2 Eylül 2024 Pazartesi

Türkiye’de Üstün Yetenekli Çocuklar Sisteme Nasıl Kazandırılır? Menekşe Tokyay [işaretlediğim yazılar]

 


 

 

 

 


Türkiye’de Üstün Yetenekli Çocuklar Sisteme Nasıl Kazandırılır?

Menekşe Tokyay

Kuşkusuz her ebeveyn, çocuğunun müzik, resim, dans, satranç gibi farklı alanlarda üstün yetenekli olmasını arzu eder; ancak bazen çocuğun doğduğu coğrafya bu konulardaki destek  ekanizmalarından o denli yoksundur ki bu üstün yetenekler, maddi olanaksızlıklar karşısında çocuğa ve aileye adeta bir kambur haline geliyor.

Oysa gelişmiş bir toplumda aynı yetenekler çok değerli bir insan sermayesi olarak algılanıp ülkenin sosyo-kültürel dinamiklerine kazandırılmak üzere değerlendirilmektedir. Örneğin bilhassa 2000’li yılların başından beri Fransa’dan Yunanistan’a, İsveç’ten Almanya’ya, İspanya, İrlanda, Romanya, Birleşik Krallık’a kadar birçok ülkede üstün yetenekli çocukların objektif kriterlerle ve erken aşamada tespiti, eğitim modüllerinin onların gelişimi ışığında gözden geçirilmesi, bu çocuklara dair bir envanter hazırlanması, yarışmalara katılım için yıllık olarak her çocuğa bir bütçe ayrılması gibi kolaylıklar getirildi.

Benim yaklaşık iki yıldır üzerinde çok çalıştığım, medya görünürlüğü açısından çırpındığım bir derdim var: 1948 yılında çıkan ve 1956 yılında kapsamı genişletilen, “Harika Çocuk Yasası” olarak da bilinen 6660 sayılı Güzel Sanatlarda Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet tarafından Yetiştirilmesi hakkında Kanun halen yürürlükte olmasına rağmen, yirmi yıldır herhangi bir özel yetenekli çocuğa destek sağlanmadı.

Müzik sektörü özelinde ele alırsak, Türkiye’de sayıları binlerce olan bu üstün yetenekli çocukların eğitim masraflarını, yurtiçi ve yurtdışında çok yüksek rakamlara ulaşan ustalık sınıfı ücretlerini veya üstlerine zimmetli konservatuar enstrümanı yerine kendi enstrümanlarını edinmeleri için gerekli meblağı karşılamak için kullanılan sivil toplum fon kaynakları ise oldukça kısıtlı ve erişimleri kolay değil. Ayrıca birçok burs konusunda liyakat meselesine dair endişeler de söz konusu. Görüldüğü gibi Türkiye’de sanatla uğraşmak çok pahalı.

Peki birçoğu üç-dört yaşında okuma-yazmayı öğrenen, genellikle nota bilgisine müthiş bir matematik yeteneği de eşlik eden, çoğu zaman öğrenme açlıklarını bastırmak için başladıkları müzik enstrümanını vücutlarının bir parçası haline getirip tüm duygularını onu kullanarak bizlere ulaştıran bu çocuklar ne yapsın? Bu yeteneklerini güzel bir hobi olarak ceplerine koyup, piyasada parasal karşılığı yüksek olan, ancak özel bir yetenekleri ve/veya ilgileri olmayan mesleklere mi yönelsinler?

İçlerinde bastıramadıkları müzik tutkularına herhangi bir destek bulamamanın çocuk kalplerinde yarattığı kırgınlık, pişmanlık, isyan ve kalp kırıklığını nasıl tedavi etsinler? Küresel iletişim çağında yaşıtı olan üstün yetenekli çocukların Fransa’da, Almanya’da, Avusturya’da veya Çin’de el üstünde tutulup her türlü devlet imkanından yararlandıklarını, evlerinde kendilerine özel enstrümanlarının olduğunu ve onunla çalıştıklarını gördüklerinde kendilerini eksik saymamaları için onlara ne söylemek, ne yapmak gerekir?

HARIKA ÇOCUK YASASI NEDIR?

Harika Çocuk Yasası, Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk yıllarında İdil Biret, Gülsin Onay, Hüseyin Sermet, Suna Kan gibi değerli sanatçıların, o dönemde gerçek anlamda kıt kaynakları seferber eden devletin desteğiyle çok erken yaşta yurtdışında, hem de beraberlerinde bir aile ferdini de alarak, saygın yaşam koşulları dahilinde seçkin bir sanat eğitimi alarak yetiştirilmesi gibi bir sonuç doğurmuştu.

Yasa ilk olarak dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından, o sırada henüz yedi yaşındaki İdil Biret’in piyano ve 12 yaşındaki Suna Kan’ın keman konusunda Fransa’da müzik eğitimine gönderilmesi için çıkarıldı.

Her iki sanatçımızın masrafları ise 16 yaşına kadar devlet bütçesinden karşılandı. Çünkü o dönemde güzel sanatlar eğitimi veren kuruluş ve yetişmiş eğitimci sayısı çok azdı ve böyle bir havuz kurarak ulus-devlet inşa sürecinde hem Batılı formlara uygun şekilde güzel sanatlara yönelmek isteyen gençler teşvik edilecek, hem de ülkeye geri döndüklerinde Avrupa’da yetişmiş bir eğitmen kadrosu kazanmış olacaktık. Buna göre, üstün yetenekli adaylar ilgili devlet kurumuna başvuruyor ve bir komisyonun sınavından geçerek bu yeteneklerinin ispatlanması durumunda bu destek mekanizmasından yararlanıyordu.

1976 yılında bu yasaya dayanarak çıkarılan bir özel statü yönetmeliği ise, konservatuarların yüksek bölümünü bitiren gençlere de burs verilerek yurtdışı eğitimlerinin karşılanmasına olanak tanıdı. Ancak yasanın kapsamındaki maddi imkanlar yıllar boyunca güncellenmedi ve gerek ilgili müzisyene ödenen burs gerekse müzisyenin eğitim aldığı öğretmenine verilen ücret oldukça gülünç düzeylerde kalmaya başladı.

2002 yılından beri de burslar kesildi ve yıllar boyu büyük bir özveriyle inşa edilmiş yurtdışı planları son dakikada iptal edildi. Birçok kişi bu alandan devletin aniden çekilmesini, daha muhafazakar ve gelenekçi kodlara sadık bir toplum inşası tercihi olarak yorumladı ve Cumhuriyet elitlerinin toplumsal ve kültürel kodlarından bir kopuş girişimi olarak görüldü. Ama kritik bir nokta gözden kaçtı: Aslında bu yasa, çocukların bir kamu hizmeti sunumu olarak eğitime erişimiyle ilgiliydi ve anayasanın beşinci kapsamına göre de devlet kişiye kendisini maddi ve manevi olarak geliştirmek için gerekli imkanları sağlamalıydı. Ayrıca bu husus, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de düzenlenmiş durumda.

BEYIN VE KALP GÖÇÜ KAÇINILMAZ, PEKI YA GERIYE KALANLAR?

Üstün yetenekli çocukların bu şekilde dışlanması, devlet kaynaklarından mahrum bırakılması elbette sonuç olarak imkanı olan, birçok açıdan da risk alabilen çocuk ve aileleri için bir beyin göçünü tetikledi, tetiklemeye de devam ediyor. Sanata daha çok değer verilen, kişinin kendisini maddi ve manevi olarak geliştireceğine, kendisini gerçekleştirebileceğine emin olduğu ülkelere gitmesine elbette hayır denemez. Ancak bu göçün bu coğrafyada yaratacağı kuraklığı da göz ardı etmemek gerekir. Beyni ve kalbi göçemeyen, ülkede kalan, ancak içinde bastıramadığı sanat tutkusunu da maddi yetersizlikler sebebiyle ortaya koyamayan çocukların ve gençlerin bu sıkışmışlık ve çaresizlik hali, aslında Meclis’te partiler üstü şekilde görüşülüp ele alınması birkaç gün içerisinde sonuçlanabilecek, çok basit ancak geleceğe dair çok büyük bir kazanım olacak bir mesele. Bu adımın atılması, kültürel bir dönüşüm iradesi çerçevesinde bir siyasi kararlılığı gerektiriyor.

DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi bir süredir bu konularda farkındalık yaratmaya dönük adımlar atıyorlar. Şu anda konu, ülkemizin kronikleşmiş gündem maddelerinin yanında belki gözden kaçıyor ama mesela 29 Mayıs günü DEVA Partisi Kültür ve Sanat Politikaları Başkanı M. Helün Fırat’ın yaptığı bir basın açıklaması, “dahi çocukları cezalandırmaya son verin” diyerek Harika Çocuklar Yasası’nın yeniden ele alınması çağrısında bulundu. Bu konuda daha önce Cumhuriyet Halk Partisi’nden Burhanettin Bulut’un soru önergesi sonucunda ortaya çıktığı üzere yasanın uygulanmasında bakanlıklar arasında da bir görev karmaşası olduğu için hangi bakanlığın yasayla ilgileneceğinin de sınırlarının belirlenmesi isteniyor. Ayrıca, Yasanın vaktinde işletilememesi sebebiyle büyüyen ve bu yasadan çocuk yaşında faydalanamayan müzisyenler için üst bir yaş sınırına çekilmesi isteniyor.

YARIŞMALARA KATILIM VE ENSTRÜMAN ALIM DESTEĞI ŞART

Kamu kaynaklarının bu üstün yetenekli çocukları desteklemesinde önemli bir alan ise, uluslararası yarışmalar. Dışarıdan bakıldığında “üstün yetenekli Türk genci, uluslararası yarışmada ülkemizi temsil etti ve birincilik getirdi” şeklinde medyaya yansıyan başlıklarda yoğun bir milliyetçi gurur gündeme gelirken, aslında bu yarışmalara katılım ücretlerinin binlerce Euro’ya vardığı ve bu ücretlerin bizzat ailelerin çoğu zaman kıt kaynaklarından karşılandığı gerçeği göz ardı ediliyor. Öte yandan, üstün yetenekli çocukların enstrüman alabilmeleri ve üzerlerine zimmetli enstrüman yerine kendilerine ait enstrümanla yarışmalara katılmaları için de bir fon oluşturulması talep ediliyor. Müzikleriyle bizim ruhlarımıza dokunan bu çocukların sesi, sözü, nefesi olmamız gerekiyor.

Mart ayından beri tamamen kişisel bir girişim sonucunda websitem (meneksetokyay.com) üzerinden başlattığım Harika Çocuklar ve Harika Gençler dosyalarındaki röportajlar 140’ın üzerine çıkmış durumda. Bu kapsamda çok değerli müzisyen çocuklar ve gençlerle tanıştım. Birçoğu bu destek yoksunluğu ortamında çaresizlikten yurtdışına çıkarak çok büyük başarılara imza atmışlar. Tamamen kendi ailevi kaynaklarıyla ve sayıları görece az olan şanslı bir topluluk da vakıfların burslarıyla müzikte yetkinleşme süreçlerini yurtdışında devam ettiriyorlar.

Bu çocukların ve gençlerin her elde ettiği derecede övünmek, “Chopin’in memleketinde Polonyalı rakiplerini geride bırakıp birinci olmuş çocuk, ne güzel” demek veya “Moskova Devlet Çaykovski Konservatuarı’nı dereceyle bitirmiş, aferin kıza” demek elbette hoş ama bu övüncün temelinde kamu kaynaklarının var gücüyle seferber edilmesi, herkes için çok daha yararlı ve doğru bir adım olacak, çünkü bu çocuklar bu başarıları ya bir vakıf desteğiyle, ya da ailelerin bazen tüm malvarlıklarını satması sonucu maddi olarak destekleyebiliyorlar. Bu çocukların bir hayali var ve vergilerimiz bu hayallerini gerçekleştirmek için doğru bir planlama ve strateji çerçevesinde kullanılabilir. Çünkü tüm gelişmiş Batı ülkelerinde olduğu gibi başarılı gençler ve çocuklar devlet tarafından desteklenmelidir. Bu, uzun zamandır özlemini çektiğimiz “pozitif gündemin” en önemli basamağı olacaktır.

Picasso’ya, eserlerinin ne anlam ifade ettiği sorulduğunda, “Kuşların ne cıvıldadığını anlıyor musun? Hayır. Ama yine de dinliyorsun” demiş.

Üstün yetenekli çocuklar ve gençler, ortaya koydukları eserlerle bize destek çağrısında bulunuyorlar,  dinliyır musunuz?

 

https://www.gazetepencere.com/gazete/0621/td3r/sayi595.pdf


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder