İlber Ortaylı: Eğitim sistemimiz
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/egitim-sistemimiz-42524420
#Türk Millî Eğitim Bakanlığı#Eğitim Sistemi#Türk Eğitim
Sistemi
Eylül 08, 2024 06:297dk okuma
Türk Millî Eğitim Bakanlığı’nın vaziyeti iyi değil; ancak ne Bakanlığı ne memurları
hatta ne de bakanları tek tek suçlamamız mümkün değil. Çünkü iki seneden fazla
hiçbir Millî Eğitim Bakanı iş başında kalmadı. İnsanlar, çocuklarının
aynı anda 2-3 dil öğrenmesini, spor yapmasını, iyi matematik ve Türkçe
öğrenmesini istiyorlar. Bunları temin edemezseniz; yetişmemiş nesillerle ne
demokrasiyi ne Türkiye’nin kalifiye sınıflarını yaratabilirsiniz.
OSMANLI İmparatorluğu, yani Türklerin İmparatorluğu’nda
Türkçe eğitimin modernleşme süreci 250 yıl evvel başladı. Reformun ana itici
unsuru askerî reformların gerekliliğidir. Mühendislik, tıp, veterinerlik, kimya
dalındaki Batı Avrupa ilminin getirilmesi, Mühendishane mektebleri kurularak,
bunun tatbiki ve tabii ilimler içinde bilhassa orduda ele alınması 18. yüzyıla
ait bir başlangıçtır. Hiç şüphesiz ki 19. yüzyıl boyunca bu süreç hukuk
eğitimine (II. Mahmud devri) ve yine tıp eğitimine hız vermek yoluyla
geliştirildi.
TÜRK KADIN DEVRİMİNİN
BAŞLANGICI
19.
yüzyılda eğitimin en önemli rolü sıbyan mekteplerinin kız ve erkek çocuklarının
birlikte eğitime tabi tutularak, bu okullarda kısmen modern sayılacak okuma,
yazma ve hesap öğretimi ile tanıştırılmasıdır. Bu ilk kademe eğitimden
sonra bazı çocukların imkânlarının darlığı dolayısıyla, şayet
kabiliyetliyseler, Bâbıâli’deki ofislere çırak olarak alınmasına da devam
edildi ve büyük Tanzimat
memurları yetişti. Asıl
değişiklik, kız çocuklarının da eğitime devam etmesine müsaade edilmesidir.
Tabii Rüştiyelerin yapısına ek olarak bu durumda kız ortaokulları (İnas
Rüştiyeleri) da kuruldu ve daha da muhteşem bir eylem olarak Dar’ülmuallîmat
(Kız Öğretmen Okulu) mevcut erkek öğretmen okulları (Dar’ülmuallîmin) yanında
ortaya çıktı. Kadın
öğretmenlerin cemiyetimize katılması Balkan ülkeleri ve Rusya ile hemen hemen
aynı tarihleri taşır ve gerçek Türk kadın devriminin de başlangıcıdır.
Bir bakıma Osmanlı İmparatorluğu eski ananeyi yeni dünyaya intibak ettirerek
devam ettirdi.
Osmanlı eğitim sistemi bursa önem veriyordu. Askeri alanda
olduğu gibi, Dârüşşafaka, Mülkiye, 1860’larda kurulan Galatasaray ve
veterinerlik okulları öğrencilerin sadece okuma yazma masraflarını değil, giyim
kuşam masrafları ve yatılı olarak da barındırırdı.
Galatasaray Lisesi
Daha da ilginci, imparatorluk Avrupa tipi eğitimde Fransızca
eğitimini zorunlu gördüğü için bu sahayı misyonerlerin etkinliklerine bırakmak
niyetinde değildi. Eğitim tarihimizin gerçekten büyük insanı Sultan
Abdülaziz devrinde Mehmed Emin Âli Paşa, Ahmed Vefik Paşa ve bilhassa
Keçecizâde Fuad Paşa, Fransızca – Türkçe eğitimli bir okulu, Galatasaray’ı
kurdular. Bu örnek, sadece Rusya’da 33 yıl boyunca eğitim veren
“Tsarskoye Selo Lisesi” gibi bir şeydir. O okulda da büyük Puşkin, birtakım
devlet ve edebiyat büyükleri ve Rusya’nın Hariciye Nazırı ünlü Aleksandr
Gorçakov gibileri okumuştur. Paşalarımız “Fransızca lazımsa misyon okullarını
biz yaparız” dediler ve alasıyla yaptılar.
Askerî eğitimin modernleşmesi sadece Harbiye ile kalmayarak,
aynı zamanlarda Avrupa’da yeni teşkil edilen kurmay eğitiminin benimsendiği
1840’lardadır. Bu yüzden Osmanlı ordusu Birinci Dünya Savaşı’na bile genç fakat
âdeta tecrübeli generaller gibi, lisanları, matematik ve coğrafyayı her şeyi
bilen yüklü bir kurmay sınıfıyla girdi.
Millî eğitim meselesi, gayrimüslimlerin de Türkçeyi iyi
öğrenmelerine dikkat etmiştir. Bilhassa Osmanlı eğitiminde küçük yaşlardan
itibaren Türkçenin iyi öğrenilmesine dikkat edilirdi. İlginç gelişmeler vardı.
Rusya İmparatorluğu’nda da Türk kökenli aydınlar Azerbaycan, Kırım, Kazan’da
İsmail Gaspıralı’nın Cedid usulünü takip eden Azerbaycanlı münevverler
(Hüseyinzade Alibey, Topçu Başev bilhassa Mirza Fethali Ahundzade) Kazan’da ve
Orta Asya Türkistan’da ise Doğu ve Batı kültürünü bensimseyen aydın
münevverlerce devam ettirildi. Bunlar tamamen özel ve mahallî atılımlardı ancak çok taraftar topladı.
20 sene içinde sayıları Rusya İmparatorluğu’nda 5 bine ulaştı. O kadar ki
Bolşevik devriminden sonra birtakım vilayetlerde Türk köylü ve kasabalılarının
okuma yazma konusunda Rus köylü ve taşralılarından birkaç adım önde olduğu
görüldü.
Tanzimat boyunca maarif vekillerimiz çok ilginç şahsiyetlerdi.
İttihat ve Terakki döneminde de aynı manzara görüldü. Nihayet Cumhuriyet bu işi
daha ciddiye aldı. Özel okul Türk
hayatında önemlidir. Sâtı’ el-Husrî Bey, Halepli ailelerdendir, onun kurduğu
yuva mekteplerindeki maarif sistemi, kendisinden sonra küçük kardeşi Neriman
Hızıroğlu’nun (Ayşe Abla) Ankara’da kurduğu mekteple pedagojik bakımdan
başkentte bir reform yaptı. İstanbul’da, Dışişleri eski Bakanlarımızdan merhum
Coşkun Kırca’nın babası Mehmet Ali Haşmet Kırca, Terakki mekteplerindeki idarecilik
başarısını kendi kurduğu Yeni Kolej’de devam ettirdi. Bunlar
disiplinli yetişen, hatta disiplinsizliği görülen öğrencileri hizaya getiren,
dil ve matematik öğreten okullardır.
Özel
okullara karşı değiliz, bu ucuz bir slogan olur. Lakin özel okullar Türkiye’de
bu işi başlatan ve devam ettiren insanların ruhuna ve yöntemine sahip değiller.
Geçen zaman içinde Türk öğretmen sınıfının bir kısmı kazancı tercih etti.
Bir okulu kuruyor; fotokopisini muayyen il merkezlerinde açıyor; öğretmenler ve
öğrenciler arasındaki ilişkiler, özellikle haddini bilmeyen veliler yüzünden
bozuluyor. “Acaba üniversiteyi
nasıl kazanırız?”, “Falan okul çokça başarılıymış” sloganı hâkim oluyor. Millî Eğitim
Bakanlığı ise bu işi tamamıyla özel sektöre bırakmıştır ve ciddi denetim de yapmıyor.
Her yere imam hatip okulu açmak
cemiyeti toparlamak için geçerli bir yol hiç değildir. Burada eğitim
verecek uzman öğretmen bulmak çok zor. İmam hatipte okuyan öğrencilerin büyük
çoğunluğu Arapça öğrenmek bir yana, Arap harfli bir metni çözmekten bile uzak
kalmış; üstelik bu çocukların birçoğu da gerçekten çok meraklı ve zeki
yavrularımız. Çok öğrenci okulun kalabalıklığından ama hiçbir şey öğrenemeden
mezun olduğunu söylüyor. Galiba anne babalar okulların eğitim başarısından çok
disiplin tarafına önem veriyorlar. Bazı okullar ise Anadolu İmam Hatip Lisesi
gibi başlıklarla kuruluyor; yani hem İngilizce öğretecekler, hem Arapça hem de
Türkçe; maaşallah. Henüz görülmedi. “Edebiyat Liseleri” diye birçok aydınımızın
program ve muhteva düzenleyerek sundukları projeler “Fen Liseleri”ne paralel
bir program öneriyordu. Derhâl sulandırılarak dejenere edildi. Öyle ki sayıları
gereksizce ve hazırlıksızca ilk anda 30’a ulaşan bu okulların bazılarında
öğrenciler, eğitimcilerden daha çok öğrenmeye iştahlı ama tatmin edilmedikleri
açık. Bu konularda bakanlık açık imtihan yapabilir, yani anında çekilen bir
kura ile okullarda öğrencilerin birtakım başka meslektaş ve aydın önünde bir
imtihana girmesi mümkün olabilir. Mazide Osmanlı
maarifinin bu gibi müsabakalara başvurduğu biliniyor ve bu başarılıydı ancak bu
başarının tekrar edeceği şüphelidir.
Anne babaların
disiplin altına alınması lazım. Para veriyorum diye insanların okul civarında
gruplaşması, kendi aralarında WhatsApp grupları teşkili, gerek müdürleri
gerekse öğretmenleri baskı altında tutmaları kabul edilemez. Böyle bir manzarayı
hiçbir Avrupa okulunda ne kilise, ne laik, ne de özel atılımlı okullarda
göremezsiniz. Türkiye, parayı verenlerin her şeyi bileceği bir ülke hâline
geldi ve disiplin ilk önce maarifi ve maarifçileri bırakmakla olur.
Türk Millî Eğitim Bakanlığı’nın vaziyeti iyi değil; ancak ne
Bakanlığı ne memurları hatta ne de bakanları tek tek suçlamamız mümkün değil.
Çünkü iki seneden fazla hiçbir Millî Eğitim Bakanı iş başında kalmadı. Hepiniz bilirsiniz, son Osmanlı asrı da Atatürk devri de
uzun süre çalışan eğitim nazırlarının devridir, cumhuriyet devri bunun şahıdır;
Mustafa Necati Bey ölene kadar bu ülkenin eğitimin sistemini kurdu, biz onun
yetiştirdiği öğretmen ordusunun veletleriyiz. Ortaokul hayatımız onun çizdiği
şahane öğretmen profilleri ile doludur. Bana sorsanız ki hayatınızda
tanıdığınız altın madalyalı pedagog kimdi, ortaokul edebiyat öğretmenimi
gösteririm. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan iki yıl önce göreve başlayan,
milletin maarif ve kültür hayatını aydınlatmakta büyük rol oynayan Doğu ve Batı
kültürüne hâkim bir münevverimiz Hasan Ali Yücel Bey, 1946’dan itibaren Halk
Partisi’nin içinde ayaklanan malum kliğin kışkırtmalarıyla görevden alınınca bu
anane yıkıldı. Ondan sonra uzun süre hizmet gören Millî Eğitim Bakanı pek
tanımıyoruz. Hatta bu son uzun süreli AKP iktidarı boyunca, sürekli
Maarif vekili değiştirilmesini hiç kimse anlayamaz, size şunu söyleyelim
Hariciye, Maliye ve bilhassa Maarif vekilini sürekli ve tam iktidarla seçememek
bir hükümete eksik kabiliyetle beceriksiz ve bilgisiz damgasını vurdurur. Günün
methiye ve değerlendirme kağıdın üzerine değil, ancak buz üstüne yazılır.
Hasan Ali Yücel
DAHA İYİLERİNİ DEVLET
İÇİN KURUN
Yabancı okullara müdahale etmek
kabul edilir bir şey değil. Sizin göreviniz, Tanzimat’ın büyüklerinin yaptığı
gibi o okulların daha iyisini devlet eliyle devlet için kurmaktır. Hele bir de
bu okullara çocuk veren velileri yabancı hayranlığıyla fazla suçlamayalım,
çünkü çok açık biliniyor ki kabinedeki bakanlarımızdan birinin çocukları da
orada okuyormuş. Kendinize ayıp olmayanı başkasına niye ayıplıyorsunuz?
İnsanlar, çocuklarının aynı anda 2-3 dil öğrenmesini, spor yapmasını, iyi
matematik ve Türkçe öğrenmesini istiyorlar. Bunları temin edemezseniz; yetişmemiş
nesillerle ne demokrasiyi ne Türkiye’nin kalifiye sınıflarını yaratabilirsiniz.
Köy okulları az talebe var denilerek kapatıldı. Servis tesis
ettiler. Hiç iyi işlemediğini gördük. Bu masraf olur diye kaldırdılar. Evvelki Maarif Vekili Mahmut Özer köy okullarının yerinde
ve servissiz devamı gibi akıllı bir projeyi uygulamaya başlamıştı. Tutun ki
köyde üç tane öğrenci var, öğretmeni tayin edersin o çocukları okutur, buna ek
olarak köydeki okuyamamış ana babaları da eğitime tabii tutar. Zaten böyle
garip tasarruf tedbirlerine hiç gerek yok. Zaten küçücük çocukları sabahın
köründe dağ taş aşacak servis arabalarıyla bir yerlere yollamak tehlikelidir.
Mahmut Özer
Öğretmenlere evvela iş veriniz, maaşlarını düzeltiniz.
Birçok öğretmenin işleri, çocukların da öğretmenleri yok. Niye? Küçücük çocukları oradan buraya koşuşturacağınıza içeride eğitmeye
bakın ve köyler artık bunu yapmaya müsaittir. Örnek mi arıyorsunuz; büyük
valimiz merhum Recep Yazıcıoğlu’nun yaptıklarına bakınız. İleride onun kurduğu
okulları ve öğrencileri nasıl yerinde tuttuğunu, geleceğin eğitimini nasıl
keskin örneklerle başlattığını göreceksiniz.
Recep Yazıcıoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder