Türk Devletlerinde Diğer Milletler İçin İdari
Bilgelik
(Alıntılar derlemesi)
20.5.2023
Adalet
Hoşgörü
Müsamaha
…………………………..
İncele: Mübahat Türker-Küyel, "Türklerde Adâlet
Kavramının Ontolojik Bir Temeli Var mıdır?" TT Kongresine tebliğ, 1991
Bilgelik ve adalet: Türklerin adalet
anlayışı ve bilgelikleri… konunun Osmanlı yönü.
Mübahat Türker-Küyel, "Türklerde
Adâlet Kavramının Ontolojik Bir Temel Var mıdır?”, 10. TTK Kongresi ne tebliğ,
22-26 Eylül, 1986, 737-742, TTK, Ankara.
………………………………
“Ünlü Türkolog J. P. Roux'ya göre, Türklere, düşmanları,
fanatik, mutaasıp derler; bugün, halâ, Yunan ve Ermeni menfî propagandasının
esasını bu iddia teşkil eder. (Historie des Tıırcs. s. 32). Bu iddia karşısında, J. P. Roux,
kendisine şu soruyu sormaktadır: Çok uluslu, çok dinli devletlerin başı
olan bir devlet, Türk devleti, acaba, nasıl olur da "intolerant"
olur? Bu devletlerin, hepsinin bir arada yaşamak için, bir birlik
"concensus"u olması gerekir mi, gerekmez mi? Onların aralarında, bir
"concensus"a varmış olmamaları, aslında, iktidar iradesine, iktidar
ilkesine aykırıdır. "Concensus"un reddi, iktidarı kaybetmek anlamına
gelir. "Kiliseler"i, "Eklesya'yı, dinî cemaatleri organize etmek
işi, federasyonun başındaki metbû devletin işidir, tıpkı, etnik gurupları
organize etmek işinin de onun görevi alanında olması gibi. Konfederasyonun
lideri Türk devleti, herkese, Taoculara, Hristiyanlara, Müslümanlara,
Buddhistlere..., herkese, yerini vermiştir. Yine, J. P. Roux'ya göre,
Türklerde, tabiat üstü güçlere karşı, ya doğuştan ya da endişeden ileri gelen
bir korku hali mevcuttur. Türkler, yağmaları sırasında, ruhbanı rahatsız
etmemişlerdir. Türkler, sonsuz sayıda, "Tolerance Fermanları"
yayınlamışlardır. Onlar, bu fermanlarla, söz konusu olan her bir "culte"ün
serbestçe ifâ ve icrâsına izin vermekteydiler. Türkler, kendilerine ittiba
etmek şartıyla, her tür ruhbanı vergiden muaf tutmaktaydılar. Türkler, din
konusunda sonsuz bir merak sahibiydiler. Türkler, İslâma kavuşmadan önce, hemen
hemen, dünyada mevcut olan bütün dinleri denemişlerdir. Müslüman olduktan sonra
bile, öteki inançlara karşı olan ilgilerini, azaltmakla birlikte, yine de
sürdürmüşlerdir. Kutsal metinleri çevirtmişlerdir. -Biz, buraya, Hocazâde'ye
Felsefe-Din tartışması konusunu ısmarlayan Fâtih'i ve bu tartışmanın ana kitabı
olan Gazâlî'nin Tahâfüt'ünü Türkçeye çevirten Abdülhamîd, II yi de ekleyelim
(Bkz. Mübahat Türker, Üç Tehâfüt Bakımından Felsefe ve Din Münasebeti, Doktora
tezi, DTCF, 1954). Din adamlarını, her "culte"ten temsilcilerin hazır
bulunduğu kollokyumlarda (Hazarlar) sorgulamışlardır. Hindûlaşmış Türk
Hükümdarı Ekber Şah, İslâma dayanan, ama, "heterogene" öğelerden
karılmış yeri bir görüş bile teklîf etmiştir. Halkının, hükümdarının dinine mensup olmasını isteyen
Avrupa'nın tersine, Türkler, bir "ekümenizm"i dayatmışlar,
"coexistance pacifique" (Sulh içinde bir arada yaşama) imkânını
savunmuşlardır. İşte, bu suretle, Türkler, dünya medeniyetine, desteklerinin en
büyüklerinden birini vermişlerdir (s. 93). “Türklerde, "Kağan",
"Cosmos"un "garantisidir." Halkının karnını tok,
sırtını pek tutmakla ve onları eğitmekle görevlidir. Bir Çinlinin şahadetine
göre, Hakan, "Mes tribus vivent dans l'abondance, cela me suffit"
demiştir (s. 98). Halkın ilk görevi de, Hakanına itaat etmektir. Düşmana boyun
eğmek ise bir cinayettir. Sadakatsizlik asla affedilmez. Din yüzünden harp
etmek bir Türk özelliği değildir: "La guerre des religions n'est pas
turque" (s. 107). Sogutça Bugut yazıtı, Buddhizmin Türkler üzerindeki
etkisini gösterir ise de, Tonyukuk, askerî gerekçeler ile, Buddhizme karşı
çıkmıştır:"... Buddhizm ve Lao Tze, insanlara yumuşaklık ve inkiyadı
öğretir. Bunlar, savaşganlara yararlı öğretiler değildir." Türkler, Hristiyanlara,
Nestûrîler'e, Manikeistlere, Buddhistlere, Yahudilere (özellikle Hazarlarda)
karşı "tolerance" siyaseti gütmüşlerdir. Kendi dinlerini saklayarak,
ondan temelde vazgeçmeyerek, üniversal dinlere inançlara açılmışlardır (s.109).
"İşte, bu da, Türkleri yüksek bir kültüre dahil etmiştir: "...
faire entrer les Turcs, au sein de la haute culture et offrir au monde ce
spectacle inouie d'une veritable ecumenicite" (s. 109).
Türkler,
bir arada sulh u sükûn içerisinde yaşamak imkânını kudretle tasdîk etmişlerdir:
"Les Turcs affirment avec vigueur la possibilite de la coexistance
pacifique." Onların,
Üniversel medeniyete, en büyük desteklerinden birini vermiş olmaları vâkıası da
işte budur: "... et, c'est la un des leurs plus grand apports â la
civilisation" (s. 33). Türkler,
dünyada, hiçbir örneği daha bulunmayan bir "tolerance" sergilemişlerdir"
(s. 237). "Türkler, ilk inançlarına sâdık kalarak da her tür dini
denemişlerdir. İşte, ünlü Türkolog, din tarihçisi, bilgin J. P. Roux'nun hayatının 40 yılını vererek yapmış
olduğu incelemelerle varmış olduğu neticeler bunlardır.
Türklerin, "fark”ları, "firak"ı
"cem" etmek yolunda dayanmış oldukları iki kavramdan adâleti
gördükten sonra, gelelim, şimdi, öteki kavrama, Gönül'e.”
98-100ss. https://erdem.gov.tr/tam-metin-pdf/690/tur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder