17 Mayıs 2020 Pazar

TINAZ TİTİZ’İN YAZILARINDAN EKONOMİ KONULU BAZI SEÇMELER









TINAZ TİTİZ’İN YAZILARINDAN EKONOMİ KONULU BAZI SEÇMELER





















Bazı kritik ürünlerde fiyat indirimi yapılabildiği takdirde fiyatlar genel düzeyinde kendisinden daha büyük bir azalmaya neden olması olgusu, enflasyonla mücadele politikasında son derece etkin bir araç olarak kullanılabilir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=980

İşverenlerce yapılan mülakatlara dikkat ediniz. Mülakat tekniği adı altında zırva satanlar, en son okuduğu kitabı, kızdığı zaman ne yaptığını, ev hayvanı besleyip beslemediğini, bıçağı sol el ile tutup tumadığını ve daha ıvır zıvır şeyler sorarak aldıkları paranın karşılığını verdikleri inancını satarlar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=962

Gerçekte ise sorgulanması gereken, kişinin, öngörülen iş için genel formasyonunun uygunluğu varsayımıyla, süreç içinde işin gereklerini ne denli kendi başına öğrenebilecek olduğudur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=962

İşte, işgücü piyasasının gerektidiği niteliklerin bir türlü tanımlanamayışının nedeni budur. Tanımlanması gereken, işe alınacak kişilerin "öğrenebilirlikleri"dir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=962

Asgari ahlaki nitelikleri ve yapacağı işe göre genel formasyonu uygun olan bir kişide aranabilecek tek nitelik, öğrenebilirliğini ne ölçüde kaybettiği, bunu ne sürede geri kazanabileceği ve bu konuda ne kadar istekli olduğudur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=962

"yıllara göre yatırım-istihdam bağlantısı, otomasyon, robotics vb nedenlerle daha da zayıflamıştır.
Bugün için işsizlik olgusunun en önemli parametresi, ekonominin rekabet gücü'dür." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=961

Türkiye'nin rekabet gücünün (RG) yükselmesi ise yatırımlarla değil RG faktörlerinin iyileştirilmesiyle ilgili bir konudur. (Bkz. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=752 ) http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=961

"Bir yandan orta-uzun vadeli önlemlerle RG faktörlerinin iyileştirilmesine ve Türkiye'nin üretim yapısının katma değer ağırlıklı hale getirilmesine çalışılırken, bir yandan da insangücü niteliğinin süratle ve okul sistemi dışındaki önlemlerle desteklenmiş olarak yükseltilmesine çalışılmalıdır.

İdeolojisi ne olursa olsun siyasi partilerin işsizlikle mücadele politikalarının bu yönü ortak olmalıdır." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=961

"Birikmiş işsiz stokunun ve bu stok üzerine sürekli eklenen işsizlerin, mevcut ""öğretmeye dayalı"" eğitim yöntemleriyle işgücü piyasasının gereksindiği niteliklere kavuşturulması imkansıza yakın güçlüktedir. Zaten günümüz eğitim sisteminin başlıca çıkmazı da bu, yani kişinin kendi öğrenme enerjisini harekete geçirmeksizin ona öğretmeye çalışmasıdır.                                                                                                                                                                                     Örgün eğitimde öğrenciler bu imkansız amaçla başa çıkabilmenin yöntemini bulmuşlar, öğretilmek istenilenleri ""ezberleyerek"" öğrenmiş gibi yapmakta, sonra da hemen unutarak doğal öğrenebilirliklerini korumaktadırlar.

Öğrenmeye dayalı yaklaşımda ise herhangi bir zorlamaya ihtiyaç yoktur. Canlıların tüm doğal işlevleri (sindirim, üreme, boşalma, uyuma vb) gibi öğrenme de kendiliğinden ve de zevk alarak gerçekleşmektedir. Bunun için gerek ve yeter koşul, kişinin, ihtiyacı idrak etmesidir." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=961

Siyasi partilerimiz, eğitim ve istihdam politikalarının omurgalarını geleneksel "öğretme-benimsetme-koşullandırma" paradigması yerine, "ihtiyaçlarını öğrenme" yaklaşımını seçerlerse sadece bu iki sorunu değil, aynı zamanda tek doğruların benimsetilmesi tehlikelerinden de korunulmuş olacaktır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=961

"Son yıllarda giderek hızlanan -sevindirici- bir eğilim, yurdumuzun çeşitli yerlerindeki kentsel / yöresel ekonomik kalkınma, sosyal gelişme konularındaki girişimlerdir.

Bu sevindirici gelişimin daha da olumlu bir yanı, itici gücün genellikle Devlet Dışı Örgütlenmeler (DDÖ-NGO) kanalından gelmesidir." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=947

(Aksi halde, az sayıdaki kök sorunun birbirinden farklı görüntüsü olan yüzlerce sorun ile uğraşılmak gibi imkansız bir durumla karşı karşıya kalınabilir). http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=947

Yapılacak ortak akıl çalışmalarına katılacak olanlar kuşkusuz gelişmeyle ilgili gerçek sorunları dile getirirler. Çünkü o sorunlarla beraber yaşamakta, onların sıkıntılarını bizzat çekmektedirler. Fakat üzerinde durulması gereken nokta, bu sorunların ne kadar "değerli" olduklarıdır. Yani, ne kadar soruna kaynaklık ettikleri -doğurganlıkları- önemlidir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=947

2005 yılında Türkiye ekonomisi umulanın üzerinde büyüdü. Fakat bir yandan da işsizlik azalmadı. Şimdi bunun nasıl olduğunu açıklamak için türlü zorlamalar üretiliyor. Halbuki meseleye "sırt çantası" benzetimiyle baktığımızda, büyümenin ithalattan kaynaklandığını, ithal edilen her mal ve hizmetin sırt çantasında bol miktarda iş gücü ithal ettiğimizi, bunun da bizim için "işsizlik ithali" anlamına geldiğini kolayca görebiliriz. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=796

"Bu nasıl yapılacak?
Bu bağlamda proje öncelikle kişilerin çeşitli fiziksel, zihinsel, davranışsal imkan ve sınırlarını[1] tanımalarına yönelik testler uygulamaktadır.
Daha sonra katılımcılara;
·       karşılaşilabilecek tüm sorunların bir çeşit öğrenme yetmezliği olduğu,
·       kendilerinin aslında tam birer öğrenme uzmanı oldukları,
·       çevrelerinin öğrenme imkanlarıyla dolu olduğu
2 tam günlük yoğun seminerler ile fark ettirilmektedir." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=760

Yoksulluğun ve onun nedenlerinden birisi olan işsizliğin neredeyse tek çaresi yüksek katma değerler yaratmaktır. Onun çaresi ise önce ayakları üstünde durup sonra da yüksek katma değerli mal ve hizmet üretebilecek bilgi ve becerileri öğrenebilecek şekilde "kendini değiştirebilmek"tir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=760

ÖMer projesi, Türkiye'nin önüne böyle bir seçenek sunmaktadır. Ya öğrenerek ayaklarımızın üzerinde duracağız ya da fakirliğe mahkum olacağız. Seçim hepimizin! http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=760

ÖMer projesini duyurmanızı, "kendisine iş verilmesini bekleme" usulüne şartlanmış geniş kesimlere bu yeni yaklaşımın tek çıkar yol olduğunun anlatılmasında yardımcı olunmasını bekliyoruz. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=760

Dünya Rekabet Gücü Yıllığı (World Competitiveness Yearbook) 2005'e göre, Türkiye rekabet gücü açısından 60 ülke arasında 48inci'dir. 2004 yılında ise sırası 55inci'lik idi. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=752

"Niçin sonuncu değiliz?
Bu sıralamada sonuncu da olabilirdik. Demek ki altımızda beş-on ülkenin bulunması, bazı rekabet gücü etkenlerine sahip olduğumuzu gösteriyor. Nedir bu faktörler?" http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=752

Türkiye'den yapılacak ithalata getirilebilecek örneğin "kaçak elektrik kullanmıyor olmak" ya da "çocuk işçi çalıştırmamak" gibisinden son derece düzgün bir talep bir anda o ürünlerin rekabet güçlerini düşürecektir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=752

 Kuşkusuz, mal ve hizmet bileşimi içindeki yüksek katma değerlilerin oranını artırmak mümkündür. Ama bunun ön-koşulu, "biz zaten üretiyoruz; katma değer de neyin nesi; biz pratik insanlarız, tornaya pasoyu verir gerisine bakmayız; katma değer matma değer anlamayız; ne yani uydu mu üretelim" gibisinden popülizmi bir kenara bırakmaktır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=752

Gerekirse kabzımal veya futbol hakemlerimizden yardım alarak bu katma değer konusunu en sıradan insanlarımıza dahi anlatabilmeli; düşük katma değerli yaşamın sürdürülemezliğini gösterebilmeliyiz. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=752

"Bir ürünün Katma Değeri (KD) tanım olarak, o ürünün çıktı değerinin girdi değer(ler)ine oranıdır.
Aynı değerde girdi kullanan iki üründen daha yüksek satış fiyatına sahip olan ürünün KD daha yüksektir." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=734

"KOBİ'lerimizin ve aslında tüm sanayimizin sorunu düşük katma değerli mal ve hizmet ürünleri üretmektir. Ancak yüksek hacimler, düşük işçi ücretleri, kaçak elektrik, su, mazot, sigortasız işçi, vergi kaçırma gibi girdilerle rekabet gücü sağlayabilen bir endüstriyel profile sahibiz. 

Bunları yapmayıp düzgün çalışan bir girişimci ise ancak karnını doyurabilir fakat yatırım yapabilecek kar edemez, hatta işini uzun vade sürdüremez. Acı gerçek budur.

Kayıt dışı ekonomi bu anlamda ekonomimizin rekabet gücünün motorudur denilebilir; her şey kitabına uygun yapılırsa endüstrimizde kar edebilecek kurum sayısı çok ciddi şekilde azalacaktır." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=734

Tabii ki herkes bir katma değer üretir; ama sorun o katma değerin, tüketmek istediklerini -yani yaşam kalitesi talebini- karşılayıp karşılamadığıdır. Karşılayamadığının en somut kanıtı, giderek dış ve iç borçlanarak yaşamlarımızı sürdürebildiğimizdir. Ya da bir diğer deyimle ürettiğimiz KD, tüketttiğimiz KD'den küçüktür ve aradaki farkı borçlanarak kapatıyoruz. İdrak edilmesi gereken nokta budur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=734

Türkiye'nin -ekonomik açıdan- ve bu sorunun en önemli araçlarından birisi olan KOBİ'lerin bundan daha önemli bir sorunu olabilir mi? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=734

Türk sanayiinin 1 numaralı (hatta sıfır numaralı) sorunu düşük KD üretimdir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=734

"Arzu ettiğimiz yaşam düzeyi, bugünkü KD düzeyimiz ile karşılanamaz. Aradaki fark ancak şu yollarla karşılanabilir: dış borç, iç borç, kayıt dışı ekonomi, kaçak girdi kullanımı, yasa dışı uygulamalar (vergi, istihdam vs)." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=734

Dünyanın herhangi bir yerindeki birileri, bir başka köşesindeki ihtiyacı gidermede, o yerin halkından daha iyi ve daha ekonomik olarak hizmet veriyor ise "iş"i yani ödülü onlar alır. Bunun adı "rekabet gücü"dür. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

Daha hızlı yürüyen, daha az uyku ile yetinebilen, daha az yiyip daha iyi beslenen, daha hızlı öğrenebilen, bildiklerinin bir bölümünü daha hızla unutabilen, başkalarından daha az yakınan, daha doğru sorular sorabilen, daha az korkan, daha akıllı olanların rekabet gücü daha yüksek olmaktadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

Halen çok öğündüğümüz KOBİ'lerimizin en büyük düşleri bir yabancı şirket tarafından satın alınabilmektir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

Giderek kronikleşen işsizlik sorunu konusunda temel denklemler denilebilecek birkaç ilke -anlaşılamaz biçimde- göz ardı ediliyor. Bu ilkeler üzerinde genel bir uzlaşı kurmak olmazsa olmazların başında geliyor. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

"İşsizlik" adı altında anılan olgunun ne olduğu, nere(ler)den kaynaklandığı ve bu kaynakların nasıl kurutulacağı değil, sonuçların yani işsizliğin nasıl ortadan kaldırılacağı konuşuluyor. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

İş, gelir yaratma yollarından birisidir, fakat tek yol değildir. Mutsuzluğa yol açan işsizliğin kendisi değil, onun sonucu olan "gelir yetmezliği"dir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

Gelir yetmezliğine yol açan işsizlik dışındaki nedenler ise başta israf, öncelik belirleyememe, bilgi-beceri yetersizliği, çalışmanın kimi türlerinin benimsenmeyişi, ek gelir yaratma yollarının bilinmeyişi, yaratıcılık eksiği gibi etmenlerdir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

"İnsan nitelikleri:
En önemli sorun bu bileşen açısındandır. İhtiyaçları giderecek olan insanlarımızın ""nitelikleri"" deyimiyle kastedilen, onların: (1) zihinsel yeterlikleri, (2) bilgi ve becerileri, (3) ruhsal sağlıkları ve (4) genel kabul görmüş (evrensel) ortak ahlaki değerler açısından durumlarıdır." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

Akraba evlilikleri, beslenme bozuklukları gibi nedenlerle toplumumuzun zihinsel kalitesinde sorunlar doğmuş olması büyük bir olasılıktır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

Talepkar ama yetersiz insan dokumuz açığını, rüşvetle, yasa ve ahlak dışı yollarla, tevekkülle, yakınarak, başkalarını suçlayarak ve her sorununu birilerine ihale ederek (şimdilerde AB'ne) kapamaya çalışmaktadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

"Türkiye dışındaki hemen hemen tüm ülkelerde, eğitimsiz veya düşük eğitimli kişilerin, küçük sermayelerle kurabildikleri seyyar satıcılık sektörü, bir yandan işsizlikle mücadele diğer yandan da düşük gelirli kesimlerin ihtiyaçlarının karşılanmasında mükemmel bir buluşma yaratmada kullanılır. O toplumlar bunu akıl edebilecek asgari zihinsel yeteneklere sahiptirler.

Yalnızca ülkemizde seyyar satıcılarla mücadele için devlet gücü kullanılır. Belediye zabıtası denilen örgüt büyük bir şevkle, ayakları üzerinde duran bu kesimi ve onlardan alış veriş yapan düşük gelirli kesimi perişan etmeye yarar. Bunun doğrudan doğruya akraba evliliği gibi nedenlere bağlı olduğu kesindir." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

Parçalanmış süreçler (http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=689), bu parçaların her birini elinde tutan bürokrasi için birer geçim kaynağı olmuş, girişimcilerin önündeki büyük engellerden birisini oluşturmuştur.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

Görüldüğü gibi kök sorun, işsizlik ve gelir yetmezliği olarak görüntü veren rekabet gücü yetmezliği, onun da altındaki kök sorun bireylerimizin niteliklerindeki yetersizliklerdir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=715

Bir "rezerve sahip olmak" ile onun "içerdiği değere sahip olmak" arasındaki fark siyah ile beyaz arasındaki farktan daha keskindir. "İçerdiği değere sahip olmak", o kaynağın fiyatını belirlemede söz sahibi olmak demektir. Bu ise masaya yumruk vurmak ya da benzer hamasi söylemlerle mümkün değildir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=672

Bu topraklar üzerinde artık dünkü akıl, fikir, enerji düzeyimizi değiştirmeksizin yaşamımızı sürdüremeyiz.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=672

Ama bu durumu görebilecek olanlar yığınlar değildir, onlara böyle bir yük yüklemek haksızlıktır. Hangi öğrenim düzeyi, ünvan, sosyal statü, zenginlik, saygınlık, önem düzeyi vs'ye sahip olurlarsa olsunlar "yığınlar" mazurdurlar. Onlarla uğraşmaya gerek -ve de imkân- yoktur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=672

Bu topraklarda yaşayan insanların tümü için, tüm etnik ve dini kökenli insanlar için bu doğal zenginlikler, bugünkü nitelik dokumuz, yani değer yargılarımız, bilgi-beceri, ahlâk düzeyi ve ruhsal sağlık düzeyimiz karşısında birer tehdittir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=672

Geri kalan az sayıda mümkün çözümden en yapılabiliri, Türkiye'nin doğrudan ve dolaylı tüm varlık ve yüklerini (assets and liabilities) konsolide biçimde bilmesi (http://www.tinaztitiz.com/hizmet.php#hizmet7) ve de bu bilgileri sürekli güncelleyebilmesidir. Oyun, bu çok boyutlu matriks üzerinde oynanırsa çıkış "mümkün olabilir". Neo ancak böyle başarılı olabilir! http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=672

Bir kuruluşa zamanının tamamını satmak anlamına gelen "belirli bir ücret karşılığında o kuruluşun bordrosunda yer almak" paradigması yerini hızla bir yenisine bırakıyor. Bu yeni paradigma "katma değer satma"dır. Bir eğitim kurumundan mezun olan gençler artık, aşağıda mektubunu okuyacağınız Özge gibi yaratabileceği katma değeri pazarlıyorlar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=643

"Bu yazının amacı çeşitli sorunlarımızı oluşturan temel sorun elementlerini belirlemek ya da bunun yöntemlerini irdelemek değildir. Bunun yerine, toplumumuzun önemli sorunlarından birisi durumundaki işsizliğe yol açan nedenleri ortadan kaldırmadan;

-          işsiz kalanlara iş bulunamayacağı,
-          işsiz kalacak olanlara engel olunamayacağı,
-          yasa çıkarılarak işlerin güvenceye alınamayacağı
gibi olguları Sorun Kimyası yardımıyla vurgulamak ve kimi somut öneriler üretebilmektir." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=580

işsizlik bir hayalet sorun'dur.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=580

Keşif ve icatlar konusunda olağanüstü başarısız olan insanımızın içinden çıkan bu üçlünün, bula bula kamu kadrolarını icadetmesine şaşmamak, ancak üzülmek gerekir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=580

Bugün halâ 80 üniversitemizin hiçbirisinde -anlı şanlıları da dahil- bir "istihdam mühendisliği" dalı yoktur. Akademik özgürlük, çağdaşlık vs gibi parıltılı sözlerin ötesinde, buna akıl erdirmeye çalışan bir üniversite dahi olmaması, üzerinde  çok düşünülmesi gereken, kolay kolay yenilip yutulamayacak bir gerçektir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=580

"İngiltere'de bir yerel radyo sadece işsizlere yönelik olarak yayın yapmaktadır. Radyo bir programında, işsiz kalan kimselerin evleri içindeki su depolarına ısıl yalıtım yapmalarını öneriyordu. Dışarıdan soğuk olarak gelen suyu, ev içini ısıtmada kullanılan enerji aracılığıyla boşu boşuna ısıtmamak için yapılan bu öneri, gelir yetmezliğine karşı alınan önlemlerin iş yaratmasa dahi işsizliğin olumsuz etkilerini azaltmada etkili olabileceğini gösteriyor.

Bu tür önlemler Türkiye için büyük potansiyel taşırlar. O halde artık ""iş yaratma"" teknikler demetine içinde ""gelir yaratıcı teknikler""i de düşünmeliyiz." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=580
Uzun yıllardan beri ya anlaşılamayan ya da bilerek gözardı edilen bir gerçek var: Türkiye'de hemen her alandaki eksik rekabet koşulları, herhangi bir nedenle herhangi bir mal veya hizmete yapılan zamın aynen (hatta fazlasıyla) diğer alanlara yayılmasına ve bir "Çığ Etkisi" oluşmasına yol açar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=72

Şu gerçeğin unutulmaması lazımdır: Temel mal ve hizmetlere yapılacak zamlar, bu mal ve hizmetleri kullanan ürünler piyasasında eğer eksik rekebet var ise yalnızca Çığ Etkisi yaratmaya yarar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=72

Ülkemizde, girişimciliğin devlet eliyle engellenmesi nedeniyle rekabet koşulları bir türlü gelişememektedir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=72

Taksi ve ekmek fiyatlarının belediyelerce belirlenmesi yetmiyormuş gibi, bu piyasalara yeni gireceklerin yine devlet marifetiyle sınırlanması, bu kesimlerde rekabeti yok etmiştir. Rekabete son derece açık bu kesimde rekabetin zorla önlenmesi , bunun devlet eliyle yapılması ve de bunun serbest piyasa adına yapılması yalnızca bizim toplumumuza has bir acayiplik (başkasına dilim varmıyor) dir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=72

Girişimcilerin yapabileceği işlerin, girişimcilerden alınan vergilerle maaşları verilen kamu görevlilerince yapılmaya kalkışarak (ve de yapılmayarak) engellenmesi, ülkemize özgü bir kollektivizm türüdür (üniversiteler, MPM, TÜSSİDE, KOSGEB yalnız birkaç örnektir).. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=72

Bir ilke olarak, hangi ücret sistemi getirilirse getirilsin, kamu işleri işsizliğe karşı bir önlem olarak kullanıldığı sürece, çalışanların, çalıştıranların ve hizmet alanların mutlu olmalarına imkan yoktur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=71

OECD içindeki en düşük işçi ücretlerinin ve de en yüksek işçilik maliyetlerinin nasıl olup da Türkiye'mizde bulunduğu kolayca anlaşılır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=69

İşçi ücretlerimiz, işçilerimizin verimlilikleri ve yönetim becerilerimizin kalitesi düşük, işçilik maliyetlerimiz ise yüksektir. Rekabet gücümüzü düşüren faktörlerden birisi de budur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=69

Toplumları yönetenler ve de onlara yön verenler, toplum yaşamının ana denklemlerini bilmek ve ürettikleri görüşlerin bu denklemlere uygunluğunu sürekli olarak kontrol etmek zorundadırlar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=70

Topluma yapılabilecek en büyük hizmet, onlara birkaç ana denklemi açıklamaktır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=70

Üretimin rekabet gücünün yükseltilmesi yerine, sürekli devalüasyonlarla -ki bu durumda kaçınılmazdır- ihracatın artırılmaya çalışılması, bugün sınıra ulaşmış bulunmaktadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=66

Rekabet gücü düşük iç üretim, rekabet gücü yüksek ithalat karşısında giderek anlamsızlaşmış, üretmek yerine ithal edip satmak ya da para oyunları ile para kazanmak daha karlı hale gelmiştir. Bugün, üretim yapanlar, bunu niçin sürdürdüklerini kolay açıklayamamaktadırlar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=66

İhracatı artırabilecek düzeydeki bir “refah payı terki” ise bu defa sosyal çalkantıları getireceği için, bu yolla sürdürülmüş bulunan üretimin doğal sınırlarına gelinmiş bulunmaktadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=66

Bu Yeni Anlayış, “Rekabet Gücü Yüksek Üretim”dir. Bu, aynı zamanda yüksek ihracat gücü ve iç pazarın gümrüksüz korunabilmesi anlamına da gelmektedir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=66

Yüksek Rekabet Gücü, bir toplumun tüm birey ve kurumlarının daha iyi, daha ucuz ve daha çabuk çalışması, böylece rakip toplumların ürünlerine göre daha çok satabilme imkanı demektir. Ama bunlardan çok daha önemlisi, ürünlerin, rakiplerin buluşçuluğunun kopyalanmasına değil, onlardan yararlanarak ama kendi buluşçuluğumuza dayandırılması zorunluğudur.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=66

Yüzyıllardır yaratıcılığı, özgür düşünmesi baskı altında tutularak önemli ölçüde tahrip olunan insanımızın içinde kalmış olan buluşçuluk ateşinin karşısında bir “buluşçuluğa düşmanlık” engeli vardır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=66

iselerde fen ve matematiğe yatkın olmak ya da olmamak (dikkat! sosyal bilimlere yatkınlık değil, fen ve matematiğe yatkın olmamak) biçiminde alt yapısı oluşturulan devlet yönetimi, bilim ve politika kadroları, içinde fen ve matematiğe yer olmayan bir toplum yaşamı yaratmışlar ve ellerinden tesadüfen kurtulabilen yaratıcı insanlarına da kendi çağdışı normlarını benimsetmeye çalışmaktadırlar. Buna bir çeşit “çağdaş yobazlık” denilebilir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=66

Evet, Türkiye'nin Dördüncü Üretim Dönemi'ne girebilmesinin karşısındaki engel, bu “buluşçuluk düşmanlığı” dır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=66

Buluşçuluğa düşman elitimiz, 2000'li yıllardan bizi ayırabilecek en güçlü engeldir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=66

Buluşçuluğun karşısındaki ikinci engel, teknoloji transferi diye bilinen illettir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=66

Kamu parasıyla finanse edilen bilimsel araştırmaların, bilim adamlarının hoşlarına giden konuları araştırmaya yönelik olamayacağını, toplumun total rekabet gücünün artırılabilmesi için sahip olunması gereken teknolojilerin -ki en başta öğrenme teknolojileri gelir- üretilebilmesi için bilinmesi gereken doğa bilinmeyenlerinin araştırılması demek olduğunu anlamak zorundadırlar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=66

Üzerinde bu denli yoğun şikayet bulunan "ücret"in tanımı konusunda, ülkemizde inanılması güç bir karışıklık vardır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=67

Mevcut siyaset anlayışımız ve buna dayalı örgütlenme (ki hepsine birden yanlış siyaset anlayışı denilebilir), ücretlerin, teknik bir hesaplama işi olmaktan çıkıp, "birilerinin birilerine haksız çıkar sağlama yarışı" na dönüşmesine yol açmıştır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=67

Kamu kuruluşlarında uygulanan çeşitli ücret statüleri, çeşitli nedenlerle dejenere olmuş ve bugün, ne çalışanlar ne çalıştıranlar ne de hizmet alanları memnun edemeyen, memnun etmek bir yana her kesimi ayrı ayrı çileden çıkaran bir duruma gelmiş dayanmıştır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=67

O halde yeni ücret sisteminin vazgeçilmez önşartlarından birisi, yeni iş yaratma teknolojileri nin kullanılıp, kamu işlerine olan talebin azaltılmasıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=67

Rekabet gücümüzün artırılmasında kilit noktalardan birisi olan "Teşvik Yönetimi" konusunda düşüncelerimi bu nedenle siz okurlarıma aktarmak istiyorum. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=64

Bu basit analizden dahi görülebileceği üzere, bu unsurların etkilerini yok edecek ya da azaltabilecek önlemler tek tek alınmadan yalnızca ihracat teşvik pirimi ile ihracatı tam olarak özendirmek imkansızdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=64

Sonuç olarak uygun bir teşvik sistemi, teşvik edilmek istenilen "şey"i caydıran unsurları giderecek bir önlem paketi olmak zorundadır. Yani teşvik, tek kalemden oluşan (pirim gibi) bir enstrüman olamaz. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=64

Özet olarak mali gücü ve Dünya ile ilişkileri sınırlı ve de küçük bir alandan azami geliri sağlamaya güdülenmiş çok sayıda yatırımcıya arazi tahsisi birçok soruna yol açmaktadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=63

Çok boyutlu olaylar dünyasını tek boyuta indirgeyen bu ilk yapı taşı yıllar geçtikçe çoğalıp, “sağcı mısın solcu mu?”, “terörün sebebi nedir?”, “benden yana mısın karşı mısın?” ve daha yüzlerce öldürücü yanlışa götürüyor. Bu zincirden kurtulup, olayların tek nedenli olmadığını, sağcılığın da solculuğun da insanları esir etmenin iblisçe bir yolu olduğunu idrak etmek ise her zaman mümkün olmayabilir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=63

Nasıl ki “kırk katır mı kırk satır mı?” sorusunun doğru cevabı, “hayır, ikisi de değil” ise, tarım-sanayi seçmecesinin cevabı da “her ikisi de” dir. Doğru soru, “tarım mı sanayi mi?” değil, “nasıl tarım?” veya “nasıl sanayi?” dir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=63

Ülkelerin arasında yüksek gümrük duvarları varken tarım ya da sanayide ileri ülke tanımı, o sektördeki ürünleri çok üretmekle ölçülüyordu. Bugün bu duvarlar alçalmış (yer yer kalkmış) ve artık çok üretmek anlamını kaybederek yerini o sektördeki rekabet gücüne bırakmıştır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=63

Artık ister sanayi ister tarım isterse bambaşka bir alan olsun, ortak bileşen rekabet gücü, onun da ana girdisi teknoloji üretimi dir. Teknoloji üretimi ise önce o alandaki mevcut bilgilere erişmekle başlayıp, o bilgileri ve kişisel bilgi-beceri-yaratıcılığı kullanıp daha ucuz ve/ya daha kaliteli ürünler üretebilme sürecidir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=63

Çevrilecek ikinci düğme ise, geleneksel siyaset anlayışımızın, geleneksel tarım ve geleneksel sanayimizden daha farklısını yaratamayacağını aynaya bakarak söyleyebilmektir. Gerisi nisbeten kolaydır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=63

Bir baba(veya ana)yiğit Belediye Başkanı yokmudur ki Halk Ekmek denilen, monopol ve oligopollerin devamı için mutlak zorunlu bulunan bu gariplikleri özelleştirip sonra da ucuz mal ve hizmet arz etmek isteyen girişimcileri sopa yemekten koruyabilsin? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=62

Bu akılsızca mücadelenin sonuçlarından bir diğeri ise seyyar satıcıların giderek daha sağlıksız, daha kural tanımaz ve daha rahatsız edici hale gelmeleri olmuştur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=61

Aslında seyyar satıcılık, özel girişimciliğin en katıkşıksız bir formudur ve bırakınız mücadele etmeyi, desteklenmesi gereken alanların başında gelmektedir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=61
Yerel idareler, bu küçük girişimcilerle bu şekilde mücadele edeceklerine, gerekli destek ve denetim ortamını kurmuş olsalardı, sokakları yaşanmaz hale getiren bu kişiler, Batı'nın sokaklarına canlılık veren, insanların ihtiyaçlarını ucuz ve pratik olarak karşılayan ve de daha büyükçe girişimlerin laboratuvarlarını oluşturan bir kesim haline gelebilirlerdi ve hala da gelebilirler. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=61

El arabası içinde terlik satan satıcıdan, sandviç satan kişiye kadar tüm seyyar satıcıların hijyen konusunda nasıl yönlendirilip denetlendiğini, ülkemizde küçük birer vergi kaçağı deliği olan seyyar satıcıların nasıl birer küçük mükellef ya da stajyer girişimci yapılabildiğini tüm yöneticilerimizin incelemesinde yarar vardır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=61

RS sisteminin başarılı olması, sanayimizin en önemli eksiği olan teknoloji üretimine yarayacaktır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=60

Türkiye'deki girişimcilerin hepsine böyle birer madalya takmak lazım. El birliği ile tüm sistem onların girişimciliğini öldürmeye uğraşsa da onlar yılmadan çabalıyorlar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=58

Ülkemizde girişimciler, bürokraside öyle işlerle karşılaşmışlardır ki, bunları bir editör bir araya toplasa, hem girişimciler ve hem de girişimciliği özendirmek isteyebilecek yetkililer (KOSGEB, İş ve İşçi Bulma Kurumu, İstihdamdan Sorumlu Devlet Bakanlığı, Üniversiteler vbg) için son derece değerli bir “vaka kolleksiyonu” (case collection) ortaya çıkar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=58

İlk yapılması gereken, bizleri bu rüyaya sürükleyen anlayışların derin beton çukurlara gömülmesi ve bir nükleer artık gibi hiçbir yolla tekrar yaşam zincirimize girmeyeceğine emin olunmasıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=56

İşsizlik konusundaki bu ansiklopedik bilgilerin ışığı altında esas değinmek istediğim, ülkemizdeki bir büyük yanılgıya işaret etmektir. Bu yanılgı, işsizliğin ancak yatırımlarla azaltılabileceği inancıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=54

Ülkemizi bir inşaat şantiyesine döndürebilecek kadar para bulunsa, gerçekten de uzun bir süre için bazı işsizler inşaatlarda iş bulabilir. Bugünün modern inşaat teknolojisi karşısında yine de getir-götür işlerini yapacak insanlara ihtiyaç vardır. Geri kalan büyük işsiz kesimi ise yine işsiz kalacaktır. Çünkü, modern inşaat teknolojilerini uygulayabilecek becerilerle donanmamışlardır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=54

İşsizlik açısından en çarpıcı gerçek, “her nerede işsizlik varsa orada mutlaka yapılması gerekip de yapılmayan işler var demektir” ilkesidir. Bu ilke başka ülkeler için geçerlidir, ama Türkiye için iki defa geçerlidir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=54

Bugün ülkemizde, özel girişimciliği benimseyen kesimin dışında kalan kesimlerin çeşitli vesilelerle dile getirdikleri ve direnmeye varan yakınmalar, zamanın, özel girişimcilik sürecini yerleştirme yönünde işlemediğinin somut kanıtıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=50

Bir diğer deyimle, işgücü piyasasının empoze ettiği niteliklere sahip olmayan bu kesim işsiz bile sayılamaz. İhtiyaç olan bir nitelik kazanmadıkları takdirde iş bulma şansları da hemen hemen sıfırdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=51

İşsizliğe yanlış teşhis koyup, "yatırımlar açılırsa işsizlik de azalır" yanlışıyla yıllardır toplumu yanlışa koşullandıran bir kısım politikacı, bürokrat ve üniversite mensubu şunu anlamalıdır ki, bu gün Türkiye altın madeni bulup da yarın sabah ülke bir şantiyeye dönse, bu niteliksiz kesimin ufak bir bölümü inşaatlarda getir- götür işi yapabilir. (Artık beton bile merkezi santrallarda üretiliyor) http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=51

Bu katı gerçeği kabul etmeli ve işsizliğe geleneksel yaklaşımımızı bir kenara bırakmalıyız. Yapılacaklar bellidir ama onun karşısındaki en büyük engel, bu "geleneksel bakış açısı"dır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=51

Şimdi yeni bir döneme girmek zorundayız. Bu, "beceri kazandırma" ve "iş yaratma" dönemidir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=51

İkinci deneyde çığ etkisi dikkate alınmış -ki gerçek durum böyledir - ve petrole yapılan %10 zammın, fiyatlar genel düzeyini % 15 artırdığı görülmüştür. Böylece çığ etkisi, fiyat artışlarını yaklaşık 3 kat artırmış olmaktadır.* İşte, ihmal edilebilir sanılmış olan Çığ Etkisinin yol açtığı gerçek budur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=53

Enflasyonla mücadelede kullanılması gereken araçlar paketi içinde ilk sıralarda yer alması lüzumlu bu analiz yöntemi yoluyla saptanacak az sayıdaki Kritik Ürün'ün fiyat değişmeleri yakından izlenmeli, gerekirse serbest piyasa ekonomisinin ilkelerini bozmaksızın, çığ etkisini durdurucu müdahalelerde bulunulmalıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=53

"İş güvencesi", bütün saklamalara karşı devletçi niteliği eski SSCB'den daha aşağı olmayan sistemimizin ürettiği yeni bir "kandırmaca"dır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=46

Bu tür kursları düzenleyenlerin ve bunları onaylayanların öncelikle birer kursa tabi tutulmalarını öneririm. Bu kursta, katılanlara işgücü piyasası denilen mekanizmanın işleyişi anlatılmalı ve istihdam güvencesinin devlet tarafından verilemeyeceği, ancak piyasanın isteklerine uygun insanlar yetişiyorsa bunların doğal olarak istihdam güvencesine sahip olacakları öğretilmelidir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=46

O sırada bir gezide, bir Anadolu kasabasında halı dokunan bir küçük atölyeyi ziyaret ederken, dokuyuculadan birinin henüz 8 aylık bebesini önüne bağladığını, her ilmek atışta bebenin gözleriyle renkleri takip ettiğini görünce şunu anlamıştım ki bu insanlarımızla kimse halıcılık konusunda rekabet edemez. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=48

Gerektiğinde işe alıp gerektiğinde çıkararak (easy hire-easy fire), ekonomik konjonktüre uyum göstermek A.B.D.'deki sistemin esasıdır. Bu sistem, bugünkü halimizle Türkiye'de uygulanamaz. Aynen, Nasrettin Hoca'nın “adamı belindeki iple çekerek kurtarmıştım, ama damda mıydı yoksa kuyuda mıydı?” öğretisindeki nedenle uygulanamaz. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=49

Rekabet gücü düşüklüğünün sebebi büyük ölçüde çalışanlar değildir. Onların payı %20-25 civarındadır. Esas pay, sistemleri kurmak ve onları iyi işletmek durumunda olan yöneticilerindir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=45

"Düşük işçi ücreti" ile "düşük işçilik maliyeti" arasındaki dağ gibi farkı anlamak zorundayız. "İşçi ücreti" yalnız çalışanla ilgiliyken "işçilik maliyeti", çoğu, işçiyle ilgisi olmayan birçok faktöre bağlıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=45

"T.B.M.M.'ne sunulan bir yasa teklifi ile, gerek işi olmayanların gerekse işi olup da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olanların yeni işler bulmaları ya da kendi işlerini kurmaları için bir çözüm önerilmektedir.
Girişim Destekleme Şirketleri adı verilen bu kuruluşlar, İngiltere'de uzun süredir kullanılmaktadır.
Sayıları 16,000 civarında olan bu şirketler, İngiltere'de yaratılan istihdamın yaklaşık %20'sini sağlamaktadırlar." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=45

Beni büyük şaşkınlığa uğratan birinci konu, ortalama eğitimleri ortaokul civarıda olan çalışanların, "beyin fırtınası", "pareto analizi", "kılçık diyagramı" gibi sorun çözme tekniklerini- tam hakim bir biçimde-kullanmaları oldu. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=43

Toplumumuzun sorunlarını oluşturan yapı taşları incelendiğinde, az sayıda «Kaynak Sorun»un, çok sayıda «Görünen (hayalet) Sorun» ürettiği görülecektir. «Görülecektir», ama ne yazık ki sorunlarımızla ilgilenen 65 milyon kadar vatandaşımız bulunmasına karşın bu gerçek bir türlü görülememekte, tüm kaynaklarımız sorunların kaynakları yerine onların görüntüleriyle boğuşmak için harcanıp durmaktadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=44

Evet, ülkemizdeki işsizliğin nedenlerinden birisi de, «yeni işler ancak büyümeyle yaratılabilir» düşüncesidir. İstihdamın tek kaynağını "yeni yatırım yapmak" olarak düşünen çok kimse vardır. Çözüm böyle ve hem nüfus artışını hem de tüketim arzularını tatmin edebilecek bir büyümenin gerektireceği finansman mevcut olmadığına göre, yapacak bir şey kalmamaktadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=44

Bu gibi durumlarda yatırımların işsizliğe değil istihdama yol açmasının iki ön şartı varıdır: http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=44

İşini robota kaptıran kişinin bu defa örneğin robot yazılım uzmanı olarak geri dönüp, hem kendine hem de başkalarına yeni işler yaratmaları, Dünya'nın en çok sayıda robotuna sahip Japonya'nın nasıl olup da en düşük işsizliğine sahip olduğunun açıklamasıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=44

(İş)lerin kaynağı olarak yeni yatırımlara böylece bel bağlanınca, diğer yola yani iş yaratma teknolojilerine kimse kulak asmamakta, herkes bir kurtarıcı gibi yeni yatırımları beklemektedir. Tüm toplumun sıradan işçi olması için http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=44

Çare nedir? İlk çare, istihdamla ilgili bürokrat, akademisyen ve politikacılarımızın çağdaş iş yaratma teknolojileri konusuna «daha çok zaman ayırmaları»dır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=44

Bugün ırkçılığı aşabilmiş bir A.B.D.'de, geçmiş günlere ait eleştirilerde rastladığımız, “zenciler ve köpekler giremez” uyarılarının, bir dönemler yurdumuzda da bir benzerinin yaşandığı ve “müteşebbisler giremez” uyarılı devlet dairelerinin bulunduğu acı acı hatırlanacaktır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=39

Yine bu girişimcilik tarihinde, 1940'lı yılların Varlık Vergisi ve 1990'lı yılların Peşin Vergi'si yolllarıyla girişimciliğin nasıl doğmadan öldürülmeye çalışıldığı da görülecektir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=39

Anlaşılması güç olaylardan birisi de, toplumun refahını sağlamada en büyük pay sahibi olan girişimcilerin, nasıl olup da örgütlenemediği, haklarını aramaya çalışmadığıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=39

Özelleştirmenin, işsizliğin, gelir yetmezliğinin, kalabalık kamu kadrolarını seyreltmek ve bu yolla da kamu çalışanlarının ücretlerini artırmanın ve de kamu hizmetlerinin kalitesini artırmanın yolu, girişimcilik sorunlarının çözümüne ve çocuk ve gençlerimizin kendi işlerini kurmaları için özendirilmelerine ve de desteklenmelerine bağlıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=39

"Başarılı girişimciler, çevrelerindeki ihtiyaçları görebilen ve onları iş haline getirebilen insanlardır.
Bir GDA'nın sağlayacağı desteklerden birisi de işte bu, ""İhtiyaçların Farkına Varabilme Becerisi"" kazandırmaktır." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=40

"Bugün, başta işsizlik olmak üzere birçok önemli sorunumuzun altında ""yeni işler yaratamamak"" yatmaktadır.Bu konuda kafa yorulmamasının bir sonucu olarak da, yeni işlerin, ya kamu kadrolarına ek personel almak ya da yeni yatırımlar yapmak gibi biri tamamen diğeri de kısmen yanlış olan iki yetersiz seçenek yoluyla yaratılabileceği gibi bir yanlışa saplanılmıştır.
Girişim Destekleme Ajansları, bu çıkmaz sokaktan kurtulmanın en etkin araçlarından birisidir." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=40

"Kapitalist ülkelerde girişimcilerin en önemli desteği kamu alımlarıdır.

Kamu alımlarının, serbest rekabet piyasası kurallarına göre yapılması, potansiyel girişimcileri iş yapmaya özendiren en önemli dürtüdür.

Kamu alımlarının, nüfuzlu kişilerin yakınlarına avantaj sağlayacak şekilde yapılması ya da alımlarda rüşvet ve benzeri kanalların yaygınlığı, girişimciliği boğan en önemli nedendir." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=41

Ancak burada anlaşılmaz, anlaşılmaz olduğu kadar girişimcileri olumsuz etkileyen bir nokta var. Şöyle ki; girişimciler çıkarlarını doğrudan olumsuz etkileyen kaynaklara karşı değil, o kaynakların ikinci, üçüncü, beşinci dereceden türevlerine karşı örgütlenip mücadele veriyorlar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=37

Evet, acaba girişimciler, çıkarlarını olumsuz etkileyen kaynaklara karşı değil de niçin görüntülere karşı mücadele ederler? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=37

Çünkü insanların gazete okumayışlarının nedeni gazete bulamamak değil, sorunlarını bilgiyle çözmemek ve de gazetelerin de bilgiyle sorun çözümüne yardımcı olabilecek nitelikte olmayışıdır.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=36

Olayların görüntüleri yerine onları yaratan nedenlere bakmak, Batı Dünya'sına Rönesans'ın bir armağanıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=36

Ülkemizde yıllardır, milyonlarca insanın gözü önünde bir traji-komik oyun oynanıyor. Fırıncılar Dernek(ler)i ile Belediye(ler) arasında ahmakça bir tartışma yapılıyor. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=35

Bu beş perdelik oyun belki bin defa tekrarlanmış ve bu aymazlık devam ettikçe bin defa daha tekrarlanacaktır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=35

Yeni fırın açmak için Fırıncılar Derneğinden izin alma zorunluğunu MUTLAKA kaldırın. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=35

Yerel seçimler geliyor. İş yapacak belediye başkanlarını seçmek istiyorsak basit bir sınav uygulayınız ve ekmek fiyatlarını nasıl düşüreceğini sorunuz.! http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=35

Bu soru üzerine bu denli yoğunlaşılmasının bir nedeni insanımızın kolaycılığıdır http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=34

Tüm yapılara uygulanabilecek öyle bir algoritma tanımlanabilmelidir ki, hemen yıkılması, sağlamlaştırılmadan kullanılmaması ve nihayet hiçbir ek önlem almadan kullanılmaya devam edilmesi gereken yapıları somut olarak sınıflandırabilsin. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=34

Ezberle yetişmiş, kendi doğrularından kuşkulanmamaya koşullandırılmış çoğunluğun bu tavrı yadırganmamalıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=34

Bu engelin aşılabilmesi, icat etmeyi ayıp ya da imkansız sayan zihniyete kendini kaptırmamış “fikir girişimcileri”nin ortaya çıkmalarına, birbirlerini bulabilmelerine ve birlikte çalışabilmelerine bağlıdır. Onun dışındaki kurumlar övünme-aktarma-savunma ile meşgulken, onlar bu soruların yanıtlarını bulmaya çalışacaklar, bununla da yetinmeyip bulabildikleri yanıtları gerekli yerlere satmaya çalışacaklardır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=34

Uzun yıllardan beri ya anlaşılamayan ya da bilerek gözardı edilen bir gerçek var: Türkiye'de hemen her alandaki eksik rekabet koşulları, herhangi bir nedenle herhangi bir mal veya hizmete yapılan zamın aynen (hatta fazlasıyla) diğer alanlara yayılmasına ve bir "Çığ Etkisi" oluşmasına yol açar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=33

Bazı işverenlerin, toplu sözleşmelerde -sendikanın istemeyişine rağmen- yüksek oranda ücret zammı yapmak isteyişinin nedeni de budur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=33

Mal ve hizmetler içinde öyleleri vardır ki (bunlara kritik mal ve hizmetler diyorum), bunların fiyatlarına yapılacak %x oranında bir zam, fiyatlar genel düzeyini %x'ten de fazla artırabilir.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=33

"İlginç olan nokta bundan sonra başlamaktadır: İlk zamlanan ve başka mal ve hizmet ürünlerine girdi olan kalem bu defa, zamlanan kalemlerden girdi olarak kullandıklarının (varsa) fiyat artışları nedeniyle “yeniden” zamlanmak durumunda kalmaktadır.

Sihirli nokta budur. Çünkü hemen anlaşılabileceği gibi bu döngü sonsuzdur. Yani ilk duruma geri dönülmüş olmaktadır. Bu defa ilk kaleme ikinci bir zam daha yapılmak zorunda kalınacak ve döngü işlemeye başlayacaktır." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=33

Ücret taleplerinin bir türlü bitmek bilmeyişi insanların açgözlülüğünden değil, deniz suyu içerek susuzluk gidermeye pek benzeyen bu ölümcül süreçten kaynaklanmaktadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=33

Şu gerçeğin unutulmaması lazımdır: Temel mal ve hizmetlere yapılacak zamlar, bu mal ve hizmetleri kullanan ürünler piyasasında eğer eksik rekebet var ise yalnızca Çığ Etkisi yaratmaya yarar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=33

Ülkemizde, girişimciliğin devlet eliyle engellenmesi nedeniyle rekabet koşulları bir türlü gelişememektedir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=33

Taksi ve ekmek fiyatlarının belediyelerce belirlenmesi yetmiyormuş gibi, bu piyasalara yeni gireceklerin yine devlet marifetiyle sınırlanması, bu kesimlerde rekabeti yok etmiştir. Rekabete son derece açık bu kesimde rekabetin zorla önlenmesi , bunun devlet eliyle yapılması ve de bunun serbest piyasa adına yapılması yalnızca bizim toplumumuza has bir acayiplik (başkasına dilim varmıyor) dir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=33

Girişimcilerin yapabileceği işlerin, girişimcilerden alınan vergilerle maaşları verilen kamu görevlilerince yapılmaya kalkışarak (ve de yapılmayarak) engellenmesi, ülkemize özgü bir kollektivizm türüdür. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=33

Bu kesimlerin dışında kalan ve enflasyonun ağırlığını -fazlasıyla- taşıyan, çok küçük kuruluşlarda çalışan sendikasız ve vasıfsız işçi, işsiz, maliyetini fiyatlarına yansıtamayacak güçteki küçük esnaf -ki bir bölümü fiyatlarını ayarlayarak kendisini korumaktadır- ise enflasyonun gerçek kurbanlarıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=33

Ücret artışlarının kronik enflasyonu besleyen ve tekrar tekrar fiyat artışlarına ve ücret artışı baskısına yol açan bir "spiral" olduğu matematik olarak gösterilmiştir*. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=33

Fiyat artışlarındaki bu "çığ etkisi" ve neden olan az sayıda mal ve hizmete kritik ürünler adı verilmektedir. enflasyondan tamamen farklı bir olgu olan "kronik enflasyon"a bu gözlükle bakıp, "işçimizi köylümüzü enflasyona ezdirmeyiz" demenin, aslında, “biz enflasyon ile mücadele etmeyeceğiz” demek olduğunu anlamamız gerekmektedir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=33

Kronik enflasyonla mücadele, ona yol açan bir dizi nedeni ortadan kaldırmak ya da bu mümkün değilse etkilerini en aza indirmek amacıyla tanımlanacak araçlardan oluşan bir paket aracılığı ile mümkündür.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=32

A.B.D. ekonomisi, dışarıdan bakıldığında sanılabileceği gibi dev şirketlerin değil çok sayıda küçük kuruluşun omuzları üzerindedir. Ekonomisinin % 47'si küçük boy şirketlerce oluşturulur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=31

SBA'nin ABD'de üstlendiği rolü oynamak üzere ülkemizde de KOSGEB kurulmuştur. Ancak kısa sürede -tüm kamu kuruluşlarında olduğu gibi- kadroları şişmiştir. Bunun nedeni, girişimcileri destekleyecek aracı kuruluşları desteklemek yerine, girişimcileri bizzat desteklemeye, onlara destek olabilecek hizmetleri bizzat yapmaya kalkışmış olmasıdır. Diğer bir deyişle, devletin gücünü kullanarak girişimcilerle rekabet ederek girişimcileri desteklemek ! http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=31

"MPM'nin -ve sistemini ele almadan verimliliğini artırmaya çalışan tüm kuruluşların- giriş kapılarına büyük harflerle şu yazılmalıdır:

“VERİMLİLİK ARTIRILAMAZ. ANCAK ONU AZALTAN NEDENLER GİDERİLEBİLİR. VERİMLİLİK, BİR SİSTEMİN AYNADAKİ YANSIMASIDIR”" http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=31

Verimliliğin söz konusu olduğu bir sisteme, sistem içi ve dışından etki yapan tüm faktörler etkileşim halindedir. Bunları bir kenara bırakıp yalnızca göze çarpan girdilerin verimliliğiyle uğraşılması her zaman ve yalnızca tek sonuç verir: başarısızlık! http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=31

Her politikacının, bürokratın ve tüm vatandaşlarımızın ilk öğrenmesi gereken kavram bu olmalıdır. Aksi halde, devlet parasının bu katalitik özelliğini bilmeyen politikacının vaatler denizinde hem kendi, hem bürokratı ve hem de vatandaş boğulur.” http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=31

Kurumlarımızın verimi o denli düşüktür ki, onlar üzerinde yapılacak en küçük bir iyileştirme çalışması dahi verimin bir miktar artamasına yol açmaktadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=31

Ancak, bir yandan da yaratıcı düşünce sahipleri için yeni bir kapı açılmaktadır. Şöyle ki; krizin otomatik sonuçlarından birisi, zincirleme zamlar ve azalan satınalma güçleridir. Yani herkes daha düşük bir alım gücüyle, alıştığı (veya özlediği) yaşam düzeyini sürdürme arzusundadır. Bu çelişki ancak bazı yollarla aşılabilir ve eğer bu yapılabilirse bu kriz olumlu sonuçlara da dönüşebilir. Bu yollar şunlardır: http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=30

TL'nin satınalma gücünü belirleyen üretim gücü ise düşüktür ve giderek daha da zayıflamaktadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=25

Bir tane yeni buluş yapmadan, yeni buluş yapanlarını mahkemelerde yargılamaktan utanmadan, tüketime ve daha çok tüketime özendirilen, üretken demokrasilerin kurumlarının birşey üretmeyen insanlarının da hakkı olduğu yalanıyla dolduruşa getirilen insanlarımız ellerindeki kağıtları (para) artırmanın yollarını aramaktadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=25

Bu eğilim, parayla oynayarak refah sağlanamayacağı, refahın tek parametresinin üretim ve akıl olduğu gerçeği anlaşılana kadar sürecektir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=25

Devalüasyon, kısa dönemde rekabet gücünü artırmakta ama geçek rekabet gücü olan yani teknoloji üretimine dayalı olan üretimle desteklenmeyince ihracat artışı durmakta, ithalat ise aynı hızda azalmadığından bu defa dış ödemeler dengesi bozulmaktadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=26

Aslında ta başından bu yana mesele, fırıncı esnafının kendi arasında kurduğu tekellerin (her yörede ayrı tekel vardır) düşündüğü fiyatları halka (ve tabii bu arada belediyelere) zorla kabul ettirmesinden ibarettir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=27

Aslında ta başından bu yana mesele, fırıncı esnafının kendi arasında kurduğu tekellerin (her yörede ayrı tekel vardır) düşündüğü fiyatları halka (ve tabii bu arada belediyelere) zorla kabul ettirmesinden ibarettir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=27

İşte sorun bu noktada başlamaktadır. "Temiz toplum"u istediğinden, içtenliğinden zerre kadar dahi şüphe bulunmayan insanlarımızın büyük bir bölümü -yukarıdaki tanım ve ilke uyarınca- gırtlağına kadar küçük ya da büyük yolsuzlukların içine batmış, daha doğrusu yaşamı yolsuzluklara göre evrime uğramıştır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=28

Pekiyi bu gerekler nelerdir? Bu gereklerden önce, saptanabilecek gereklerin önündeki bir büyük engelin aşılması gerekmektedir. Bu engel, bir toplumsal hastalık durumuna gelmiş bulunan, "sorunların nedenlerini aramadan doğrudan çözüm üretmeye çalışmak"tır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=28

Herhalde, sorunları için bu denli çeşitli ve çok çözüm üreten, ama sorunlarını çözmede de bu denli başarısız bir toplum olmamızın bazı nedenleri olmalıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=28

Bu nasıl bir iştir ki, üzerinde konuştuğu soruna yol açan nedenleri bir kenara itip, doğrudan çözüm imal eden insanlarımız, acaba bir vahiy kanalıyla mı bu "çözüm"leri üretiyorlar? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=28

Bir üniversitenin yayımladığı bir rapor elime geçti. Yaklaşık 200 sayfa. Adı da "Hava Kirliliğinin Nedenleri".. İlk defa çözüm ile başlamayıp nedenleri irdeleyen bir kitap bulduğunuzu sanıyorsunuz. Ama raporun adıyla içeriğinin ilişkisi yok. "Neden" kavramının böylece anlam değiştirmesi ise bir başka felaket.. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=28

Gelişmiş ve gelişmemiş toplumları birbirinden ayıran birçok ölçüt bulunabilir. Bunların en güvenilirlerinden birisi de, gelişmiş toplumlarda sorunların nedenlerinin aranması, gelişmemişlerde ise bu sorunlara "kim"lerin yol açtığı ve "kim"lerin bu sorunlardan kurtaracağıdır. Toplumumuzun baba, bacı vs aramaya bu kadar meraklı oluşu, bu "kim" eğilimiyle açıklanabilir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=28

Geliniz, "ö n c e a n l a" şeklinde bir kampanya açalım. Aklına gelenleri çözüm diye önümüze koyanları dinlemeyelim ve de tepki gösterelim. Yapmamız gerekenlerin ilki budur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=28

İSKİ, İLKSAN, CİVAN gibi olaylar, yolsuzluklar konusundaki geleneksel sığ bakışların işe yaramadığını göstermesi açısından son derece yararlıdır.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=28

Lütfen ne yolsuzlukların ne de diğer sorunların nasıl çözümleneceği ile uğraşmayalım. Bunların "niçin" ve "nasıl" olduklarını anlamaya çalışalım. Göreceğiz ki bu nedenler bütünü, aranılan çözümün kendisidir.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=28

Genelde bilgiye, özelde ise teknolojiye düşman olan, ama ahbap sohbetleri sırasında “düğmeye bir basıyorsun dairede kaç kişi çalıştığını söylüyor” gibisinden bilgiçliği kimseye bırakmayan teknoloji meraklısı(görünüşlü) genelge uzmanı bürokrat ve politikacılarımız, eskiden yalnız kalem kağıt tasarrufu ile yetinirlerken şimdilerde listeye bilgisayarları da dahil etmişlerdir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=29

"Böyle bir krizde kısılmak bir yana kullanımı, hatta fazla kullanımı özendirilmek gereken yalnızca tek kalem vardır: Bilgi !.

Kriz için mikro açıklamaların hepsi bir yana (ve çöpe), kaynaktaki başlıca neden üretimsizlik, onun da temelinde yatan “bilgi”sizliktir. O halde, krizden çıkışın reçetesi de “daha çok bilgi tüketimi” dir." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=29

Tasarruf, bilinçsizce bir kısıntı değil, bir öncelikler listesi değişikliğidir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=29

Uzun yıllar bir şeyler üretip bunları ihraç ettiğini “zanneden” insanımızın karşısına, gerçek anlamda bir üretim yapmadığı, çağdaş üretim kavramının olmazsa olmaz koşulu durumunda olan rekabet edebilirlik açısından çok güçsüz olduğu, çünkü rekabet edebilirliğin kaynağının buluşçuluk olduğu, onunsa Türkiye'de neredeyse yasak olduğu, yalnızca ucuz işçilik ihraç edebildiği ya da başkalarının girmek istemediği pazarları doldurabildiği gibi hiç aklına gelmeyen bir resim çıkmaktadır…. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=24

….Osmanlı İmparatorluğu fütühatla meşgulken, kendi dışında yavaş yavaş oluşan Aydınlanma Çağı ve müteakip Sanayi Devrimi'ni “ıskalamış”,olayların somut sonuçları yaşanmaya başlandığında ise parçalanma süreci artık fiilen işlemeye başlamıştı. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=24

Parçalanan İmparatorluğun enkazı üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti ise bu “makus talihi” tersine çevirebilecek mekanizmanın “buluşçuluk” temeline dayandığını ya farkedememiş ya da başetmek zorunda olduğu belalardan başını kurtaramadığı için yeni sistemi “Buluşçuluk Temelli Üretim” olarak kuramamıştır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=24

Ama bütün bunların temelinin, rekabet gücü yüksek üretim olduğu, bu olmadan ancak sınırlı üretimin kurnazlık yoluyla talan edilmesine dayalı bir mekanizmanın varolabileceği anlaşılamamıştır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=24

Uluslararası alanda etkinliğin ancak tek yolla, ekonomik güçle olabileceği anlaşılmamış, ancak her olaydan sonra daha çok bağırarak hıncını alma gibi zavallı bir yol seçilmiştir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=24

….T.C Başbakanı "Türkiye'nin sorunu üretim değildir, devlet borçlarıdır" derken, IMF yetkilisi, "Türkiye üretim-tüketim dengesini kuramamıştır" demektedir ve doğru teşhis maalesef yabancınınkidir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=24

Türkiye, tuttuğu yolun çıkar yol olmadığını, bu denli rekabet gücü düşük ve de giderek daha düşük üretim yaparak; ve giderek daha fazla tüketim eğilimi içine girerek varlığını sürdüremeyeceğini anlamalıdır…. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=24

Sebep-sonuç ilişkisi aramak bizim "düşünce stilimiz"e uygun değildir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=24

Diğer buluşçu insanlarımız kadar kovuşturmaya uğramamış olmasının nedeni, Türkiye'de az yaşamasıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=22

Bir çocuğa, onun merak volkanını harekete geçirebilecek bir armağan verilmesinin nelere yol açabileceğinin iyi örneklerinden birisi Erbil Serter'dir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=22

İnsanlık tarihi içinde bir süre, “yetenek” denilen özelliğin herkeste bulunmadığı, bazı insanların doğuştan yetenekli oldukları, onların dışındakilerin ise sıradan ve itaatkar kalabalıkları oluşturmak üzere kuşkusuzluk (ezber) esasına göre eğitilmeleri gerektiği savunuldu ve de uygulandı; bazı toplumlarda hala da uygulanıyor. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=22

Hal böyle olunca mesele, herkeste var olan çeşitli yeteneklerin nasıl ortaya çıkarılabileceği noktasına gelip dayanmaktadır. Bilim zamanla bunun için güvenilir yöntemler bulabilecektir. Ama bugün için en iyi yöntem, çocukların meraklarını çok yönlü tahrik etmek, daha da doğrusu doğuştan sahip oldukları engin merakın önünü kesmemek, mümkünse o merakların akabileceği uygun kanalları oluşturabilmektir. Bu kanal bazen bir keman, bazen bir helikopter planı olabilir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=22

İşsizlikle mücadele politikaları, genellikle gelir düzeyini dikkate almadan yeni işler yaratmaya yöneliktir.Bu açıklamalar karşısında bu tür politikaların gerçekçi olmadığı kolayca görülebilecektir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=21

Gelir Yaratma Politikası denilebilecek bu önlemler paketi, bir yandan yeni işler yaratmayı, bir yandan yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan mevcut işleri korumayı, bir yandan insanların ek gelirler sağlamalarını ve bir yandan da çeşitli yollarla giderlerini azaltmayı hedeflemelidir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=21

Her ciddi sorun karşısında daima gayrı ciddi önlem önerme şampiyonlarımızın, pamuk eller cebe ve bu gibi şark kurnazlığı kokan ve sistemin ana değişkenleriyle ilgisi olmayan kurcalama'lardan vazgeçip seslerini kısmaları dileğiyle.. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=20

Yüksek kalite anlayışının giderek önem kazandığı günümüzde, kuruluşlar belli konularda girişimci yaratmak zorundadırlar.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=19

Yurdumuzda, İG'liği uygulayan çok az sayıda kuruluş vardır. Çalışanların kendi işlerini kurmalarının her zamankinden daha önemli hale geldiği günümüzde, başta büyük sanayi kuruluşları ve KİT'ler olmak üzere hepsine yarayışlı bir “alet”, İç-Girişimcilik'tir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=19

21.yy'ın en önemli "tekrar keşfi"nin öğrenme olacağı görünüyor http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1131

Görüldüğü gibi öğrenme, genellikle birlikte anılan öğretme, benimsetme, kafasına sokma, koşullandırarak, tekrarlatarak belleğinden silinemeyecek hale getirme gibi kavramlardan çok farklı bir anlama kavuşmaya doğru gitmektedir; neredeyse kalbin çarpması, hormonların salgılanması, gözlerin kırpılması gibi kendiliğindendir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1131

Daha da trajik bir tehdit, kişinin "ihtiyaçlarını kendiliğinden öğrenme" gibi bir doğal yeteneğinin varlığının unutturulmasıdır. Bu, eski Doğu Bloku ülkelerinde uygulanmış, kişilerin önce -herhangi bir konuda- suçlu olduğunu ileri sürüp, daha sonra işkence yöntemleri altında suçluluğun gerçek olduğuna yürekten inandırılması yöntemine pek benzemektedir; öğrenilmiş çaresizlik denilen de budur ve böylece kişi, kendi başına bir şey öğrenemeyeceğine, ancak bir öğreticinin talimatlarıyla öğretilebileceğini "öğrenmekte"dir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1131

Şimdi geldiğimiz noktada durumun bu olmadığının farkında olanlar, bunu son devrim olarak planlamakta ve bu devrimden gerek ticari gerekse diğer yollardan yararlanma yollarını tasarlamaktadırlar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1131

Sanayi devrimi buhar gücünün kol gücünden daha avantajlı olması ilkesine dayanıyordu. Enformasyon devrimi ise bir ürünün katma değerini en çok artıran öğenin bilgi olduğu ilkesini temel almıştı. Öğrenme devrimi de bir ilkeye dayanmaktadır ve bu, yukarda açıklanan "ihtiyaçlar kendiliğinden öğrenilir" ilkesidir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1131

Bu noktadan sonra, kişi ihtiyaçlarının yol göstericiliğini bırakarak -giderek donmaktadır- belleğine yerleşmiş ve yerleştirilmekte bulunan zorlama bilgilerin güdümüne girer. İşte bu zorlama bilgiler artık öğrenme olgusunun önündeki kilitli kapılardır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1131

Bunu bir zihin egzersizi olarak yapmaya başlayanların kısa süre içinde yepyeni ve çok zengin bir evren keşfedebileceklerini söyleyebilirim. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1131

Benim merakım, bu tür bilgileri üreten kişilerin zahmet edip bir araştırma mı yaptığı, yoksa ilkokullardan beri uğradığımız zihinsel soykırım olan ezber'in bir ürünü olarak otomatik şekilde kulaktan mı duyduğudur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1130

Hesap soran ve sorulanları ayıran en önemli özelliği T.Roosevelt ünlü büyük sopa[1] ilkesiyle -çok veciz biçimde ifade etmiştir. Hesap sorabilenler daima haklı oldukları için değil, sorun çözme yetenekleri daha yüksek olduğu için sormakta, sorulanlar ise mazlum oldukları için değil sorun çözme kabiliyetleri düşük olduğu için sorulmaktadırlar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1127

Bu yoğun ve sistemli eylemler, Ermenistan'ın elinde bulunan büyük sopa nedeniyle değil, Türkiye'nin elinin boş olması, daha da doğru deyimle koz yönetimi ilkesini sorun çözme araçları dağarcığına sokamamış olması nedeniyle, bunun farkında olan ticari, siyasi, ideolojik vd "rakiplerinin" -düşman deyimi yanlış deyimdir- kendi işlerine yarayabilir koz üretme eylemlerinden başka bir şey değildir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1127

Tarih birbirini rahatça dengeleyebilecek kırımlarla doludur. Mesele, bunları "işe yarar"(!) birer suçlama haline dönüştürebilecek koz yönetimi anlayışına sahip olmak ya da olamamaktır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1127

Küçüklerin tasfiyesi işsizlik demektir http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1126

Bakkaları, eczaneleri, seyyar satıcıları, küçük dükkan sahiplerini ve benzeri küçük esnafı ortadan kaldıran, AVM'ler ve süper/hiper marketlerin, çalışma alanları, süreleri, yerleri ve diğer koşulları bir yasa ile düzenlenmeli, çok küçük istihdam odaklarını yoketmeleri tamamen önlenmelidir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1126

Bİr başka ilke: Seyyar satıcılara dokunun, ama kaldırmayın. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1126

İşte bu nedenle bir süredir, bir çeşit can yeleği gibi zihin yeleği düşlüyorum. Zihinsel taciz veya tecavüz girişimlerine karşı zihinsel duruluğumuzu koruyacak, hatta mümkünse zaman zaman salgılayacağı bir çeşit durulayıcı ile belleğimize -koruyucuyu aşarak- bulaştırılmış dogmaları silecek. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1120

Sorun çözme kültürümüz, sorunları tanımlayıp çözmeye değil, sorunların çeşitli rahatsız edicilik boyutlarını sorunun kendisi gibi ele alıp onunla boğuşmaya dayalıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1107

Nitekim medyadaki tartışmaların her birisinde ayrı argümanlar üzerinde durularak yapılan Kürt sorunu tanımları da bu tanım kargaşasına işaret ediyor. Bu durum net olarak şunu gösteriyor: İnanılması güçtür ama Kürt sorunu tanımlanmış bir sorun değildir! http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1107

Peki sorun nasıl tanımlanacak? Bir sorunu çözmenin onlarca yolu olabilir. Ama çözememenin tek ortak nedeni, sourunun varlığının kabul edilmeyişidir. Şu kabul edilmelidir ki, Kürt sorunu ile yatıp kalkanlar dahi, en önemli sorunun, Kürt Sorunu'nun tanımlanmayışını bir sorun -hem de en önemlisi- olarak görmemektedirler. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1107

Siyasi partiler kesinlikle kapatılmamalıdır. Ama siyasi parti olmayıp da, yalan beyan yoluyla bu sıfatı kullanma hakkı edinmiş organizasyonlara da izin verilemez. En azından yalan beyanda bulundukları için. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1118

Toplumsal olayların yoğunlaştığı günler aynı zamanda Zengin Öğrenme Ortamları olarak görülebilir.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1117

Çeşitli bağlam ve dzeylerde travmalar yaşamış insanların bir bölümü bunları bilinç altına itmeden yüzleşmiş ve travmalara neden olan kişi ya da olayları affetmişlerdir. Bu onların kişiliklerine bir bilgelik olarak yansıyor. Diğerleri ise, ömürleri boyunca her hareketleri, her söylemleri o geçmiş travmalarıyla enfekte olmuşçasına hem zehirlenir hem zehirlerler. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1117

"Karışık ortamlar, zihinsel duruluğa en çok ihtiyacımız olan zamanlardır.

Lütfen bu gibi zamanlarda, analiz yapan, eleştiri yapan, yol gösteren, çözüm öneren insanların geçmişlerinde ağır travmalar yaşayıp yaşamadıklarına bakmaya çalışınız." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1117

Yine aynı hastalık: Yanlış tanımlanmış sorunu çözmeye çalışmak! http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1116

Her sorun çözme girişiminde karşımıza çıkan, "sorunu doğru tanımlamadan çözmeye çalışmak" hastalığı bu defa da İH sorununda kendini gösterdi. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1116

O halde gerek siyasi partiler arenasında gerek yargıda ve gerekse toplum kesimlerinde çekişmeye -hatta çatışmaya, bölünmeye- yol açan sorunun -görüntüleri değil- aslı nedir? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1116

Eğer genel veya düz lise (ve ilköğretim) kurumlarında verilen eğitim ezbere değil de kuşkuya dayalı bir eğitim olsaydı bugün İH sorunu diye bir sorun olmazdı. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1116

Sorun, laik sanılan eğitim sisteminin, aslında bir çeşit dini eğitim verdiği, daha da kötüsü bu eğitim sistemiyle yetişen kesimlerin İH okullarında ezber yapan çocukları traji komik bir biçimde farklı (öteki) görmeleri, toplumun -rasyonel temeli bulunmayan- bir biçimde bölünmüş olmasıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1116

Sorun, İH okulları önüne temelsiz engeller koylarak değil, gerek düz liseleri (ve ilköğretim kurumlarını), gerekse İH okullarını ezber (kuşkusuzluk) temelli eğitim'den kuşku temelli (kritik düşünme temelli) eğitim'e geçirerek çözülebilir. Bu yolla yalnız İH sorunu değil, yüksek öğrenim kurumlarının diplomalı cahil yetiştirmesi sorunu da çözülür. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1116

Ben ezber yaptırmam diye şişinen öğretmenlerle yapılan görüşmelerde, daha ezberin belleme ile farkınının farkında olmadıklarının, dahası ezbersiz bir eğitimin olamayacağını savunmaları acı gerçekler olarak görülmüştür. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1116

Kendi ideolojisinin dışındakilere kendininkini benimsetmeyi bir görev edinmiş laik ya da anti laik kadrolar, o ideolojilerin birer ezberden ibaret olduğunu nasıl kabul edeceklerdir? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1116

"Kritik düşünme becerisinin neredeyse bir ulusal kültür genetiği gibi bize aykırı olduğunu,

o        Ezber ve biatın en yatkın olduğumuz eğilim olduğunu,

o        Mevcut durumdan sürekli ve şiddetli olarak yakınan, laiklik bayraktarı gibi davranan insanlarımızın ne kadar çoğunun benimsetici eğilimler taşıdığını,

o        Koşullanmama hakkı'nın yabancı dilde bir deyim olduğunu düşünen epey kimse olduğunu


Yani, kendisini aldattığından kuşkulandığı kocasının üreme organını kesmeyi ya da uyurken haşlamayı veya karısının kendinden izinsiz sokağa çıktığını öğrenince onu delik deşik etmeyi "normal" kabul eden seçmen kütüklerine kayıtlı  toplam kaç vatandaşımız vardır? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1115

Manzara-i umumiye'den memnun olmayanların ilk peşine düşmeleri gereken, üzerinde uzlaşıya varılabilecek "gerçek"(ler)in neler olduğu, sonra da nelerin yapılmasının "doğru" olacağıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1114

Her ülkenin gurur kaynağı insanları vardır. M.Kemal Atatürk de Türk milleti için gurur kaynağı ve daha da fazlasıdır. Üstelik de öyle bir söylem bırakmıştır ki sanki bugünleri görerek toplumumuzu korumak istemiştir. O da bilimin rehberliğidir. Daha da yalın olarak M.Kemal topluma şunu önermiştir: "Önce anlayın"! http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1114

Günümüzde tüm sorunların çözümünün M.Kemal tarafından ortaya konulduğu, başkaca bir şeylere kafa yorulmamak gerektiği, sadece bol bol Atatürk adının telaffuz edilmesi gerektiği, bunun dışındaki işlerin boş işler olduğu gibi epey yaygın bir kanı vardır. En az bu kesim kadar bir kalabalık da tüm sorunların çözümünün din kitaplarında ya da önderlerinin öğretilerinde bulunduğu ile oyalanıyor. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1114

İster "dış mihrakların emelleri", ister "kutsal saydığımız öğretilerden uzaklaşılmışlık", isterse başka bir nedenle olsun ortada bir "gerçek adayı" var: Sorunlarımızdan -başka toplumlara göre- daha çok zarar görüyoruz (http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1096). http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1114

Kamuoyunun uzun süreli belleği zayıf olduğu için, hangi yöreye giderseniz gidiniz, halkın kendisi ya da oradaki çeşitli örgütler, gelişmemişliğin nedeni olarak oralara yatırım yapılmaması vs gibi çok daha az etkili unsurları öne sürerler. Halbuki birincil neden, oralara niçin sürekli olarak şaibeli ve/ya küskün kamu görevlilerinin gönderilmiş oluşudur. Çünkü oraların yerel potansiyelleri açığa çıkaracak olanlar onlardır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1113

Kelebek etkisi nedeniyle bazen bir defa yapılan bir yanlış bile olağandışı sonuçlar üretebilir. Gelişmemiş yörelerimiz açısından durum bu değildir. Bu yanlış sürekli olarak (asırlardır) tekrarlanmıştır. Küçük gibi görünen bu olgu o yörelerin geri kalmasının birinci derecede nedenidir. Nitekim, zaman zaman bilerek veya eğrisi doğrusuna denk gelerek ya da rahmetli Recep Yazıcıoğlu'nun tayininde olduğu gibi "sürelim ama sürmüş gibi de görünmesin" formülü ile tayin olunanların o yörelerin gelişimine -kısa sürelerde- ne kadar katkıda bulundukları biliniyor. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1113

Cezalandırılmak istenilen kamu görevlilerinin "burunlarının sürtüleceği" koşullara sahip yerlere gönderilmesi Osmanlı İmparatorluğu zamanından beri titizlikle korunan bir kültürel mirasımızdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1113

1717 yılında ilk defa Prusya'da başlayan, öğretmen-karatahta-tebeşir formatlı zorunlu eğitim, aradan geçen yaklaşık 300 yıla karşın bugün de devam ediyor. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1112

Özgür düşünceli bireylerin ortaya çıkabilmesi karşısındaki en büyük engel, bireylerin ilgi alanlarının, onların öğrenebilme profillerinin, yaşadıkları çevrelerin imkan ve imkansızlıklarının ne olduğuna aldırmadan, yaşamlarının çeşitli alanlarındaki ihtiyaçlarına karşılık gelen öğrenme ihtiyaçlarını belirlemeye kendini yetkili sayan "öğretme" paradigmasıdır.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1112

Eğitim konusunda artık neredeyse norm haline gelmekte bulunan bir eğilim var: Ana okulu ya da lise öğreniminde, artık bu kavram çevresinde oluşturulan "Zengin Öğrenme Ortamları" (ZÖO) gündemde. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1112

Örneğin nereden çıktığı belli olmayan rasgele öpüşmenin ne büyük bir salgın ajanı olduğu dikkate alınırsa, bundan kurtulmak için -hele erkek erkeğe öpüşmeler ve de bol tükürüklü ve vantuzlu tipi- domuz gribi iyi bir fırsat değil midir? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1112

İnternet ya da medyadaki kuşkusuzluğa baktıkça, insanların bu kadar bilinmezlik içinde nasıl olup da bu denli çok şeyden emin olabildiklerine şaşıp kalmamak güç. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1110

Acaba, bir kimyasal varmıdır ki birkaç büyük kentimizin içme suyuna karıştırılınca akıllara biraz olsun kuşku gelir de bu denli kesin bilgilerimizin kaynakları hakkında biraz olsun düşünme ihtiyacı duyarız? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1110

Benzin motoru o denli kötü bir icattır ki, ilk benzin motorlarının verimleri %3 kadardı. Akümülatör kadar ilkel bir enerji saklama aracı ancak benzin motoru ya da akkor telli elektrik ampulü olabilir. Bunun içindir ki bu üç icat üzerinde inanılmaz ölçüde büyük paralar harcanarak geliştirme çalışmaları yapılıyor. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1108

Bu zihinsel kargaşanın başlıca nedeni sorgulamaya kapalı (ezberlenmiş[6]) doğrular ve o doğruları temel almış kendini beğenmişliktir.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1108

Kesin doğrulara dayalı iddialar yerine, idrak sınırımızı geliştirecek daha esnek bir düşünme sistemine ve onun aracı olan bir yeni matematiğe ihtiyacımız var gibi görünüyor[7]. Aynen, matematik gibi bir ifade aracı olan dilin çoğu yerde yetersiz kalması nedeniyle sorun alanına özgü yeni dillerin geliştirilişi gibi[8]. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1108

Edward De Bono'nun başlıktaki adlı bir kitabında[1], 5-14 yaş arası çocuklara 9 tasarım sorunu verilip çözmeleri isteniliyor. Bunların neler olduklarını ve çocukların ne gibi tasarımlar yaptıklarını http://www.tinaztitiz.com/dosyalar/Ogrenme_Evi/cocuklar_sorun_cozuyor.pdf adresine tıklayarak (pdf formatında) görebilirsiniz. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1105

Çocuklarımızın ne kadar yetenekli olduğunu hep beraber görmek ilginç olmayacak mı? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1105

Sorular, paydaşların beyin fırtınası yoluyla üretecekleri çok sayıda aday soru içinden, çalışma gruplarınca kademeli olarak en iyilerini seçmeleri yoluyla belirlenir. Böylece belirlenen sorular o denli belirli ve nettirler ki cevapları büyük ölçüde içlerinde gizlidir." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1103

İşte bu gibi durumlarda sorun'un önce ne olduğunun anlaşılıp tanımlanması için bir dizi "doğru soruya" çevrilmesi gerekir. Eğer bu yapılabilirse ancak bundan sonra uzlaşı[2] yoluyla sorun çözümü mümkün olabilir. Bu yöntem Soru Konferansı® adı verilen yaklaşımdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1103

Çetrefil, çok taraflı sorunlar ancak bu şekilde çözülebilir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1103

Küme zekası baskeboldan başka bir işe de yarar mı? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1097

General Patton'un bir sözü şöyle: "İnsanlara ne yapacağını söyleyin, nasıl yapılacağını kendilerine bırakın!" http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1097

J.F.Kennedy'nin şu ünlü sözü özellikle son madde için bir açıklama niteliğindedir: "Her başkana yüzlerce parlak görünüşlü öneri getirilir. İyi başkan, bunlar içinden işe yarayanları seçebilendir." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1097

Hatta bu türlü bir "Gevşek Bağlantılı Birliktelik", talimat ile idare edilene nazaran daha da etkilidir. Çünkü gevşek bağlantılı birlikteliğin dış etkilerle bozulması çok güç iken, diğeri yine talimat yoluyla işlevsiz kılınabilir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1097

Sorun Çözme Kabiliyeti yaşam sürdürmenin temelidir! http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1096

http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093 adresindeki "Hasta Toplum" yazısında bir iddia vardı. İddia, toplumumuzun sorunlarını çözemediği, çözülemeyen sorunların giderek birikip, Sorun Kimyası (http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=236, http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=237) ilkeleri uyarınca yeni sorunlar ürettiği ve böylece toplumumuzun her türlü enerjisini soğuran bir fasit dairenin oluştuğu, bunun da aynen biyolojik organizmalardakine benzer biçimde bir toplumsal hastalanmaya yol açtığı, ama esas hastalığın, toplumun büyük çoğunluğunun hasta olduğumuz yolunda bir kanaat taşımaması, aksine durumu ile sürekli övünür durumda olması idi. http://www.tinaztitiz.com/film.php?id='DummyFighter.wmv http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1096

Üstüne üstlük başlangıç şartları da farklıdır. Osmanlı İmparatorluğu idaresinde yaşayan ve canı Allah'a malı ise padişaha ait olan ve kendisinden sadece dogmaları ezberleyip otoritelere biat etmesi beklenen "kul"llarından, Cumhuriyet idaresinin yurttaşlığına geçirilen insanları ile, bu konulardaki önemli sorunlarını çoktan çözmüş toplumların İGİ yoluyla yarışmaları adil sayılabilir mi? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1096

2002 yılı itibariyle 151 ülke içinde 68nci durumda olan Türkiye, 2005'de 94, 2006'da 92, 2007/2008 istatistiklerine göre 84ncü durumdadır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1096

Toplumumuzun varlığını tehdit edebilecek sorunlar olarak aşağıdakilerin alınması en azından yanlış sayılmamalıdır: http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1096

Bu tablo dolaylı da olsa, bu genç ülkenin bu kadar kısa sürede ne büyük zarara uğradığını gösteriyor. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1096

Ve bütün bu bilançoya karşın sorunun henüz tanımlamamış dahi olmasının, bu süreçteki hükümetlerden bağımsız olarak derin bir SÇK yetmezliğine işaret ettiğine hükmedilebilir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1096

"Aklına fikrine, eğitimine, deneyimine, dünyayı bilirliğine güvendiğim bir arkadaşım, SÇK konusunda ""başkaları sorunlarını ne kadar çözebiliyorsa biz de o kadar çözüyoruz"" diyerek durumun hiç de bir hastalık gibi görülmemesi gerektiğine işaret etmişti." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

Lütfen herhangi bir ön-yargıya kapılmadan boğuştuğumuz sorunlara ve onlara karşı geliştirdiğimiz çözümlere bir bakınız. Ama en basit bireysel sorun ve çözümlerden en karmaşık toplumsal olanlarına kadar. Bu toplumun SÇK'nin kronik düzeyde sorunlu olduğunu göreceksiniz. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

Bence bu hastalık onulmaz görünüyor. Nasıl olup da hasta olduğumuzu kabul edeceğiz? Cevap aranılması gereken sorun budur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

Daha somut olarak, dün kullandığımız düşünsel araçlar ve dünkü değer ölçülerimizi kullanarak 17 Ağustos sonrasının sonuçlarından başkaca sonuçlara varmamız imkanı yoktur. Ne kadar arzularsak arzulayalım, ne denli birlikte arzularsak arzulayalım. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

Düne kadar inanç sistemimiz içinde "yanlış" kategorisine soktuğumuz bir değer ölçüsü var ve biz bunu bir marifet sayıyoruz. Bu değer ölçümüz, "bir şeyin eğri olduğunu bilsek de sesimizi çıkarmamak, hele bu eğriliği yapan(lar) ailevi, mesleki ya da bir başka anahtarla bizden iseler katiyen sesimizi çıkarmamak" şeklinde özetlenebilir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

Toplumumuzdaki yüzlerce meslek ve çalışma alanındaki milyonlarca insanı birer idealizm abidesi yapamıyacağımızı, bunun hiçbir yerde de başarılamamış bir iş olduğunu biliyoruz. Böyle bir hayalın peşinde olmak ancak vakit kaybı sayılmalıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

Önerdiğim bu yeni davranış biçimi benimsendiği takdirde ayrıntılar üzerinde çalışılabilir. Ama bu aşamada beklenen, "bizden" olanların eğriliklerini görmezden gelmeye devam edip etmeyeceğimize karar vermektir. Bu noktadaki tercihlerimiz bundan sonraki yaşamımızı şekillendirecektir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

Kesimlerin tamamen kendi özgür iradeleriyle belirlenmek ve yalnızca bir örnek olarak alınmak kaydıyla, örneğin bilişim kesimi için şu tür ortak ve özel ilkeler benimsenebilir: http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

Hergün, birilerinin çıkıp Türkiye'yi temiz toplum yapması bekleniyor. Neredeyse tüm düşünürler bunun özlemi ve bir türlü çıkmadığı için de hırçınlığı içindeler. Böyle birisi çıkabilir mi, ayrıca da çıkmalı mı? Özlediğimiz tam demokraside, yurttaşların bilinçili çabalarına dayanmayan böylesine girişimlere yer var mıdır? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

Bu tür bir otokontrol mekanizmasının yerini hiçbir yasa maddesi, kaynağı kişinin dışındaki hiçbir yaptırım aracı tutamaz. Tamamen gönüllü olarak başlatılabilecek böylesine bir girişimde, çeşitli kesimlerin aynı ilkeleri benimsemesi gerekmediği gibi, aynı bir kesimin içinde dahi birden fazla etik taahhüt bulunabilir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

İtalyadakine benzer biçimde bir savcının çıkıp kovuşturma yapmasına dayanan bir temiz toplum girişiminin başarısı kuşkuludur. Nitekim, bunca gürültüden sonra İtalya'nın ne ölçüde temiz topluma dönüştüğü, kirlilik kaynaklarının ne denli kuruduğu ve daha da önemlisi İtalyan toplumunun değer yargılarının -ki temizliğin esas kaynağının orası olması gerekir- ne ölçüde değiştiği tartışmalıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

"Toplumumuzun akıl ve erdem yolundaki mücadelesinde genellikle bireylerin dışında arayışlar vardır. Birileri birşeyler yapacak ve toplum temizlenecektir.

Böyle bir şeyin mümkün olmadığını artık net olarak görebilmeliyiz. Taksi şoförü, ""önce büyüklerimiz düzelsin, ben sonra trafik kurallarına uyarım""; öğretmen, ""önce bana iyi maaş versinler, ben de sonra kendimi yetiştiririm""; sanayici, ""önce rüşvet almayı önlesinler, ben de ondan sonra vermeyeyim"" dedikçe, bunların hiçbiri gerçekleşemez." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

Toplumumuzun bu kurt kapanından kurtulması, "başkası eğri davranabilir, ama ben doğrusunu yapıyorum" diyebilen, böyle davranabilen akıl, erdem ve yürek sahibi insanlarının varlığına ve onların çevrelerinde yaratacakları etkiye bağlıdır. Akıl, erdem ve cesaret yerine, yakınma, başkalarından bekleme ve görüp sesini çıkarmama yolunu seçenler ve de onlara seslerini çıkarmayanların büyük sistem içinde yerleri yoktur ve bunda bir yanlışlık da yoktur. Katı gerçek budur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1093

Dünyanın başka yerlerinde bu iki ilkeye dikkat edildiğinde yaşamı kolaylaştırıcı, insanlık ideallerine erişmede yardımcı olabilen GSM teknolojisi, Türkiye'de bugüne kadar bir "muhabbet" aracı olmaktan pek uzağa gidememiştir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1088

Nitekim, II Dünya Savaşı sonrasında ekonomik açıdan zayıflamış, değerler açısından erozyona uğramış ve büyük bir kitlenin işsiz kaldığı ABD'de toplumsal dönüşüm TV yoluyla sağlanmış, bugünkü dünya liderini bir anlamda TV yaratmıştır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1088

Bu tahminlerden sonra, dünya için gerçek bir devrim ve Türkiye için de derin bir ihtiyaç alanını gündeme getirmek istiyorum. Bu alan, "geleneksel eğitim"in yerini alma yolunda hızla ilerleyen "öğrenme" olgusudur. Learning Based Education bu alandaki tek norm olmaya doğru gitmektedir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1088

"Nüfusunun %40'ı 25 yaş altı genç insanlardan oluşan ülkemizin bugün ve gelecekte en çok ihtiyaç duyacağı teknoloji -ki bunlara soft-teknolojiler[1] diyebiliriz-, kendi dışındakilerin onun adına yararlı olacağına karar verdiği konuların öğretilmesi yerine geçecek olan şu soft-teknoloji alacaktır.

""kendi belirlediği ihtiyaçlarını:
-      kendi öğrenme hızında,
-      kendi öğrenme stiline uygun olarak,
-      kendi uygun gördüğü zamanlarda ve de
-      içinde bulunabileceği çeşitli gerçek yaşam durumları içine gömülü olarak
öğenebileceği ortamlar -learning climates- yaratılması""" http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1088

Bu tür öğrenme ortamları dünyada giderek yaygınlaşmakta ise de, buna en çok ihtiyaç olan ülkenin Türkiye olduğu aşağıdaki grafikten görülmektedir:  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1088

"Eğitim konusunda çalışan diğer kurumlardan farklı olarak, kişilerin eğitsel ihtiyaçlarını belirlemede ve de gidermede olağanüstü bir genetik beceriye sahip olduklarına, bu nedenle de onlara bir şeyler öğretmeye çalışmak yerine, belirledikleri öğrenme ihtiyaçlarını giderebilecekleri ortamlar yaratmaya çalışmaktadır.

*     Bu yaklaşım, çoğunluğun alışkın olduğu ""öğretme"" yaklaşımına zıttır ve bu nedenle de topluma anlatılması güç olmakta, destekleme imkânı olan kuruluşlar da -potansiyel sponsorlar-, gerçek ihtiyaçlara pek cevap vermese de, topluma daha kolay ""satılabilecek"" olan içeriği zayıf-kabuğu parlak projeleri desteklemeyi tercih etmektedirler. Biz vakıf olarak ise, israrla, açıkladığımız yaklaşımı yaygınlaştırmaya çalışıyoruz." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1088

WCDMA teknolojisi, mükemmel bir öğrenme ortamı olabilir. Hele günümüz bilgi kaynaklarının giderek digital ortamlara aktarıldığı dikkate alındığında, Anadolu'nun en ücra köşesindeki bir kişinin tek başına, istediği herhangi bir beceriyi kazanması mümkün görünmektedir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1088

Çünkü, WCDMA gibi ileri bir hard-teknoloji ile "öğrenmeye dayalı eğitim" gibi bir soft-teknoloji evliliği yalnız Türkiye açısından değil global açıdan bir "sıçrama" sayılabilecektir.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1088

Burada bir sorun vardır ve sorun, tarafların sorunun tanımı üzerinde anlaşmaksızın iddialarını çarpıştırmalarıdır.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1085

Birçok toplumsal sorunumuzdaki durum benzerdir. Tanımlanmayan sorunlar için sınırlı kaynaklarımızı tüketiyoruz. Herkes kendini haklı ve mağdur sayıyor. Kör döğüşü bu değil midir? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1085

"Kısa vadeli çözüm ise, tüm eğitim kurumlarının (ilköğretim ve yüksek öğrenim dahil) diploma vermenin özel bir merkezi yetkinlik sınavında kabul edilebilir bir başarı vektörü gerçekleştirmesine bağlanması, mezuniyette ise sadece bir transcript belgesi verilmesidir. Bu belgeyi elinde tutan kişinin çeşitli derslerdeki -tek tek- başarı düzeyleri sıralanır ve kesinlikle başardı-başaramadı gibisinden bir ""sonuç başarı"" ifade edilmez.

Bu belgeyi inceleyen kişiler, aradıkları bilgi beceri alan(lar)ında kabul edilebilir bir başarıya rastlarlarsa o kişinin o yetkinlik(ler)ini değerlendirebilirler." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1081

 İnanılması güçtür ama Kürt sorunu tanımlanmış bir sorun değildir! http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1080

Bir zamanlar ünlü bir sanayicimiz, Türkiye'nin teknoloji üretmekteki zaafiyetine karşı "parayı bastırır teknolojiyi alırsın" derdi. Kendisinin de hazır bulunduğu bir konferansta, teknoloji transferinin futbolcu transferine benzemediği, para vererek alınabilen teknolojinin ancak rekabet gücü düşük teknolojiler olacağı, zaten böyle olmaması halinde de teknoloji üreten ülkelerin bunu sürdüremeyeceği, sürdürebilmeleri için kurnaz ama saf uluslara ihtiyaç olduğunu anlatmıştım. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1080

Sorun tanımlama olarak adlandırdığımız teknoloji aslında Sorun Çözme Yeteneği[1] adı verilebilecek daha üst ve bir dizi teknolojiden ibaret bir kültürdür. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1080

Bu akımların yön ve şiddetini, ardındaki ekonomik itme gücü (ve onun da ardındaki güç türleri) belirliyor. O halde, bir toplum içinde birilerinin farkına varıp da "bizim bu kültüre (yani yüksek sorun çözme yeteneği kültürüne) ihtiyacımız var" demesi bir kültür akımının doğmasına yetmiyor. Nitekim, Osmanlı İmparatorluğu ya da cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki bu tür "kültür reformu" girişimlerinin genelde başarılı olamayışının nedeni budur[2]. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1080

Şu kabul edilmelidir ki, Kürt sorunu ile yatıp kalkanlar dahi, en önemli sorunun, Kürt Sorunu'nun tanımlanmayışını bir sorun -hem de en önemlisi- olarak görmemektedirler. İlk adım, bunun tam anlaşılması olmalıdır. İşin en az yarısı budur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1080

Töreyi uygulayacak olan ekip olası bir kan davasını önlemek için peşinen ailenin tüm bireylerini ortadan kaldırmak gibi bir sorun çözme yöntemi buluyorlar. Bu dahiyane fikirde herhalde akraba evliliklerinin bu denli yaygın olmasının payı büyüktür. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1079

"Bütün bu ""konuşulanlar"" arasında ""konuşulmayanlar"" -yani saklı içerik- yoluyla verilen güçlü bir mesaj var: ""töreler, hiçbir şekilde üzerinde konuşulmaması gereken mutlak doğrulardır"".

Yani birileri çıkıp da, ""sizin törelerinize çarpayım; bu töre dediğiniz ilkellikleri sorgulamak hadi sizin kafanıza sığmıyor, peki bu kadar okur-yazar takımı iri iri laflar edip sanki olayın derin temellerini açıklıyormuş pozları takınacaklarına, birlikte yaşamanın en basit ve vazgeçilmez kurallarını belirleyen yasaların yerine geçirilen töreleri sorgulamak hiç mi akıllarına gelmiyor?"" demez mi?" http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1079

Bir imparatorluk sorgulamayıp itaat etme (ezber, biat, itaat) nedeniyle battı. Yerine kurulan cumhuriyet aynı nedenlerle batacak. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1079

Aklına gelenleri doğru sanıp üstelik bunları başkalarına benimsetmeye eğitim adını veren insanımız, ezberi hala belleme sanmaktan nasıl kurtulacak ya da kurtulabilecek mi? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1079

Öğrenme devrimi adıyla -tabii ki sınırlarımızın dışında- gelişen akım olduğu dikkate alındığında, "alan okur-yazarlığı" konusundaki en etkili aracın da insanlarda ihtiyaç yaratmak olduğu kolayca görülebilir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1078

Şimdi size, bunların tam aksine, öğrenmeyi değil cahil kalmayı özendiren ve bunu sürekli yapan kurumlarımızdan üç örnek: http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1078

Bu birbirinden farklı örnekler çoğaltılabilir. Ama dikkat edilirse tümündeki felsefe aynıdır: Her ne sistem kurulacaksa, en aptal, en cahiline göre yapılmalı. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1078

Böylece, insanlara "alan okur-yazarlığı" kazandırabilecek en etkili araç kenara itilmekte, giderek negatif seçim desteklenmektedir. Halbuki evrim ise bunları ayıklıyor. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1078

Bir anlayış ki doğa kurallarının aksini zorlar, o sistemin yürümesi zordur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1078

Sadece töre değil sorgulanmayan her şey ezber'dir. Bir toplumda sorgulamamanın kendisi bir töre halini almışsa, -esas anlamı doğru-iyi-güzel de olsa- zaman içindeki anlam kaymaları nedeniyle, benimsenip yaygınlaşmış ahlaki davranış biçimleri anlamındaki "töre" kavramı sonunda cinayet nedeni "töre"ye dönüşmektedir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1075

Toplumdaki sorunların hemen hepsi "soru sormadan itaat etmek, biat etmek" ile ilişkilendirilebilir. Ama töre cinayetleri denilen olgu tam olarak ezberin, yani soru sormadan itaat etmenin sonucudur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1075

Türkiye sorunları üzerinde düşünen, konuşan, yazan bunca insanımız var. Nasıl olabiliyor da, tüm sorunlara girdi oluşturabilen (kök neden, root cause) "soru sormamak = biat = ezber" kök sorununu kendisine dert eden birkaç kişi çıkmıyor. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1075

Töre cinayetleri ile uğraşmak için yurt içinden ve özellikle yurt dışından ilgi gösteren çok sayıda kişi ve kurum var. Yurt dışındakileri anlıyorum. Peki yurt içindekilerin -çoğu da eğitimle meşgul- akıllarına "bu neyin töresidir?", "acaba bu töre denilen şey başka alanlarda da var mı?", "acaba benim de benzer ezberlerim var mıdır?" diye hiç düşünmezler mi? http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1075

Terör adını verdiğimiz çağımız savaş türü karşısındaki başarı düzeyimizin düşüklüğünün nedenine bir de böyle bakınız.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1073

Tatmin bekleyen ihtiyaçlar bazen garip görünüşlü, çevre tarafından yadırganan sorunlara dayalı olabilir. Başarılı girişimcilerin çoğu da böyledir. Örneğin, büyük hesap tablolarının yatay ve düşey toplamlarının tutturulması sorunu, 1978 yılında Visi Calc  adlı bilgisayar programını yazan genç çocukları dolar milyarderi yapmıştır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

Bir Girişim Destekleme Ajansı'nın önemli işlevlerinden birisi, ait olduğu yöre için geçerli olabilecek iş fikirlerinin derlenip yayımlanmasıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

Bir toplumdaki insanların becerileri ne kadar gelişmişse, yaratılabilecek işlerin hacmi de o denli fazladır. Bir kişiye kazandırılan beceri, o kişinin yeni mal ve hizmetler arzetmesine, onu pazarlamasına, dolayısıyla çevrenin o mal veya hizmete ihtiyaç duymasına sebep olabilir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

Beceri öylesine sihirli bir kavramdır ki, kendi ihtiyacını kendi yaratan bir mal gibidir. Dolayısıyla İş Yaratmanın en kolay yollarından birisi, kişilere yeni beceriler kazandırılmasıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

Bir toplumdaki iş hacmi, o toplumdaki kişilerin ortalama beceri düzeylerine -beceri dokusu denilebilir- bağlıdır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

Girişimciliğin en önemli unsuru ise, etrafına bakmayı bilme yeteneğidir. Buna yetenek denilebileceği gibi, sonradan kazanılabilecek bir beceri de denilebilir. Çevresindeki sorunlara birer iş  imkânı olarak bakabilen, kişi ve kurumların dile getirmedikleri ihtiyaçlarını saptayabilen kişiler gerçek girişimcilerdir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

Sorunları birer imkân haline dönüştürmek, bir kişinin en değerli niteliğidir. Aynı olgu, toplumlar için de geçerlidir. Yüksek işçi ücretleri sorununu bir avantaj gibi kullanarak, Dünyanın en gelişmiş robot endüstrisini kuran ve işçilere de bunların tasarım, üretim, programlama ve bakım işleri gibi daha üst fonksiyonları yapabilecek becerileri kazandırıp, verdikleri yüksek ücretlerin bu defa tam karşılığını almayı becerebilen Japonlar bu duruma en iyi örnektir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

"Bu açıdan bakıldığında, sürekli gelir sağlayan işler, bir bakıma o işlerde çalışanların en önemli kaynağını (risk alma yeteneğini) sürekli aşındıran birer törpüdür. Özellikle kamu görevleri, bu bakımdan kayda değerdir.

Bu önemli sakıncayı ortadan kaldırmak için önlem geliştiren ülkelerde, girişimciyi cesaretlendirmek için belli bir süre (1 yıl gibi), sabit bir ücretle desteklemek gibi yöntemler kullanılmaktadır (İngiltere'deki Enterprise Allowance Scheme  gibi)." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

Girişimciliğin bir bölümü aileden ve sosyal çevreden gelirse de bir bölümü eğitimle pekiştirilebilir. Özellikle İş Yaratmayı bir iş haline getirmiş ülkelerde bu amaçla uygulanan programlar mevcuttur. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

Kamu adına kural koyanlar genellikle, bazı suistimalleri önlemek, kötü niyetli bazı girişimcilerin kuralların boşluklarından yararlanarak haksız kazanç sağlamalarına engel olmak için, işleri zorlaştırıcı ek kurallar koyarlar. Bunlar delindikçe yeni ek kurallar getirilir. Bunlar, kötü niyetlileri engelleyemez. Çünkü onların işi kuralları kötüye kullanmaktır. Ama diğer yandan dürüst girişimciler bundan büyük zarar görürler, bir kısım girişimciler de tamamen cayarlar. Özet olarak, İş Yaratma konusunda uygun ortam oluşturmak için, girişimcilerin önlerindeki engeller kaldırılmalıdır  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

Bir anlamda sürekli olarak yeniye doğru değişme demek olan innovation, bir girişimin ayakta kalıp kalamıyacağını belirleyen önemli bir faktördür. Innovation, genellikle teknolojik alan için geçerli sanılırsa da burada kastedilen her alanda sürekli iyiye doğru değişimdir. Yönetimde, teknolojide, pazarlamada, ilişkilerde velhasıl iş ile ilgili her şeyde! http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

"Bir iş in yaratılması için gereken koşullar buraya kadar özetlenmiştir. Görüleceği üzere bu süreç basit değildir. Bu süreci karmaşık ve meşakkatli bularak reddedenler bulunabilir.  Bunların bir bölümü başka yollarla gelir sağlayabilirler de!

Ancak bir toplum için, bugünün acımasız rekabet dünya'sında varlığını sürdürebilmenin bundan başka yolu mevcut değildir." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

Azgın deniz dalgalarıyla başa çıkmanın en kolay yolu onlara direnmek değil, onunla birlikte hareket etmeye çalışmaktır.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=582

Bugün kuş cenneti olarak bilinen yerde yerli yabancı yüzbinlerce insana satılan şey sadece, yörenin “kuşların konaklama yeri” olmasıdır ve bizler tarafından değil, bu tür potansiyelleri kolayca gören yabancılar tarafından keşfedilip Dünyaya tanıtılmıştır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487

Öğrenmeyi bir zevk değil bir külfet haline getirmiş olan eğitim sistemimiz, yeni beceriler kazanmayı gözünüzde büyütmenize neden olabilir.  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487

İş aramanın tekniklerini öğrenmeniz, onbinlerce işsize bu teknikleri öğreterek, iş bulabildiği takdirde de paranızı ödemesine yol açabilecek bir iş fikridir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487

"Ülkemizdeki işsiz insanların çoğunun geçerli bir becerisi olmadığı bilinen bir gerçektir.

Ama onlar, buna rağmen birilerinin kendilerine iş verebileceği ümidini taşırlar. Belki verebilir ama verilebilecek iş ancak çok basit, dolayısıyla da ücreti çok düşük bir iş olacaktır. Onbinlerce insana da zaten bu şekilde basit işler bulunamaz. Bulunabilse dahi, o tür işlerden başka bir iş yapamayan insanlardan oluşan bir toplum varlığını sürdüremez. Beceri kazanmanın önemi de işte buradadır." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487

"Elektronik eşyaların hayatımızı tıkabasa doldurduğu bir Dünyada yaşıyoruz. Fakat bunların çoğunun bakım ve onarımını doğru şekilde yaptıramayız. Televizyonunun içindeki tozları yılda bir defa temizleten kimse hemen hemen yoktur. Yaklaşık 10 milyon TV alıcısının %20'sinin yılda bir defa temizlenmesi, 1600 kişiye ayda yaklaşık 5 milyon liralık gelir demektir. Yatırımı ise hemen hemen hiçtir. Beceri hariç!

Şimdi lütfen etrafınıza bir de böyle bakınız. Hangi becerileri kazanırsanız, hangi iş fikirleri doğar?" http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487

Patent genellikle, bir “püf noktası” olan, bazı yanları mutlaka “gizlenen” bir sır olarak sanılır. Gerçek ise öyle değildir. A.B.D. Patent Yasasına göre, bir buluşa patent verilebilmesi için, o konudaki tüm bilgilerin açıklanmış, buluşun, o konunun ortalama bir uzmanınca bir miktar deney yaparak tekrarlanabilir açıklıkta olması gerekmektedir. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487
"Bu kütüphaneye her hafta, A.B.D.'de yayımlanan bir de “Patent Resmi Gazetesi” gelir. Her hafta ortalama 5000 patent başvurusu yapılan bu ülkede kabul edilip incelemeye alınan başvurular, bu resmi gazetede bir özet ve bir kroki ile birlikte yayımlanmaktadır. Ayrıca başvuruyu yapan kişinin tam adresi de yayımlanır. Böylece, daha patent alınmadan dahi bazı ilişkileri kurabilirsiniz.

Bu resmi gazete bile, bu ülkede nasıl bir “buluş fırtınası” yaşandığını, insanların nasıl birbirlerinin fikirlerini anlayıp öğrenmek ve sonra da daha iyisini geliştirmek için yarıştıklarını göstermeye yeterlidir. 250 yıldır süren bu yarış Amerika'yı Amerika yapan sırdır." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487

Bu kütüphanenin, ülkemiz girişimcileri açısından bir dönüm noktası olacağına inanıyorum. Lütfen bir defa gidiniz. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487

Özet olarak, çevrenizi gözlemleyerek, iş fikri üretme çabalarınıza, yüksek tüketim gücüne sahip kesimlerden başlayınız. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487

Düşük gelirli kesimlerin tüketim gücü yerine bu defa “tüketim özlemleri” vardır. İyi gözlem yapabilen yabancılar bu gerçeği saptamışlar ve bu özlemleri birer gelire çevirmenin yolunu bulmuşlardır. Örneğin, araç telefonlarının birer prestij sembolü olduğunu, buna sahip olmanın onlara en azından manevi tatmin sağladığını gözlemleyen girişimciler, A.B.D.'de “dummy-phone” denilen araç telefonlarını üretmişlerdir. Normal olarak 2-3000$'a satılan araç telefonları yerine, dış görünüşü aynen aslına benzeyen ama içleri boş telefon taklitleri yapıp 100$'a peynir ekmek gibi satmışlardır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487

İngiltere'deki bir yerel radyo istasyonu, işini kaybetmiş kişilerin ailelerine, çeşitli faydalı önerilerde bulunmaktadır. (İnşallah bir gün bizim radyolarımızdan bir veya birkaçı da benzer programlar yaparlar!) http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487

Sabit gelire (ücretli çalışmak vbg) alışmış insanların kendi işlerini kurmaları bu nedenden ötürü biraz güçtür. Bu sadece bizde böyle değildir. Örneğin İngiltere'de de, sabit gelirle çalışmaktayken kendi işini kurmak isteyenlerin bu çekingenliklerini yenebilmek için “enterprise allowance scheme” -ki buna 'girişim izni programı' denilebilir- adı verilen bir yöntem uygulanmaktadır. 1 yıl süreyle haftada 40 pound (ki oraya göre az bir ücrettir) ödeme yapılarak izinli sayılan ücretliler, böylelikle cesaretlendirilerek girişimciliğe ayak atarlar. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487

Düşük gelirli kesimler üzerinde gözlem yapmış olanların yakından bildiği bir gerçek, onların yüksek gelirli kesimlerden daha az tasarrufa eğilimli olduklarıdır (bu gariptir ama gerçektir).  http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487

Aile bütçelerinin iki yakasını biraraya getirmedeki en önemli sıkıntı, öngörülemeyen giderlerdir. Bir anda çıkagelen bir ödeme zorunluğu, zaten sıkıntıda olan bir aileyi çok zor duruma düşürebilir. Bu gibi durumlarda düşülen panik, harcamaları daha da “mantık dışı” hale getirir. Bir yangın halinde -eğer evvelce bir önlem alınmamışsa- nasıl ki insanlar şaşırır ve gereksiz işler yaparak yangını daha da büyütürlerse, ani ödeme ihtiyaçları da böyledir. Buna karşı yapılabilecek tek şey, “önceden hazırlık”tır. Yani geliriniz ne olursa olsun, bir kenara ufak ufak bir “acil durum parası” ayırmaktır. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=487


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder