TEMEL
AKSOY’UN “MÜŞTERİM NE İSTİYOR?” BAŞLIKLI YAZISINDA İŞARETLENEN CÜMLELER
9.9.2014
http://www.temelaksoy.com/musterim-ne-istiyor/Tüketici
Davranışları, Eyl 9, 2014
Bazı
şirketler görme özürlüdür; Theodore Levitt’in dediği gibi miyoptur,
geleceklerini göremez.
Çoğu
şirketin gözü, kendi ürettiğinden başka bir şey görmüyor. Çoğu şirket kendi
yaptığına o kadar odaklanmış durumda ki müşterilerin hangi ürünü, hangi ihtiyaçları
için satın aldıklarını bilmiyor. Kendi ürünlerini geliştirmek, maliyetlerini
düşürmek ve rekabetten geri kalmamak için olağanüstü çaba sarf ediyorlar. İnsanın inanası gelmiyor ama
çoğu şirket bildiğini zannetse bile müşterinin markayı gerçekten neden satın
aldığını bilmiyor.
Theodore
Levitt, meşhur makalesinde (Marketing Myopia), “İnsanların ihtiyacı, duvarda
bir delik açmaktır; matkap değil.” demişti. ClaytonChristensen’e göre asıl yapılması gereken,
müşterinin söz konusu ürünle (hizmetle) hangi işini (derdini) halletmeye
çalıştığını anlamaktır. (Ne Sattığımızı Biliyor Muyuz?)
Şirketlerin birinci görevi, “Müşteriler
hangi işini görmek (hangi derdini halletmek) için benim ürünümü satın
alıyorlar?” sorusunun cevabını bulmaktır. Bu sorunun cevabı, sanıldığı kadar
kolay değildir. Kolay olmadığı için de yıllarca aynı ürünü satan şirketlerin
yöneticileri bile, müşterilerin söz konusu ürünü gerçekten hangi ihtiyaçlarını
çözmek için satın aldıklarını bilmezler.
Christensen, insanların ihtiyaçlarının ne
kadar farklılıklar gösterdiğini anlatmak içinmilk-shake örneğini
verir. Bir restoranın en sevilen tarife
göre milk-shake yapması ve müşterilerini memnun etmesi aslında pek de zor
değildir. Fakat en iyi tarife göre milk-shake yapmak, her zaman insanların
gerçekten ihtiyaç duydukları milk-shake
olmayabilir. İnsanlar tükettikleri ortamlara göre bir milk-shake’ten farklı beklentilere sahip olabilirler. Çünkü
ortama göre ihtiyaçları farklılaşır.
Christensen
yaptığı bir araştırmada, insanların otoyol üzerindeki bir restorandan satın aldıkları milk-shake’in çok kıvamlı
olmasını istediklerini gözlemlemiştir. Çünkü ihtiyaçları, soğuk sütlü bir
içecekten çok uzun yolda çabuk bitmeyecek, onları oyalayacak bir içecektir.
Ama aynı
insanlar, başka bir ortamda farklı bir milk-shake isterler. Bir akşamüstü vaktinde çocuklarıyla birlikte
serinlemek ve tatlı bir şeyler içmek istediklerinde, yoğun kıvamlı bir
milk-shake, onların ihtiyaçlarına tam anlamıyla cevap vermez. Akşamüstü ihtiyaç
duyacakları milk-shake, daha az kıvamlı, daha az miktarda, kolayca
tüketilebilen bir milk-shake olacaktır.
Pazarlama, ürünlerin veya hizmetlerin,
insanların hangi ihtiyaçlarını çözdüğü üzerine kurulu bir disiplindir. Bu fikri çoğu şirket yöneticisi duymuştur ama
pek azı hayata geçirir. Çoğu şirketin odağında daha iyi ürünler
üretmek vardır. Ama çok iyi ürünler üretip de müşterilerin ihtiyaçlarını
ıskalayan şirket sayısı da hiç az değildir.
Aynı
ürün kategorisi çok farklı ihtiyaçlara hitap eder. İnsanların karınlarını
doyurdukları restoranla ucuza karınlarını doyurdukları
restoran farklıdır. Yeni lezzetler keşfettikleri restoranla “görmek-görünmek” için gittikleri restoran
farklı ihtiyaçları hedefler. Hepsi restorandır ama “yaptıkları iş” farklıdır.
Bu nedenle bir restoranın önce insanların hangi ihtiyacını karşılamak için
hizmet edeceğini saptaması ve sonra yemeğinden garsonuna, dekorasyonundan
müziğine kadar bütün unsurları, söz konusu ihtiyaç etrafında tasarlaması
gerekir. Burada esas soru, restoranın
nasıl daha iyi olacağı değil, restoranın insanların hangi ihtiyacını
karşılayacağı sorusudur.
Bir
şirketin ürün ve hizmetlerini kime sattığı (yaş, cinsiyet, eğitim, gelir,
yerleşim yeri…) ya da hangi hayat tarzına hitap ettiği (geleneksel, modern…)
elbette önemlidir ve mutlaka pazarlama stratejisine yön verecek parametrelerdir
ama bunları bilmek, müşterilerin söz konusu ürün veya hizmeti
“hangi işlerini çözmek” için satın aldıklarını bilmek anlamına gelmez.
Milk-shake
örneğinde olduğu gibi, aynı insanın değişik ortamlardaki farklı ihtiyaçları
için farklı ürünler gereklidir. Bu nedenle markaların her ihtiyaç grubuna
(segment) farklı ürünlerle hitap etmeleri gerekir. Kimi zaman aynı demografik ve aynı yaşam
biçimine sahip insanlar farklı çözümlere ihtiyaç duyabilirler.
Müşterilerin “hangi işini hallettiğini”
bilmek, bir şirketi verimli ve sürdürülebilir kılmanın ön koşuludur.İnsanların ihtiyaçlarını gerçekten
anlayan ve pazarlama stratejilerini buna göre kurgulayan şirketler büyük bir
rekabet avantajı yakalarlar. Çünkü bu
bakış açısıyla gereksiz ar-ge çalışmaları yapıp insanların hiç ihtiyaç
duymadıkları ürünler üretmenin önüne geçmek mümkün olur.
Christensen müşterilerin ihtiyaçlarını
iyi anlamak ve ürünleri bu ihtiyaçlara göre üretmek için her markanın kendisine
üç soru sorması gerektiğini söyler.
1.
Müşteri hangi sorununu halletmek istiyor? Fonksiyonel, sosyal ve duygusal
boyutlarıyla müşterinin bu işini nasıl çözebiliriz?
2. Bu
soruna çare olacak çözüm nasıl bir deneyim yaşatmalıdır? Markanın
yaşatacağı deneyim nasıl olursa, söz
konusu sorun tam anlamıyla çözülmüş olur?
3.
Müşterinin işini çözebilmek için nasıl bir iş modeli tasarlamak gerekir? İşi
hakkıyla yapıp, insanları tatmin edip, sürdürülebilir ve karlı bir iş modeli
nasıl kurulur?
Christensen
şirketlerin ancak bu üç soruyu doğru bir şekilde cevaplayarak amacına uygun bir
marka geliştirebileceklerini söyler. Doğru bir iş modeli aynı zamanda doğru inovasyonların da güvencesi
olur.
Bugün şirketlerin yaptıkları
inovasyonların büyük bölümünün başarısız olmasının nedeni, bu inovasyonların
müşterilerinin gerçek ihtiyaçları düşünülerek yapılmamış olmasındandır.
Oysa pusulası müşterilerin sorunlarını
çözmek olan şirketler, her zaman doğruları yapar ve başarılı olurlar. Bu
şirketler,
Müşterilerini,
bir kitap gibi açık ve net bir şekilde okumayı bilirler. Müşterilerinin
ihtiyaçlarının ne olduğunu ve nasıl değiştiğini anlarlar.
Müşterilerin
nabzını iyi tutmak onları rekabete karşı güçlü kılar. Rekabetin hangi
hareketine cevap vereceklerini hangisini dikkate değer bulmayacaklarını
rahatlıkla ayırabilirler. Her
konuya “müşterinin ihtiyacı” açısından yaklaşmak büyük bir tutarlılık sağlar.
İnovasyon performansları çok yükselir.Çünkü,
yapılacak inovasyonun müşterinin işini daha iyi, daha kolay, daha ucuz, daha
kısa zamanda halledip halletmeyeceğine karar vermek çok zor değildir. Yeter ki şirketlerin pusulası müşterinin
ihtiyacı olsun.
Bu
şirketler berrak ve etkili iletişim kurarlar. Müşterisinin ihtiyacını iyi
anlayan şirketler onlara ne vaat edeceklerini, bu vaatleri nasıl dile
getireceklerini çok iyi bilirler.
Bu
şirketler kendilerine tedarikçi, bayi gibi değer ortağı seçerken kimlerle hangi
koşullarda ve hangi hedef için çalışacaklarını çok iyi bilirler.
“Müşterim
ne istiyor?” sorusunu kendisine pusula yapan şirketler yenilmez olurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder