8 Eylül 2024 Pazar

İlber Ortaylı: Eğitim sistemimiz

İlber Ortaylı: Eğitim sistemimiz

8.9.2024


https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/egitim-sistemimiz-42524420

#Türk Millî Eğitim Bakanlığı#Eğitim Sistemi#Türk Eğitim Sistemi

Eylül 08, 2024 06:297dk okuma

Türk Millî Eğitim Bakanlığı’nın vaziyeti iyi değil; ancak ne Bakanlığı ne memurları hatta ne de bakanları tek tek suçlamamız mümkün değil. Çünkü iki seneden fazla hiçbir Millî Eğitim Bakanı iş başında kalmadı. İnsanlar, çocuklarının aynı anda 2-3 dil öğrenmesini, spor yapmasını, iyi matematik ve Türkçe öğrenmesini istiyorlar. Bunları temin edemezseniz; yetişmemiş nesillerle ne demokrasiyi ne Türkiye’nin kalifiye sınıflarını yaratabilirsiniz.

OSMANLI İmparatorluğu, yani Türklerin İmparatorluğu’nda Türkçe eğitimin modernleşme süreci 250 yıl evvel başladı. Reformun ana itici unsuru askerî reformların gerekliliğidir. Mühendislik, tıp, veterinerlik, kimya dalındaki Batı Avrupa ilminin getirilmesi, Mühendishane mektebleri kurularak, bunun tatbiki ve tabii ilimler içinde bilhassa orduda ele alınması 18. yüzyıla ait bir başlangıçtır. Hiç şüphesiz ki 19. yüzyıl boyunca bu süreç hukuk eğitimine (II. Mahmud devri) ve yine tıp eğitimine hız vermek yoluyla geliştirildi.

TÜRK KADIN DEVRİMİNİN BAŞLANGICI

19. yüzyılda eğitimin en önemli rolü sıbyan mekteplerinin kız ve erkek çocuklarının birlikte eğitime tabi tutularak, bu okullarda kısmen modern sayılacak okuma, yazma ve hesap öğretimi ile tanıştırılmasıdır. Bu ilk kademe eğitimden sonra bazı çocukların imkânlarının darlığı dolayısıyla, şayet kabiliyetliyseler, Bâbıâli’deki ofislere çırak olarak alınmasına da devam edildi ve büyük Tanzimat memurları yetişti. Asıl değişiklik, kız çocuklarının da eğitime devam etmesine müsaade edilmesidir. Tabii Rüştiyelerin yapısına ek olarak bu durumda kız ortaokulları (İnas Rüştiyeleri) da kuruldu ve daha da muhteşem bir eylem olarak Dar’ülmuallîmat (Kız Öğretmen Okulu) mevcut erkek öğretmen okulları (Dar’ülmuallîmin) yanında ortaya çıktı. Kadın öğretmenlerin cemiyetimize katılması Balkan ülkeleri ve Rusya ile hemen hemen aynı tarihleri taşır ve gerçek Türk kadın devriminin de başlangıcıdır. Bir bakıma Osmanlı İmparatorluğu eski ananeyi yeni dünyaya intibak ettirerek devam ettirdi.

Osmanlı eğitim sistemi bursa önem veriyordu. Askeri alanda olduğu gibi, Dârüşşafaka, Mülkiye, 1860’larda kurulan Galatasaray ve veterinerlik okulları öğrencilerin sadece okuma yazma masraflarını değil, giyim kuşam masrafları ve yatılı olarak da barındırırdı.

Galatasaray Lisesi

Daha da ilginci, imparatorluk Avrupa tipi eğitimde Fransızca eğitimini zorunlu gördüğü için bu sahayı misyonerlerin etkinliklerine bırakmak niyetinde değildi. Eğitim tarihimizin gerçekten büyük insanı Sultan Abdülaziz devrinde Mehmed Emin Âli Paşa, Ahmed Vefik Paşa ve bilhassa Keçecizâde Fuad Paşa, Fransızca – Türkçe eğitimli bir okulu, Galatasaray’ı kurdular. Bu örnek, sadece Rusya’da 33 yıl boyunca eğitim veren “Tsarskoye Selo Lisesi” gibi bir şeydir. O okulda da büyük Puşkin, birtakım devlet ve edebiyat büyükleri ve Rusya’nın Hariciye Nazırı ünlü Aleksandr Gorçakov gibileri okumuştur. Paşalarımız “Fransızca lazımsa misyon okullarını biz yaparız” dediler ve alasıyla yaptılar.

Askerî eğitimin modernleşmesi sadece Harbiye ile kalmayarak, aynı zamanlarda Avrupa’da yeni teşkil edilen kurmay eğitiminin benimsendiği 1840’lardadır. Bu yüzden Osmanlı ordusu Birinci Dünya Savaşı’na bile genç fakat âdeta tecrübeli generaller gibi, lisanları, matematik ve coğrafyayı her şeyi bilen yüklü bir kurmay sınıfıyla girdi.

Millî eğitim meselesi, gayrimüslimlerin de Türkçeyi iyi öğrenmelerine dikkat etmiştir. Bilhassa Osmanlı eğitiminde küçük yaşlardan itibaren Türkçenin iyi öğrenilmesine dikkat edilirdi. İlginç gelişmeler vardı. Rusya İmparatorluğu’nda da Türk kökenli aydınlar Azerbaycan, Kırım, Kazan’da İsmail Gaspıralı’nın Cedid usulünü takip eden Azerbaycanlı münevverler (Hüseyinzade Alibey, Topçu Başev bilhassa Mirza Fethali Ahundzade) Kazan’da ve Orta Asya Türkistan’da ise Doğu ve Batı kültürünü bensimseyen aydın münevverlerce devam ettirildi. Bunlar tamamen özel ve mahallî atılımlardı ancak çok taraftar topladı. 20 sene içinde sayıları Rusya İmparatorluğu’nda 5 bine ulaştı. O kadar ki Bolşevik devriminden sonra birtakım vilayetlerde Türk köylü ve kasabalılarının okuma yazma konusunda Rus köylü ve taşralılarından birkaç adım önde olduğu görüldü.

Tanzimat boyunca maarif vekillerimiz çok ilginç şahsiyetlerdi. İttihat ve Terakki döneminde de aynı manzara görüldü. Nihayet Cumhuriyet bu işi daha ciddiye aldı. Özel okul Türk hayatında önemlidir. Sâtı’ el-Husrî Bey, Halepli ailelerdendir, onun kurduğu yuva mekteplerindeki maarif sistemi, kendisinden sonra küçük kardeşi Neriman Hızıroğlu’nun (Ayşe Abla) Ankara’da kurduğu mekteple pedagojik bakımdan başkentte bir reform yaptı. İstanbul’da, Dışişleri eski Bakanlarımızdan merhum Coşkun Kırca’nın babası Mehmet Ali Haşmet Kırca, Terakki mekteplerindeki idarecilik başarısını kendi kurduğu Yeni Kolej’de devam ettirdi. Bunlar disiplinli yetişen, hatta disiplinsizliği görülen öğrencileri hizaya getiren, dil ve matematik öğreten okullardır.

Özel okullara karşı değiliz, bu ucuz bir slogan olur. Lakin özel okullar Türkiye’de bu işi başlatan ve devam ettiren insanların ruhuna ve yöntemine sahip değiller. Geçen zaman içinde Türk öğretmen sınıfının bir kısmı kazancı tercih etti. Bir okulu kuruyor; fotokopisini muayyen il merkezlerinde açıyor; öğretmenler ve öğrenciler arasındaki ilişkiler, özellikle haddini bilmeyen veliler yüzünden bozuluyor. “Acaba üniversiteyi nasıl kazanırız?”, “Falan okul çokça başarılıymış” sloganı hâkim oluyor. Millî Eğitim Bakanlığı ise bu işi tamamıyla özel sektöre bırakmıştır ve ciddi denetim de yapmıyor.

Her yere imam hatip okulu açmak cemiyeti toparlamak için geçerli bir yol hiç değildir. Burada eğitim verecek uzman öğretmen bulmak çok zor. İmam hatipte okuyan öğrencilerin büyük çoğunluğu Arapça öğrenmek bir yana, Arap harfli bir metni çözmekten bile uzak kalmış; üstelik bu çocukların birçoğu da gerçekten çok meraklı ve zeki yavrularımız. Çok öğrenci okulun kalabalıklığından ama hiçbir şey öğrenemeden mezun olduğunu söylüyor. Galiba anne babalar okulların eğitim başarısından çok disiplin tarafına önem veriyorlar. Bazı okullar ise Anadolu İmam Hatip Lisesi gibi başlıklarla kuruluyor; yani hem İngilizce öğretecekler, hem Arapça hem de Türkçe; maaşallah. Henüz görülmedi. “Edebiyat Liseleri” diye birçok aydınımızın program ve muhteva düzenleyerek sundukları projeler “Fen Liseleri”ne paralel bir program öneriyordu. Derhâl sulandırılarak dejenere edildi. Öyle ki sayıları gereksizce ve hazırlıksızca ilk anda 30’a ulaşan bu okulların bazılarında öğrenciler, eğitimcilerden daha çok öğrenmeye iştahlı ama tatmin edilmedikleri açık. Bu konularda bakanlık açık imtihan yapabilir, yani anında çekilen bir kura ile okullarda öğrencilerin birtakım başka meslektaş ve aydın önünde bir imtihana girmesi mümkün olabilir. Mazide Osmanlı maarifinin bu gibi müsabakalara başvurduğu biliniyor ve bu başarılıydı ancak bu başarının tekrar edeceği şüphelidir.

Anne babaların disiplin altına alınması lazım. Para veriyorum diye insanların okul civarında gruplaşması, kendi aralarında WhatsApp grupları teşkili, gerek müdürleri gerekse öğretmenleri baskı altında tutmaları kabul edilemez. Böyle bir manzarayı hiçbir Avrupa okulunda ne kilise, ne laik, ne de özel atılımlı okullarda göremezsiniz. Türkiye, parayı verenlerin her şeyi bileceği bir ülke hâline geldi ve disiplin ilk önce maarifi ve maarifçileri bırakmakla olur.

Türk Millî Eğitim Bakanlığı’nın vaziyeti iyi değil; ancak ne Bakanlığı ne memurları hatta ne de bakanları tek tek suçlamamız mümkün değil. Çünkü iki seneden fazla hiçbir Millî Eğitim Bakanı iş başında kalmadı. Hepiniz bilirsiniz, son Osmanlı asrı da Atatürk devri de uzun süre çalışan eğitim nazırlarının devridir, cumhuriyet devri bunun şahıdır; Mustafa Necati Bey ölene kadar bu ülkenin eğitimin sistemini kurdu, biz onun yetiştirdiği öğretmen ordusunun veletleriyiz. Ortaokul hayatımız onun çizdiği şahane öğretmen profilleri ile doludur. Bana sorsanız ki hayatınızda tanıdığınız altın madalyalı pedagog kimdi, ortaokul edebiyat öğretmenimi gösteririm. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan iki yıl önce göreve başlayan, milletin maarif ve kültür hayatını aydınlatmakta büyük rol oynayan Doğu ve Batı kültürüne hâkim bir münevverimiz Hasan Ali Yücel Bey, 1946’dan itibaren Halk Partisi’nin içinde ayaklanan malum kliğin kışkırtmalarıyla görevden alınınca bu anane yıkıldı. Ondan sonra uzun süre hizmet gören Millî Eğitim Bakanı pek tanımıyoruz. Hatta bu son uzun süreli AKP iktidarı boyunca, sürekli Maarif vekili değiştirilmesini hiç kimse anlayamaz, size şunu söyleyelim Hariciye, Maliye ve bilhassa Maarif vekilini sürekli ve tam iktidarla seçememek bir hükümete eksik kabiliyetle beceriksiz ve bilgisiz damgasını vurdurur. Günün methiye ve değerlendirme kağıdın üzerine değil, ancak buz üstüne yazılır.

 Hasan Ali Yücel

DAHA İYİLERİNİ DEVLET İÇİN KURUN

Yabancı okullara müdahale etmek kabul edilir bir şey değil. Sizin göreviniz, Tanzimat’ın büyüklerinin yaptığı gibi o okulların daha iyisini devlet eliyle devlet için kurmaktır. Hele bir de bu okullara çocuk veren velileri yabancı hayranlığıyla fazla suçlamayalım, çünkü çok açık biliniyor ki kabinedeki bakanlarımızdan birinin çocukları da orada okuyormuş. Kendinize ayıp olmayanı başkasına niye ayıplıyorsunuz? İnsanlar, çocuklarının aynı anda 2-3 dil öğrenmesini, spor yapmasını, iyi matematik ve Türkçe öğrenmesini istiyorlar. Bunları temin edemezseniz; yetişmemiş nesillerle ne demokrasiyi ne Türkiye’nin kalifiye sınıflarını yaratabilirsiniz.

Köy okulları az talebe var denilerek kapatıldı. Servis tesis ettiler. Hiç iyi işlemediğini gördük. Bu masraf olur diye kaldırdılar. Evvelki Maarif Vekili Mahmut Özer köy okullarının yerinde ve servissiz devamı gibi akıllı bir projeyi uygulamaya başlamıştı. Tutun ki köyde üç tane öğrenci var, öğretmeni tayin edersin o çocukları okutur, buna ek olarak köydeki okuyamamış ana babaları da eğitime tabii tutar. Zaten böyle garip tasarruf tedbirlerine hiç gerek yok. Zaten küçücük çocukları sabahın köründe dağ taş aşacak servis arabalarıyla bir yerlere yollamak tehlikelidir.

 Mahmut Özer

Öğretmenlere evvela iş veriniz, maaşlarını düzeltiniz. Birçok öğretmenin işleri, çocukların da öğretmenleri yok. Niye? Küçücük çocukları oradan buraya koşuşturacağınıza içeride eğitmeye bakın ve köyler artık bunu yapmaya müsaittir. Örnek mi arıyorsunuz; büyük valimiz merhum Recep Yazıcıoğlu’nun yaptıklarına bakınız. İleride onun kurduğu okulları ve öğrencileri nasıl yerinde tuttuğunu, geleceğin eğitimini nasıl keskin örneklerle başlattığını göreceksiniz.

 Recep Yazıcıoğlu

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder