12 Mayıs 2020 Salı

KATİP ÇELEBİ'NİN MEZARI HAKKINDA BAZI ALINTILAR




KATİP ÇELEBİ'NİN MEZARI HAKKINDA BAZI ALINTILAR


1/
Katip Çelebi'nin Mezarı
Bundan iki yıl önce İstanbul Üniversitesi’nde (2010 Avrupa Kültür Başkenti sürecinin de katkısıyla) yeni bir çalışma başlatmıştık. “Geçmişten Günümüze İstanbul Programı” isimli bir etkinlikler demetiydi. Bu çalışmada “Dünden Bugüne İstanbul Seminerleri”, “Lezzet-i İstanbul Söyleşileri” ve “İstanbul’u Arayış Sergileri” gibi çeşitli etkinlikler düzenlemiştik. Bu etkinliklerden birini de Kâtip Çelebi’ye ayırdık. UNESCO ölümünün 400. Yılı vesilesiyle 2009 yılını Kâtip Çelebi’ye armağan etmiş; ancak her zamanki gibi o yıl da pek bir çalışma yapılmadan sönüp gitmişti. Biz de mezarı İstanbul Üniversitesi’nin doğal kampüs alanı içinde olan bu önemli şahsı anmak için bir günlük konferans düzenledik. Konuğumuz ise Prof. Dr. Mustafa Kaçar’dı. Bize dünyaca ünlü bu bilim insanını anlatacaktı; ayrıca kendisiyle aynı alanda doktora yapmakta olduğum arkadaşım Melikşah Kaçar’ın sanat danışmanlığını yaptığı “Kitaplarla Konuşan Âlim” isimli belgesel filmi de gösterecektik. Üniversitelerde organizasyon tecrübeniz varsa (ya da herhangi başka yerde) katılımcı sayılarına pek üzülmemeniz gerekir. Renkli denebilecek böyle bir etkinliğe bile pek az insan gelmişti. Neyse ki organizasyonu başarıyla atlattık ve katılımcılarla birlikte ekip de Kâtip Çelebi hakkında pek çok şey öğrendi.
İstanbul Üniversitesi’nde gerçekleştirdiğimiz bu etkinlikten sonra bir başka Kâtip Çelebi organizasyonunda bulduk kendimizi. Bu sefer yer İstanbul Teknik Üniversitesi’ydi ve orada da benzer bir temayla anıldı bilim insanı. Bir farkla, orada konuklar daha fazlaydı ve TRT ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ortak çalışması olan “Kâtip Çelebi” isimli bir başka belgesel izlettirildi. Bu tarihten çok önce de Kâtip Çelebi’nin Unkapanı’ndaki mezarını ziyaret etmiştim. Unkapanı’nda yer alan mezar İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) diye bildiğimiz yapıların arasında kaybolmuş durumda. Yanına birkaç isim daha medfun. İstanbul’un ilk belediye başkanı olarak kabul edilen Hızır Bey bu isimlerden biri. Alan küçük bir hazire (mezar alanı) şeklinde. Bugün antrepolar arasına sıkışmış bu küçük mezarlık Atatürk Bulvarı’na yakın ama gözlerden uzak ziyaretçilerini bekliyor, aslında pek geleni gideni de yok. O belgeselleri izlerken Cihannüma isimli eserin yazarı kimdir şeklinde yıllar evvel girdiğim bir Devlet Parasız Yatılı Sınavı sorusu aklıma gelmişti. Sorunun cevabını biliyor olmama rağmen ne müellifini tanıyordum ne de eser hakkında iki kelam edecek bilgim vardı. O zaman dönüp dolaşıp gene âlimin kim olduğunda iş bitiyor.
Kâtip Çelebi 17. asırda İstanbul’da yaşamış bir bilim insanı. Tarih, coğrafya ve bibliyografya alanlarında uzmanlaşmış ve kendisine ait devasa bir kütüphanesi olduğunu bildiğimiz meraklı ve üretken bir âlim. Asıl adı Muhammed bin Abdullah. Kâtipliği ordudaki görevinden miras. Rivayete göre kendisine yüklü bir miras kalıyor. Karısının onca itirazına rağmen kendisini ilme adıyor ve dünyanın çeşitli yerlerinden kitaplar satın alarak, kütüphanesinde topluyor. (Ölümünün ardından karısının bu kitapları sattığı düşünülmekte.) Arapça, Farsça ve Latince’yi biliyor oluşu dünya genelinde üretilen bilgiyi rahatlıkla anlayabilmesini sağlıyor. Kâtip Çelebi’nin şu an elimizde olan ve bazıları maalesef kaybolmuş pek çok eseri mevcut. “Cihannüma” isimli ünlü coğrafya kitabı, on beş bin kitap ve bir o kadar yazarı tanıttığı “Keşfü’l Zünun” isimli bibliyografya çalışması en bilindik eserlerinden. Osmanlı’ya matbaayı getiren İbrahim Müteferrika’nın Sahaflar Çarşısı’nda yer alan heykeline bir gün göz atarsanız, Türkçe kitabesinde bastığı 17 kitap arasında Kâtip Çelebi’nin de eserlerine rastlayacaksınız: Tuhfet-ül Kibar fi Esfar el-Bihar, Takvim el Tevarih ve Cihannüma. Yazılmalarından iki asır sonra basılan bu eserler 17. yüzyılda İstanbul’da yaşamış iki büyük bilgin arasında bir köprü görevi görüyor.
Kâtip Çelebi’nin kütüphanesine sahip değilsek de pek çok eseri elimizde, İbrahim Müteferrika sayesinde. Ondan geriye kalan bir de mezarı var. Bugün mezar lalettayin bir şekilde öylece duruyor. Bir Allah’ın kulu çıkıp da bu alanın üzerini örteyim de mezar taşları yağmur, kar ve diğer doğa olaylarından zarar görmesin dememiş. Ne ilim camiası Kâtip Çelebi’yi sahiplenmiş ne de İstanbul Büyükşehir ve Fatih (eski Eminönü de dâhil) Belediyesi Hızır Bey’i. Hani gönlümden geçen dört başı mamur bir türbe, kim bilir belki kütüphane ile birlikte bir Kültür Merkezi. Bu alan İMÇ olarak tasarlandığı için (kurulduğu dönemde belki anlamlıydı ama artık eski işlevselliğinden eser yok) bölge ticari amaçlı olarak ziyaretçi çekiyor. Neden İMÇ’yi yapan mimarlar ya da yaptıranlar projede Kâtip Çelebi faktörünü devre dışı bırakmışlar ki? Güzel bir çalışmayla projeye renk bile katabilirdi. Yaşadığı dönemde ve sonrasında hak ettiği ilgiyi göremeyen bir âlim olarak konferanslarda kendinden söz ettirmeye devam ediyor ama işte o kadar. Talihsizlik bugün bile peşini bırakmış değil. Sonuçta Mimar Sinan Üniversitesi’nin Mimar Sinan’ı boşladığı ve umursamadığı bir Türkiye’de, bu durum da anormal sayılmamalı. Bu meyanda İzmir’de kurulan Kâtip Çelebi Üniversitesi’nin de sadece isimden ibaret olması şaşırtıcı olmayacaktır.
İstanbul’da Aydın Menderes ve Turgut Özal’ın anıtmezarları yapıldı. Her biri büyüklükte diğeriyle yarışacak nitelikte. Kâtip Çelebi (ve Hızır Bey) böyle bir anıtmezar istemese gerek. Mütevazı ve anlamlı bir yapı İstanbul’un Unkapanı bölgesine çok yakışacaktır. Yıllar evvel Atatürk Bulvarı buradan geçince İstanbul’un bu en eski Müslüman yerleşim alanını da birbirinden kopardı. Gezerken de sanki birbirinden iki farklı yermiş gibi gelir insanlara Zeyrek ve Vefa-Süleymaniye. Hâlbuki bu iki yerleşim yeri birbirini tamamlayan semtleridir İstanbul’un. Bugünkü haliyle Zenbilli Ali Efendi (Fatih döneminin ünlü kadısı) yolun bir tarafında Şeyh Ebu’l Vefa (Fatih döneminin ünlü tarikatı Zeyniliğin kurucusu) öbür tarafında kaldı. Gazanfer Ağa Medresesi ile Şehzadebaşı da hakeza öyle. Burası Bozdoğan Kemeri’nin suyla birbirine bağladığı bir bölge, artık onun içinden de su akmıyor ya hadi neyse. Hani Kâtip Çelebi’yle ilgili böyle bir anıtmezar inşa edilirse bölge ayrıca anlam kazanır.
 Söz konusu bölge İstanbul’un medreseler bölgesi, bir nevi ilim yuvası. Kâğıt üzerinde halen de öyle. Birkaç büyük kampüsüyle İstanbul Üniversitesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi burada yer alıyor. O yüzden yapılacak ve aktif olarak çalışacak bir Kültür Merkezi öğrencileri bile bünyesine çekebilir. Yazıyı hazırlarken Kâtip Çelebi’nin bir heykeline de rastlamadım (belki sizler rastlamışsınızdır). Bazı okuyucularım iyi ki yapmamışlar diyor olabilir. Şöyle bir gözümün önüne getiriyorum İstanbul’daki heykelleri. Sarayburnu’nda yer alan Piri Reis Heykeli, Azapkapı’da yer alan Mimar Sinan Heykeli ve Fatih Sultan Mehmed’in Saraçhane’deki heykeli. Galiba İstanbul’un en güzel heykeli Barbaros Hayrettin Paşa’nın Beşiktaş’taki heykeli. Gene bu güzellikte bir heykel de Kâtip Çelebi’yi yâd etme noktasında başarılı bir çalışma olabilir. İlgilenenlere duyurulur.     

---------------.
2/

KÂTİP ÇELEBİ’NİN KABRİ DEĞİŞTİRİLDİ

En büyük tahribatın Aksaray ve Şehzadebaşı arasında yapıldığını söylediniz. Peki, Unkapanı’nda gibi tahribatlar yapıldı?
Manifaturacılar Çarşısı’nın olduğu yerde de bir cami vardı. Oradaki camiyi yıkıp şimdiki çarşıyı yaptılar. İçine birde uygunsuz, alakası olmayan Kâtip Çelebi’nin mezarı diye bir de taş koydular. Mezar taşını Dr. Adnan Adıvar yazmıştır diye bir de ilave yaptılar. İMC çarşısının ortasındaki o mezar Katip Çelebi’nin kabri değildir. Önceden oranın etrafı bir hazireydi. Etrafına da muntazam bir duvar yapılmıştı, hazireyi korur diye. Sonra o duvar yıkıldı, kabirler yıkıldı. Mezar taşları yok oldu. Katip Çelebi’nin kabri olarak da çarşının içinde başka bir yer uyduruldu.”. http://www.milligazete.com.tr/haber/908107/osmanli-hic-kilise-yikti-mi
---------------------.
3/

4/
5/
6/
Gü­nü­müz­de İMÇ blok­la­rı­nın ara­sın­da ka­lan kab­ri 1957’de­ki 300. an­ma yı­lı için 1953’te ye­ni­den ya­pıl­mış­tır. Kâ­tip Çe­le­bi’nin me­za­rı­nın 1900’lü yıl­la­ra ka­dar var­lı­ğı­nı ko­ru­ma­sı­nın bü­yük bir öne­mi ha­iz ol­du­ğu­nu be­lir­ten Sa­rı­ca­oğ­lu, sad­ra­zam­la­rın bi­le bir son­ra­ki mu­ha­lif ha­va ile ka­bir­le­ri­nin yı­kı­la­bil­di­ği­ne, böy­le bir or­tam­da Mi­za­nü’l-Hak yaz­mış Kâ­tip Çe­le­bi’nin kab­ri­nin ayak­ta kal­ma­sın­dan ona gös­te­ri­len iti­ba­rın de­re­ce­si­ni de an­la­ya­bi­le­ce­ği­mi­ze dik­kat çek­ti.”. https://www.bisav.org.tr/Bulten/17/367/kurtulusun_iki_yuzu_hakikat_ve_siyaset_350_olum_yildonumunde_katip_celebi
7/
8/
9/


Mezarı ıslah Katip
Kâtip Çelebi'nin mezarı daha iyi bir yare nakil ve ıslah edilecekmiş. 1608 senesinde Istanbulda doğup 1657 de gne tstanbulda vefat eden bu büyük Türk âliminin şöhreti garpte de yayılmıştır.
Asıl adı Mustafa olan Kâtip Çelebi’nin «Hacı Halife», «Hacı Kalfa» diye de lâkapları vardır. Garplılar onu «Hacı Kalfa» diye daha ziyade tanırlar.
Babası Abdullah isimli bir askerdir. Kü­çük Mustafa da bu mesleğe girmiş, dördüncü Muradın saltanat yıllarında Anadolu, Iran ve İrak seferlerine iştirak etmişti.
Okuması, yazması olduğundan, hesap işlerinde kullanılırdı. Âlimlerden ders aldı; daima kütüphanelerde çalıştı. 1683 te Hicaza da gittiği için «Hacı» lâkabını aldı.
1635 te İstanbula döndükten sonra epeyce büyük paralara tevarüs etti. Kâtiplik vazifesinden çekilerek servetinin mühim bir kısmile kitaplar aldı. Kendini ilme verdi.
Ayni zamanda riyaziye ve heyet ile de uğraşıyordu. Lâtince öğrenmeğe çalışı­yordu.
1648 de Kâtip Çelebiye başmuhasebeci ikinci halifeliği tevcih olundu. Garplılar arasında «Hacı Kalfa» diye şöhret bulması bundan dolayıdır.
Çelebi, «Mizanülhak fi ihtiyarül’ahak» edilecek olan Ç © l@ lb > i isimli eserinde kısmen tercümeihalini yazar.
En mühim eseri «Keşfüzzünun an e şâmili, kütübü fünun» dur ki, bu, büyük bir blb llyografya lügatidir. Üç yüz kadar ilim n fen şubesine ait 14501 kitabı hece tertlbUt tahlil eder. Çelebinin arapça yazdığı bu eser bundan bir asır evvvel Alman Flügel tarafından lâtinceye tercüme edildi. Sonra almanca vo İngilizce de basıldı. Diğer Türk âlimleri bu esere zeyl yazmışlardır.
Diğer ehemmiyetli eserleri: Takvimüttevarlh ki tarihi vakaları, tarih rakamları sırasile hulâsa eder. (Avrupa dillerine çevrilmiştir.)
Tuhfetülkibar fi esfarilhibar, deniz muharebelerini anlatır ve türkçedlt.
Cihannüma, en eski coğrafya kitabimizdir.
Bunlardan maada. Çelebinin, tarihe, coğrafyaya, tercümelimle, kitap bilgisine, edebiyata, dini İlimlere dair arapça ve kısmen türkçe on altı eseri vardır.
BursalI Tahir ve Ahmed Refik, Kâtip Çelebiye dair risaleler neşretmlşlerdir.
Mezarı, Vefadan Zeyreğe İnen caddenin sol tarafındaki kendi adile anılan ve yanan mektebin bahçesindedir.”. https://core.ac.uk/download/pdf/38328534.pdf
-------------.
10/
“1952 yılında Kâtib Çelebi’ye yeni bir mezar yaptırılmış ve Adnan Adıvar tarafından bir de kitabe yazılmıştır.111 Mezarın arkasındaki duvar üzerinde
-----------.
111 Orhan Şaik Gökyay, “Kâtib Çelebi,” İslâm Ansiklopedisi, c.VI, İstanbul, M.E.B., 1967, s.433. O.Ş.Gökyay, mezarın 1953 yılında yaptırıldığını kaydetmiş ise de mezar üzerindeki tarih 1952’dir.
---------------------.
bulunan ve aşağıya aktardığımız kitabe metni 112 Adıvar’ın Kâtib Çelebi’ye olan hayranlığı yanında onun yazılarında sık rastladığımız ifadeleri de içermektedir:
Kâtip Çelebi – Hacı Halife
Ortaçağlardaki ilim inkilâbını müsbet ilimler ve hür fikirler yoluiyle
Türkiyeye ilk tanıtan cihanşûmul bir şöhrete sâhib
Kâtib Çelebi Mustafa bin Abdullahın ruhu için fatiha
Doğumu 1017 Hicri – Vefatı 1067
Kabrin yeniden tanzim ve ihya tarihi 1952 efrenci
112 Mezar ve kitabe bugün Atatürk Bulvarı üzerinde, Saraçhane ile Unkapanı arasında bulunan İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nın (İMÇ) 3.Blok’unun girişindedir. O.Bayrak’ın İstanbul’da Gömülü Meşhur Adamlar (1453-1978), Türkiye Anıtlar Derneği İstanbul Şubesi Yayını No.5, [İstanbul] 1979, s.152.
11/
“27 Zilhicce 1 067 (6 Ekim 1657) sabahı vefat ederek Zeyrek Camii civarındaki kabristana gö- müldü.”. http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c25/c250026.pdf
----------.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder