BOĞAZİÇİ Yalıları," Çelik Gülersoy ile Abdi İpekçi
arasındaki görüşme metni. Milliyet
G., 3.1.1972
ÇADIR Köşkü'nün Halka Açılması İçin Belediyeden Onay
Bekleniyor. Dünün İşkence Odaları Bugünün Çay Salonlarına Dönüşüyor."
(Çelik GÜLERSOY ile söyleşi). Milliyet
G., 5 Şubat 1982
Çelik Gülersoy "Osmanlı Mimarisinde Batılılaşma Dönemi
ve Balyan Ailesi" kitabı üzerine bir röportaj]. Boğaziçi, n23, 05.1984,
18-19ss. [mktp]
Çelik Gülersoy ile "Kurtarılan" sokak üzerine bir
konuşma. Röportajı yapan: Nurcan Çakıroğlu. Sanat Olayı, n51,
08.1986, 32-33ss. [mktp]
Çelik Gülersoy ile bir söyleşi. Varlık, c48, n883,
04.1981, 21.23.s. [mktp]
Çelik Gülersoy ile röportaj. İnterstar ekranlarında 1992
yazında ekrana gelen bölüm. Nuran Kutlubay'ın gerçekleştirdiği röportaj
İstanbul ile ilgili elbette. https://www.youtube.com/watch?v=1nrfLUjrOWw
Çelik Gülersoy ile röportaj: İstanbul ve Kent Estetiği. İstanbul Dergisi. 2001. Sayı: 3
Çelik Gülersoy ile Söyleşi - Bünyamin Çelebi. İstanbul Dergisi (Tarih Vakfı), sayı:
34.
Çelik Gülersoy ile Söyleşi. İstanbul Sayı:49
Çelik Gülersoy ile Söyleşi. Nokta Sayı:13.
Çelik Gülersoy ile Söyleşi. Sanat Olayı Sayı: 51
GEÇMİŞ Zamandan Bir Yapı Daha: Sarı Köşk." [Çelik
GÜLERSOY ile söyleşi.] Milliyet G., 12
Şubat 1982
İstanbul'da İlk Otomobilli Yıllar Çelik Gülersoy ile Söyleşi
B.Ü. Yayın Kurulu. BOĞAZİÇİ -
B.Ü.Mezunlar Derneği Yayın Organı - İlkbahar-92 -
KENTİN ORTASINDA Bir Zümrüt Alan: Yıldız Parkı," [Çelik
GÜLERSOY ile söyleşi] Milliyet G.,
22 Ocak 1982
KIŞ Ortasında Çiçekler ve Kelebekler Arasında Olmak istemez
misiniz?," Milliyet G., 17 Ocak
1982. (Pembe Sera hakkında Çelik GÜLERSOY ile söyleşi.)
Lütfen tarihi yerleri bırakın. (Röportaj). Argos,
c2, n14, 10.1989, 136-141ss. [mktp]
MALTA Köşkü Osmanlı Geleneğini Yansıtıyor," [Çelik
GÜLERSOY ile söyleşi] . Milliyet G.,
29 Ocak 1982
Mimar Sinan ve mimarimiz. [Bir röportaj]. Türk
Edebiyatı, c14, n170 12.1987, 26-27ss. [mktp]
PARKLAR Üstüne Çelik Gülersoy İle Söyleşi," Para, Sayı: 4, Eylül 1981, 67-68 ss.
Restorasyonla rantabilite tek başına olmaz. (Röportaj). Türsab,
n54, 03.1987, 26-27ss.
Soğukçeşme. (Röportaj). Türsab, n46, 07.1986, 28-30ss.
(Soğukçeşme Sokağı)
Şehirleşme ve kültür üzerine bir röportaj]. İnşaat
Dergisi, c1, n7, 06.1988, 16-21ss. [mktp]
Tarihi, sanatı, kültürü halka götüren kurum: Türkiye Turing
ve Otomobil Kurumu. (Röportaj). Türsab, c1, n6, 10.12.1982, 4-6ss.
[sttib]
Testiyi kıranla, suyu getirenin bir tutulmaması önem
taşıyor. (Röportaj). Türsab, n86, 10.1989, 49-53ss.
Toplum olarak turizmi bilmiyoruz. (Röportaj). Türsab,
n32, 05.1985, 7.s.
Çelik Gülersoy Söyleşi. Pirelli Dergisi, 1986
Çelik Gülersoy'la Söyleşi. Şehir, Çağdaş Şehir Kent Kültürü
Dergisi Sayı: 17 Temmuz 1988
Röportaj Çelik Gülersoy. Ps Pazar Sabah Magazin Dergi 29 Temmuz 1990 Sayı 47-
...............................
Gülersoy, 1993 yılında Cem Karaca’nın Raptiye programında
verdiği röportajda “İstanbul’da doğmamış olsa da gözünü dünyaya İstanbul’da
açtığını, açtığında da yeşil sükunetli ve temiz bir çevre gördüğünü”
söylemiştir. “Çelik Gülersoy – Serpil Barlas – Sultanahmet”, Raptiye, https://www.trtdinle.com/show/raptiye?id=4355491
[Erişim Tarihi: 06.10.2023]
Mehmet Akif, “İstanbul Kitaplığı ‘ilkler’ arasında”, Cumhuriyet, 1.10.1986, Marmara
Üniversitesi Açık Erişim Sistemi Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros
Arşivi [Erişim Tarihi: 23.08.2022]. Resim 3.1. 1986 yılında İstanbul Kitaplığı
binasının restorasyonu hakkında Çelik Gülersoy’un verdiği bir röportaj. Kaynak:
Marmara Üniversitesi Açık Erişim Sistemi Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği
Taha Toros Arşivi [Erişim Tarihi: 23.08.2022]
Bircan Usallı, “Nikahı İstanbul ile kıydım”, Güneş, 23.10.1984.
Ergin Konuksever, “İstanbulun 100 yıl öncesi fotoğraflarla canlandırılıyor”, Cumhuriyet, 18.02.1972
………………
02.1972. Cumhuriyet. https://core.ac.uk/reader/38318360
24.12.1976. 1976’nın Ekim ayında ilk
kez Safranbolu’ya gelen ve Kızıltan Ulukavak tarafından önerilen Asmazlar
Konağı’ndan ve Safranbolu’dan çok etkilenen Gülersoy, Hürriyet Gazetesi’nin 24
Aralık 1976 tarihli nüshasındaki röportajında;
“…Asmazlar
Konağı Türk tipi bir otel olacaktır. Türkiye’de böyle bir otel yoktur. Bunu ilk
kez biz gerçekleştireceğiz.
Turistlerin
büyük ilgisini çekecektir. Asmazlar Konağı’nı hizmete açtığımızda bölgede büyük
bir canlılık olacaktır” der.”. https://karabukbulten.com/2020/07/07/celik-gulersoy-istanbul-kadar-safranbolu-icin-de-unutulmazdir/
01.04.1982. Çelik Gülersoy Adında
Bir Adam!.. Hürriyet gösteri - Sayı:17 /Nisan 1982
4.7.1982. http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/12954/001508776006.pdf?sequence=1
14.11.1983. http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/12943
15.11.1983. http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/12989/001508774006.pdf?sequence=1&isAllowed=y
1.9.1985. 1985. "İstanbul’un
bir depremlik canı var" . Milliyet. https://www.youtube.com/watch?v=Tz84Ny05-Ak
20.09.1987. http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/12931/001508765006.pdf?sequence=1
09.11.1987. https://core.ac.uk/download/pdf/38305881.pdf
1992. https://www.youtube.com/watch?v=1nrfLUjrOWw
29.6.1997. https://core.ac.uk/download/pdf/38301989.pdf
6.12.1998. http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/12853
6.12.1998. https://core.ac.uk/reader/38314228
22.12.1998. http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/12827
01.2002. http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/51804
04.2004. Çelik Gülersoy:
"Öncelikli Sorun Tanıtım Değil, Şehri Turizme Hazırlamaktır",
İstanbul dergisi. 88-89ss. (Tarih Vakfı)
2012. Beşir Ayvazoğlu: Gel
Söyleşelim Cümle Geçen Demleri. İstanbul, |TİMAŞ YAYINLARI. 2012.
Tarihi
tespit edilemeyenler;
· https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=15165
· https://core.ac.uk/download/pdf/38314264.pdf
· https://core.ac.uk/download/pdf/38314361.pdf
· https://core.ac.uk/download/pdf/38314365.pdf
· https://core.ac.uk/download/pdf/38314385.pdf
· https://core.ac.uk/reader/38307198
· Cumhuriyet. https://core.ac.uk/reader/38314352
· Kapalıçarşı
dergisi. https://core.ac.uk/reader/38314382
-------------------:
“Bugünlerde
moda bir deyim var, pozitif düşünmek. Bana, "Çok olumlu işler yapıyorsun,
ama çok olumsuz düşünüyorsun" diyorlar. Oysa oradaki olumsuzu çıkarıp
yerine gerçekçi sözünü koymak lazım.
Yolunuz
birçok kez Yıldız Parkı'na düşmüştür… Belki parkta birçok kez yürüyüş yaptınız,
Malta Köşkü'nde ya da kır kahvesinde çayınızı yudumladınız. Sultanahmet'teki
Yeşil Ev'in rengarenk çiçeklerle dolu bahçesinde otururken mis kokularla
kendinizden geçtiniz. Ya da Soğukçeşme Sokağı'ndan, pansiyon haline getirilmiş
yan yana sıralanan dokuz evin önünden birçok kez geçtiniz… İşte Çelik Gülersoy,
burada adı geçen ve geçmeyen birçok yerin, bugünkü görünümüne kavuşmasını
sağlayan kişi.
İstanbulluların,
Çelik Gülersoy ismini çok iyi bilmesi gerek… Kendisi, İstanbul'a gönül vermiş,
hatta sadece gönül vermekle de kalmamış; ömrünü bu şehirdeki birçok tarihi
yapıya ve mekana tekrar hayat kazandırmaya adamış; kültürüyle, bilgisiyle ve
görgüsüyle gerçek bir beyefendiJandarma komutanı babasının doğu hizmeti
sırasında
Hakkari'de
doğan Gülersoy, 3 yıl sonra ailesiyle birlikte İstanbul'a yerleşir. 1958'de
Hukuk Fakültesi'ni bitirir. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu'nun çeşitli
hizmetlerinden sonra 1965'de kurumun genel müdürlüğünü üstlenir. Kuruluşu yeni
baştan organize ederek ulusal bir çapa kavuşturur. Ülke ve dünya çapında ün
yapan bir dizi parklar, restorasyonlar, teknik servisler ve film hizmetleri
gerçekleştirir. Yıllarını İstanbul'u güzelleştirmeye adayan Gülersoy'un eski İstanbul'a
duyduğu özlem gözlerinden okumak hiç de zor değil...
Kendisine
İstanbul'u ve çocukluğunu sorduğumuzda, oldukça çarpıcı bir yanıt alıyoruz…
Benim
İstanbul'um, çocukluğumdur. İstanbul bozuldukça ben oraya iltica ediyorum,
sığınıyorum.
"Benim
İstanbul'um zaten çocukluğum. Oraya iltica ediyorum, sığınıyorum. Buraya
yerleşemedim. İstanbul bozuldukça benim kaçma isteğim de artıyor. Herkes
Zincirlikuyu'dan Beşiktaş'a doğru iner, ben inmem. Kalırım orada, hayalim
kalır. Çünkü o Sabancı Lisesi'nin olduğu yer bizim bostanımızdı. Arnavut Halil
Ağa, oraları kiralayıp bostan yapmış. Bir tarafı ağaçsız, o yüzden güneş
isteyen sebzeler dikiyor. Öbür taraf ağaçlı, orada yüksek çamlar var. O yüzden
güneş istemeyen sebzeleri mesela ıspanağı o tarafa dikiyor. Şimdi her şey
bambaşka…"
Şimdiki
İstanbul'u eski haliyle kıyasladığında ise, gördüklerinin hiç hoşuna gitmediği
belli oluyor…
Bazen
dostlar der ki, "Gene biz şanslıyız, biz iyi günler gördük ama gençlere
daha çok acıyoruz, onlar hiç bir şey görmedi". Oysa, onların neresi
şanssız, asıl şanssız olan biziz. Ben bizim kuşağa daha çok acıyorum. Çünkü biz
geçmişle bugünü mukayese ediyoruz. Bunun neresi güzel?"
"İstanbul'da
iki şeyi bilen insan için güzel hiç bir şey yok. O da eskiyi bilmek ve
yurtdışını bilmektir. Biliyorsanız, bedbahtsınız… Bunları bilmiyorsanız, sizden
mutlusu yoktur. Şurada iki adım ötede, Bulgar sınırından sonra ağaçlar yolun
iki yanında yemyeşil bir tünel yapmış, o tünelin içinden geçiyorsunuz. Bunu
gördükten sonra insan yine de mutlu olabiliyorsa iyi…
Biz her
yıl bir şey kaybediyoruz. Ben şöyle özetliyorum; Türkiye'de Doğu gitti, Batı da
gelmedi… Doğu neydi; hatır, gönül, saygıydı … Batı neydi; yasa, örgüt,
organizasyon… Bunun yerine bin türlü dejenere olmuş alışkanlık geldi…"
Gülersoy,
İstanbul depreminden önce yapılan çalışmaları malesef pek gerçekçi bulmuyor…
İstanbul'da
deprem öncesi yapılan her tür çaba ya aptallıktır, ya çıkarcılıktır, Bunların
ikisi de toplum açısından aynı kapıya çıkar…
"İstanbul'da
deprem öncesi çalışmaları anlamsız. Bugün bir gazetenin manşetinde ihtilafa
düşen apartman sakinlerinin haberini okudum. Anlaşmazlık olunca binaya hiç bir
şey yapılamamış, para da çarçur olmuş. İşler böyle olunca, o doğrultuda
yapılacak her şey beyhude…Jeologlar, zemin etüdleri bitirilsin diyor, zemin
etüdü yapacak adam yok ki Türkiye'de.
Bir kere
bilgili adam yok. Bilgiliyse, dürüst değiller, çıkara göre hareket eden çok
insan var. Diyelim ki; dürüstlükle, iyilikle, sabırla biz bu işi yaptık. O
zaman ne yapacağız, toprak üstündeki bütün yerleşimleri yok mu edeceğiz? Bütün
bunlar hayal… Deprem öncesi yapılan her tür çaba ya aptallıktır, ya
çıkarcılıktır, ikisi de toplum açısından aynı kapıya çıkar. Üstüne üstlük hepsi
de vakit kaybıdır. Gerçekçi olursak, tek organize güç ordudur. Hiç vakit
kaybetmeden orduya yetki, görev, araç, gereç vermek lazım.
İstanbul
önce yollarını kaybedecek. Depremden sonra bölgeye yemek, ilaç, doktor, yardım
malzemesi götürmek için önce yolların açık olması gerek. Şuradaki binalara
bakıyorum, her bir kat daha ileri çıkmış. Tavandan izdüşümünü verirsek, yolun
ortasına geliyor. Bina bulgur gibi yıkılacak. Durduğu yerde dizinin bağı
şimdiden çözülüyor. İşte bu yüzden ulaşım şebekesini açmak lazım… Şurada Galata
Köprüsü'nün onarımı için harcanan zamana bakın, üzerinden 5 yıl geçti, hala
ortada bir şey yok. Bizde atalet var, tembellik var, bürokrasinin işlemez çarkı
var. Bunların en az olduğu, hatta hiç olmadığı tek kuruluş ordu. Deprem sonrası
için, ihmali, suçu, hırsızlığı, suçu neyse onu kulağından duvara çivileyecek
bir yetki düzeni lazım. Bu şehirde daha tentürdiyot stoku bile yok… Önce
insanların yetiştirilmesi lazım. Depremden sonra kaos olacak, yağma-tahrip
başlayacak. Gördük işte bunları… Kadının kolu çıkıyor, bilezik var diye kolunu
kesiyorlar… Böyle bir toplumda yaşıyoruz".
Değişen
her şeye rağmen, az da olsa değişmeyen ve hala sevdiği semtler olmalıydı...
Benim
İstanbul'da sevdiğim semtler, betonun üstüne damlamış reçel damlası gibi…
Birincisi
Sultanahmet tabii… Beyoğlu'nu yer yer severim. Yıldız güzeldir. Orada da
çocukluğum geçti… Boğaz köylerini severim, vadilere girmiş köyleri… Büyükada'da
güzeldir. Güzel derken zenginliği kastetmeyorum, çeşitliliği kastediyorum.
Piyerloti'nin ise artık gidilecek bir yeri kalmadı. Piyerloti'nin oturduğu
kahve kalktı, yerine arabesk bir şey yaptılar. "Bu sedirde Loti
otururdu" demek başka, "Ben buraya bu arabesk sarayı yaptım"
demek başka. Bu tür yerleri özelliğiyle korumak gerekir.
Batı
böyle yapıyor. Kızkulesi'nde patronla şairler arasında küçük çapta bir harp
yaşandı, biliyorsunuz. Şairler; edebiyat evi olsun, şair evi olsun dediler. Iyi
güzel ama paraları yok. Kızkulesi'ni zengin bir adama vereceklerdi, yoksul bir
adama, şaire değil. Dediğim gibi de oldu. Benim üçüncü bir önem daha vardı, o
da Kızkulesi'ni şehrin akvaryum müzesi haline getirmekti, ama olmadı…"
İstanbul
artık Floransa, Paris, Roma gibi olamaz. 1950'lere kadar bir şansımız vardı
belki ama artık o treni kaçırdık.
"1979
ile 83 arası köşklerin yapım tarihleri, 83'den 94 sonuna kadar kullanım
tarihleriydi. 95'ten sonra film koptu. İlk eser Yıldız Parkı'nın kendisi ve
Malta Köşkü'ydü. Malta Köşkü akla gelir ama park unutulur. Halbuki biz parkı
imar ettik. İçine çadır köşkü, sonra da üç tane de kır kahvesi yaptık. Ekonomik
açıdan halkın her kademesine hitap etsin istedik.
Daha
sonra Emirgan Parkı içinde önce sarı köşk, sonra da pembe ve beyaz köşk,
ardından yine bir kır kahvesi. Bunlardan sona Çamlıca Tepesi geliyor. Sonra da
Hidiv Kasrı. Bir de Yeşil Ev var tabii... Bunlardan başka bilinmeyen bir tane
daha var. 1972 - 73'ten bu yana her yıl bir şey yaparak Edirnekapı'da Kariye
Müzesi ve çevresini de imar ettik. Bütün evler onarıldı, yol trafiğe kapandı.
Bunlar hep bağış olarak yapıldı. Sonra bir Kariye Oteli yaptık. Bunları yaparak
tarihle sanatla halkı buluşturduk.
Bizden
önce de onarım yapılıyordu, resmi amaçlarla kışlı, okul yapılıyordu. Ancak
halkın kültür hayatı için ilk defa biz çabaladık. İlk defa halk bir sarayın
içine girdi, oturabildi. Dolmabahçe Sarayı'nı gezer çıkarsınız, caiz de
değildir oturmanız, ama Malta Köşkü'nün Çadır Köşkü'nün içinde oturabilirsiniz.
Çiçekleme yaptık, çeçek zevkini vermeye çalıştık, her ağacın altını taş teraslarla
banklar koyarak değerlendirdik, ağaç sevgisini aşılamaya çalıştık. Bu çok yönlü
bir konudur, sırf köşkte sahlep içmke meselesi değildir; işin içinde doğa
vardır, kültür vardır, müzik vardır. Biz Mozart'la, Çaykovski'yle halkı
buluşturmaya çalıştık.
Buraları
dünya literatürüne geçti, dış basında yer aldı, yabancı rehber kitaplarında yer
aldı. Hatta bir Amerikan rehberi, "İstanbul'dan Yıldız Parkı'nı görmeden
dönmeyin" dedi, bunları dedirttik yani… Ama sonra, bildiğiniz gibi sosyal
duvara çarptık. Örneğin, Soğukçeşme Sokağı ile ilgili çalışmalara
başlayacaktık. Daha önceden verilmiş izni varken, izin veremeyiz dediler. Sebep
olarak da 'padişah evinin önü böyle gecekondu olmaz' diyorlar. Bunun örneği
tarihte yok. Bir gravür var, oradan göründüğüne göre, Ayasofya'nın arkası
değil, önü de öyle, tarihte. Kısacası biz iş yapabilmek için harp ediyoruz…"
Çelik
Gülersoy'ya içten teşekkürlerimizle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder