KATİP ÇELEBİ'NİN MEZARI HAKKINDA BAZI
ALINTILAR
1/
Katip Çelebi'nin Mezarı
Bundan iki yıl önce İstanbul Üniversitesi’nde (2010 Avrupa Kültür Başkenti
sürecinin de katkısıyla) yeni bir çalışma başlatmıştık. “Geçmişten Günümüze
İstanbul Programı” isimli bir etkinlikler demetiydi. Bu çalışmada “Dünden
Bugüne İstanbul Seminerleri”, “Lezzet-i İstanbul Söyleşileri” ve “İstanbul’u
Arayış Sergileri” gibi çeşitli etkinlikler düzenlemiştik. Bu etkinliklerden
birini de Kâtip Çelebi’ye ayırdık. UNESCO ölümünün 400. Yılı vesilesiyle 2009
yılını Kâtip Çelebi’ye armağan etmiş; ancak her zamanki gibi o yıl da pek bir
çalışma yapılmadan sönüp gitmişti. Biz de mezarı İstanbul Üniversitesi’nin
doğal kampüs alanı içinde olan bu önemli şahsı anmak için bir günlük konferans
düzenledik. Konuğumuz ise Prof. Dr. Mustafa Kaçar’dı. Bize dünyaca ünlü bu bilim
insanını anlatacaktı; ayrıca kendisiyle aynı alanda doktora yapmakta olduğum
arkadaşım Melikşah Kaçar’ın sanat danışmanlığını yaptığı “Kitaplarla Konuşan Âlim” isimli belgesel filmi de gösterecektik.
Üniversitelerde organizasyon tecrübeniz varsa (ya da herhangi başka yerde)
katılımcı sayılarına pek üzülmemeniz gerekir. Renkli denebilecek böyle bir
etkinliğe bile pek az insan gelmişti. Neyse ki organizasyonu başarıyla atlattık
ve katılımcılarla birlikte ekip de Kâtip Çelebi hakkında pek çok şey öğrendi.
İstanbul Üniversitesi’nde gerçekleştirdiğimiz bu etkinlikten sonra bir
başka Kâtip Çelebi organizasyonunda bulduk kendimizi. Bu sefer yer İstanbul
Teknik Üniversitesi’ydi ve orada da benzer bir temayla anıldı bilim insanı. Bir
farkla, orada konuklar daha fazlaydı ve TRT ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
ortak çalışması olan “Kâtip Çelebi”
isimli bir başka belgesel izlettirildi. Bu tarihten çok önce de Kâtip Çelebi’nin
Unkapanı’ndaki mezarını ziyaret etmiştim. Unkapanı’nda yer alan mezar
İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) diye bildiğimiz yapıların arasında kaybolmuş
durumda. Yanına birkaç isim daha medfun. İstanbul’un ilk belediye başkanı olarak
kabul edilen Hızır Bey bu isimlerden biri. Alan küçük bir hazire (mezar alanı)
şeklinde. Bugün antrepolar arasına sıkışmış bu küçük mezarlık Atatürk
Bulvarı’na yakın ama gözlerden uzak ziyaretçilerini bekliyor, aslında pek geleni gideni de
yok. O belgeselleri izlerken Cihannüma isimli eserin yazarı kimdir
şeklinde yıllar evvel girdiğim bir Devlet Parasız Yatılı Sınavı sorusu aklıma
gelmişti. Sorunun cevabını biliyor olmama rağmen ne müellifini tanıyordum ne de
eser hakkında iki kelam edecek bilgim vardı. O zaman dönüp dolaşıp gene âlimin
kim olduğunda iş bitiyor.
Kâtip Çelebi 17. asırda İstanbul’da yaşamış bir bilim insanı. Tarih,
coğrafya ve bibliyografya alanlarında uzmanlaşmış ve kendisine ait devasa bir
kütüphanesi olduğunu bildiğimiz meraklı ve üretken bir âlim. Asıl adı Muhammed
bin Abdullah. Kâtipliği ordudaki görevinden miras. Rivayete göre kendisine
yüklü bir miras kalıyor. Karısının onca itirazına rağmen
kendisini ilme adıyor ve dünyanın çeşitli yerlerinden kitaplar
satın alarak, kütüphanesinde topluyor. (Ölümünün ardından karısının bu kitapları
sattığı düşünülmekte.) Arapça, Farsça ve Latince’yi biliyor oluşu dünya
genelinde üretilen bilgiyi rahatlıkla anlayabilmesini sağlıyor. Kâtip
Çelebi’nin şu an elimizde olan ve bazıları maalesef kaybolmuş pek çok eseri
mevcut. “Cihannüma” isimli ünlü coğrafya kitabı, on beş bin kitap ve bir o
kadar yazarı tanıttığı “Keşfü’l Zünun” isimli bibliyografya çalışması en
bilindik eserlerinden. Osmanlı’ya matbaayı getiren İbrahim Müteferrika’nın
Sahaflar Çarşısı’nda yer alan heykeline bir gün göz atarsanız, Türkçe
kitabesinde bastığı 17 kitap arasında Kâtip Çelebi’nin de eserlerine
rastlayacaksınız: Tuhfet-ül Kibar fi Esfar el-Bihar, Takvim el Tevarih ve
Cihannüma. Yazılmalarından iki asır sonra basılan bu eserler 17. yüzyılda
İstanbul’da yaşamış iki büyük bilgin arasında bir köprü görevi görüyor.
Kâtip Çelebi’nin kütüphanesine sahip değilsek de pek çok eseri elimizde,
İbrahim Müteferrika sayesinde. Ondan geriye kalan bir de mezarı var. Bugün
mezar lalettayin bir şekilde öylece duruyor. Bir Allah’ın kulu çıkıp da bu
alanın üzerini örteyim de mezar taşları yağmur, kar ve diğer doğa olaylarından
zarar görmesin dememiş. Ne ilim camiası Kâtip Çelebi’yi
sahiplenmiş ne de İstanbul Büyükşehir ve Fatih (eski Eminönü de dâhil) Belediyesi
Hızır Bey’i. Hani gönlümden geçen dört başı
mamur bir türbe, kim bilir belki kütüphane ile birlikte bir Kültür Merkezi. Bu alan İMÇ olarak tasarlandığı için (kurulduğu dönemde belki anlamlıydı
ama artık eski işlevselliğinden eser yok) bölge ticari amaçlı olarak ziyaretçi
çekiyor. Neden İMÇ’yi yapan mimarlar ya da yaptıranlar projede Kâtip Çelebi
faktörünü devre dışı bırakmışlar ki? Güzel bir çalışmayla projeye renk bile
katabilirdi. Yaşadığı dönemde ve sonrasında hak ettiği ilgiyi göremeyen bir
âlim olarak konferanslarda kendinden söz ettirmeye devam ediyor ama işte o
kadar. Talihsizlik bugün bile peşini bırakmış değil. Sonuçta Mimar Sinan
Üniversitesi’nin Mimar Sinan’ı boşladığı ve umursamadığı bir Türkiye’de, bu
durum da anormal sayılmamalı. Bu meyanda İzmir’de kurulan Kâtip Çelebi
Üniversitesi’nin de sadece isimden ibaret olması şaşırtıcı olmayacaktır.
İstanbul’da Aydın Menderes ve Turgut Özal’ın anıtmezarları yapıldı. Her
biri büyüklükte diğeriyle yarışacak nitelikte. Kâtip Çelebi (ve Hızır Bey)
böyle bir anıtmezar istemese gerek. Mütevazı ve anlamlı bir yapı İstanbul’un
Unkapanı bölgesine çok yakışacaktır. Yıllar evvel Atatürk Bulvarı buradan
geçince İstanbul’un bu en eski Müslüman yerleşim alanını da birbirinden
kopardı. Gezerken de sanki birbirinden iki farklı yermiş gibi gelir insanlara
Zeyrek ve Vefa-Süleymaniye. Hâlbuki bu iki yerleşim yeri birbirini tamamlayan
semtleridir İstanbul’un. Bugünkü haliyle Zenbilli Ali Efendi (Fatih döneminin
ünlü kadısı) yolun bir tarafında Şeyh Ebu’l Vefa (Fatih döneminin ünlü tarikatı
Zeyniliğin kurucusu) öbür tarafında kaldı. Gazanfer Ağa Medresesi ile
Şehzadebaşı da hakeza öyle. Burası Bozdoğan Kemeri’nin suyla birbirine
bağladığı bir bölge, artık onun içinden de su akmıyor ya hadi neyse. Hani Kâtip Çelebi’yle ilgili
böyle bir anıtmezar inşa edilirse bölge ayrıca anlam kazanır.
Söz konusu bölge İstanbul’un medreseler bölgesi, bir nevi ilim
yuvası. Kâğıt üzerinde halen de öyle. Birkaç büyük kampüsüyle İstanbul
Üniversitesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi burada yer alıyor. O yüzden
yapılacak ve aktif olarak çalışacak bir Kültür Merkezi öğrencileri bile
bünyesine çekebilir. Yazıyı hazırlarken Kâtip Çelebi’nin bir heykeline de
rastlamadım (belki sizler rastlamışsınızdır). Bazı okuyucularım iyi ki
yapmamışlar diyor olabilir. Şöyle bir gözümün önüne getiriyorum İstanbul’daki
heykelleri. Sarayburnu’nda yer alan Piri Reis Heykeli, Azapkapı’da yer alan
Mimar Sinan Heykeli ve Fatih Sultan Mehmed’in Saraçhane’deki heykeli. Galiba
İstanbul’un en güzel heykeli Barbaros Hayrettin Paşa’nın Beşiktaş’taki heykeli.
Gene bu güzellikte bir heykel de Kâtip Çelebi’yi yâd etme noktasında
başarılı bir çalışma olabilir. İlgilenenlere duyurulur.
---------------.
2/
“KÂTİP
ÇELEBİ’NİN KABRİ DEĞİŞTİRİLDİ
En büyük tahribatın Aksaray ve Şehzadebaşı arasında yapıldığını söylediniz.
Peki, Unkapanı’nda gibi tahribatlar yapıldı?
Manifaturacılar Çarşısı’nın olduğu yerde de bir cami vardı. Oradaki camiyi
yıkıp şimdiki çarşıyı yaptılar. İçine birde uygunsuz, alakası olmayan Kâtip
Çelebi’nin mezarı diye bir de taş koydular. Mezar taşını Dr. Adnan Adıvar
yazmıştır diye bir de ilave yaptılar. İMC çarşısının ortasındaki o mezar Katip
Çelebi’nin kabri değildir. Önceden oranın etrafı bir hazireydi. Etrafına da
muntazam bir duvar yapılmıştı, hazireyi korur diye. Sonra o duvar yıkıldı,
kabirler yıkıldı. Mezar taşları yok oldu. Katip Çelebi’nin kabri olarak da
çarşının içinde başka bir yer uyduruldu.”. http://www.milligazete.com.tr/haber/908107/osmanli-hic-kilise-yikti-mi
---------------------.
3/
http://dergipark.gov.tr/std/issue/16536/172571 ** https://slidex.tips/download/prof-dr-gazi-niversitesi-edebiyat-fakltesi-sanat-tarihi-blm-ankara ** http://www.mulkiyedergi.org/std/article/view/5000175581
4/
5/
6/
“Günümüzde İMÇ bloklarının arasında kalan kabri
1957’deki 300. anma yılı için 1953’te yeniden yapılmıştır. Kâtip Çelebi’nin
mezarının 1900’lü yıllara kadar varlığını korumasının büyük bir
önemi haiz olduğunu belirten Sarıcaoğlu, sadrazamların bile bir
sonraki muhalif hava ile kabirlerinin yıkılabildiğine, böyle
bir ortamda Mizanü’l-Hak yazmış
Kâtip Çelebi’nin kabrinin ayakta kalmasından ona gösterilen itibarın
derecesini de anlayabileceğimize dikkat çekti.”. https://www.bisav.org.tr/Bulten/17/367/kurtulusun_iki_yuzu_hakikat_ve_siyaset_350_olum_yildonumunde_katip_celebi
7/
8/
9/
Mezarı ıslah Katip
Kâtip Çelebi'nin mezarı daha
iyi bir yare nakil ve ıslah edilecekmiş. 1608 senesinde Istanbulda doğup 1657
de gne tstanbulda vefat eden bu büyük Türk âliminin şöhreti garpte de
yayılmıştır.
Asıl adı Mustafa olan Kâtip
Çelebi’nin «Hacı Halife», «Hacı Kalfa» diye de lâkapları vardır. Garplılar onu
«Hacı Kalfa» diye daha ziyade tanırlar.
Babası Abdullah isimli bir
askerdir. Küçük Mustafa da bu mesleğe girmiş, dördüncü Muradın saltanat
yıllarında Anadolu, Iran ve İrak seferlerine iştirak etmişti.
Okuması, yazması olduğundan,
hesap işlerinde kullanılırdı. Âlimlerden ders aldı; daima kütüphanelerde
çalıştı. 1683 te Hicaza da gittiği için «Hacı» lâkabını aldı.
1635 te İstanbula döndükten
sonra epeyce büyük paralara tevarüs etti. Kâtiplik vazifesinden çekilerek servetinin
mühim bir kısmile kitaplar aldı. Kendini ilme verdi.
Ayni zamanda riyaziye ve heyet
ile de uğraşıyordu. Lâtince öğrenmeğe çalışıyordu.
1648 de Kâtip Çelebiye
başmuhasebeci ikinci halifeliği tevcih olundu. Garplılar arasında «Hacı Kalfa»
diye şöhret bulması bundan dolayıdır.
Çelebi, «Mizanülhak fi
ihtiyarül’ahak» edilecek olan Ç © l@ lb > i isimli eserinde kısmen
tercümeihalini yazar.
En mühim eseri «Keşfüzzünun an
e şâmili, kütübü fünun» dur ki, bu, büyük bir blb llyografya lügatidir. Üç yüz
kadar ilim n fen şubesine ait 14501 kitabı hece tertlbUt tahlil eder. Çelebinin
arapça yazdığı bu eser bundan bir asır evvvel Alman Flügel tarafından lâtinceye
tercüme edildi. Sonra almanca vo İngilizce de basıldı. Diğer Türk âlimleri bu
esere zeyl yazmışlardır.
Diğer ehemmiyetli eserleri: Takvimüttevarlh
ki tarihi vakaları, tarih rakamları sırasile hulâsa eder. (Avrupa dillerine çevrilmiştir.)
Tuhfetülkibar fi esfarilhibar,
deniz muharebelerini anlatır ve türkçedlt.
Cihannüma, en eski coğrafya
kitabimizdir.
Bunlardan maada. Çelebinin,
tarihe, coğrafyaya, tercümelimle, kitap bilgisine, edebiyata, dini İlimlere
dair arapça ve kısmen türkçe on altı eseri vardır.
BursalI Tahir ve Ahmed Refik,
Kâtip Çelebiye dair risaleler neşretmlşlerdir.
Mezarı, Vefadan Zeyreğe İnen
caddenin sol tarafındaki kendi adile anılan ve yanan mektebin bahçesindedir.”. https://core.ac.uk/download/pdf/38328534.pdf
-------------.
10/
“1952 yılında Kâtib Çelebi’ye
yeni bir mezar yaptırılmış ve Adnan Adıvar tarafından bir de kitabe
yazılmıştır.111 Mezarın arkasındaki duvar üzerinde
-----------.
111 Orhan Şaik Gökyay, “Kâtib
Çelebi,” İslâm Ansiklopedisi, c.VI, İstanbul, M.E.B., 1967, s.433. O.Ş.Gökyay,
mezarın 1953 yılında yaptırıldığını kaydetmiş ise de mezar üzerindeki tarih
1952’dir.
---------------------.
bulunan ve aşağıya aktardığımız
kitabe metni 112 Adıvar’ın Kâtib Çelebi’ye olan hayranlığı yanında onun
yazılarında sık rastladığımız ifadeleri de içermektedir:
Kâtip
Çelebi – Hacı Halife
Ortaçağlardaki
ilim inkilâbını müsbet ilimler ve hür fikirler yoluiyle
Türkiyeye
ilk tanıtan cihanşûmul bir şöhrete sâhib
Kâtib
Çelebi Mustafa bin Abdullahın ruhu için fatiha
Doğumu
1017 Hicri – Vefatı 1067
Kabrin
yeniden tanzim ve ihya tarihi 1952 efrenci
112 Mezar ve kitabe bugün
Atatürk Bulvarı üzerinde, Saraçhane ile Unkapanı arasında bulunan İstanbul
Manifaturacılar Çarşısı’nın (İMÇ) 3.Blok’unun girişindedir. O.Bayrak’ın
İstanbul’da Gömülü Meşhur Adamlar (1453-1978), Türkiye Anıtlar Derneği İstanbul
Şubesi Yayını No.5, [İstanbul] 1979, s.152.
11/
“27 Zilhicce 1 067 (6 Ekim
1657) sabahı vefat ederek Zeyrek Camii civarındaki kabristana gö- müldü.”. http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c25/c250026.pdf
----------.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder