Beş Tuzak, Beş
Misyon
Burak Dalgın
29 Ağustos
202414 dk Okuma Süresi
https://daktilo1984.com/yazilar/bes-tuzak-bes-misyon/
Ekonomi
gündemi makro verilerden ibaret: döviz kuru, faiz oranı, cari açık, bütçe
dengesi, CDS primi. Halbuki beş büyük tuzakla karşı
karşıyayız: demografi, orta gelir (vasatistan), bölgesel kalkınma, küresel
gelişmeler ve sıkışmışlık. Bunları aşmadan kalkınmamız da kalıcı refah
yaratmamız da mümkün değil. Beş ana misyon
çerçevesinde bir hamleye girişmeliyiz: iç ve dış entegrasyon, kalkınma
seferberliği, teknolojik atılım, çağa uygun kamu mimarisi ve yeni siyaset.
Birinci Tuzak: Demografi
Türkiye’nin
avantajlarını anlatırken yıllarca kullandığımız bir ifade vardı: genç nüfus. Bu
artık pek doğru değil. Ortanca yaşımız 34 (yani nüfusumuzun yarısı bu yaşın
üzerinde, yarısı bu yaşın altında). Avrupa Birliği’nden daha genç (44.5 yaş),
dünya ortalamasından (31 yaş) biraz daha yaşlıyız.
Kötü haber: Ekonomi için müthiş bir rüzgar olan
demografik fırsat penceresi kapandı. Zira, çalışma çağındaki nüfusun (15-64
yaş) payı düşmeye başlıyor. 2009’dan 2019’a kadar bu grup 9 milyon kişi
artarken 65 yaş ve üstü nüfus sadece 2 milyon artmıştı! Bu piyangoyu kalıcı
refah yaratmak için çok daha iyi değerlendirebilirdik. Kaçırdık. Daha
şimdiden 16 milyon emekliye karşılık sadece 23 milyon kayıtlı çalışanımız var.
Üstelik bu
eğilim artarak sürecek. Zira doğurganlık azalıyor.
TÜİK’e göre 2013’te 2.17 olan doğurganlık hızı (kadın başına çocuk sayısı)
2023’te 1.51’e düştü (dünya ortalaması 2.31). Yani nüfusumuz artık kendini
yenileyemiyor (eşik değer 2.05). Bununla paralel
olarak yaşlı nüfusumuz artıyor. On vatandaşımızdan biri 65 yaş ve
üstünde (son beş yılda 1.5 milyonluk artış). 2040’ta bu oran altı
vatandaşımızdan biri olacak. Bebek bezinden fazla yaşlı bezinin satıldığı
Japonya kadar olmasa da bugünden farklı bir halde olacağız.
Tüm bunlara
ilaven, düzensiz göç ve vatandaşlık satışı ile ciddi bir demografik değişim
yaşıyoruz. Göç İdaresi Başkanlığı’na göre Türkiye, geçici koruma statüsündeki 3
milyon 100 bin Suriyeli ve farklı uyruklardan 220 bin uluslararası koruma
altındaki kişiyle, dünyada en fazla
sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke.
Kayıtlı olmayan kişi sayısı konusunda ise çok çeşitli tahminler var. Emlak
satışı karşılığı verilen vatandaşlıklar da cabası (bu alanda Rusya, İran ve
Irak başı çekiyor).
İkinci Tuzak: Orta Gelir
Türkiye’nin
yıllardır konuştuğu ama aşmak için pek bir şey
yapmadığı konulardan biri, orta gelir tuzağı. Kim bilir, belki de
“Vasatistan” olmanın konforu, buradan çıkış için katlanmamız gereken maliyete
galip geliyor. Bu tatlı rehavetin, donmak üzere
olan kişilerin üzerine çöken bir ölüm uykusundan farksız olduğunu söyleyeyim.
Ülkelerin
orta gelirden üst gelire çıkmakta zorlanmalarına ya da Dünya Bankası’na göre
kişi başına düşen milli gelirin 4,256-13,205 dolar arasında kalmasına “orta
gelir tuzağı” deniyor. Türkiye de burada takılmış durumda. Dünya
Bankası’na göre 1990’dan bu yana sadece 34 ülke orta gelir tuzağını aşmayı ve
lig atlamayı başarmış. Gelişmekte olan
108 ülkedeki ilerleme bu tuzağa takılmış. Biz de bunlardan biriyiz. Nitekim
kişi başına milli gelirimiz yaklaşık 10 yıl önceki seviyede.
Zaten ülkemizin dünya ekonomik büyüklük sıralaması da yıllardır pek değişmiyor – ben doğduğumdan beri 17.’lik ile 20.’lik arasında gidip geliyoruz. Nüfusta dünyada 18. sırada olduğumuz düşünülünce tam manasıyla vasat bir performansımız var. Kişi başına düşen milli gelirimiz dünya ortalamasıyla yaklaşık aynı. Kişi başı milli gelirde dünya sıralamamız ise 72.’lik. Meşhur “ilk 20” büyüklük sıramız –refah sıramız 72.’lik.
Halbuki bu
bir kader değildi. 1980’lerin başında aynı seviyede olduğumuz Güney Kore’nin
kişi başına düşen milli geliri 33 bin dolar, 2010’larin başında benzer şekilde
değerlendirildiğimiz Polonya’nınki 18 bin dolar. İhracat ve teknoloji odaklı
sanayileşme hamlesinin (Güney Kore) ve Avrupa Birliği çıpasının (Polonya) somut örnekleri.
Bu konuya
dört açıdan biraz daha yakından bakalım.
Ölçek.
Ülkemizin toplam ihracatı, Toyota’nın bir yılık cirosu kadar. Polonya ve
Vietnam bir buçuk, Meksika iki katımızdan fazla ihracat yapıyor. 2023
ihracatımız, 2023 hedeflerinin yarısı kadar. 110 bin ihracatçımız var, ama
ihracatımızın neredeyse üçte ikisini sadece bin firma yapıyor.
Yanlış duymadınız: Bin firma, 109 bin firmanın iki katı kadar ihracat yapıyor.
Her ay ihracat kaydı olan şirket sayısı ise 30 bin civarında.
Verimlilik.
Kalıcı refahı sağlayan toplam faktör verimliliği, BETAM’a göre 1980-2018
arasında yılda sadece yüzde 1 büyüdü (büyümenin geri kalanı ilave işgücü gibi
kaynaklardan sağlandı). En hızlı verimlilik artışları 1980-1989 (yılda yüzde
2.2) ve 2003-2013 (yılda yüzde 1.2) dönemlerinde. Kalan yirmi senedeki oran ise
binde 4! 2018 sonrası ciddi bir verimlilik artışı olup olmadığını
değerlendirmenize bırakıyorum.
Katma değer.
Bunun bir kısa yol ölçütü olan kilogram başı ihracat değerimiz 1.4 dolar. Almanya’nın
4 dolar, Güney Kore 3 dolar, Polonya’nın neredeyse 2.5 dolar seviyesinde
olduğunu düşününce fark ortaya çıkıyor. Katma değerin iki ana bileşeni olarak
marka ve araştırma-geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerini düşünebiliriz. Türkiye,
milli gelirinin yüzde 1.3’ünü Ar-Ge’ye ayırırken, OECD ortalaması %2.7.
İstanbul Sanayi Odası’nın Türkiye’nin En Büyük 500 Sanayi Şirketi (İSO 500)
listesindeki firmaların sadece 265’i Ar-Ge yatırımı yapıyor. Ciddi teşviklerle
(vergi ödeyenlerin desteğiyle) yapılan bu yatırımların etkinliği konusu ayrı
bir tartışma.
Teknoloji
yoğunluğu. Yüksek teknolojili ürünlerin ihracatımızdaki payı yirmi yıldır yüzde
3 mertebesinde çakılı. Eskiden bizimle aynı
seviyede olan Polonya ise bu oranı yüzde 20’ye çıkardı. Üstelik, imalat sanayi istihdamımızın yarısını “düşük
teknoloji” şirketleri sağlıyor (orta-yüksek: yüzde 20, yüksek: yüzde 3). Bu
açıdan, yaratıcı yıkım, zombi şirket gibi tabirleri bol keseden kullanmanın
kolay, istihdamı çökertmeden verimliliği ve teknoloji yoğunluğunu artırmanın
ise zor olduğunu belirteyim.
Üçüncü Tuzak: Bölgesel Kalkınma
Bir yerde istihdam, kişi başına gelir ve verimlilikte
artış hızı giderek yavaşlıyorsa, oranın kalkınma tuzağına düştüğü
değerlendiriliyor. TEPAV’a göre Ankara, Antalya, Balıkesir, Bursa, Samsun,
Şanlıurfa ve Trabzon kalkınma tuzağında. Aydın, Erzurum, İstanbul, Kastamonu,
Kayseri, Malatya ve Van ise yüksek risk taşıyor. Bunun
ötesinde, ülkemizde çok ciddi bir bölgesel dengesizlik var. Beş açıdan
yakından bakalım.
Nüfusumuzun üçte biri dört büyük ilimizde yaşıyor – İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa. En kalabalık on il, nüfusumuzun yarısından çoğuna
sahip. Terazinin bir kefesinde on il, diğerinde kalan 71 il.
Milli gelirimizin üçte biri, tek başına İstanbul’da.
Yarısı, en büyük dört ilde. Üçte ikisi en büyük on ilde. Yani ülkemizin
ekonomisi üç birimse; bir birimi İstanbul’da, bir birimi sonraki dokuz ilde,
bir birimi de kalan 71 ilde! Allah korusun, İstanbul ve çevresinde yaşanacak
bir afetin nelere mal olacağını düşünebiliyor musunuz?
Kişi başı milli gelirde müthiş farklılar meydana geliyor. Makul bir dağılım olsa, illerimizin yarıya yakınının ortalamanın üstünde, yarıya yakınının da ortalamanın altında olmasını bekleriz. Ama bizdeki durum bambaşka: Ülkemizde sadece 13 il Türkiye ortalamasının üzerinde kişi başı milli gelire sahip. Geri kalan 68 il ortalamanın altında. Yani, ortalamadan daha zengin bir ile karşılık, ortalamadan daha yoksul beş ilimiz var! Yani ülkemizin bir yanı Macaristan bir yanı Libya seviyesinde kişi başı gelire sahip.
Hür
teşebbüsümüzde de durum benzer. İSO 500
listesindeki isimlerin üçte biri İstanbul’da. Sonraki beş vilayette de
bir o kadar şirket var. Yani Türkiye’nin en büyük 500 firmasının üçte ikisi
sadece altı ilimizde: İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kocaeli ve Gaziantep.
Şirketlerin geri kalan üçte biri de diğer 75 vilayetimizde. Üstelik, büyükşehir
statüsündeki, bölgesel ağırlığı olan beş ilimizin (Diyarbakır, Mardin,
Şanlıurfa, Trabzon ve Van) İSO 500’de hiç temsilcisi yok. Büyükşehir olan üç
ilimizin (Erzurum, Malatya ve Ordu) yalnızca birer temsilcisi var. Sanayileşme,
istihdam ve vatandaşlarımızın önündeki fırsatlar için iyi bir durum değil.
Verginin
farklı olmaması mümkün mü? Türkiye’nin vergisinin yüzde 80’ini beş vilayet
ödüyor. Yüzde 90’ını on vilayet. Kalan yüzde 10’unu 71 vilayet. Açık konuşalım.
Böyle bir ortamda, sürdürülebilir bir mali yapıdan da adil kamu yatırımlarından
da artan yerinden yönetimden de bahsetmek mümkün olmaz.
Dördüncü Tuzak: Küresel
Dönüşümler
Üç büyük
küresel dönüşümle karşı karşıyayız.
Teknoloji.
Büyük teknolojik dönüşüm sürekli gündemde: ticaretten finansa pek çok alanın
dijitalleşmesi, yapay zeka alanındaki atılımlar, robotların yaygınlaşması,
nesnelerin internetinin getireceği değişiklikler… Mesela, bazı işler yapay
zekaya/ robotlara devrediliyor veya insan-robot/ yapay zeka işbirliği (Cobot)
ile yapılabilir hale geliyor. Mesela, robotlar ve
üç boyutlu yazıcılar sayesinde, eskiden yurtdışına outsource edilen üretim daha
butik ölçeklerde, tüketime yakın yerlerde, pahalı işgücüne ihtiyaç duymadan
yapılabiliyor. Mesela mikro-ihracat,
freelance iş yapma ve gig ekonomisi gibi yeni alanlar açılıyor. Mesela bireyler
bir üçgene sıkışıyor: küresel teknoloji şirketleri (big-tech), tekno-otokrasiler
ve dijital anarşi. Ülkeler arasında büyük bir dijital uçurum oluşuyor–artık G20 ya da G7’den değil, sadece ABD ve Çin’i içeren bir G2’den
bahsedebiliriz. Silikon Vadisi’nde gerçekleşen yapay zeka
yatırımları Avrupa’nın tamamından fazla. 2001’den beri kurulan yapay zeka
şirketlerinin aldığı yatırımlar bunu özetliyor: ABD 234 milyar dolar, Çin 101
milyar dolar, Avrupa 40 milyar dolar. Türkiye ise internet hızında dünyada ilk
100’e giremiyor. Çeşitli uygulamaları hürriyetleri ihlal etmek, ticarete zarar
vermek ve VPN kullanımının artmasıyla siber güvenlik riskleri yaratmak pahasına
yasaklıyor. Adeta matbaayı yine yasaklıyoruz!
Çevre.
Türkiye’nin ihracatının yüzde 40’ından fazlasını yaptığı Avrupa Birliği Yeşil
Mutabakat ile bir yeni nesil korumacılık girişiminde bulunuyor. Özellikle1 Ocak
2026’da başlayacak Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması, Türkiye gibi partner
ülkeleri de etkileyecek. Böylece demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre,
elektrik ve hidrojen sektörleri için karbon vergisi uygulaması başlayacak.
Türkiye’nin Emisyon Ticaret Sistemi’ni devreye alması ve karbon emisyonlarını
azaltıcı politikalar izlemesi bir çevre hassasiyetinin ötesinde, bir ticari
mecburiyet haline gelecek. Öte yandan, eskiden uzak
coğrafyalardan alınan ürünlerin, karbon salımı sebebiyle daha ‘pahalı’ hale
gelmesi Asyalı rakipler karşısında Türk şirketleri bir avantaj yaratabilir.
Tedarik
zinciri. Gerek ABD-Çin gerginliği, gerekse Rusya-Ukrayna savaşı, eskiden
sorunsuz işleyeceği düşünülen tedarik zincirlerinin kırılganlığını hepimize
hatırlattı. Bunun neticesinde, tedariği çeşitlendirme, yakın ülkelerden satın
alma (near-shoring) ve dost ülkelerden satın alma (friend-shoring) eğilimleri
artıyor. Tedarik zincirindeki bu karmaşıklık, geleneksel makroekonomi ve
mikroekonomiye yeni bir ‘kardeş alan’ kazandırıyor: mezoekonomi. Tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin ekonomik kalkınması için
dış ilişkilerinin kritik rolünü tekrar hatırlatıyor.
Beşinci Tuzak: Sıkışmışlık
Özellikle
gençlerle her konuşmamda müthiş bir sıkışmışlık hissini fark ediyorum. Üstelik
sadece bugün için değil, yarına dair de büyük bir ümitsizlik var. Türkiye artık hayallerini kaybeden bir ülke haline geliyor.
Dört temel hususa yakından bakalım.
Dünyadan kopukluk. Internet yasaklarıyla, döviz kurunun yüksekliğiyle, vize alma zorluklarıyla Türkiye dünyadan kopartıldı. Ticaret kısıtlamaları yurtdışından ödeme bekleyen grafikerin de uluslararası bir alışveriş sitesinden ucuza spor ayakkabı bulan gencin de ihracat kotaları yüzünden malı tarlada kalan ve traktörüyle protestoya çıkan domates üreticisinin de önünü tıkıyor.
Nesiller
arası adalet. Genç
yetişkinler, anne-babalarının imkanlarına ulaşamayan ilk kuşak olmaya adaylar. Orta direğin hedefi iki anahtar (‘bir ev, bir
araba’) artık neredeyse hayal oldu. En ucuz araç bile artık yüzde 80 ÖTV
sınıfında (yüzde 20 KDV de eklendiğinde toplam vergi yüzde 116 oluyor). Böylece
vergisiz fiyatı 100 lira olan aracın ÖTV ve KDV dahil vergili satış fiyatı en
az 226 liraya yükseliyor. Her kategorideki araç için Türkiye Avrupa’da en fazla
vergi alan ülke. Halbuki 15-34 yaş arası genç
nüfusumuzun (24 milyon kişi) dörtte biri ne eğitimde ne de istihdamda!
Orta direk. Demokratik hukuk
devletinin garantörü, güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı kalkınmanın dinamosu
orta direk taarruz altında. İmkanları
baskılanıyor (enflasyon, dolaylı vergiler, gelir vergisi dilimleri), fırsatları
elinden kaçıyor (konut fiyatları, eğitim kalitesi) ve hak/ hürriyetleri
baskılanıyor (sokak röportajları, internet yasakları). Halbuki Aristo’dan beri,
yani iki bin üç yüz yıldır bildiğimiz bir şey var: “O halde en iyi politik
topluluğun orta sınıf yurttaşlardan meydana geleceği ve orta sınıfın geniş,
mümkünse diğer iki sınıfın toplamından veya her halükârda onların her birinden
daha güçlü olduğu devletlerin en iyi yönetilmelerinin muhtemel olduğu açıktır.”
Orta direği ayağa kaldırmadan Türkiye’ye ümit ve mutluluk sağlayamayız.
Çözülmeyecek
duygusu. Metropoll Araştırma’nın Mayıs 2024 anketine göre Türkiye’nin en önemli
sorunu çok net: üç kişiden ikisi ekonomi/istihdam diyor, tüm diğer şıklar yüzde
5’in altında orana sahip. Ancak, ‘bunu kim çözer?’ dendiğinde, katılımcıların
neredeyse yarısı hiç kimse diyor veya cevap vermiyor! Bu
umutsuzluğun neticesinde dört eğilim ortaya çıkıyor: yurtdışını kurtuluş görme
(çeşitli araştırmalara göre vatandaşlarımızın yarısı ila dörtte üçü, yurtdışına
taşınmayı istiyor), hayali bir nostalji (‘ah o güzel günler’), yoksunluk övgüsü
(‘sobalı evlerimiz ne şahaneydi’) ve depresyon (anti-depresan kullanımındaki
artış, uyuşturucu).
Beş Tuzağa Karşı Beş Misyon
Misyon temelli kalkınma giderek gündemdeki yerini
artırıyor. Ekonomist Maria Matzucatto bunu kamunun büyük teknoloji
projelerdeki rolü üzerinden ele alıyor. İngiltere’nin yeni Başbakanı Keith
Starmer’ın ise hükümetinin temel hedefleri olarak vaat ettiği ‘beş misyon’ var
(2030’a kadar temiz enerji gücü olmak, G7’deki en yüksek ve sürdürülebilir
kalkınma hızına ulaşmak).
Karşı karşıya olduğumuz beş büyük tuzağı aşmak için
iddialı ve çeşitli paydaşları bir araya getiren misyonlar belirlemeye
ihtiyacımız var. Beş önerim şöyle:
İç ve dış entegrasyon. Hem toplumun kendi içinde
(kapsayıcılık) hem de ülkemizin dünya sistemiyle (evrensellik) entegrasyonunu
başarmak zorundayız. İç entegrasyon için hukuk, demokrasi ve fırsat eşitliği en
kritik başlıklar. Dış entegrasyon içinse Türkiye’nin dünyanın yeni ortaya çıkan
ortak meseleleri (kripto para, sosyal medya, yapay zeka etiği) konusunda kürsü
sahibi olması ve ortağı/üyesi bulunduğu organizasyonlardan azami yararlanması
elzem. (Avrupa Birliği konusundaki öneriler için: https://daktilo1984.com/yazilar/avrupa-birligi-ne-seninle-ne-sensiz/)
Kalkınma seferberliği. Kalkınmayı bir seferberlik ciddiyetiyle ele almaya ve icra etmeye mecburuz. Yeni kalkınma hamlesi verimlilik merkezli olmalı – zira kalıcı refah yaratmanın, vasatlık döngüsünü kırmanın ve karşıdan esen demografik rüzgarı yenmenin yegane yolu bu. Bu yeni yaklaşımda rant yerine üretim, yatırım ve istihdamı, vasatlık yerine dünyayla yarışmayı, ucuzculuk ve fasonculuk yerine katma değer ve markalaşmayı, kontrol-kumanda ekonomisi yerine hür teşebbüsü ve çıkar lobileri yerine ekonomimizin dinamosu KOBİ/girişimcileri öne almalıyız. Bu prensipler doğrultusunda, altı ana bileşen çerçevesinde yeni bir hamle mümkün: güçlü üretim için sağlam altyapı, artan yatırım için uygun finansman, büyüyen istihdam için aranan elemanlar, şahlanan ihracat için açılan pazarlar, yükselen katma değer için yaygınlaşan yenilikçilik ve dünyayla yarışan süper KOBİ’ler için etkin düzenleme ve teşvikler. (Detaylar için: https://benimpencerem.com/kalkinma-seferberligi-buyuk-turkiyenin-yol-haritasi/)
Teknolojik atılım. Bu alanda Türkiye gelişmiş ülkeleri
‘takip’ ederek değil, ancak bir sıçrama ile çağı yakalayabilir. Haziran ayında kripto para düzenlemesi
görüşülürken TBMM Genel Kurulunda yaptığım konuşma bu yaklaşımın bir örneği:
Açık
söyleyeyim: Türkiye bu konularda ağır ağır ilerleyerek, dar bürokratik
yaklaşımlara hapsolarak, yabancı ülkeleri takip ederek refah yaratamaz. Türkiye’nin yarına
atılımı için prensibimiz ‘takip değil, teknolojik sıçrama’ olmak zorundadır.
Blok zincir ve kripto varlıklar ülkemize bu fırsatı veriyor.
Londra veya New York borsalarını hisse senedi ve tahvil alanlarında
yakalayamayız. Ama yenilikçi finans ile bir sıçrama
yapabiliriz. Bunun için cesur adımlar atmalıyız. Gelin, blok zincir uygulama
geliştirilmesi için farklı regülasyona sahip sanal ve reel test bölgeleri
kuralım. Gelin, bazı pilot ilçelerde kripto para ile ödeme kabulüne izin
verelim. Gelin, uluslararası ödeme sistemlerinin ve fintek sektörünün önünü
açalım. Aksi takdirde, İstanbul Finans Merkezi yalnızca bir gayrimenkul projesi
olarak kalır. Meşhur Çin atasözünü unutmayalım: Değişim rüzgarı esmeye
başlayınca, kimileri duvar inşa eder, kimileri de yel değirmeni.
Bunu yaparken dijital dönüşümün bir lüks değil,
mecburiyet, bir teknoloji konusu olmanın ötesinde, bir zihniyet meselesi
olduğunu unutmamak gerek. Bu çerçevede, vatandaşımıza gerekli imkân ve
fırsatları sağlamak (teknolojik cihazlara ve internete ucuz erişim, hızlı
internet, evrensel kabiliyetler odaklı eğitim) ve girişimcilerimizin ayağındaki
prangaları çözmen (kapsamlı hizmet sektörü serbestleşmesi reformu, özel
regülasyon alanları) baş rolü oynayacak.
Çağa uygun kamu mimarisi. Türk Hava Kuvvetleri’nin uçağın
icadından sadece dokuz sene sonra kurulmuş olmasını hep ilginç buluyorum. Yeni teknoloji yeni kabiliyetlere ihtiyaç yaratmış,
yöneticiler de gereğini yapmış. Tabii olaylar genelde bu kadar hızlı
ilerlemiyor – önce teknoloji değişiyor, sonra ekonomi, sonra toplum ve nihayet
siyaset/ hukuk/ devlet idaresi. Yaşadığımız çağda yavaş ilerleme
lüksümüz yok. Yeni teknolojik imkanları devlet idaresinde tasarrufu,
şeffaflığı, hesap verebilirliği ve daha iyi hizmeti hakim kılmak için
kullanabiliriz. Mesela, blok zincir ile tapu ve noteri
dönüştürebilir, büyük veri ile TÜİK enflasyon hesaplamalarını güvenli hale
getirebilir, yapay zeka ile kişiselleştirilmiş yaşam boyu eğitimi
sağlayabiliriz. Bir adım daha ileri gidip, yapay zekayı karar destek
süreçlerinde değerlendirebiliriz. Mesela Merkez Bankası faiz oranlarını bir
algoritma mı daha iyi belirler yoksa Para Politikası Kurulu mu? KPSS sorularını
yapay zeka mı daha iyi hazırlar ve muhafaza eder, yoksa ÖSYM mi? Mesela, Elon
Musk’a göre dünyanın genel yapay zeka ile tanışacağı sene göreve başlayacak
olan yeni hükümette bir yapay zeka bakan da olmalı mı? (detaylar için:
https://t24.com.tr/haber/algoritma-hukumeti-siri-bakan-olur-mu,1052902)
En önemlisi, kamu mimarimiz yeni dünyanın yeni meydan
okumaları ile baş etmeye hazır mı? Bu
çerçevede, yeni güvenlik paradigması için Siber Kuvvetler Komutanlığı
kurulmalı. Büyük teknoloji şirketleri ile çetrefilleşen ilişkileri yönetmek ve
ülkemize yatırım çekmek için Silikon Vadisi’ne büyükelçi atanmalı. Sosyal
yardımların evrensel gelir çerçevesinde yeniden yapılandırılması
değerlendirilmeli ve yeni çalışma sistemleri (start-up, gig ekonomisi)
maliye-sosyal güvenlik sisteminde doğru şekilde ele alınmalı. Tabii tüm bunlar
kendi kendine olmayacak! Nitekim beşinci ve son misyonumuz buna dair.
Yeni siyaset.
Mart 2023’teki İzmir İktisat Kongresi’ndeki Yeninin Yürüyüşü başlıklı
konuşmamda İtalyan düşünür Gramsci’ye atıf yapmıştım: Eski dünya ölüyor ve yeni
dünya doğmak için mücadele ediyor. Şimdi canavarlar zamanı.
Böyle bir
ortamda yeni bir yaklaşımı hakim kılmak için siyaseti yeniden şekillendirmek zorundayız.
Peki nasıl? O gün söylediklerimi tekrarlayayım:
Politikacıların toplumdan ayrı bir
sınıf, adeta bir kast haline gelmesinden bıktık. Bitmek bilmeyen
nutuklar ve dolambaçlı ifadelerden sıkıldık. Toplumdan kopuk sanal gündemden
yorulduk. Ancak tüm dünyada bunlara karşı çıkan alternatifler genelde ambalaj
çalışmasından öteye gitmedi. Yeni siyaseti şovdan ibaret bir popülerlik aracı
haline getirirsek, büyük bir değişim fırsatını ıskalarız. Halbuki, sorunları
çözecek olan yeni siyaset, yeni dünyaya uygun ilke ve değerler üzerinde
yükselmeli. Tek adama karşı ortak akıl; kabilecilik ve kutuplaştırmaya karşı
kapsayıcılık popülüst vaatlere karşı dürüstlük; yolsuzluk ve suistimale karşı
şeffaflık ve hesap verebilirlik; ve ehliyetsizliğe karşı liyakat. (Detaylar
için: https://benimpencerem.com/yeninin-yuruyusu-vizyon-irade-icraat/)
Sonuç
Türkiye’nin
önündeki tuzaklar ciddi. Bugüne kadarki performansımız vasat. Yerimizde saymanın fırsat maliyeti korkunç bir seviyeye
çıkıyor. Üstelik içinde bulunduğumuz günlük karmaşa bu konulara kafa yormayı
bile zorlaştırıyor.
Ancak bu
tuzakları aşmadan kalkınmamız da kalıcı refah yaratmamız da mümkün değil. Her
şeye rağmen bunları aşacak kabiliyetlere sahip olduğumuza gönülden inanıyorum. Zira Türkiye kaynak sorunundan ziyade bir idrak sorunuyla
boğuşuyor.
Şunu bilelim
ki net bir tercihle karşı karşıyayız.
Ciddi
meselelerimizi halının altına süpürmek, kolaycı
tedbirlerle vatandaşımıza sosyoekonomik uyuşturucu vermek veya cilalı
genel geçer laflarla malumatfüruşluk taslamak mı?
Yoksa iddialı
bir hamle için kolları sıvamak ve vatandaşımıza alın teri dökmeyi vaat etmek
mi?
Refah ve
kalkınma için, vatandaşın ve toplumun sağlığı için, hukukun ve demokrasinin
ayakta kalabilmesi için benim şüphesiz tercihim ikincisini seçmek ve beş misyon
için kolları sıvamak.
https://daktilo1984.com/yazilar/bes-tuzak-bes-misyon/
Ek: Yapay zekaya yazı hakkında sorularım
bu yazının özü 3-5 maddeye nedir.
30.8.2024
Bu yazının
özeti şu şekilde olabilir:
- Makro Ekonomik Tuzaklar: Türkiye'nin ekonomik sorunları
sadece makro verilerle sınırlı değil; demografi, orta gelir, bölgesel
kalkınma, küresel gelişmeler ve sıkışmışlık gibi daha derin tuzaklar
mevcut.
- Demografik Fırsat Kaçışı: Türkiye'nin genç nüfus
avantajı sona erdi, yaşlı nüfus artıyor ve doğurganlık oranı düşüyor.
Ayrıca, düzensiz göç ve vatandaşlık satışı demografiyi değiştirdi.
- Orta Gelir Tuzağı: Türkiye orta gelir tuzağında
sıkışmış durumda, kişi başına milli gelir yıllardır aynı seviyede ve bu
durumu aşmak için yeterli adımlar atılmıyor.
- Bölgesel Kalkınma Dengesizliği: Türkiye'de bölgesel kalkınmada
büyük dengesizlikler var; İstanbul gibi büyük şehirler ile diğer iller
arasında ciddi farklar bulunuyor.
- Küresel Dönüşümün Zorlukları: Teknolojik, ekonomik ve
dijital dönüşümler, Türkiye'nin rekabet gücünü zorlayan küresel faktörler
arasında yer alıyor.
Şunu dedin:
yazıda ne yapılması öneriliyor
ChatGPT:
Yazıda
önerilenler şunlardır:
- Beş ana misyon çerçevesinde bir
hamleye girişmek: Bu
hamleler, iç ve dış entegrasyon, kalkınma seferberliği, teknolojik atılım,
çağa uygun kamu mimarisi ve yeni siyasetle gerçekleştirilmeli.
- Demografi, orta gelir, bölgesel
kalkınma, küresel dönüşümler ve sıkışmışlık tuzaklarını aşmak: Bu tuzaklarla mücadele
edilmeden kalıcı kalkınma ve refah sağlanamayacağı belirtiliyor.
- Stratejik ve yenilikçi bir
yaklaşım benimsemek: Mevcut tuzakları aşmak için teknolojik
ilerleme, verimlilik artışı, bölgesel dengelerin sağlanması gibi stratejik
alanlarda yenilikçi adımlar atılması gerektiği vurgulanıyor.
Şunu dedin:
yazının özetini verir misiniz
ChatGPT:
Yazının
özeti şu şekildedir:
Türkiye'nin
kalkınma ve refahı için beş ana misyon etrafında bir strateji belirlenmesi
önerilmektedir. Bu misyonlar, iç ve dış entegrasyon, kalkınma seferberliği,
teknolojik atılım, çağa uygun kamu mimarisi ve yeni siyaset olarak
sıralanmaktadır. Ülkenin demografi, orta gelir, bölgesel kalkınma, küresel
dönüşümler ve sıkışmışlık gibi tuzaklardan kurtulması gerektiği
vurgulanmaktadır. Bu tuzakların aşılması için stratejik ve yenilikçi
yaklaşımların benimsenmesi, teknolojik ilerleme ve verimlilik artışı gibi alanlarda
adımlar atılması gerektiği belirtilmektedir.
Yazıyı eleştirir misiniz.
ChatGPT:
Eleştiri yazarken dikkate alabileceğimiz bazı noktalar şunlar olabilir:
1. Misyonların Kapsayıcılığı ve Gerçekçiliği: Yazıda önerilen beş ana misyonun kapsamı oldukça geniş. Ancak bu misyonların ne ölçüde somut ve uygulanabilir olduğu sorgulanabilir. Örneğin, "çağa uygun kamu mimarisi" ve "teknolojik atılım" gibi hedefler önemli, ancak bunların somut adımlarla nasıl gerçekleştirileceği konusunda daha detaylı bir yol haritası sunulmalıydı.
2. Sosyal
Boyutun Eksikliği: Yazı, kalkınma ve refah üzerinde yoğunlaşırken,
sosyal adalet, eğitim, sağlık ve kültürel gelişim gibi konuları yeterince ele
almıyor. Bu alanlarda yapılacak reformlar ve iyileştirmeler, bir ülkenin
kalkınma stratejisinde kritik öneme sahiptir. Sosyal boyutun daha fazla
vurgulanması gerekirdi.
3. Stratejinin
Zorlukları: Yazıda belirtilen stratejilerin uygulanabilirliği
konusunda bazı zorluklar göz ardı edilmiş olabilir. Örneğin, "orta gelir
tuzağı" gibi kavramlar derinlemesine incelenmemiş ve bu tuzakların
aşılması için hangi somut engellerin bulunduğu yeterince tartışılmamış. Bu tür
zorluklar ve bunlara yönelik çözüm önerileri daha detaylı işlenmeliydi.
4. Politik
Boyut: "Yeni siyaset" vurgusu önemli, ancak bu konuda somut
bir yol haritası çizilmemiş. Siyasi reformların nasıl yapılacağı ve hangi
siyasi aktörlerin bu reformlara katkıda bulunacağı daha net bir şekilde
belirtilmeliydi. Ayrıca, siyasi istikrarın sağlanması için gerekli adımlar ve
bu adımların olası sonuçları da tartışılmalıydı.
5. Eleştirinin
Azlığı: Yazı, mevcut duruma yönelik eleştiriler sunarken, bu
eleştirilerin üzerine ne tür risklerin bulunduğunu yeterince tartışmıyor.
Özellikle, önerilen stratejilerin uygulanması sırasında karşılaşılabilecek
riskler ve bu risklere karşı hangi önlemlerin alınabileceği konusu daha
ayrıntılı ele alınmalıydı.
Bu eleştiriler doğrultusunda, yazının bazı güçlü yönleri olduğunu kabul etmekle birlikte, daha detaylı ve somut önerilere yer verilmesinin yararlı olacağı söylenebilir. Bu tür bir strateji belgesinin daha geniş bir perspektifle ele alınması, hem ekonomik hem de sosyal boyutların dengeli bir şekilde işlenmesi önemlidir.
Şunu dedin:
Mesela misyon temelli kalkınmanın tanımı verilmemiş...
ChatGPT:
Bir strateji belgesinde veya kalkınma planında, kullanılan terimlerin ve
kavramların açık ve anlaşılır bir şekilde tanımlanması önemlidir. "Misyon
temelli kalkınma" gibi kavramlar, okuyucuların veya ilgili paydaşların
farklı şekilde yorumlayabileceği soyut terimlerdir. Bu nedenle, yazarın bu
kavramı net bir şekilde tanımlayıp, hangi ilkeler doğrultusunda, hangi
alanlarda ve hangi somut adımlarla uygulanacağını açıklaması beklenir.
Kavramın tanımının eksikliği, stratejinin anlaşılabilirliğini ve uygulanabilirliğini azaltabilir. Bu da, önerilen kalkınma modelinin geniş bir kabul görmesini ve etkin bir şekilde uygulanmasını zorlaştırabilir. Dolayısıyla, yazının bu konuda daha açıklayıcı olması gerekirdi.
Şunu dedin:
başka hangi kavramların tanımları verilmeli...
ChatGPT:
Yazıda ele alınan bazı kavramlar daha açıklayıcı şekilde tanımlanabilir ve
bu da belgenin anlaşılabilirliğini artırabilir. İşte tanımlanması gereken bazı
kavramlar:
1. Sürdürülebilir
Kalkınma: Yazıda sürdürülebilir kalkınma kavramına yer verilmişse,
bunun ne anlama geldiği, hangi alanlarda nasıl uygulanacağı ve ekonomik,
çevresel ve sosyal boyutlarıyla nasıl ele alınacağı açıklanmalı.
2. Sosyal
Girişimcilik: Eğer sosyal girişimcilik kavramı geçiyorsa, bunun
tanımı, neyi hedeflediği ve nasıl bir etki yaratması beklendiği açıklanmalı.
Ayrıca, bu kavramın kalkınma sürecinde nasıl bir rol oynayacağı üzerinde
durulmalı.
3. Yerel
Ekonomik Kalkınma: Bu kavramın yerel düzeyde ne anlama geldiği, hangi
araçlar ve politikalarla destekleneceği, yerel topluluklar ve paydaşlarla nasıl
etkileşim içinde olacağı açıklanmalı.
4. Katılımcı
Yönetim: Katılımcı yönetimden kastedilen nedir? Bu yönetim modeli
hangi ilkeler doğrultusunda uygulanacak, kimlerin karar alma süreçlerine
katılımı sağlanacak, bu katılımın nasıl organize edileceği ve sonuçlarının
nasıl değerlendirileceği gibi konular tanımlanmalı.
5. İnovasyon
Ekosistemi: İnovasyon ekosisteminin ne olduğu, bu ekosistemin nasıl
oluşturulacağı, hangi aktörlerin dahil olacağı ve bu ekosistemin kalkınma
süreçlerine nasıl katkı sağlayacağı açıklanmalı.
6. Çok
Paydaşlı Kalkınma: Eğer çok paydaşlı kalkınmadan bahsediliyorsa, bu
kavramın ne anlama geldiği, hangi paydaşların dahil olduğu, paydaşların
rollerinin ve sorumluluklarının nasıl belirleneceği, karar alma süreçlerine
nasıl katılacakları gibi konular netleştirilmeli.
Bu kavramların tanımlanması, yazının hedef kitle tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlar ve kalkınma stratejilerinin daha somut ve uygulanabilir hale gelmesine yardımcı olur.
Şunu dedin:
mesela tanımı verilmemiş: çağa uygun kamu mimarisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder