Mahmut Erol
Kılıç’tan bilgeler konulu bazı alıntılar
27.5.2023
“Bazı ülkelerin finansal
destekleriyle açılan medreselerde alınan dersler neticesinde üretilen bu
nevzuhur İslam tipinin maalesef bizim bilgelerimizin
yani Mevlana’lar, Hoca Ahmet Yesevi’ler, Hacı Bektaş Veli’ler ve Yunus
Emre’lerin bize öğrettiği İslam geleneği terbiyesinden farklı bir İslam tipi
olduğunu söylemeliyiz. Bunlar yeni çıktı. Ve bu İslam birilerinin işine
geliyor, yatırım yapılıyor üzerinde. Bu açıdan tekrarlıyorum bizlerin burada Anadolu’nun ruhunu oluşturan böylesi bilgeler
üzerine bir toplantı tanzim ediyor olmamız çok ama çok önem arzediyor.” https://turuz.com/storage/atalarsozu/0257-1-Turk_Dunyasi_Bilgeler_Zirvesi-Gonul_Sultanlari_Bulushmasi-1-2014-576s.pdf
………………….
“Biz mutlak monark değiliz, meşrutî monarkız, biz âriflerin/mânevî
ustaların/rûhânî efendilerin hizmetkârıyız. Yeryüzünü düzenlememiz, irfânı
düzenlemek içindir. Bu anlamda meselâ; Pâdişah-ı âlem olmak bir kuru kavgâ
imiş, Bir velîye bende
olmak cümlede evlâ imiş. diyen Yavuz Sultan Selim dir. Yâni Bir dünya pâdişahı
olmak kuru laftan ibâret. Gerçek sultanlık aslında bir bilgeye talebe olabilmek imiş. diyor. Modern siyâsette ise tam tersine bilgelik dışlanmıştır.”
………………….
“Anadolu
bu mânâda bir potadır, buraya Horasan erenleri de geliyor. Kuzey Afrika dan
dervîşler de geliyor. Araplardan, Balkanlar dan velîler geliyor. Çok enteresan
bilgiler var bu konuda. Büyük bilge Abdullah Bosnevî var meselâ.
Bosna da doğuyor. İstanbul da ders görüyor, Kâhire de dersine devam ediyor.
Konya da vefat ediyor, mezarı Konya da. Önemli oranda İbn Arabî den etkilenmiş,
o kaynaktan beslenmiş. Bunun gibi, doğduğu yer ile âhirete göçtüğü yer
itibarıyla bize Anadolu denilen coğrafyanın sınırlarının ne denli geniş
olduğunu gösteren birçok bilge var. Esasen, Anadolu yu
besleyen ana damarlardan birisi, Muhyiddin İbn Arabî dir. Endülüslü... İspanya
da doğuyor. On yıl kadar Malatya da yaşıyor. Sivas ta bir kış geçiriyor. Konya
da yaşıyor; ama Şam da vefat ediyor. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Belh te doğuyor.
Konya ya yerleşiyor, Konya da vefat ediyor. “
………………….
“Konya’ya gelmeden evvel Hz. Mevlânâ ve âilesinin Anadolu
topraklarına bugünkü Irak coğrafyası üzerinden girdiğini düşünecek olursak,
Aksaray, Kayseri ve Karaman a uğradığını, daha sonra Konya ya yerleştiğini
biliyoruz. O hat çok
önemlidir. Bugün Konya dan Malatya ya doğru giden bir ticâret yolu üzerinde
bulunan ama aynı zamanda bilgelik havzası bakımından zengin
bir hattır. Aradaki köyler, kasabalar, şehirler, Selçuklu döneminde
önemli ilim-irfân merkezleridir. Oradaki kervansaraylar, dârüşşifâlar, diyebiliriz
ki dünyadaki en önemli bilgi üretim merkezleridir. Konya- Erzincan hattı
böyledir. Ve bunun üzerindeki bâzı bölgeler Tabiî ki eksenler, târih içerisinde
kayabiliyor. Yâni bir dönemde o hat önde olabiliyor. Bir başka dönemde başka
bir çizgi öne çıkabiliyor. Selçuklu döneminde o çizgi çok önemliydi. Velâyet
Allah’ın Dostluğunu Kazanmaktır
Velî kimdir? Anadolu yu mayalayan velîler kimlerdir?
Vasıfları nelerdir?
Velî,
Anadolu tâbiriyle eren dir, belirli bir irfân seviyesine, kendini tanıma
düzeyine ermiş kişidir. O seviyeye erdiği içindir ki, kendisine eren veya ermiş
denir. Arapçada bilge kişiye, velî deniliyor. Velâyet
sahibi, velâyeti elde etmiş kişi demektir. Onlar nâdir insanlardır. Ortalamanın
üzerindedirler. Böylesi yetkin insanlar az bulunur. Her toplumun içerisinde, bu
tür insanların sayısı azdır. Bu seviyeye çıkmış insan sayısı arttığı zaman,
ister istemez o toplumun kalitesi artar. Modern zamanlara gelinceye kadar,
Anadolu insanının bütün hayat değerlendirmelerini, bu kavrayış üzerine kurduğunu
görüyoruz. Yâni bir insân-ı kâmil olmak, bir bilge, bir velî olmak, sultanın da,
pâdişahın da, vezirin de, âlimin de, çiftçinin de herkesin en büyük özlemidir.
Velâyet ne anlama geliyor?
Velâyet, yeryüzündeki insânî hayatın anlamını öğrenip
keşfetmek, sırlara vâkıf olmak, Allah ın dostluğunu kazanmaktır. İnsan o hâle
gelince, heyecanı gider, telaşı kalmaz, dünya kaygıları biter. Ondan dolayı
etrafındaki insanlara muamelesi değişir. Kavgacı, parçalayıcı, bölücü olmak
yerine hep iyiyi görmeye çalışır, pozitif enerji yayar etrafına. Birleştirici, barıştırıcı bir
fonksiyonu ifâde ettiğinden dolayı Anadolu erenleri dediğimiz bu grup, her
zaman Anadolu da ihtilâfların ortadan kaldırılmasında olumlu bir işlev
görmüştür. Gayb ile şehâdet âlemi arasında, Kur ân la insanlar arasında,
devletle toplum arasında tercüman olmuşlardır. Toplumun içerisindeki bâzı
ihtilâfların çözümünde her zaman bu bilge kişilere başvurulmuştur. Bilge, kendini bilen kişi dir. Velîler, etrafına ışık saçan kişilerdir. O
ışıktan mahrum kalındığı zaman diğer insanlar kendi başlarına yollarını
bulamayacaklarından, tâbir câizse câhil olduklarından dolayı, rüzgâr nereye
eserse oraya yönlenmiş, bâzı kötülüklere doğru da yönlendirilebilmişlerdir.
Dolayısıyla insan, dönüştürülebilen bir varlıktır. Siz kâmil insanlarla onları
eğittikten sonra, o toplum kemâle doğru, güzelliğe doğru ilerlerken kâmil
insanları çekseniz; o toplumun kötüye doğru meylettiğini, dönüştüğünü
görebilirsiniz. Dolayısıyla
bu bir tercih meselesidir. Modernlik öncesi dönemlerde siyâsî erkin de, ilim
erkinin de tercihi, her zaman birer kâmil insan, model insan olmak yolunda
olmuştur. Hem kendilerini hem toplumları, bu hedefe doğru yönlendirdiklerinde,
tabiî ki hedef büyük olunca, varılamasa bile o yolda giderken insan olgunlaşır.
Herkes belki kâmil insan olamayabilir. Maksat o yola çıkmış olmaktır. Ama doğru
hedefe yönelmek gerekir. Karıncanın hacca gidiş öyküsü gibi. Kaç senede
gideceksin ki? dediklerinde, Yola koyuldum ya, kaç senede gidersem gideyim,
fark etmez! gibi bir cevap veriyor. Dolayısıyla toplumların fikrî, toplumsal ve
ahlâkî idealleri önemlidir. Ekonomik, siyâsî vs. alanlara bu idealler sonraki
süreçlerde mutlaka yansır. Dolayısıyla toplumlara bir felsefe, bir hedef, bir
gâye tespit edilmesi bu mânâda çok önemlidir. İrfan Nazlı Bir Gelin Gibidir
Anadolu insanının o rûhu vardı zâten, diyorsunuz Vardı. Çünkü Anadolu
kültürünün içerisinde rûh üfleyicileri vardı. Anadolu ya farklı bölgelerden bilgeler gelmişlerdi. Burada bir terkip, iyi bir aşı vardı. Demek ki, bu
toprakların bir rüçhaniyeti vardı. “
………………….
“Niye bir Endülüs bilgesi
olan İbn Arabî kalkıp Anadolu ya geliyor? Niye Mevlânâ nın âilesi dünyada
birçok yer bulabilecekken gelip Anadolu ya yerleşiyor?
Bunların hepsinde şöyle bir sebep var: Su, nasıl yatağına
doğru akarsa, yüksek irfân, yüksek bilgelik
de onu alabilecek, hazmedebilecek bir yer bulduğunda tabiî olarak oraya
meyleder. O dönemdeki
Anadolu insanının irfân seviyesi, bilgeliği anlama seviyesi o kadar
yüksektir ki başka yerlerde bu hüsn-i kabûlü göremeyen bilgeleri, Anadolu ya geldikleri zaman beyler, şeyhler, sultanlar şehrin
dışında, atlarından inerek karşılamaktadır. Düşünebiliyor musunuz, Muhyiddin
İbn Arabî, Kâhire ye geldiği zaman, ulema tarafından öldürülmek istenmiştir.
Ama Konya ya girerken sultan, onu şehrin girişinde karşılamış, atını ona verip
kendisi yanında yürümeyi tercih etmiştir. Gerçek sultan sizsiniz efendim!
diyerek... Bu iki bakış açısı, tabiî ki ister istemez, bilgelerin burada toplanmasına sebebiyet vermiştir. Bu mayayı muhafaza etmek
çok önemlidir. Size bir maya katılır, bir aşı yapılır; ama aşıyı korumak da çok
önemlidir. Onu koruyamadığınız zaman, Yûnus un beytinde olduğu gibi, Göçtü
kervan kaldık dağlar başında diyebilirsiniz. Dolayısıyla bunları dâvet etmek,
yâni yeniden bu bilgeliği çağırmak, belki şahıs dâvet
etmekten ziyade o mertebeyi, o güzellikleri dâvet etmek çok önem arz ediyor.
İbn Arabî nin gezilerinin özel bir anlamı var mı?
Bilgeler, genellikle yeryüzüne bilgi
saçmayı hedefledikleri için sürekli gezerler.”
………………….
“Osmanlı da
Bilgeler Kurucu Unsurdur
Osmanlı medeniyetinin oluşumunda bilgelerin
rolleri ne olmuştur?
Osmanlı
yerleşim yerlerinde, ilk zümreleşmelerin olduğu dönemlerde, Osman Gazi nin,
Orhan Gazi nin yanında bilgelerin bulunduğunu görüyoruz.
Bunlar hem bilge hem de fakîhler. Tursun Fakı
gibi zatların isimlerindeki fakı kelimesi, Osmanlı nın teşekkül döneminde bilge mânâsında kullanılmıştır. Kezâ, o dönemlerde, Abdal Mûsâ ların,
Geyikli Baba ların bulunduğunu görüyoruz. Genel itibarıyla âriflerin, bilgelerin Osmanlı medeniyetinin teşekkülünde katkılarının büyük olduğunu
biliyoruz.”
………………….
Bilgelere önem verdiğini ifade ettiği diğer Diğer cümleleri de derle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder