Okumadan bilmek!
Taha Akyol
10.9.2024
Böyle bir ‘mucize’nin icracılarıyız;
okumadan biliriz! Hislerimizi, nefretlerimizi, hayranlıklarımızı ‘fikir’
zannederiz.
Kavramları, tarihi aktörleri, tarihi
olayları “zihnimizin içinde” evirip laf yetiştirmeyi hüner sanırız. “Zihnimizin
dışında” bulunan gerçekleri merak etmeyiz.
Zihnimizde şüpheler, sorgular, soru
işaretleri yoktur ki, neyi merak edip okuyacağız?!
Bilhassa bu “zihnimizin içinde”
vurgusuna dikkat edin lütfen. Bilgi zihnimin dışındadır. İster tarihî, ister
güncel olsun, kişiler ve olaylar zihnimizin dışındadır. Onları ancak
araştırdığımız, okuduğumuz kadarıyla öğrenmiş oluruz. Halbuki “zihnimizin
içinde” hainler ve ululaştırdığımız tarihi aktörler vardır; iyiler vardır,
kötüler vardır. Bu
önyargılarımız yeter, araştırmadan damgalarız veya alkışlarız.
‘ZİHNİMİZİN
İÇİNDE’
Cumhurbaşkanı bile “Abdülhamid 33
sene gram yer kaybetmedi” demişti. (27 Eylül 2022).
Bu “zihnimizin içinde”
bulunan bir kanaattir.
Konuşmasında “33 sene”
dediğine göre, tahta çıkışından başlatıyor, 1877-78 savaşında Berlin
Kongresi’nde, Doğu Rumeli ve Tuna Vilayeti olarak toplam 6 milyon nüfus ve 230
bin km kare toprak kaybettik! Ayrıca Kıbrıs!.. Kuzey Afrika ve Mısır’ı
saymıyorum. Elimizde kalan
Rumeli’de de güvenliği İtalyan General Emilio Degiorgis Paşa’ya teslim etmemiş
miydik? Bunlar da “zihnimizin dışındaki” gerçekler.
Bu gerçeklerin asıl sebebi Osmanlı’nın ekonomide ve bilimde geri
kalmasıydı. Başta kim olsa bu kayıplar yaşanırdı. Asıl zihnimize saplanması
gereken soru şudur: Osmanlı niye geri kaldı?
Bir elmanın dilimleriyiz. Öbür
kanatta, Lozan’ın gizli maddeleri olduğu zırvası hangi araştırmaya, hangi
bilgiye dayanıyordu?! Lozan
tutanaklarını, Lozan heyetleriyle Ankara, Londra, Paris arasındaki yazışmaları,
parlamentolardaki müzakereleri, dönemin basınında çıkan haber ve yorumları kaç
kişi okumuştur?
Ama “Lozan’ı bize yutturdular”
sözü alkış topluyor!
Cumhuriyet’in otoriter usullerle
inşa edilmesini “dönemin şartları” diye izah edenler, bunu geleceğe nasıl bir otoriter
yapı devrettiğini, hiçbir rejim tehlikesi olmadığı halde 1930’larda
otoriteryanizmin zirve yapmasını, “parti devleti”ni sorguluyor mu?
Sonuçları bugün de belli değil mi?
OKUYOR
MUYUZ?
Bu konuların hepsi tarihe “taraftar” gözüyle değil,
“laboratuvara bakar gibi” bakmayı gerektirir. Son elli yıldır ciddi araştırmalar yapılıyor. Fakat
okuyor muyuz?
İşte
“Osmanlı neden geri kaldı?” diye soracaksak, cevaplardan biri uzun
asırlardır az okuyan, az müzakere eden, az araştıran bir toplum olmamızdır.
Daron
Acemoğlu’na göre, 1800 yılında İngiltere’de yetişkin erkeklerin yüzde 60’ı,
kadınların yüzde 40’ı okuryazardı. Osmanlı’da bu
oran yüzde 2-3 civarındaydı.
Namık Kemal’in de niye
gayrimüslimlerde okuryazarlık daha yüksek diyerek feryat ettiğini hatırlamalıyız.
1929 nüfus sayımına göre Türkiye’de
7 yaş üzeri nüfusta okuryazarlık oranı erkeklerde %17,42, kadınlarda %4,63’tü. Cumhuriyet dahil her devrinde
okuryazarlığımız beklenenden yavaş gelişti. Daha önemlisi okuma, düşünme alışkanlığımızın bundan
da yavaş gelişmesidir.
Yahya Kemal büyük şair olduğu kadar
büyük bir tarih düşünürüdür. Bizde
şiir çok geliştiği halde “fikir ve tahlil”in gelişmediğini esefle
anlatır. Bunu anlatarak noksanımızı ortaya koymanın vatanseverlik olduğunu da
belirtir. (Edebiyata Dair, s. 61-64)
NE OKUDUM?
Zihnimizde tefekkür ve tahlil
melekesi, uzuuuun tarihi sebepler yüzünden bu çağın gerektirdiği düzeyde
gelişmeyince… İşte PISA sınav sonuçları… İşte Milli Eğitim’in 2019 araştırması:
“Türkçede öğrencilerin yüzde 66,1’i
orta düzey ve altında. Bu
öğrenciler deyimleri, atasözlerini, hiciv ve nüktelerdeki mesajları
anlayamıyor. Neden-sonuç ilişkisi kuramıyor.” (AA, 3 Temmuz 2019)
Okurlarım kusura bakmasın, okur
yorumlarının bazılarında da bunu görüyorum. Okuduğunu “zihninin içindeki”
şablona göre algılamak.
Sisi diktatör olduğu için Atatürk’ü
övmüş!!! Halbuki “kontekst” yani “bağlam” kesinlikle böyle
değildir. Sisi, iktidar tarafından dile getirilmiş Osmanlı çağrışımlarını kabul
etmediğini belirtmek için Atatürk ile başlayan milli devlet döneminde iki ülke
ilişkilerinin geliştiğini söylüyor.
21. yüzyıl bilgi çağı diyorduk yapay
zeka da çıktı… Bilgi,
kavrayış, anlama, tahlil etme melekeleri hayati derecede önemli.
Tavsiyem şu ki, “ne biliyorum?”
demeyelim; çünkü önyargılarımızı, duygularımızı bilgi sanıyoruz Bir konuda
kanaat belirtmek için “ne okudum?” diye soralım kendimize.
https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/okumadan-bilmek-1601128
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder