Türkiye’de Üstün Yetenekli Çocuklar Sisteme Nasıl Kazandırılır?
Menekşe Tokyay
Kuşkusuz her ebeveyn, çocuğunun müzik, resim, dans, satranç
gibi farklı alanlarda üstün yetenekli olmasını arzu eder; ancak bazen çocuğun
doğduğu coğrafya bu konulardaki destek
ekanizmalarından o denli yoksundur ki bu üstün yetenekler, maddi olanaksızlıklar
karşısında çocuğa ve aileye adeta bir kambur haline geliyor.
Oysa gelişmiş bir toplumda aynı yetenekler çok değerli bir
insan sermayesi olarak algılanıp ülkenin sosyo-kültürel dinamiklerine
kazandırılmak üzere değerlendirilmektedir.
Örneğin bilhassa 2000’li
yılların başından beri Fransa’dan Yunanistan’a, İsveç’ten Almanya’ya, İspanya,
İrlanda, Romanya, Birleşik Krallık’a kadar birçok ülkede üstün yetenekli
çocukların objektif kriterlerle ve erken aşamada tespiti, eğitim modüllerinin
onların gelişimi ışığında gözden geçirilmesi, bu çocuklara dair bir envanter
hazırlanması, yarışmalara katılım için yıllık olarak her çocuğa bir bütçe
ayrılması gibi kolaylıklar getirildi.
Benim
yaklaşık iki yıldır üzerinde çok çalıştığım, medya görünürlüğü açısından
çırpındığım bir derdim var: 1948 yılında çıkan ve 1956 yılında kapsamı
genişletilen, “Harika Çocuk Yasası” olarak da bilinen 6660 sayılı Güzel
Sanatlarda Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet tarafından
Yetiştirilmesi hakkında Kanun
halen yürürlükte olmasına rağmen, yirmi yıldır herhangi bir özel yetenekli
çocuğa destek sağlanmadı.
Müzik sektörü özelinde ele alırsak, Türkiye’de sayıları
binlerce olan bu üstün yetenekli çocukların eğitim masraflarını, yurtiçi ve
yurtdışında çok yüksek rakamlara ulaşan ustalık sınıfı ücretlerini veya
üstlerine zimmetli konservatuar enstrümanı yerine kendi enstrümanlarını
edinmeleri için gerekli meblağı karşılamak için kullanılan sivil toplum fon
kaynakları ise oldukça kısıtlı ve erişimleri kolay değil. Ayrıca birçok burs
konusunda liyakat meselesine dair endişeler de söz konusu. Görüldüğü gibi
Türkiye’de sanatla uğraşmak çok pahalı.
Peki birçoğu üç-dört yaşında okuma-yazmayı öğrenen,
genellikle nota bilgisine müthiş bir matematik yeteneği de eşlik eden, çoğu
zaman öğrenme açlıklarını bastırmak için başladıkları müzik enstrümanını
vücutlarının bir parçası haline getirip tüm duygularını onu kullanarak bizlere
ulaştıran bu çocuklar ne yapsın? Bu yeteneklerini güzel bir hobi olarak
ceplerine koyup, piyasada parasal karşılığı yüksek olan, ancak özel bir
yetenekleri ve/veya ilgileri olmayan mesleklere mi yönelsinler?
İçlerinde bastıramadıkları müzik tutkularına herhangi bir
destek bulamamanın çocuk kalplerinde yarattığı kırgınlık, pişmanlık, isyan ve
kalp kırıklığını nasıl tedavi etsinler? Küresel iletişim çağında yaşıtı olan üstün yetenekli
çocukların Fransa’da, Almanya’da, Avusturya’da veya Çin’de el üstünde tutulup
her türlü devlet imkanından yararlandıklarını, evlerinde kendilerine özel
enstrümanlarının olduğunu ve onunla çalıştıklarını gördüklerinde kendilerini
eksik saymamaları için onlara ne söylemek, ne yapmak gerekir?
HARIKA ÇOCUK YASASI NEDIR?
Harika
Çocuk Yasası, Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk yıllarında İdil Biret, Gülsin Onay,
Hüseyin Sermet, Suna Kan gibi değerli sanatçıların, o dönemde gerçek anlamda
kıt kaynakları seferber eden devletin desteğiyle çok erken yaşta yurtdışında,
hem de beraberlerinde bir aile ferdini de alarak, saygın yaşam koşulları
dahilinde seçkin bir sanat eğitimi alarak yetiştirilmesi gibi bir sonuç
doğurmuştu.
Yasa ilk olarak dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü
tarafından, o sırada henüz yedi yaşındaki İdil Biret’in piyano ve 12 yaşındaki
Suna Kan’ın keman konusunda Fransa’da müzik eğitimine gönderilmesi için
çıkarıldı.
Her iki sanatçımızın masrafları ise 16 yaşına kadar devlet
bütçesinden karşılandı. Çünkü o dönemde güzel sanatlar eğitimi veren kuruluş ve
yetişmiş eğitimci sayısı çok azdı ve böyle bir havuz kurarak ulus-devlet inşa
sürecinde hem Batılı formlara uygun şekilde güzel sanatlara yönelmek isteyen
gençler teşvik edilecek, hem de ülkeye geri döndüklerinde Avrupa’da yetişmiş
bir eğitmen kadrosu kazanmış olacaktık. Buna göre, üstün yetenekli adaylar
ilgili devlet kurumuna başvuruyor ve bir komisyonun sınavından geçerek bu
yeteneklerinin ispatlanması durumunda bu destek mekanizmasından yararlanıyordu.
1976 yılında bu yasaya dayanarak çıkarılan bir özel statü
yönetmeliği ise, konservatuarların yüksek bölümünü bitiren gençlere de burs
verilerek yurtdışı eğitimlerinin karşılanmasına olanak tanıdı. Ancak yasanın kapsamındaki maddi
imkanlar yıllar boyunca güncellenmedi ve gerek ilgili müzisyene ödenen burs
gerekse müzisyenin eğitim aldığı öğretmenine verilen ücret oldukça gülünç
düzeylerde kalmaya başladı.
2002
yılından beri de burslar kesildi ve yıllar boyu büyük bir özveriyle inşa
edilmiş yurtdışı planları son dakikada iptal edildi. Birçok kişi bu alandan
devletin aniden çekilmesini, daha muhafazakar ve gelenekçi kodlara sadık bir
toplum inşası tercihi olarak yorumladı ve Cumhuriyet elitlerinin toplumsal ve
kültürel kodlarından bir kopuş girişimi olarak görüldü. Ama kritik bir nokta
gözden kaçtı: Aslında bu yasa, çocukların bir kamu hizmeti sunumu olarak
eğitime erişimiyle ilgiliydi ve anayasanın beşinci kapsamına göre de devlet
kişiye kendisini maddi ve manevi olarak geliştirmek için gerekli imkanları
sağlamalıydı. Ayrıca bu husus, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nde de düzenlenmiş durumda.
BEYIN VE KALP GÖÇÜ KAÇINILMAZ, PEKI YA GERIYE KALANLAR?
Üstün
yetenekli çocukların bu şekilde dışlanması, devlet kaynaklarından mahrum
bırakılması elbette sonuç olarak imkanı olan, birçok açıdan da risk
alabilen çocuk ve aileleri için bir beyin göçünü tetikledi, tetiklemeye de
devam ediyor. Sanata daha çok değer verilen, kişinin kendisini maddi ve manevi
olarak geliştireceğine, kendisini gerçekleştirebileceğine emin olduğu ülkelere
gitmesine elbette hayır denemez. Ancak bu göçün bu coğrafyada yaratacağı
kuraklığı da göz ardı etmemek gerekir. Beyni ve kalbi göçemeyen, ülkede kalan,
ancak içinde bastıramadığı sanat tutkusunu da maddi yetersizlikler sebebiyle
ortaya koyamayan çocukların ve gençlerin bu sıkışmışlık ve çaresizlik hali,
aslında Meclis’te partiler üstü şekilde görüşülüp ele alınması birkaç gün
içerisinde sonuçlanabilecek, çok basit ancak geleceğe dair çok büyük bir
kazanım olacak bir mesele. Bu adımın atılması, kültürel bir dönüşüm iradesi
çerçevesinde bir siyasi kararlılığı gerektiriyor.
DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi bir
süredir bu konularda farkındalık yaratmaya dönük adımlar atıyorlar. Şu anda
konu, ülkemizin kronikleşmiş gündem maddelerinin yanında belki gözden kaçıyor
ama mesela 29 Mayıs günü DEVA Partisi Kültür ve Sanat Politikaları Başkanı M.
Helün Fırat’ın yaptığı bir basın açıklaması, “dahi çocukları cezalandırmaya son
verin” diyerek Harika Çocuklar Yasası’nın yeniden ele alınması çağrısında
bulundu. Bu konuda daha önce Cumhuriyet Halk Partisi’nden Burhanettin Bulut’un
soru önergesi sonucunda ortaya çıktığı üzere yasanın uygulanmasında bakanlıklar
arasında da bir görev karmaşası olduğu için hangi bakanlığın yasayla
ilgileneceğinin de sınırlarının belirlenmesi isteniyor. Ayrıca, Yasanın
vaktinde işletilememesi sebebiyle büyüyen ve bu yasadan çocuk yaşında
faydalanamayan müzisyenler için üst bir yaş sınırına çekilmesi isteniyor.
YARIŞMALARA KATILIM VE ENSTRÜMAN ALIM DESTEĞI ŞART
Kamu kaynaklarının bu üstün yetenekli çocukları
desteklemesinde önemli bir alan ise, uluslararası yarışmalar. Dışarıdan
bakıldığında “üstün yetenekli Türk genci, uluslararası yarışmada ülkemizi
temsil etti ve birincilik getirdi” şeklinde medyaya yansıyan başlıklarda yoğun
bir milliyetçi gurur gündeme gelirken, aslında bu yarışmalara katılım
ücretlerinin binlerce Euro’ya vardığı ve bu ücretlerin bizzat ailelerin çoğu
zaman kıt kaynaklarından karşılandığı gerçeği göz ardı ediliyor. Öte yandan,
üstün yetenekli çocukların enstrüman alabilmeleri ve üzerlerine zimmetli
enstrüman yerine kendilerine ait enstrümanla yarışmalara katılmaları için de
bir fon oluşturulması talep ediliyor. Müzikleriyle bizim ruhlarımıza dokunan bu
çocukların sesi, sözü, nefesi olmamız gerekiyor.
Mart
ayından beri tamamen kişisel bir girişim sonucunda websitem (meneksetokyay.com)
üzerinden başlattığım Harika Çocuklar ve Harika Gençler dosyalarındaki
röportajlar 140’ın üzerine çıkmış durumda. Bu kapsamda çok değerli müzisyen
çocuklar ve gençlerle tanıştım. Birçoğu bu destek yoksunluğu ortamında
çaresizlikten yurtdışına çıkarak çok büyük başarılara imza atmışlar. Tamamen
kendi ailevi kaynaklarıyla ve sayıları görece az olan şanslı bir topluluk da
vakıfların burslarıyla müzikte yetkinleşme süreçlerini yurtdışında devam
ettiriyorlar.
Bu çocukların ve gençlerin her elde ettiği derecede övünmek,
“Chopin’in memleketinde Polonyalı rakiplerini geride bırakıp birinci olmuş çocuk,
ne güzel” demek veya “Moskova Devlet Çaykovski Konservatuarı’nı dereceyle
bitirmiş, aferin kıza” demek elbette hoş ama bu övüncün temelinde kamu
kaynaklarının var gücüyle seferber edilmesi, herkes için çok daha yararlı ve
doğru bir adım olacak, çünkü bu çocuklar bu başarıları ya bir vakıf desteğiyle,
ya da ailelerin bazen tüm malvarlıklarını satması sonucu maddi olarak destekleyebiliyorlar.
Bu çocukların bir hayali var ve vergilerimiz bu hayallerini gerçekleştirmek
için doğru bir planlama ve strateji çerçevesinde kullanılabilir. Çünkü tüm
gelişmiş Batı ülkelerinde olduğu gibi başarılı gençler ve çocuklar devlet
tarafından desteklenmelidir. Bu, uzun zamandır özlemini çektiğimiz “pozitif
gündemin” en önemli basamağı olacaktır.
Picasso’ya, eserlerinin ne anlam ifade ettiği sorulduğunda,
“Kuşların ne cıvıldadığını anlıyor musun? Hayır. Ama yine de dinliyorsun”
demiş.
Üstün yetenekli çocuklar ve gençler, ortaya koydukları
eserlerle bize destek çağrısında bulunuyorlar, dinliyır musunuz?
https://www.gazetepencere.com/gazete/0621/td3r/sayi595.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder