12 Eylül 2024 Perşembe

Mahmut Erol Kılıç’tan bilgeler konulu bazı alıntılar

 

Mahmut Erol Kılıç’tan bilgeler konulu bazı alıntılar

27.5.2023

 

“Bazı ülkelerin finansal destekleriyle açılan medreselerde alınan dersler neticesinde üretilen bu nevzuhur İslam tipinin maalesef bizim bilgelerimizin yani Mevlana’lar, Hoca Ahmet Yesevi’ler, Hacı Bektaş Veli’ler ve Yunus Emre’lerin bize öğrettiği İslam geleneği terbiyesinden farklı bir İslam tipi olduğunu söylemeliyiz. Bunlar yeni çıktı. Ve bu İslam birilerinin işine geliyor, yatırım yapılıyor üzerinde. Bu açıdan tekrarlıyorum bizlerin burada Anadolu’nun ruhunu oluşturan böylesi bilgeler üzerine bir toplantı tanzim ediyor olmamız çok ama çok önem arzediyor.” https://turuz.com/storage/atalarsozu/0257-1-Turk_Dunyasi_Bilgeler_Zirvesi-Gonul_Sultanlari_Bulushmasi-1-2014-576s.pdf

………………….

“Biz mutlak monark değiliz, meşrutî monarkız, biz âriflerin/mânevî ustaların/rûhânî efendilerin hizmetkârıyız. Yeryüzünü düzenlememiz, irfânı düzenlemek içindir. Bu anlamda meselâ; Pâdişah-ı âlem olmak bir kuru kavgâ imiş, Bir velîye bende olmak cümlede evlâ imiş. diyen Yavuz Sultan Selim dir. Yâni Bir dünya pâdişahı olmak kuru laftan ibâret. Gerçek sultanlık aslında bir bilgeye talebe olabilmek imiş. diyor. Modern siyâsette ise tam tersine bilgelik dışlanmıştır.

………………….

Anadolu bu mânâda bir potadır, buraya Horasan erenleri de geliyor. Kuzey Afrika dan dervîşler de geliyor. Araplardan, Balkanlar dan velîler geliyor. Çok enteresan bilgiler var bu konuda. Büyük bilge Abdullah Bosnevî var meselâ. Bosna da doğuyor. İstanbul da ders görüyor, Kâhire de dersine devam ediyor. Konya da vefat ediyor, mezarı Konya da. Önemli oranda İbn Arabî den etkilenmiş, o kaynaktan beslenmiş. Bunun gibi, doğduğu yer ile âhirete göçtüğü yer itibarıyla bize Anadolu denilen coğrafyanın sınırlarının ne denli geniş olduğunu gösteren birçok bilge var. Esasen, Anadolu yu besleyen ana damarlardan birisi, Muhyiddin İbn Arabî dir. Endülüslü... İspanya da doğuyor. On yıl kadar Malatya da yaşıyor. Sivas ta bir kış geçiriyor. Konya da yaşıyor; ama Şam da vefat ediyor. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Belh te doğuyor. Konya ya yerleşiyor, Konya da vefat ediyor.

………………….

“Konya’ya gelmeden evvel Hz. Mevlânâ ve âilesinin Anadolu topraklarına bugünkü Irak coğrafyası üzerinden girdiğini düşünecek olursak, Aksaray, Kayseri ve Karaman a uğradığını, daha sonra Konya ya yerleştiğini biliyoruz. O hat çok önemlidir. Bugün Konya dan Malatya ya doğru giden bir ticâret yolu üzerinde bulunan ama aynı zamanda bilgelik havzası bakımından zengin bir hattır. Aradaki köyler, kasabalar, şehirler, Selçuklu döneminde önemli ilim-irfân merkezleridir. Oradaki kervansaraylar, dârüşşifâlar, diyebiliriz ki dünyadaki en önemli bilgi üretim merkezleridir. Konya- Erzincan hattı böyledir. Ve bunun üzerindeki bâzı bölgeler Tabiî ki eksenler, târih içerisinde kayabiliyor. Yâni bir dönemde o hat önde olabiliyor. Bir başka dönemde başka bir çizgi öne çıkabiliyor. Selçuklu döneminde o çizgi çok önemliydi. Velâyet Allah’ın Dostluğunu Kazanmaktır

Velî kimdir? Anadolu yu mayalayan velîler kimlerdir? Vasıfları nelerdir?

Velî, Anadolu tâbiriyle eren dir, belirli bir irfân seviyesine, kendini tanıma düzeyine ermiş kişidir. O seviyeye erdiği içindir ki, kendisine eren veya ermiş denir. Arapçada bilge kişiye, velî deniliyor. Velâyet sahibi, velâyeti elde etmiş kişi demektir. Onlar nâdir insanlardır. Ortalamanın üzerindedirler. Böylesi yetkin insanlar az bulunur. Her toplumun içerisinde, bu tür insanların sayısı azdır. Bu seviyeye çıkmış insan sayısı arttığı zaman, ister istemez o toplumun kalitesi artar. Modern zamanlara gelinceye kadar, Anadolu insanının bütün hayat değerlendirmelerini, bu kavrayış üzerine kurduğunu görüyoruz. Yâni bir insân-ı kâmil olmak, bir bilge, bir velî olmak, sultanın da, pâdişahın da, vezirin de, âlimin de, çiftçinin de herkesin en büyük özlemidir.

Velâyet ne anlama geliyor?

Velâyet, yeryüzündeki insânî hayatın anlamını öğrenip keşfetmek, sırlara vâkıf olmak, Allah ın dostluğunu kazanmaktır. İnsan o hâle gelince, heyecanı gider, telaşı kalmaz, dünya kaygıları biter. Ondan dolayı etrafındaki insanlara muamelesi değişir. Kavgacı, parçalayıcı, bölücü olmak yerine hep iyiyi görmeye çalışır, pozitif enerji yayar etrafına. Birleştirici, barıştırıcı bir fonksiyonu ifâde ettiğinden dolayı Anadolu erenleri dediğimiz bu grup, her zaman Anadolu da ihtilâfların ortadan kaldırılmasında olumlu bir işlev görmüştür. Gayb ile şehâdet âlemi arasında, Kur ân la insanlar arasında, devletle toplum arasında tercüman olmuşlardır. Toplumun içerisindeki bâzı ihtilâfların çözümünde her zaman bu bilge kişilere başvurulmuştur. Bilge, kendini bilen kişi dir. Velîler, etrafına ışık saçan kişilerdir. O ışıktan mahrum kalındığı zaman diğer insanlar kendi başlarına yollarını bulamayacaklarından, tâbir câizse câhil olduklarından dolayı, rüzgâr nereye eserse oraya yönlenmiş, bâzı kötülüklere doğru da yönlendirilebilmişlerdir. Dolayısıyla insan, dönüştürülebilen bir varlıktır. Siz kâmil insanlarla onları eğittikten sonra, o toplum kemâle doğru, güzelliğe doğru ilerlerken kâmil insanları çekseniz; o toplumun kötüye doğru meylettiğini, dönüştüğünü görebilirsiniz. Dolayısıyla bu bir tercih meselesidir. Modernlik öncesi dönemlerde siyâsî erkin de, ilim erkinin de tercihi, her zaman birer kâmil insan, model insan olmak yolunda olmuştur. Hem kendilerini hem toplumları, bu hedefe doğru yönlendirdiklerinde, tabiî ki hedef büyük olunca, varılamasa bile o yolda giderken insan olgunlaşır. Herkes belki kâmil insan olamayabilir. Maksat o yola çıkmış olmaktır. Ama doğru hedefe yönelmek gerekir. Karıncanın hacca gidiş öyküsü gibi. Kaç senede gideceksin ki? dediklerinde, Yola koyuldum ya, kaç senede gidersem gideyim, fark etmez! gibi bir cevap veriyor. Dolayısıyla toplumların fikrî, toplumsal ve ahlâkî idealleri önemlidir. Ekonomik, siyâsî vs. alanlara bu idealler sonraki süreçlerde mutlaka yansır. Dolayısıyla toplumlara bir felsefe, bir hedef, bir gâye tespit edilmesi bu mânâda çok önemlidir. İrfan Nazlı Bir Gelin Gibidir Anadolu insanının o rûhu vardı zâten, diyorsunuz Vardı. Çünkü Anadolu kültürünün içerisinde rûh üfleyicileri vardı. Anadolu ya farklı bölgelerden bilgeler gelmişlerdi. Burada bir terkip, iyi bir aşı vardı. Demek ki, bu toprakların bir rüçhaniyeti vardı.

………………….

“Niye bir Endülüs bilgesi olan İbn Arabî kalkıp Anadolu ya geliyor? Niye Mevlânâ nın âilesi dünyada birçok yer bulabilecekken gelip Anadolu ya yerleşiyor?

Bunların hepsinde şöyle bir sebep var: Su, nasıl yatağına doğru akarsa, yüksek irfân, yüksek bilgelik de onu alabilecek, hazmedebilecek bir yer bulduğunda tabiî olarak oraya meyleder. O dönemdeki Anadolu insanının irfân seviyesi, bilgeliği anlama seviyesi o kadar yüksektir ki başka yerlerde bu hüsn-i kabûlü göremeyen bilgeleri, Anadolu ya geldikleri zaman beyler, şeyhler, sultanlar şehrin dışında, atlarından inerek karşılamaktadır. Düşünebiliyor musunuz, Muhyiddin İbn Arabî, Kâhire ye geldiği zaman, ulema tarafından öldürülmek istenmiştir. Ama Konya ya girerken sultan, onu şehrin girişinde karşılamış, atını ona verip kendisi yanında yürümeyi tercih etmiştir. Gerçek sultan sizsiniz efendim! diyerek... Bu iki bakış açısı, tabiî ki ister istemez, bilgelerin burada toplanmasına sebebiyet vermiştir. Bu mayayı muhafaza etmek çok önemlidir. Size bir maya katılır, bir aşı yapılır; ama aşıyı korumak da çok önemlidir. Onu koruyamadığınız zaman, Yûnus un beytinde olduğu gibi, Göçtü kervan kaldık dağlar başında diyebilirsiniz. Dolayısıyla bunları dâvet etmek, yâni yeniden bu bilgeliği çağırmak, belki şahıs dâvet etmekten ziyade o mertebeyi, o güzellikleri dâvet etmek çok önem arz ediyor.

İbn Arabî nin gezilerinin özel bir anlamı var mı?

Bilgeler, genellikle yeryüzüne bilgi saçmayı hedefledikleri için sürekli gezerler.”

………………….

Osmanlı da Bilgeler Kurucu Unsurdur

Osmanlı medeniyetinin oluşumunda bilgelerin rolleri ne olmuştur?

Osmanlı yerleşim yerlerinde, ilk zümreleşmelerin olduğu dönemlerde, Osman Gazi nin, Orhan Gazi nin yanında bilgelerin bulunduğunu görüyoruz. Bunlar hem bilge hem de fakîhler. Tursun Fakı gibi zatların isimlerindeki fakı kelimesi, Osmanlı nın teşekkül döneminde bilge mânâsında kullanılmıştır. Kezâ, o dönemlerde, Abdal Mûsâ ların, Geyikli Baba ların bulunduğunu görüyoruz. Genel itibarıyla âriflerin, bilgelerin Osmanlı medeniyetinin teşekkülünde katkılarının büyük olduğunu biliyoruz.”

………………….

Bilgelere önem verdiğini ifade ettiği diğer Diğer cümleleri de derle

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder