Bilgi
bilgeliğe nasıl dönüşür?
Yazar: Figen Karaaslan -17 Ocak 2016
Bilgi, yüzyıllardır insanlık için birçok kapıları açabilen,
değerli bir hazine olmuştur; peşine düşünülen ve aranılan… Bilgi ve bilgelik;
antik çağlardan günümüze kadar insanların, üzerine bir hayli kafa yorduğu
önemli kavramlardandır.
Bilgi nedir?
Bilginin kelime anlamına baktığımızda, birçok tanımla
karşılaşabiliriz. Bu tanımlardan bazıları şunlardır:
Öğrenme, araştırma, deney veya gözlem sonucu elde edilen
gerçeklerin bütünüdür.
Kaydedilebilir, görülebilir, tekrar elde edilebilir,
gözlemlenebilir ve yorumlanabilir verilerdir.
Buluş ya da keşif yoluyla elde edilebilen ve aktarılabilen her şey
bir bilgidir…
Bilgi, karşımıza çok farklı şekillerde çıkabilir. Bir çizim, bir
resim, bir metin, bir fotoğraf veya bir film olarak…
Bilgelik ve bilge toplumlar
Bilge: Bilgiyi alan,
içselleştiren, deneyimleyen ve o bilgiyi doğru yerde kullanabilen kişidir.
Bilgelik, bildiklerini
ihtiyaçların doğrultusunda harekete geçirmektir.
İnandığın şekilde yaşamak
için gerekli durumu ve koşulları oluşturmak, riske girebilmek ve girilen
risklerde sonuca ulaşabilmek için gerekli sebatı gösterebilmektir.
Doğru zamanda, doğru şeyi
düşünme ve doğru zamanda eyleme geçebilme yeteneğidir.
Hayata ve insanlara karşı
açık olabilmek; tıpkı Aborjinler ve Kızılderililer gibi doğayla bir bütün olup,
onunla iletişim kurabilmektir.
İçsel sesinle, öz
benliğinle irtibatta olmak ve onun sesine, söylediklerine kulak vermektir.
Antik Yunan ve bilgelik üüü
Antik Yunan’da Filo, “seviyorum”, Sofia ise “bilgelik” anlamına
geliyordu. Felsefenin kelime anlamı “bilgelik aşkı”dır. Yani, Antik Yunan’da
“Philosophia” bilge severlik anlamına geliyordu ve bu kelimeyi ilk kullanan
kişi de Pythagoras idi. Düşünceye ve fikre büyük önem verilen bu topraklarda
bilgi, bilgelikten ayrı tutulmuyordu. Onlar için “bilge, bilgisiyle bir bütün”
oluşturuyordu. Antik çağdan orta çağa doğru zaman ilerledikçe inanca dayalı
bilgelikle, akla dayalı bilgelik arasında bir ayrıma gidilmiştir.
Kızılderililer ve Toltekler’de bilgelik
Kızılderililerde bir bilge; kendi öğrenmeden, güçlenmeden ve
deneyimleştirmeden, kendindeki bilgileri bir başkasına tam anlamıyla öğretemez.
Kızılderililer der ki: “Bizler sadece kendimizin almaya izin verdiğimiz ve
alabildiğimiz bilgileri, gerçek anlamıyla bir başkasına anlatabiliriz.” Bu söz,
onların bilgi ve bilgelik anlayışının ne kadar derin olduğunu gözler önüne
sermektedir.
Kadim bir uygarlığın
parçası olan Toltek’de (Mexico City’nin dışında bir yer) bir Nagual (bilge)
olan Don Miguel Ruiz: “Bizi kendimize götürecek olan bilgi değil, bilgeliktir!”
der. Önemli olan, aldığımız bilgiyi doğru kullanabilmektir. Bilge olmak için
bilgiyi yığmanın tek başına bir anlamı yoktur.
Bir bilgeye dönüştüğümüzde
yaşam kolaylaşır. Çünkü bilgeleşince, gerçekte kimseniz o hale gelirsiniz.
Olmadığınızı olmak; kendiniz ve başkalarını, olmadığınız gibi olduğunuza
inandırmak zordur. Ve olmadığınızı olmaya çalışmak, bütün enerjinizi tüketir.
(Don Miguel Ruiz / Ustaca Sevmek)
Bilgi ve bilgelik
Bilgi bir başkasına anlatılabilir, aktarılabilir ama bilgelik bir
başkasına aktarılamaz. Yalnızca bilgi paylaşılır, bilgelik değil… Bilgi
içselleştirilip, deneyimlenmedikçe ve davranışlara geçirilmedikçe bilgece
davranılmış olunmaz. Bilgileri okurken veya birinden dinlerken, onları sadece
sözcük olarak idrak ederiz. Bunlar zihnimizde bir bilgi olarak kalır. An gelip
de, o kelimeler tam anlamıyla kavranıldığında ve uygulamaya konulduğunda işte o
zaman bilgi, bilgeliğe dönüşmüş olur.
İnsan, bilgiyi yaşamda kullandıkça, deneyimledikçe bilgeliğe
ulaşır. Bilgiyle, bilgeliği ayıran ince çizgi de budur. Sadece okuyarak,
başkalarının sözlerini ve yaşam deneyimlerini dinleyerek hiç kimse bilge
olamamıştır. Bilge olmak yeri geldiğinde, seni durdurmaya çalışan sözlere ve
kişilere kulak tıkayabilmektir. Bilge olmak aynı zamanda, düşüncelerinin ve davranışlarının
sorumluluğunun yüzde yüz bilincinde olmaktır. Bilge olmak, tüm korkularından
sıyrılıp, aydınlık düşüncelerin önderliğinde içindeki ışığın ve gelişme
arzusunun sönmesine izin vermeden ve rehavete düşmeden, çizdiğin yolda devam
edebilecek kadar cesur ve savaşçı bir ruha sahip olmak demektir.
Bilginin kaynağı ve kullanılması
Daha eski zamanlarda, kimileri bilginin kaynağı olarak sadece
“Tanrı”yı göstermişlerdir. İnsanların ancak, Tanrının isteğiyle ve Tanrının
istediği kadar bilebileceğine inanmışlardır.
Geleneksel düşüncedeyse insan, bilgiyi içinde yaşadığı toplumdan
alır ve onu gelecek kuşaklara aktarır. Geleneksel düşünce; insanın kendi
eğitimleri, çevresindeki insanlar, eğitim kurumları, kitaplar, sanat, medya ve
kendi çabaları doğrultusunda bilgiye ulaşabileceği fikrini savunur.
Spiritüel inançlardaysa; bilgi her zaman içimizde, hücrelerimizde
kayıtlıdır. Tanrı, tüm bilgileri ve kendi ışığını, insanları yaratırken onların
içine yerleştirmiştir. İnsanlar, yaşadığı hayatlarla ruhsal olgunluğunu ve
bilincini artırarak, farkındalığını yükseltir. İnsanlar tüm bu bilgileri kendi
idrakleri ve farkındalığı ölçüsünde anımsayıp, gün ışığına çıkartıp,
kullanabilir.
Yaratılmış ve var olan birçok şeyin, günümüzde bir enerji formu
olarak kabul edildiği görüş yaygınlaşmaya devam etmektedir. Buna bağlı olarak,
bilginin de bir enerji olduğu görüşünü kabul edebiliriz. Kendi ruhsal ve
düşünce enerjimizle rezonansa geçiremediğimiz bilgi enerjisi, aktive edilmediği
ve pratiğe dökülmediği sürece “hizmet dışı” olarak zihnimizde kalacaktır.
Elbette ki, bilgiyi harekete geçirmek yetisi, farkındalık seviyesine göre
olacaktır. Farkındalığı ve bilinç seviyesi yüksek bir insanın bilgece davranma
oranı, bilinçsiz bir insandan çok daha fazla olacaktır. Yani bir anlamda;
bilgiyi harekete geçiren de, bilgece düşünebilme yetisi olacaktır.”. https://indigodergisi.com/2016/01/bilgi-bilgelige-nasil-donusur-bilgelik-antik-yunan-felsefe-filozof-don-miguel-ruiz-kizilderililer-toltekler/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder