nun “Anaharsis”leri
ve “Skil”leriydi. Herodot’tan bin yıl sonra yazılmış olan Kül-Tigin
yazıtlarından da anlaşılacağı üzere, İskit ve Türklerin psikolojik
özelliklerinde aynılık söz konusu idi. Bu benzerlikleri destekleyen bir başka
kayıt da, Kül-Tigin’in ağabeyi Bilge Kağan ile danışmanı Tonyukuk arasında
geçen bir diyaloga atıfta bulunulan Tang hanedanının tarihinden alınmış
fragmanlarda bulunmaktadır:
“Kendisine teslim
edilen çok sayıda Çinli mülteciye sahip olan Bilge Kağan, yeni şehirler ve
mabetler inşaat etmeyi düşünür. Tonyukuk: “Bu, büyük bir hata olur. Türklerin
nüfusu çok azdır, Tang (Çin) halkının yüzde biri kadar olamaz. Onlara karşı
koyabilmemizin tek şartı, göçebe hayat tarzımızdır. Biz su ve otlaklar ararız;
ama ikamet ettiğimiz belirli bir yer yoktur. Üstelik hareketli hayat tarzımız
var: herkes savaş sanatı eğitimini almış, ok atabilir ve avlanabilir. Zayıf
düştüğümüz zaman geri çekilip, dağlarda veya ormanlarda saklanabiliriz. Tang’ın
çok sayıda askerinin olmasının bizim için bir tesiri yoktur. Şayet şehirler
inşaat etmeye başlarsak ve hayat tarzımızı ve örf-adetlerimizi değiştirmeye
başlarsak o zaman Tang, bizi “yutacaktır”. Ayrıca mabet geleneği, insanlara
cömert ve zayıf olmayı öğretir. Bu ise, savaş sanatının gelişmesi ve iktidar
mücadelesi için iyi değildir. Dolayısıyla bütün bu dediklerin yapılmamalıdır.”
Bilge Kağan bu görüşe katılır.” (61)
Görüldüğü üzere,
Türklerin yabancı kültürlere ait her şeyi reddedişinin sebebi vardır:
atalarından devam ede gelen hayat tarzlarını kaybetme ve hem askerî hem de
kültürel olarak zayıf düşme tehlikesidir. Askerî olarak zayıf düşmekten kasıt,
ordunun ve askerlerin mücadeleci niteliklerini kaybetmesi ise; kültürel olarak
zayıf düşmekten kasıt, sayıca çok az olmalarından kaynaklanan asimilasyon
(erime) korkusudur.
Böylece, esas
aldığımız Yunanca, Çince ve Türkçe yazılı kaynaklarda yer alan bilgileri şöyle
özetleyebiliriz:
1) İskitler de
Göktürkler de göçebe hayat tarzlarını, düşmanlarına karşı askerî üstünlük elde
etmek için kullanmışlardır (62); yerleşik hayat tarzı yaşayan halklara nispeten
sayıca daha az olan İskitler ve Göktürkler, göçebe hayat tarzını askerî güçlerinin zayıf düştüğü dönemlerde
koruyucu bariyer olarak kullanmışlardır;
2) İskitler,
Hunlar ve Göktürkler asimilasyona uğramamak ve kendilerinden sayıca daha çok
olan yerleşik halkların kültürel tesiri altında kalmamak için örf-adetlerine
sıkı bağlı kalmış ve yabancı kültüre ait gelenekleri benimseyenleri ağır cezaya
tâbi tutmuşlardır;”
-------------------------.
61-Liu Hsü and
others (887-946 A.D.), Chiu T’ang shu (The old history of the T’ang dynasty,
618-907) (Po-na ed.), (Çince) Reprinted in Taipei, 1967, 194 I, chuan 144 I:
Account of the Turks, I, 14b. – Söz konusu kaynaktan alınmış geniş atıf kitapta
vardır: Jagchid Sechin, Symons Van Jay, a.g.e., s. 193.
62-Bu dipnot,
makalenin Rusça aslında olmayıp sonradan makalenin tercümesi esnasında yazar
tarafından eklenmiştir: Herodot, Pers İmparatoru Darius’un İskitleri işgâlini
tasvir ederken İskitlerin, Pers ordusuna karşı askerî üstünlük elde etmek için
göçebe hayat tarzlarını nasıl kullandıklarını açıkça belirtmektedir. İskitler
sürekli geri çekilerek Persleri kendi ülkelerinin içlerine doğru çekerler.
Böyle yaparken de Perslerin yollarındaki kuyuları kapatıp, hayvanları götürür
ve otları yok ederler. İskitler, uzun bir süre için düşmanlarıyla savaşmaya
yanaşmaz. Bütün bunlar, Perslerin güçlü ordusunun bitip tükenmesine yol açar.
Bu duruma İlhami Durmuş da dikkatleri çekerek şöyle demektedir: “…Darius,
İskitlerin oyalama taktiği karşısında gün geçtikçe daha da güç durumunda
kalarak, geri çekilmesinin kendisi ve ordusu için daha akılcı olduğunu
düşünmüşdür”. Ilhami Durmuş, “Anadoluda Kimmerler ve Iskitler”, Belleten,
LXI/231, 1997, s. 285.
3
4
Senin ruhuna desen desen
işlenmiş göçerlik. Atalarından miras kalmıştır, çocuklarına emanet bırakılacak.
Göçerlik seni üstün kılmıştır, yatuklara karşı. Bu ruh halinin şifreleri vardır
genetiğinde, Canlılığı devam eden ve hep depreşip duran. Bilgece bir öğüttür
Bilge Kağan’a veziri Tonyukuk tarafından. “Hakanım, oturursak belli bir yerde
yüz katımız olun düşman gelir, bizi yok eder. Halbuki göçer yaşarsak, zayıf
olduğumuz zaman çekilir, Güçlü olduğumuz zaman ilerleriz. Artık duralım.” diyen
Melikşah’a, Nizamülmülk müthiş bir karşılık verir: “Hakanım, durursak çökeriz.”
Göçerliktir topluma dinamizm, dayanıklılık, mücadele azmi, eşitlik ve dayanışma
ruhu veren. Senin nazarında hayat, göçünü üzerinde taşıyan bir yoldur. Kara
Yülük Osman Bey, “Beylik ve soyluluk, Yörüklük ve Türkmenliktedir” deyip,
asaletini öne çıkararak yürür. http://www.yenivatan.be/turk-gocunun-sifreleri/
5
6
“Her neyse, o yüzden diyorum,
tarih sahnesinin geç kalmış oyuncusu demek
nedenim o. Şöyle düşünürsek bütün
bu anlattıklarımı: Hani dilin öneminden
bahsettim, Asya’nın
bozkırlarında yaşamak çok zordur, hele hele göçebeyseniz ve
sizin altınızda Çin gibi, Hint
gibi büyük uygarlıklar varsa, işiniz çok zordur. Çünkü
onlar örgütlüler ve hem tabiata
karşı, hem Çinlilere karşı mutlaka daha hareketli ve
savaşçı olmak zorundasınız.
Tonyukuk vezirlerimizden biridir, eğitimini Çin’de
almıştır; acıklı olan da bu.
Yani şimdi Amerika’ya falan gönderiyoruz ya çocuklarımızı,
O büyük Göktürk Devletinde
Çin’e gönderiyorlardı, vezirler Çin’de yetişip geliyorlar
falan. Tonyukuk’la Bilge Kağan
“insanları yerleştirelim mi ve Budist olalım mı?” diye
tartışıyorlar. Tonyukuk diyor
ki “delirdin mi? Eğer biz yerleşirsek ve Budist olursak,
Çinlilere yol göstermiş
oluyoruz bizi tepelemeleri için. Yerimiz belli, yurdumuz belli, bir
de savaşçı, Budist olduk,
uyuştuk, savaşçı özelliklerimiz de gitti. Türk kalmaz. Çok
haklı tabii ki. Yani bu
anlattığım özelliklerin tabii ki tarihsel koşulları var, nedenleri var.
Biraz akılda kalsın diye esprili
biçimde söylemeye çalışıyorum ben, ama tarihin aynı
zamanda birçok erdemini taşıyan
bir topluluktur Türkler. Ama şimdi modern topluma
nasıl uyacağız, nasıl var
kalışımızı sürdürebileceğiz; onlar aydınların işi. Bunları
konuşa konuşa halledeceğiz
aramızda.” http://itubirlik.org.tr/wp-content/uploads/cumartesi_konferanslari_03-01-2009.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder