18 Mayıs 2020 Pazartesi

ULUĞ BİR ÇINAR İMAM MATURİDİ. ULUSLARARASI SEMPOZYUM TEBLİĞLER KİTABI



ULUĞ BİR ÇINAR İMAM MATURİDİ

ULUSLARARASI SEMPOZYUM TEBLİĞLER KİTABI





----------------------------.
Yukarıdaki kitapta “tahkik-i iman” ile ilgili cümleler.
13.3.2018
-----------------------------------.
Mâturîdî’dinin yaklaşımı “Bir şeyi bilmeyen herkes onu tekzip etmek, bilen herkes de tasdik etmekle nitelendirilemez.” şeklinde olmuştur. Fakat o bilgisizliğin/cehaletin inkâra/tekzibe, bilginin/marifetin ise tasdike yol açtığı düşüncesindedir.98Mâturîdî’nin kelam sisteminde tahkike dayanmayan, kesin delillerle ortaya konmamış taklide dayanan iman itibar görmemektedir.99
Sayfa 58.
---------.
Kendindeki âlemden habersiz olan insan, süflî hayattan kurtulamaz. Dînî bilgilerin çokluğu insanları taklîdi îmandan, Tahkîki îman mertebesine ulaştıramaz. Tahkîk, taklîdin kaybolmasıyla ortaya çıkar. Bu îmâna sâhib olmak için mücâdele, mücâhede ve nefsi tehzib şarttır. Allah Teâlâ saf, temiz, mâsivâdan boş, Hak zikriyle meşgul olan kalblere tecelli eder. İnsan zihninin her hâl ve kârda Hakk’a tevcîhi, kalblerdeki îmânın pasını siler. Mücâhedesiz, gâyesiz, heyecansız, dertsiz ve hareketsiz bir kalpte ise, îman cevheri küllenir.7 Tasavvuf ilmindeki gayede kalbin temizlenip, imanın ihlâs ile yaşanması temel gayedir.
Sayfa 303
--------------.
Mâturîdî’nin kendi eserlerinde, taklide dayanan iman hakiki bir iman olarak görülmeyip eleştirilmesine ve en kısa sürede tahkiki imana geçilmesine sürekli vurgu yapılmasına rağmen sonraki Mâturîdî âlimlerin birçoğu bu hususta esneklik gösterip mukallidin imanını geçerli bir iman olarak kabul etmişlerdir. Nesefî’ye göre iman için gerekli olan nazar ve istidlal terk edilmiş olsa bile mukallidin imanı geçerlidir. İman, tasdikten ibaret olduğu için bu tasdikin bir delile ve istidlale dayanarak elde edilmiş olması veya taklit suretiyle oluşmuş olması önemli değildir. Nesefî’ye göre önemli olanın imanın hakikati olan tasdikin oluşmuş olmasıdır. Bu nedenle mukallitte de bu tasdik oluştuğu için taklîdî iman geçerlidir.32
Bu hususta yine mukallidin imanını geçerli gören Pezdevî de aynı gerekçeye dayanır. İmanda tasdikin oluşmuş olması önemlidir. Bu tasdikin nasıl oluştuğu önemli değildir der. Bunu şöyle bir örnekle açıklamaya çalışan Pezdevî der ki; hidayet yoluna giren kimsenin nasıl girdiği önemli değildir önemli olan o yola girmiş olmasıdır. Delil ve istidlal ile girenler de taklit yoluyla girenler de neticede aynı yola girmiş olduklarından doğru yoldadırlar.33 Mâturîdî sonrası kelamcıların bu görüşlerinin temeline baktığımız zaman önemli olanın tasdikin oluşmuş olması olarak öne çıkıyor. Taklit yoluyla bu tasdikin oluştuğunu söylüyorlar. Bu tasdikin nasıl oluştuğu üzerinde durmuyorlar. Tasdik aslında bir kalp onayı olması açısından takiltle bunun ne kadar gerçekleş- tiği tartışılmalıdır. Mâturîdî, özellikle taklit yoluyla tasdikin oluşamayacağını vurguluyor. Taklit yoluyla gerçek anlamda bir tasdik oluşmadığından taklidî imanı yeterli görmüyor. İmanda asıl olan tasdikin ancak tahkik yoluyla oluşabileceğini savunuyor.34
SaYFA 410
-------------------.
Taklid konusunda, Mâturîdî körü körüne başkasına uymanın kabul edilemeyeceğini savunur. Kur’ân’da çokça vurgulanan tefekkür, tezekkür, tedebbür, teakkul gibi kavramların tahkiki ifade ettiğini belirtir. İnsanların araştırarak kalbî tatminle imanlarını şekillendirmeleri gerektiği üzerinde durur. Taklîdî imanın sürdürülmesinin imkânsız olduğunu bir insanın ömrü boyunca inandığı şeylere neden inandı- ğını kendisine sormamasının kabul edilemez olduğuna vurgu yaparak tahkiki imanın önemi üzerinde durur. Mâturîdî’nin bu yaklaşımı İslam dünyasını içerisinde bulundukları taklitten kurtulup gelişmesi, bir şeyler üretmesi, tüketici toplum olmaktan kurtulup, üreten toplumlar olmaları için oldukça önemli bir yaklaşımdır.
SAYFA 410
-----------------------.
Genel olarak Kazak aydınlarının dini görüşlerinin temelini iman konusu oluşturmaktadır. Bunun baş- lıca sebebi, imanın bütün dinin temeli olmasından kaynaklanmaktadır. Gerçi bütün Kelam kitaplarında, özellikle Mâturîdîlikte imanın aslı kalp ile tasdik (kalben inanmak, kabul etmek) olarak tarif edilmektedir. Dolayısıyla mümin olan kimse kalbindeki imanı sağ- lam kanıtlarla güçlendirmesi gerekmektedir. İmam el-Mâturîdî kanıtı olmayan taklitçinin inanç ve itikatını iman olarak kabul etmemiştir. Ancak son dö- nemlerdeki Mâturîdî mezhebinin imamları taklit yoluyla iman eden kişinin imanını kabul etmiştir. Fakat onlar bu durumdaki kişiyi büyük günah işleyen kişi olarak görmüştür. Bu kapsamdaki aynı görüşleri Kazak aydınlarının eserlerinden görebilmekteyiz. Örneğin, Ibıray Altınsarin’in çocuklara dini eğitim verilmesi amacıyla yazdığı “Müslümanlık Dayanağı” adlı eserlerinde imanı tahkiki, istidlali ve taklidi olarak üç gruba ayırmış ve bunları ayrı ayrı açıklamış- tır. [5, s.190-191]
Ayrıca, Şakarim Kudayberdiulı imanın aslı kalpte olduğunu ileri sürerek, kalbinde Allah inancı olmayanın imanı da olmaz demiştir. [6, s. 7-8] Şakarim Kudayberdiulı’na göre kainatın Yaratıcısını aklıyla tanımayan, yani taklidi imandan tahkiki imana yükselmeyen kişi günahkar kişi olarak sayılır. [6, s. 7-8]
SAYFA 453
--------------------------.
Abay bu şiirinde Allah’ı kalple tanımadan insanın Müslüman olamayacağını söyleyerek insanları uyarmaktadır. Şu aşağıdaki şiirinde ise imanın dinde ne kadar önemli olduğuna açıklama getirmiştir: Sevgi ile yaratan insanoğlunu, Sen de sev o Allah’ı candan ötürü. Tüm insanlığı sev kardeşim de, Ve Hak yolu diye adaleti. Bu üç sevgi oluyor iman-ı gül İmanın aslı diyerek sen tahkik bil. Üçünü de düşün ve tetkik et, Hatta başını feda et, sadece malını değil. Din budur, düşünürsen taat ta budur, İki dünyada bu tasdik Hakkın dostu. Bunları bozan üç şey var: Kâr, övünme ve taklittir, bunlardan sakın.
SAYFA 467
----------------------------.
Mâturîdî’ye göre insanları tevhid’e götüren yol tefekkürden geçer. İnsan akli melekesi ile tefekkür eder. Duyu organları ile elde edilen bilgiler (tefekkür olmaksızın) yaratılışın hikmetlerini kavramaya yeterli olmadığı gibi, tecrübe alanını aşan birtakım gaybî konuları da idrak etmeye yeterli değildir. Eşyanın hakikatini, varoluşun gayesini, gaybî meseleleri, Allah’ın koyduğu hükümlerin sebep ve hikmetlerini idrak etmek, iyi ile kötüyü birbirinden ayırmak Allah’ın hü- küm ve yönlendirmelerinin altlarında yatan sebep ve hikmetleri anlayıp kavramanın yolu nazar’dan; yani istidlal ve içtihat olarak isimlendirilen akli faaliyetten geçer. Aklî faaliyet, vahyin ve duyuların verdiği bilgilerden hareketle Allah’ın varlık ve birliğinin, isim ve sıfatlarının, ahiretin idrak edilerek Tahkîkî imana ulaşılması için gerekli olduğu kadar, yine Allah’ın koyduğu hükümlerin arkasında yatan illet ve hikmetlerin idrak edilmesi ve nasslardan yeni hükümler çıkarılması (ictihad) için de zarurî görülmektedir.42 Akıl, bilgiye ulaşmada çok değerli olmasına rağmen gücü mutlak ve sınırsız değildir. Çünkü akıl ilk etapta duyu organlarının vereceği bilgilere muhtaçtır. Ayrıca ihtiraslar, kötü duygular, şehvetler gibi tefekkürü sınırlayan şeyler, insanların duyu organlarını ve akıllarını sağlıklı kullanmalarına engel olur.43 Yani insanın nefsi yönü, zaaf ve ihtirasları onun aklı, yorum ve eylemleri üzerinde etkin olur. Bunun içindir ki Mâturîdî, liderlerin ve mezhep imamlarının 686 Uluslararası İmâm Mâturîdî Sempozyumu mutlaklaştırılmasına ve böylece dinde körü körüne taklitçiliğe düşülmesine karşı olmuştur.44 Onun Te’vilat’ın baş kısmında tefsirle te’vili birbirinden ayırmasının, tefsiri sahabeye tahsis ederken tevili fukahaya nispet etmesinin, tefsirde Allah’ın şahitliğini şart koşarken, tevilde bu şartı aramamasının, tevilin kesin olmayıp değişik yönlere müteveccih olduğunu ifade etmesinin45temelinde de insanla, kendi ifade ettiği gibi beşerle ilgili bu algı yatmaktadır.
SAYFA 685
-----------------.
Mâturîdî, İmanın aslının dille ikrar değil kalple tasdik olduğunu, bu tasdikin hiçbir zorlama olmaksızın marifete ve derunî düşünceye dayalı bilinçli bir tercih olması gerektiğini ifade etmiştir.53Tahkîkî imanı bu şekilde anlayan Mâturîdî, hidâyet ve dalâlet konusunda hidâyetin Allah’tan olduğunu, ancak iradeli tercihin insana ait olduğunu özellikle vurgulamıştır.
SAYFA 686
----------------------.
İmanın aslının insanın kendi tercih ve yönelimi ile kalbi tasdik noktasına ulaşması olduğunu ifade ederek tahkiki imanın gerçekleşmesinde aklın önemine işaret edip marifeti, tefekkür ve istidlali teşvik eden Mâturîdî’nin dinde zorlama olmadığına dair Bakara suresinin 256. ayetine yaklaşımı, din konusunda insan hürriyetini esas alan sistematiğine uygun gözükmektedir.56
SAYFA 687

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder