ULUĞ BİR ÇINAR İMAM MATURİDİ
ULUSLARARASI SEMPOZYUM TEBLİĞLER KİTABI
----------------------------.
Yukarıdaki kitapta “tahkik-i
iman” ile ilgili cümleler.
13.3.2018
-----------------------------------.
Mâturîdî’dinin
yaklaşımı “Bir şeyi bilmeyen herkes onu tekzip etmek, bilen herkes de tasdik
etmekle nitelendirilemez.” şeklinde olmuştur. Fakat o bilgisizliğin/cehaletin
inkâra/tekzibe, bilginin/marifetin ise tasdike yol açtığı
düşüncesindedir.98Mâturîdî’nin kelam sisteminde tahkike
dayanmayan, kesin delillerle ortaya konmamış taklide dayanan iman itibar
görmemektedir.99
Sayfa
58.
---------.
Kendindeki
âlemden habersiz olan insan, süflî hayattan kurtulamaz. Dînî bilgilerin çokluğu
insanları taklîdi îmandan, Tahkîki
îman mertebesine ulaştıramaz. Tahkîk,
taklîdin kaybolmasıyla ortaya çıkar. Bu îmâna sâhib olmak için mücâdele,
mücâhede ve nefsi tehzib şarttır. Allah Teâlâ saf, temiz, mâsivâdan boş, Hak
zikriyle meşgul olan kalblere tecelli eder. İnsan zihninin her hâl ve kârda
Hakk’a tevcîhi, kalblerdeki îmânın pasını siler. Mücâhedesiz, gâyesiz,
heyecansız, dertsiz ve hareketsiz bir kalpte ise, îman cevheri küllenir.7
Tasavvuf ilmindeki gayede kalbin temizlenip, imanın ihlâs ile yaşanması temel
gayedir.
Sayfa
303
--------------.
Mâturîdî’nin
kendi eserlerinde, taklide dayanan iman hakiki bir iman olarak görülmeyip
eleştirilmesine ve en kısa sürede tahkiki
imana geçilmesine sürekli vurgu yapılmasına rağmen sonraki Mâturîdî âlimlerin
birçoğu bu hususta esneklik gösterip mukallidin imanını geçerli bir iman olarak
kabul etmişlerdir. Nesefî’ye göre iman için gerekli olan nazar ve istidlal terk
edilmiş olsa bile mukallidin imanı geçerlidir. İman, tasdikten ibaret olduğu
için bu tasdikin bir delile ve istidlale dayanarak elde edilmiş olması veya
taklit suretiyle oluşmuş olması önemli değildir. Nesefî’ye göre önemli olanın
imanın hakikati olan tasdikin oluşmuş olmasıdır. Bu nedenle mukallitte de bu
tasdik oluştuğu için taklîdî iman geçerlidir.32
Bu
hususta yine mukallidin imanını geçerli gören Pezdevî de aynı gerekçeye
dayanır. İmanda tasdikin oluşmuş olması önemlidir. Bu tasdikin nasıl oluştuğu
önemli değildir der. Bunu şöyle bir örnekle açıklamaya çalışan Pezdevî der ki;
hidayet yoluna giren kimsenin nasıl girdiği önemli değildir önemli olan o yola
girmiş olmasıdır. Delil ve istidlal ile girenler de taklit yoluyla girenler de
neticede aynı yola girmiş olduklarından doğru yoldadırlar.33 Mâturîdî sonrası
kelamcıların bu görüşlerinin temeline baktığımız zaman önemli olanın tasdikin
oluşmuş olması olarak öne çıkıyor. Taklit yoluyla bu tasdikin oluştuğunu
söylüyorlar. Bu tasdikin nasıl oluştuğu üzerinde durmuyorlar. Tasdik aslında
bir kalp onayı olması açısından takiltle bunun ne kadar gerçekleş- tiği
tartışılmalıdır. Mâturîdî, özellikle taklit yoluyla tasdikin oluşamayacağını
vurguluyor. Taklit yoluyla gerçek anlamda bir tasdik oluşmadığından taklidî
imanı yeterli görmüyor. İmanda asıl olan tasdikin ancak tahkik
yoluyla oluşabileceğini savunuyor.34
SaYFA
410
-------------------.
Taklid
konusunda, Mâturîdî körü körüne başkasına uymanın kabul edilemeyeceğini
savunur. Kur’ân’da çokça vurgulanan tefekkür, tezekkür, tedebbür, teakkul gibi
kavramların tahkiki ifade ettiğini
belirtir. İnsanların araştırarak kalbî tatminle imanlarını şekillendirmeleri
gerektiği üzerinde durur. Taklîdî imanın sürdürülmesinin imkânsız olduğunu bir
insanın ömrü boyunca inandığı şeylere neden inandı- ğını kendisine sormamasının
kabul edilemez olduğuna vurgu yaparak tahkiki
imanın önemi üzerinde durur. Mâturîdî’nin bu yaklaşımı İslam dünyasını
içerisinde bulundukları taklitten kurtulup gelişmesi, bir şeyler üretmesi,
tüketici toplum olmaktan kurtulup, üreten toplumlar olmaları için oldukça
önemli bir yaklaşımdır.
SAYFA
410
-----------------------.
Genel
olarak Kazak aydınlarının dini görüşlerinin temelini iman konusu
oluşturmaktadır. Bunun baş- lıca sebebi, imanın bütün dinin temeli olmasından
kaynaklanmaktadır. Gerçi bütün Kelam kitaplarında, özellikle Mâturîdîlikte
imanın aslı kalp ile tasdik (kalben inanmak, kabul etmek) olarak tarif
edilmektedir. Dolayısıyla mümin olan kimse kalbindeki imanı sağ- lam kanıtlarla
güçlendirmesi gerekmektedir. İmam el-Mâturîdî kanıtı olmayan taklitçinin inanç
ve itikatını iman olarak kabul etmemiştir. Ancak son dö- nemlerdeki Mâturîdî
mezhebinin imamları taklit yoluyla iman eden kişinin imanını kabul etmiştir.
Fakat onlar bu durumdaki kişiyi büyük günah işleyen kişi olarak görmüştür. Bu
kapsamdaki aynı görüşleri Kazak aydınlarının eserlerinden görebilmekteyiz.
Örneğin, Ibıray Altınsarin’in çocuklara dini eğitim verilmesi amacıyla yazdığı
“Müslümanlık Dayanağı” adlı eserlerinde imanı tahkiki,
istidlali ve taklidi olarak üç gruba ayırmış ve bunları ayrı ayrı açıklamış-
tır. [5, s.190-191]
Ayrıca,
Şakarim Kudayberdiulı imanın aslı kalpte olduğunu ileri sürerek, kalbinde Allah
inancı olmayanın imanı da olmaz demiştir. [6, s. 7-8] Şakarim Kudayberdiulı’na
göre kainatın Yaratıcısını aklıyla tanımayan, yani taklidi imandan tahkiki imana yükselmeyen kişi günahkar
kişi olarak sayılır. [6, s. 7-8]
SAYFA
453
--------------------------.
Abay
bu şiirinde Allah’ı kalple tanımadan insanın Müslüman olamayacağını söyleyerek
insanları uyarmaktadır. Şu aşağıdaki şiirinde ise imanın dinde ne kadar önemli
olduğuna açıklama getirmiştir: Sevgi ile yaratan insanoğlunu, Sen de sev o
Allah’ı candan ötürü. Tüm insanlığı sev kardeşim de, Ve Hak yolu diye adaleti.
Bu üç sevgi oluyor iman-ı gül İmanın aslı diyerek sen tahkik
bil. Üçünü de düşün ve tetkik et, Hatta başını feda et, sadece malını değil.
Din budur, düşünürsen taat ta budur, İki dünyada bu tasdik Hakkın dostu.
Bunları bozan üç şey var: Kâr, övünme ve taklittir, bunlardan sakın.
SAYFA
467
----------------------------.
Mâturîdî’ye
göre insanları tevhid’e götüren yol tefekkürden geçer. İnsan akli melekesi ile
tefekkür eder. Duyu organları ile elde edilen bilgiler (tefekkür olmaksızın)
yaratılışın hikmetlerini kavramaya yeterli olmadığı gibi, tecrübe alanını aşan
birtakım gaybî konuları da idrak etmeye yeterli değildir. Eşyanın hakikatini,
varoluşun gayesini, gaybî meseleleri, Allah’ın koyduğu hükümlerin sebep ve
hikmetlerini idrak etmek, iyi ile kötüyü birbirinden ayırmak Allah’ın hü- küm
ve yönlendirmelerinin altlarında yatan sebep ve hikmetleri anlayıp kavramanın
yolu nazar’dan; yani istidlal ve içtihat olarak isimlendirilen akli faaliyetten
geçer. Aklî faaliyet, vahyin ve duyuların verdiği bilgilerden hareketle
Allah’ın varlık ve birliğinin, isim ve sıfatlarının, ahiretin idrak edilerek Tahkîkî imana ulaşılması için gerekli
olduğu kadar, yine Allah’ın koyduğu hükümlerin arkasında yatan illet ve
hikmetlerin idrak edilmesi ve nasslardan yeni hükümler çıkarılması (ictihad)
için de zarurî görülmektedir.42 Akıl, bilgiye ulaşmada çok değerli olmasına
rağmen gücü mutlak ve sınırsız değildir. Çünkü akıl ilk etapta duyu
organlarının vereceği bilgilere muhtaçtır. Ayrıca ihtiraslar, kötü duygular,
şehvetler gibi tefekkürü sınırlayan şeyler, insanların duyu organlarını ve
akıllarını sağlıklı kullanmalarına engel olur.43 Yani insanın nefsi yönü, zaaf
ve ihtirasları onun aklı, yorum ve eylemleri üzerinde etkin olur. Bunun içindir
ki Mâturîdî, liderlerin ve mezhep imamlarının 686 Uluslararası İmâm Mâturîdî
Sempozyumu mutlaklaştırılmasına ve böylece dinde körü körüne taklitçiliğe düşülmesine
karşı olmuştur.44 Onun Te’vilat’ın baş kısmında tefsirle te’vili birbirinden
ayırmasının, tefsiri sahabeye tahsis ederken tevili fukahaya nispet etmesinin,
tefsirde Allah’ın şahitliğini şart koşarken, tevilde bu şartı aramamasının,
tevilin kesin olmayıp değişik yönlere müteveccih olduğunu ifade
etmesinin45temelinde de insanla, kendi ifade ettiği gibi beşerle ilgili bu algı
yatmaktadır.
SAYFA
685
-----------------.
Mâturîdî,
İmanın aslının dille ikrar değil kalple tasdik olduğunu, bu tasdikin hiçbir zorlama
olmaksızın marifete ve derunî düşünceye dayalı bilinçli bir tercih olması
gerektiğini ifade etmiştir.53Tahkîkî
imanı bu şekilde anlayan Mâturîdî, hidâyet ve dalâlet konusunda hidâyetin
Allah’tan olduğunu, ancak iradeli tercihin insana ait olduğunu özellikle
vurgulamıştır.
SAYFA
686
----------------------.
İmanın
aslının insanın kendi tercih ve yönelimi ile kalbi tasdik noktasına ulaşması
olduğunu ifade ederek tahkiki
imanın gerçekleşmesinde aklın önemine işaret edip marifeti, tefekkür ve
istidlali teşvik eden Mâturîdî’nin dinde zorlama olmadığına dair Bakara
suresinin 256. ayetine yaklaşımı, din konusunda insan hürriyetini esas alan
sistematiğine uygun gözükmektedir.56
SAYFA
687
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder