11 Eylül 2024 Çarşamba

Bilgeler Denilince Bazı Sıfatlar - İsimler

 

 

 

 

 

Bilgeler Denilince Bazı Sıfatlar - İsimler

 

 

 

 

 

 

Bülent Ağaoğlu

 

 

 

 

 

 

22.5.2023

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İçindekiler

ABDAL. 3

AKİL. 5

ALİM... 5

ARİF. 6

AZİZ.. 7

BİLGE. 8

DANİŞMENT.. 8

DERVİŞ. 8

EREN.. 9

ERMİŞ. 9

EVLİYÂ.. 9

GÖNÜL ERİ 9

HOLİSTİK İNSANLAR.. 9

KÂMİL. 10

MUTASAVVIF. 10

MÜRŞİT – MÜRŞİD.. 11

ŞEYH.. 11

SÛFÎ – SÔFÎ 12

VELÎ 12

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GİRİŞ

Bilge tanımı konusunda zihinlerde bir netlik oluşmasının önemime inanıyoruz.

Çeşitli kaynaklarda yer alan bilge tanımlarını derleyen bir çalışma yürütüyoruz.

Aşağıdaki dokümanda ise, bilge kelimesinin çağrıştırabileceği kavramların tanımlarını derlemeye çalıştık.

…………..

Bazı notlar;

“Yunus Emre’nin dilinde bilge kişinin adı “eren”dir, “bilge”dir. Eren barış içinde yaşamayı, bütün insanları kardeş görmeyi, kendini sevmeyeni bile sevmeyi bilen kişidir.” https://sivrihisar.com.tr/bilge-yunus/

 

“ilk mutasavvıf ve Sufi bilge kişidir”. http://www.halukberkmen.net/pdf/386.pdf

“bilge mürşitler”. http://www.halukberkmen.net/pdf/221.pdf 

“Çünkü derviş bilge bir kişiliktir; dervişlik ermişliği gerektirir; böylesi bir durum ise uzun bir süreci kapsar.” https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/406877

“Hoca Ahmet Yesevî önderliğinde bilgelikten ermişliğe dönüşüm süreci, (…)”.

“Evliya, bilge, küğün piri, ozan kimlikli Korkut Ata”

“Abdal kelimesinin sözlük anlamı Allah'a yakın olmaya çalışan derviş, sufi, veli, bilge kişi demektir.”

https://www.academia.edu/11733179/T%C3%9CRK%C3%87EDE_b%C3%BCg%C3%BC_bilge_%C3%A2rif_%C3%A2lim_bilge_bilgin_KAVRAMLARI 

Google’da yaptığımız aramaların sayısal dağılımı;

Abdal bilge

1

Abdal bilgeler

0

Akil bilge

1

Akil bilgeler

0

Alim bilge

1

Alim bilgeler

1

Arif bilge

0

Arif bilgeler

1

Aziz bilge

2

Aziz bilgeler

2

Bilge abdallar

1

Bilge akiller

0

Bilge alimler

1

Bilge arifler

3

Bilge azizler

0

Bilge danişmentler

1

Bilge dervişler

13

Bilge erenler

9

Bilge ermişler

4

Bilge evliyâlar

1

Bilge gönül erenleri

0

Bilge gönül erleri

0

Bilge holistik insanlar

0

Bilge kamiller

0

Bilge mutasavvıflar

0

Bilge mürşid-i kâmiller

0

Bilge mürşitler

2

Bilge sufiler

3

Bilge şeyhler

3

Bilge veliler

0

Danişment bilge

0

Danişment bilgeler

0

Derviş bilge

2

Derviş bilgeler

0

Eren bilge

0

Eren bilgeler

0

Ermiş bilge

0

Ermiş bilgeler

1

Evliyâ bilge

0

Evliyâ bilgeler

0

Gönül eri bilge

0

Gönül eri bilgeler

0

Holistik bilge

1

Holistik bilgeler

0

Kâmil bilge

1

Kâmil bilgeler

3

Mutasavvıf bilge

9

Mutasavvıf bilgeler

1

Mürşid-i kâmil bilge

0

Mürşit bilge

1

Mürşit bilgeler

0

Sufi bilge

4

Sufi bilgeler

9

Şeyh bilge

1

Şeyh bilgeler

0

Velî bilge

1

Velî bilgeler

0

 

 

 

 

 

 

ABDAL

(ﺍﺑﺪﺍﻝ) i. (Ar. bedel “karşılık” veya bedіl “halef, bedel”in çoğul şekli ebdāl > abdāl) [Kelime Türkçe’de tekil anlamında kullanılmıştır]

1. Kalender, gezgin derviş, derviş: Abdal tekkede, hacı Mekke’de (Atasözü). Dokuz abdal bir kilimde uyur, iki pâdişah bir iklîme sığamaz (Atasözü). Abdal olup şu dağları dolandım (Pir Sultan Abdal). Anadolu ve Rumeli’de adına “abdal” vasfı takılan bir hayli yatırların türbeleri, câmileri bulunduğunu, Alevî – Bektâşî halk edebiyâtında Abdal Mûsâ, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Kazak Abdal, Muhyiddin Abdal gibi şâirlerin mevcûdiyetini de bildirelim (Abdülbâki Gölpınarlı).

2. Tasavvuf inancına göre, Allah tarafından âlemi mânen idâre etmekle görevlendirilmiş ve kendilerine âleme hükmetme izni verilmiş olan velîlerin mânevî derecelerinden birinin adı ve bu mânevî derecede bulunan velî [Bunlar, Allah aşkında fânî oldukları ve geçici dünya menfaatlerine önem vermedikleri için halleri halkın anlayışına göre akılsızlık sayılmış ve bu sebeple “abdal” kelimesi dilimizde “aptal” şekline dönerek “aklı kıt, idrâki zayıf” anlamına gelmeye başlamıştır. Abdalların sayısı genellikle kırk olarak kabul edilir. Bu velîlerin mertebelerine göre aldıkları diğer isimler sırasıyle büdelâ, evtad, nukabâ, gavs ve kutup’tur]: Abdallığın binâsını sorarsan / Hakîkat ilminin aslın ararsan / Hakîkat ilminin aslın sorarsan / Cümle ululardan ulu abdaldır (Dertli Kemter).

3. sıf. Aklı kıt, idrâki zayıf. Bk. APTAL

ѻ Abdala mâlûm olur: Bk. Aptala mâlûm olur.

● Abdâlân (ﺍﺑﺪﺍﻻﻥ) i. (Fars. çoğul eki -ān ile) Abdallar; yalın ayak, başı kabak, saç, bıyık ve kaşları kazıtılmış olarak ellerinde bayrakları ile ekseri toplu halde gezen ve Şiî – Bâtınî inancını yayan derviş tâifesi (Xlll. ve XlV. yüzyıllar): Biz o abdâlân-ı aşkız âlem-i ma’nîde kim / Şeh-per-i Cibrîl ile mestûr olur uryânımız (Leskofçalı Gālib).

ѻ Abdâlân-ı Rum: Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda İslâm dîni uğruna savaşlara katılan, Anadolu ve Rumeli’nin Türkleşmesinde çok büyük hizmetleri görülen erler, dervişler, bilhassa Yesevî tarîkatı mensupları [Dört isim altında toplanan bu dînî – askerî zümrelerin diğer üçü ahiyân-ı Rum, bâciyân-ı Rum ve gāziyân-ı Rum’dur].

 

http://www.lugatim.com/s/abdal

 

AK SAKAL

birl. i. halk ağzı. Yaşından ve tecrübesinden dolayı köyde, mahallede mûteber olan kimse. http://www.lugatim.com/s/AKSAKAL

AKİL

sıfat, eskimiş, (a:kil), Arapça ʿāil

Akıllı:

      "Ne akilem ne divane / Gel gör beni aşk n'eyledi" - Yunus Emre

https://sozluk.gov.tr/

ALİM

(ﻋﻠﻴﻢ) sıf. ve i. (Ar. ‘ilm “bilmek’’ten ‘alіm)

1. Çok bilen (kimse), bilici: Âlim isen bildiğini unutup nâdân ol / Bezm-i vahdette ne ilm ü ne alîm isterler (Rûhî-i Bağdâdî). Lâzım oldu hem alîm ü hem hakîm olmak bana (Leskofçalı Gālib).

2. i. “İlmi ezelî ve ebedî olan” mânâsına esmâ-i hüsnâdan (Allah’ın en güzel isimlerinden)dır.

 

ÂLİM

 

(ﻋﺎﻟﻢ) sıf. ve i. (Ar. ‘ilm “bilmek”ten ‘ālim)

1. İlim sâhibi olan (kimse), bilici, bilen: Âlim unutmuş, kalem unutmamış (Atasözü). Bu hem en âlimleri, hem en cesurlarıydı (Ömer Seyfeddin). Yaşa bre Hoca der. Zâten bana söylemişlerdi büyük âlim olduğunu (Ahmet H. Tanpınar).

2. i. Belli bir ilim dalında çalışan, araştırma yapan kimse, bilgin, bilim adamı: “Fizik âlimi.”

ѻ Âlim-i kül: Her şeyi bilen Allah. Âlimü’l-gayb ve’ş-şehâde: Görüneni ve gizli olanı bilen, Allah.

● Âliman (ﻋﺎﻟﻤﺎﻥ) i. (Fars. çoğul eki -ān ile) Âlimler, bilginler: Meşhûrdur ki zulm ile olmaz cihan harâb / Eyler onu müdâhene-i âliman harâb (İzzet Molla).

● Âlimâne (ﻋﺎﻟﻤﺎﻧﻪ) sıf. ve zf. (Fars. -āne ekiyle) Âlim olana yakışacak şekilde, âlimce.

http://www.lugatim.com/s/AL%C4%B0M

ARİF

(ﻋﺮﻳﻒ) sıf. ve i. (Ar. ‘irfān “bilmek, tanımak”tan ‘arіf)

1. Çok meşhur, tanınmış, şöhretli (kimse): … Ve miyân-ı meşâyih-i kiramda kerâmât-ı bâhire ile arif ve şehîr olan… (Sâlim Tezkiresi).

2. İrfan sâhibi olan (kimse), bilici: Nakip, bir cemâatin şâhid ü nâzırı ve ahvâlinin zamîn ü kefîli ve arîfi olan kimseye denir (Mec. Um. Bel.).

3. i. Mahalle mektebi hocası veya kalfası [Az kullanılmıştır].

 

ÂRİF

(ﻋﺎﺭﻒ) sıf. ve i. (Ar. ‘irfān “bilmek, tanımak”tan ‘ārif)

1. Çok anlayışlı, hakkıyle bilen, gördüğünü uzun düşünmeye gerek kalmadan hemen kavrayacak yetenekte olan (kimse), irfan sâhibi, ehlidil: O yâr bize yine nâme yollamış / Ârif olan sözlerinden anlamış (Karacaoğlan). Dinleyen söyleyen kadar ârif / Seyreden oynayan kadar hassas (Yahyâ Kemal). Anadolu âlim değildir, fakat âriftir; kolay tesir altında kalmaz; vak’alar karşısında öyle sağlam mantığı, öyle umulmaz sezişleri vardır ki insanı hayrette bırakır (Reşat N. Güntekin).

2. i. tasavvuf. Allah’ın sırları kendisine açılmış olan seçkin kul, herkesin göremediği mânevî gerçekleri gören, anlayan kimse [Tasavvuf anlayışına göre ârif âlimden farklıdır. Âlim dış âlemi bilen, ârif ise ezel sırları kendisine açılmış olan, Allah’ı, kâinâtı, nefsini tanıyan, bilen, irfan sâhibi kimsedir]: Ârif ol, ilm-i ledünden ders alıp Allâh’ı bil (Mehmed Ali Dede Baba’dan). İlm ise maksad eğer ârif-i nefs ol Gālib / Kendini bilmeyen âlim gibi nâdân olmaz (Leskofçalı Gālib). Bu şiirde çiçek hayâtın, dînin ve kâinâtın sırlarını anlamış bir ârif hüviyeti taşır (Ahmet Kabaklı).

ѻ Ârif olan anlar (anlasın): Anlamı gizli, îmâlı bir söz söylendiği zaman kullanılır. Ârife târif gerekmez: Anlayışlı ve irfan sâhibi olanlara bir şeyi uzun uzun anlatıp târif etmeye gerek yoktur, hemen anlayıverirler. Ârifi billâh: tasavvuf. Mârifet-i
Hakk’a vâsıl olan velî, ermiş: Vâkıf-ı sırr-ı cemâlin ârifi billâhtır (Leskofçalı Gālib).

● Ârifan (ﻋﺎﺭﻓﺎﻥ) i. (Fars. çoğul eki -ān ile) Ârifler, irfan sâhibi kimseler.

● Ârifâne (ﻋﺎﺭﻓﺎﻧﻪ) sıf. ve zf. (Fars. -āne ekiyle) Ârif olana yakışacak şekilde, ârifçe: Mest olsa da ârifâne söyler (Muallim Nâci).

● Ârife (ﻋﺎﺭﻓﻪ) sıf. Ârif kelimesinin kadını ifâde eden ve kadın ismi olarak kullanılan veya tamlamalarda ortaya çıkan aynı mânâdaki müennes şekli.

● Ârifin (ﻋﺎﺭﻓﻴﻦ) i. (Ar. çoğul eki -іn ile) Ârifler, irfan sâhibi kimseler, velîler.

http://www.lugatim.com/s/arif

 

AZİZ

(ﻋﺰﻳﺰ) sıf. (Ar. ‘izzet “üstün ve yüce olmak”tan ‘azіz)

1. Yüce, kıymetli, değerli, mukaddes, muazzez: Aziz ömrümüzün kalanını ilm-i şerif tahsîline ayırdık… (Kâtip Çelebi’den Seç.). Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul (Yahyâ Kemal). Malazgirt’te bileğinin kuvvetiyle, dehâsının zoruyle bu aziz vatanın kapılarını açar Alpaslan… (Ahmet H. Tanpınar).

2. Saygı duyulan, hürmet edilen, sevgili, dost: Nasıl ki en aziz ölülerin bile döndüğünü istemiyoruz (Yâkup K. Karaosmanoğlu). ♦ i.

3. Maddî ve mânevî hayâtı insanlığa örnek olabilecek kerâmet sâhibi erkek eren, ermiş, velî: Fakat o yüksek kalbli bir azizdir (Kâtip Çelebi’den Seç.). Bu türbede bir aziz yatıyor (Şemseddin Sâmi). Bize necat vermek için yol açan azizlerin sırasında sayılır (Mehmet E. Yurdakul).

4. Hıristiyanlıkta kilisenin din büyüğü olarak kabul ettiği kimse: Azizlerini bu türlü bir tabiat manzarası içinde tasvir ettiler (Rûşen E. Ünaydın).

5. “Benzeri bulunmayan, eşşiz kudret sâhibi, mağlûp edilmesi mümkün olmayan” mânâsında esmâ-i hüsnâdan (Allah’ın en güzel isimlerinden)dır.

ѻ Aziz etmek (eylemek, kılmak): Değerini yükseltmek: “Allah seni aziz etsin.” Aziz olmak: Değeri yükselmek, Allah’ın sevgili kulu hâline gelmek: İmdi aziz olan insanda kemal odur ki nefsini bile (Eşrefoğlu Rûmî). Hevâ-yı nefsten sermâye-i izzettir istiğnâ / Azîz olmazdı Yûsuf çekmese dâmen Züleyhâ’dan (Koca Râgıb Paşa). Azîzim: Daha çok aydın tabakanın aralarındaki sohbetlerde “dostum” yerine kullandıkları hitap sözü: Azîzim, bütün bu gördüklerinden başka bir yeni manzara var ki ona biz de dünden beri âgâhız (Rûşen E. Ünaydın).

● Azîzallah ünl. (Ar. allāhu ‘azіz “Allah yücedir” veya Azze’llah “Allah ne yücedir!”den) Allah azizdir [Bilhassa ezan sesi duyulunca söylenir].

● Azîzan (ﻋﺰﻳﺰﺍﻥ) (Fars. çoğul eki -ān ile) Azizler: Ey azîzan işte başlarız söze (Süleyman Çelebi).

● Azîze (ﻋﺰﻳﺰﻩ) sıf. Aziz kelimesinin kadını ifâde eden, kadın adı olarak kullanılan veya tamlamalarda ortaya çıkan aynı mânâdaki müennes şekli: “Eşhâs-ı azîze.” Bk. AZÎZE

http://www.lugatim.com/s/AZ%C4%B0Z

BİLGE

sıf. ve i. (Eski Türk. bilge < bil-ge) Geniş ve derin bilgi sâhibi olan, bunu en doğru ve faydalı şekilde kullanan (kimse), hakim: Pâdişâhın bilgili, akıllı ve bilge kişilerle devlet işlerini görüşmesi, danışması hakkında… (Ahmet Kabaklı).

 

BİLGELİK

i. Bilge olma, olayları erdem ve bilgiden gelen bir üstünlükle değerlendirme durumu: Tanrı'nın bilgeliğinden sual edilmez ve bu bilgeliğe dair her kuşku, küfürdür, kâfirliktir (Cemil S. Ongun).

http://www.lugatim.com/s/Bilge

DANİŞMENT

danişment, -di

(da:nişment), Farsça dānişmend

1. isim, tarih Tanzimattan önce, kadıların yanında yetişmek üzere görevlendirilen kimse.

2. isim Sahn Medreselerinde oda sahibi olabilen öğrenci.

3. sıfat, eskimiş Bilgili.

https://sozluk.gov.tr/

DERVİŞ

(ﺩﺭﻭﻳﺶ) i. (Fars. dervіş) [Kelime Türkçe’den Avrupa dillerine de geçmiştir]

1. Tarîkata girip bir şeyhe bağlanan, onun izinden Hak yolunda yürüyüp nefsini ıslâh eden, varlık iddiâsından geçip Allah’ın birliğini bütün kâinatta görerek kendini Hakk’a ve onun yarattıklarına adayan kimse, tarîkat müntesibi: Derviş bağrı baş gerek / Gözü dolu yaş gerek / Koyundan yavaş gerek / Sen derviş olamazsın (Yûnus Emre). Derviş odur ki dünyâyı terk ede / Gedâ odur ki dünyâ anı terk ede (Âşık Paşa). Derviş olmaz nefsine ağır giden şeyden küsen (Ken’an Rifâî).

2. i. ve sıf. teşmil. Böyle bir hakîkat yolcusunun niteliklerini taşıyan, kanâatkâr, saf, alçak gönüllü, her şeyi hoş gören kimse: “Derviş adam.”

● Dervîşan (ﺩﺭﻭﻳﺸﺎﻥ) i. (Fars. çoğul eki -ān ile) Dervişler.

● Dervîşâne (ﺩﺭﻭﻳﺸﺎﻧﻪ) zf. ve sıf. (Fars. -āne ekiyle) Dervişe yakışır şekilde, dervişçe.

● Derviş-haslet (-meşrep, -nihad) ( ﺩﺭﻭﻳﺶ ﻧﻬﺎﺩﺩﺭﻭﻳﺶ ﻣﺸﺮﺏﺩﺭﻭﻳﺶ ﺧﺼﻠﺖ) birl. sıf. (Ar. alet, meşreb ve Fars. nihād “huy, mizaç, yaratılış”la) Derviş huylu, derviş yaratılışlı, kanâatkâr, hoş görülü, alçak gönüllü: Biz dervişmeşrep insanlarız (Reşat N. Güntekin).

● Dervişçe sıf. ve zf. Bir dervişe yakışır şekilde, alçak gönüllülükle, müsâmaha ve tevekkülle, dervîşâne.

http://www.lugatim.com/s/Dervi%C5%9F

 

ER

i. (Eski Türkçe’den beri kullanılır)

6. tasavvuf. Velî, ermiş, Allah’a mânen yakın olan, Allah katında şefâati kabul edilen kimse: Er elini aldın ise ere gönül verdin ise / İkrâr ile geldin ise pes ere inkâr gerekmez / Hak ere benem dedi, varlığın erde kodu / Erenlerin himmeti yerden göğe direktir (Yûnus’tan). Aşk eri ölmez sırdır anlanmaz (anlaşılmaz) / Yanmayan bilmez âteş-i aşka (Hayâlî). Kulluğu mü’minlerin bir ulu sübhânadır / Hizmeti âşıkların er olan insânadır (Ken’an Rifâî).

http://www.lugatim.com/s/er

EREN

i. (Eski Türk. eren [< er+en] “erkekler”) Ermiş velî, yatır, evliyâ [Daha ziyâde çoğul olarak kullanılır]: Erenlerin sohbeti artırır mârifeti / Câhilleri sohbetten her dem süresim gelir (Yûnus’tan). Ola mâdâm erenler kapısı cilve-gehim / Bâb-ı Mevlâ’ya çıkar doğru benim şah-rehim (Enderunlu Vâsıf’tan). Bizim yerimizde Evliyâ Çelebi olsaydı bu yardıma bir erenler nusreti, bir Hızır erişmesi der ve nefis bir fıkra yazardı (Rûşen E. Ünaydın).

ѻ Erenler: Dervişler arasında hitap ve selâm sözü olarak kullanılır. Erenlerin sağı solu olmaz: “Allah sevgililerinin yaptığı şeyler genel kurallara uymaz” anlamında olan bu söz, aynı zamanda bir kimse, beklenenin veya alışılmışın dışında hareket ettiği veya etmesi ihtimâli olduğu zaman kullanılır.

http://www.lugatim.com/s/EREN

ERMİŞ

sıf. ve i. (er-mek’ten isim-fiil ekinin kalıplaşmasıyle er-miş) Allah’ın sevgilisi olan ve bu husus halk tarafından da kabul edilen (has kul), evliyâ, yatır, eren, velî.

 

ERMİŞLİK

i. Ermiş olma durumu, evliyâlık, velîlik, velâyet, azizlik.

http://www.lugatim.com/s/ERM%C4%B0%C5%9E

EVLİYÂ

(ﺍﻭﻟﻴﺎﺀ) i. (Ar. velі’nin çoğul şekli evliyā’)

1. Allah’ın sevgilisi olan, hâli, davranışları, çok üstün vasıfları ve gösterdiği kerâmetler sebebiyle bu husus halk tarafından da kabul edilmiş bulunan seçkin ve has kul (kullar), ermiş, ermişler, velîler [Kelime bu anlamda tekil gibi de kullanılır]: Enbiyâ vü evliyânın serveri (Süleyman Çelebi). Evliyâ mâla tenezzül mü eder / Sıklet-i nâsa tahammül mü eder (Nâbî’den). Sarı Mûsâ Câmii’nin bahçesinde yatan evliyâya bir Fâtiha gönderdi (Yusuf Z. Ortaç). Evliyânın çeşitli varlıklar üzerinde etkili olan bir mânevî gücü vardır. Duâları Allah katında makbul olur. Evliyâ Allah’ı kendilerine dost edinmiş, Allah da onları kendine dost edinmiştir (Süleyman Uludağ).

2. Sâhipler, velîler: “Evliyâ-yı etfal.” “Evliyâ-yı umur.”

ѻ Evliyâ devesi: mec. Saf adam. Evliyâ gibi: Çok iyi huylu, çok sabırlı kimseler için kullanılır.

http://www.lugatim.com/s/EVL%C4%B0YA

GÖNÜL ERİ

“Gönül Eri deyiminin anlamı: Açık yürekli, güvenilir, hoşgörüsü geniş, ehli dil (kimse) olarak kullanılmaktadır. Samimi yaşayan, içi dışı bir olan, göründüğü gibi olan kişiler için de kullanılan bir deyimdir.” https://www.basarisiralamalari.com/gonul-eri-deyiminin-anlami/#:~:text=%E2%9E%A1G%C3%B6n%C3%BCl%20Eri%20deyiminin%20anlam%C4%B1,i%C3%A7in%20de%20kullan%C4%B1lan%20bir%20deyimdir.

HOLİSTİK İNSANLAR

Aydın Arıtan :Holistik İnsan. istanbul: Artan Yayınevi, 2011.

Arman, AyŞe: Yoksa siz holistik insan değil misiniz? Hürriyet, 12.12.2009.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13178813.asp

 

İNSAN-I KAMİL

İnsân-ı kâmil: tasavvuf. Fenâfillâh ve bakābillâh mertebelerini geçmiş olup Allah’ın bütün cemal ve celâl isimlerine mazhar olmuş olan; Allah’ın yeryüzünde halîfesi olan, nefsini ve Rabb’ini bilen, Kur’an ahlâkıyle ahlâklanmış olgun insan: Savm u salât ü hacc ile sanma biter zâhid işin / İnsân-ı kâmil olmağa lâzım olan irfân imiş (Niyâzî-i Mısrî). Şu kim oldu Hakk’a vâsıl / Ol oldu insân-ı kâmil (Aziz Mahmud Hüdâyî). İnsan iki kısımdır: Biri kâmil, diğeri nâkıstır. İnsân-ı kâmilde bilcümle esmâ-i ilâhiyyenin âsar ve ahkâmı fiilen zâhir olur (Ahmet A. Konuk).

http://www.lugatim.com/s/%C4%B0NSAN-IKAM%C4%B0L

KÂMİL

(ﻛﺎﻣﻞ) sıf. (Ar. kemāl “tam olmak, olgun olmak”tan kāmil)

1. Noksansız, tam, bütün: “Zer-i kâmil: Ayârı tam altın.” “Kâmilü’l-ayar: Ayârı tam olan.” K’oldu Hak avniyle kâmil bu kitâb (Süleyman Çelebi). Ve kâmil üç gün üç gece ol mahalde ceng-i sultânî olup… (Evliyâ Çelebi). Kalbim benim rekābet eder akl-ı kâmile (Abdülhak Hâmit). ♦ sıf. ve i.

2. Olgunluk yaşında olan (kimse).

3. İlim, fazîlet ve hüner sâhibi, mânevî meziyetleri bakımından belli bir olgunluğa erişmiş (kimse): “Merd-i kâmil.” Kâmile varmadan kâmil olunmaz (Pir Sultan Abdal). Seni Hakk’a kılavuzlayan kâmil bir mürşittir (Kâtip Çelebi’den Seç.).

4. Aklı başında, ciddî (kimse): Aklı başında, kâmil bir adamım demiyorum (Ahmed Midhat Efendi). Kâmildir o insan ki yaşar hâtıralarla / Bir başka kerem beklemez artık gelecekten (Yahyâ Kemal).

5. i. Aruz vezninde “Mütefâilün mütefâilün mütefâilün mütefâilün” veya “Mütefâilün feûlün mütefâilün feûlün” şeklindeki bir bahrin adı, bahr-i kâmil [Aşağıdaki beyitler bahr-ı kâmilin bu iki şekliyle yazılmıştır]: Yeter ey felek bu cefâ yetir (ulaştır) men-i zâra serv-i revânımı / Meh-i tal’atıyle münevver et dil ü dîde-i nigerânımı (Fuzûlî). Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâra düştü / Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâra düştü (Şeyh Gālib).

● Kâmile (ﻛﺎﻣﻠﻪ) sıf. Kâmil kelimesinin kadını ifâde eden, kadın ismi olarak kullanılan veya tamlamalarda ortaya çıkan aynı mânâdaki müennes şekli: “Mâlûmât-ı kâmile.”

http://www.lugatim.com/s/KAM%C4%B0L

MUTASAVVIF

(ﻣﺘﺼﻮّﻒ) i. (Ar. taavvuf’tan muteavvif) Tasavvufu benimseyen ve bu yolla Allah’a ve ilâhî hikmetlere ulaşmaya çalışan kimse, sûfî: Sevdiği birkaç mutasavvıfla Manisa’ya gitmiş (Yahyâ Kemal). Bizim kültürümüzün büyük sîmâlarının pek çoğu mutasavvıflardır dersek mübâlağa etmiş olmayız (Erol Güngör). Türk mutasavvıfları, insanla kâinat ve kâinat ile Tanrı arasında altın köprüler kurarlar (Mehmet Kaplan).

● Mutasavvıfâne (ﻣﺘﺼﻮّﻓﺎﻧﻪ) sıf. ve zf. (Fars. -āne ekiyle) Mutasavvıfa yakışır tarzda, mutasavvıfça: Kulaklarımda sûrelerin nağmeleri ve gözlerimde mutasavvıfâne bir bahar özleten mahmur çini hârikaları var (Rûşen E. Ünaydın).

● Mutasavvıfin (ﻣﺘﺼﻮّﻓﻴﻦ) i. (Ar. çoğul eki -іn ile) Mutasavvıflar: “Mutasavvıfinden bir zat.”

http://www.lugatim.com/s/MUTASAVVIF

MÜRŞİT – MÜRŞİD

(ﻣﺮﺷﺪ) i. (Ar. irşād “doğru yolu göstermek”ten murşid)

1. Rehber, kılavuz, önder: Büyük mürşidimizin emrini minnet dolu gözlerle kabul ettim (Yusuf Z. Ortaç).

2. tasavvuf. Hak ve hakîkate erişme yolunda müritlerine örnek olan, onları irşat eden, rehberlik eden kimse, şeyh: Mürşitle müritleri “ism-i celâl” zikrine başladılar (Rûşen E. Ünaydın). Fakat bir türlü rûhundaki susuzluğu gideremediği için yüzünü tasavvufa çevirmiş, kendisine mürşit arayan genç bir âlimdi (Ahmet H. Tanpınar).

ѻ Mürşid-i âzam: En büyük mürşit, Hz. Muhammed. Mürşid-i kâmil (âgâh): Mânevî yönden Hz. Muhammed’in hakîkatine vâris olma seviyesine erişmiş mürşit, insân-ı kâmil.

http://www.lugatim.com/s/M%C3%9CR%C5%9E%C4%B0T

ŞEYH

(ﺷﻴﺦ) i. (Ar. şeyūat “yaşlanmak, ihtiyarlamak”tan şey “yaşlı kimse”)

1. Bir tarîkata girip seyr ü sülûkünü tamamladıktan sonra o tarîkatın başı durumundaki en yüksek mertebeye çıkan bulunan ve kendisine derviş yetiştirme (irşat) izni verilen kimse; tâliplere rehberlik edip onları tarîkat usûllerine göre irşat etmek ehliyetine sâhip kâmil insan: Semâhânede dervişler şeyhin karşısında diz çöktüler (Rûşen E. Ünaydın). Tasavvuf muhitlerinde, “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” sözü yaygındır (Mehmet Demirci).

2. Ahi teşkîlâtında ve loncalarda bir esnaf birliğinin başı durumunda olan kimse: “Sahaflar şeyhi.” “Tabaklar şeyhi.” Şeyh ve kethüdâ ve ehl-i hibreleri mârifetleri ile âlâ ve evsat ve ednâ îtibârınca bahâları takdir olunup füruht oluna (1640 Narh Defteri). Ulemâdan sonra başlarında tabaklar şeyhi bulunan ve şehrin asıl bel kemiği olan esnaf gelirdi (Ahmet H. Tanpınar). Mâmâfih daha önce de ifâde ettiğim gibi her şehirde, inşaat sektörü dışında kalan esnaf örgütlerinin tümünün liderliği görevini yürütmek üzere aralarında seçmekte oldukları ve adına şeyh-i seb’a veya ahi baba dedikleri bir görevli de mevcuttur (Mehmet Genç).

3. Bir kabîlenin, bir aşîretin başı, halk ağzı şıh: Şeyh Şemun, başında siyah agel ve siyah kefiye otomobilde, yanımda hürmetle konuşmadan oturuyor (Refik H. Karay).

4. eski. Yaşlı kimse, ihtiyar: Tutmadım bunca bana pend ede-gördü şeyh u şâb / Âkıbet bâd ile baş koştum beni etti harâb (Rûhî-i Bağdâdî).

5. Hadis ilminde bir râvînin kendisinden hadis aldığı kimse, hoca.

ѻ Şeyh postu:

1. Tekkelerde tarîkat şeyhinin oturduğu post.

2. teşmil. Şeyhlik makāmı. Şeyh-i fânî: hukuk. Çok yaşlı olup karşı koymaya, savaşmaya, bağırmaya bile kudreti olmadığı için öldürülmesi câiz olmayan kimse. Şeyh-i imâret: Bir imâreti yöneten, yoksullara gerekli yardımı yapan kimse. Şeyhü’l-Harem: Halîfe tarafından Mekke’nin yönetimiyle görevlendirilen memur [Şam vâlileri hakkında da kullanılmıştır]: Îmânı ise öyle ki şeyhü’l-Harem olsa / Kur’ân’ı yakar Kâ’be’yi beytü’s-sanem eyler (Yenişehirli Avnî). Şeyhü’l-islâm: Bk. ŞEYHÜLİSLAM. Şeyhü’l-meydan – Şeyh-i kemankeşan (râmiyan, rumat, tîrendâzan): târih. Bugünkü okçuluk fedarasyonu durumunda olan, Okmeydanı tekkesinin başında bulunan, önceleri kemankeşler arasında seçimle iş başına getirilen, daha sonra pâdişah fermânı ile tâyin edilen kimsenin unvânı. Şeyhü’l-vüzerâ: En yaşlı vezir: Bulsam bugün ol zâtı ki şeyhü’l-vüzerâdır / Yâ Rab ne kadar nükte olur fikrime sâdır (Fâzıl A. Aykaç).

http://www.lugatim.com/s/%C5%9EEYH

SÛFÎ – SÔFÎ

(ﺻﻮﻓﻰ) i. (Ar. < Yun.)

1. Tasavvufa inanan, tasavvufu bir hayat görüşü olarak benimseyen, tasavvuf ehli kimse, derviş, mutasavvıf: Bişr b. Hâris, “Sûfî, Allah için kalbini saf hâle getirmiş olan zattır” demiştir (Taarruf Terc.). Gönül âyînesin sûfî eğer eder isen sâfî / Açılır sana bir kapı ayân olur cemâlullah (İlâhî). Şu halde dînin îman ve ahlâkla, yâni derûnî tarafıyla uğraşmak ve onların bekçiliğini yapmak işi sûfîlere âittir (Erol Güngör).

2. eski. Sofu: Ki sôfî “lâ”dan dem urur, ben her dem “illâ hû” derim (Ak Şemseddin). Sakın katre sanma ey sôfî-sıfat / Hadd ü pâyânı yok deryâdır gönül (Erzurumlu Emrah).

● Sûfiyan – Sôfiyan (ﺻﻮﻓﻴﺎﻥ) i. (Fars. çoğul eki -ān ile) Sûfîler, mutasavvıflar.

● Sûfiyâne – Sôfiyâne (ﺻﻮﻓﻴﺎﻧﻪ) zf. (Fars. -āne ekiyle) Sûfîlere yakışır tarzda.

● Sûfiyye – Sôfiyye (ﺻﻮﻓﻴّﻪ) sıf. Sûfî kelimesinin tamlamalarda ortaya çıkan aynı mânâdaki müennes şekli: “Efkâr-ı sûfiyye: Sûfîlere âit fikirler.” Bk. SÛFİYE

 

SÛFÎLİK – SÔFÎLİK

i. Sûfî olma, mutasavvıf olma durumu: Sûfîlikten nişan budur gāzîler / Sûfî bir ikrâra durmalı imiş (Pir Sultan Abdal). Ömer Efendi’nin teşvîki ile sûfîliğe heves edip meşrebine uygun olmayan yolu bırakıp tasavvuf semtine gitmiş idi (Kâtip Çelebi’den Seç.).

http://www.lugatim.com/s/SUF%C4%B0

VELÎ

(ﻭﻟﻰ) i. (Ar. velāyet “idāre etmek, işini üzerine almak, sevmek”ten velі)

1. Cenâb-ı Hakk’a yakınlık mertebesini kazanmış olan seçkin kul, Allah’ın dostu ve sevgili kulu: Resûlullah şöyle buyurmuştur: Hak Taâlâ buyuruyor ki: “Kim benim bir velîme eziyet ederse bana harp îlân etmiş olur” (Kuşeyrî Risâlesi Terc.). Kalede ve onun eteğine serpilmiş mahallelerde Türk velîleri Roma ve Bizans taşlarıyle sarmaş dolaş yatarlar (Ahmet H. Tanpınar). Bir hadîs-i kudsî meâline nazaran velînin ilmi Hak ilmi, kudreti Hakk’ın kudreti, işi ve sözü Hakk’ın işi ve sözüdür. Tanrı onu her isyandan muhâfaza eder. Velî, kendi nefsini ifnâ edip Hak ile kāim olduğu için Hakk’a çok yakındır (Ali N. Tarlan).

2. Bir çocuğun sorumluluğunu üstüne alan kimse: “Öğrenci velîsi.”

3. hukuk. Velâyet hakkına sâhip olan kimse.

4. “Îmanlı kullarının dostu olan, onlara yardım eden, iyi işlerinde başarı nasip eden, sıkıntılarını gideren” anlamında esmâ-i hüsnâdan (Allah’ın en güzel isimlerinden)dır.

5. Sâhip [Kelimenin bu anlamı bâzı tamlamalarda görülür]: “Velî-i ni’met: Nîmet sâhibi. Bk. VELÎNÎMET.” “Veliyyü’l-ahd: Veliaht.” “Veliyyü’l-emr: Emir sâhibi, âmir.” “Veliyyü’n-ni’me – Veliyyü’n-niam: Nîmet sâhibi, şeyhülislamlar için kullanılan unvan sözü.” “Veliyyü’t-tevfik: “Tevfik sâhibi olan” Başarıya ulaştıran, yardım eden Allah.”

ѻ Velî-i akreb: Velâyet altında bulunan kimseye hısımlık derecesi en yakın olan kimse. Velî-i eb’ad: Velâyet altında bulunan kimseye hısımlık derecesi en uzak olan kimse.

http://www.lugatim.com/s/VEL%C4%B0

……………………………..

 

 

 

 


 

http://isamveri.org/pdfdrg/D198336/2011/2011_SANLII.pdf

…………………………………

“Tasavvufta velilere farklı isimler de verilmiştir: “zahit, arif, derviş, fakir, âşık, eren, ehlullah, miskin, seyyah, garib, nuriye, cuiye, şikeftiye, nussak, ubbad, bekkaun, haifun, kasas, mistik…” gibi. (Uludağ 1994: 113)”. https://krtknadmn.karatekin.edu.tr/files/darulhadis/%C3%87ank%C4%B1r%C4%B1%20T%C3%BCrbeleri%20-%20Copy%201.pdf

 

DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

Derviş. http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c09/c090149.pdf

Erenler. http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c11/c110177.pdf

Evliya (Veli). http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c43/c430011.pdf

Aydın, Mehmet, “İnsân-ı Kâmil”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 22, İstanbul. 2000. http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c22/c220203.pdf 

Mutasavvıf. http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c31/c310248.pdf

"holistik insan". https://www.google.com/search?q=%22holistik+insan%22&gws_rd=ssl

kamil insan. https://www.google.com/search?num=100&newwindow=1&q=kamil+insan&spell=1&sa=X&ei=eTwfVOCQOa3g7Qa27IDICw&ved=0CBoQBSgA&biw=1366&bih=667  

Olgun insan. https://www.google.com/search?q=olgun+insan&gws_rd=ssl

eser adı kısmına kamil insan yazılınca bazı sonuçlar geliyor . http://ktp.isam.org.tr/

……………….

Ahlaki, Manevi Olgunluğa Erişenler, Davranışlarıyla Kendilerini Aşanlar / Kamil İnsanlar / İnsan-ı Kamiller / Mürşid-İ Kamiller / Kamil Mürşitler / İyi Huylular / Güzel Ahlaklılar / Örnek İnsanlar / ( insan-ı Kamiller * iyi huylular ) * Those who have reached moral and spiritual maturity, those who surpass themselves with their behavior / Perfect People / Insan-i Kamiller / Murshid -I Kamiller / Kamil Murshids / Good Morals / Good Morals / Exemplary People / (human-i Kamiller * good-natured ones)      Ahlak; Din; Morality; https://turkbibliography.com/wp-content/uploads/2021/08/id40.pdf


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder