Fatih Sultan Mehmet'in Vizyonu
16.6.2022
Prof. Dr. Süheyla
Artemel
“Fatih'in, uzlaşmacı kişiliği ile Türkiye'deki etnik ve dini
kimlikleri bir arada tuttuğuna vurgu yapan Artemel, şunları anlattı:
"Fatih uzlaşmacı bir kişilikti. Öyle olmasaydı, Ermeni,
Rum, Patrikhane ve bütün bu Türkiye'de yaşayan değişik dinler ve değişik etnik
kökenlerden gelen insanlar, 19. asrın sonuna kadar bir arada, huzur içinde
yaşayabilirler miydi? Bu renkliliği, bu birlikteliği, bu bütünlüğü kardeşlik
içinde tutması tamamen bahsettiğim vizyonuyla ilgili. Buna tabii ki Fatih'in
tasavvuf yönünü de eklemek lazım.''. 28.5.2017. https://www.memleket.com.tr/istanbulun-fethinin-564-yil-donumu-1138052h.htm
Nicolae Jorga,
İstanbul'un Fethi sonrası Fatih'in vizyonunu şöyle özetler
"Artık muhafazakar ve devrini tamamlamış bir siyasetin
temsilcisi olan bütün yaşlıları siyasetten uzaklaştırıp, kendine benzeyen
insanlarla gözü pek daha cüretkar yeni bir rotaya yelken açmayı
planlıyordu". https://mobile.twitter.com/kasmbolat1/status/1098304460105879555
Yevcin
“yaşadığı dönemin ötesinde düşünen fatih'in anısını ,çağının
gerisinde düşünenler yansıtamaz, bugün olan bitenle sultan mehmet'in
düşüncelerinin en ufak paralelliği yok çünkü.
fatih'in vizyonunu anlamak isteyenler biraz araştırsa, biraz
belgesel izlese, kitap okusa yukarıda yazdıklarıma hak verecekler.
tanım: osmanlı'nın 7. padişahı, istanbul'u fetheden komutan,
vizyon sahibi, entelektüel, aydın.
Yevcin, 25.07.2020 11:51 ~ 23:05”. https://eksisozluk.com/fatih-sultan-mehmet--42269?p=72
Prof. Dr. D. Murat
DEMİRÖZ
“FATİH’İN HEDEFLERİ VE VİZYONU
Aslında şu ana kadar iki yazıda çizdiğimiz Fatih Sultan
Mehmet Han portresindeki bütün özelliklerine Fatih’in vizyonunu anlatırken
tekrar değineceğim. Fatih’in amacı neydi? Bu açıktır ki, Fatih Sultan Mehmet
kendine ne Emevî ve Abbasi Sultanlarını, ne İran Şahlarını, ne de Türk
Hakanlarını örnek almıştı. Fatih Sultan Mehmet yeniden Roma İmparatorluğu’nu
kurmak, hem Doğu hem de Batı Roma taçlarını kendinde birleştirmek istiyordu. Bu
yüzden kendini Kayser-i Rum (Roma Sezarı) ve Sultan-ı İklim-i Rum (Roma
ülkesinin Sultanı) olarak adlandırırdı. Roma İmparatorlarının hepsinin ortak
unvanı olan “pontifex maximus / bütün dinlerin başrahibi” unvanını kullanmasa bile,
fiilen o unvanın sahibi gibi davranmıştır. Örneğin protokolde Fener Rum
Patriğini Şeyhülislam’la eşit kabul etmesi yanı sıra, Bizans döneminde
İstanbul’a sokulmayan Ermeni Gregoryen kilisesini İstanbul’a kabul ettiği gibi,
aynı zamanda İstanbul Ermeni Patrikliğini de o kurmuştur. Fatih döneminde
adının başında “Has” olan birçok paşa vardır. Bunlar ne Türk kökenlidir, ne de
devşirmedir. İsminin başında “Has” unvanı olan bu paşalar aslında Fetihten
sonra Müslüman olmuş Bizans Prens ve Asilzadeleridir. Yani Bizans aristokrasisi
İslam’ı kabul ederek daha kuvvetli bir şekilde devlet yönetiminde yer almıştır.
Fatih İstanbul’u ihya ve inşa ederken de bir Türk İslam beldesini değil ama
Büyük Konstantinus ve Büyük Justinianus’un İmparatorluk şehrini temel almıştır.
Yeniçerilerin yeniden teşkilatlandırılması ve tüfekli ağır piyade sınıfına
dönüştürülmesi de Roma Lejyonerleri örneğini takip eder. Fatih’in, belki de
ölümüne bile sebep olan, bu Roma’nın ihyası hayali ve vizyonu son seferinde de
gözümüze sokulur: Gedik Ahmet Paşa’nın başlattığı İtalya’nın fethi projesine
kendisi de bizzat katılacaktır. Amaç Aya Sofya’nın yanına San Pietro
Katedralini ve Şeyhülislam’la patriğin yanına Papa’yı da katmaktır.
Fatih bu hedefini gerçekleştirseydi ne olurdu? Tarih “keşke”
ile yazılmaz, tarih olan bitenin kaydına dayanır. Ancak ben tarihçi değilim ve
fikrimi ifade edeyim: Eğer Fatih zehirlenip öldürülmese idi, muhtemelen bir
sene içinde bütün İtalya’yı fethedecek, Roma’da Batı Roma İmparatoru olarak taç
giyecek, belki Papalığı da İstanbul’a taşıyacaktı. İtalya’nın fethiyle beraber
hem sanat ve ilim alanında önemli katkılar elde edecek, hem de ilkel
kapitalizmin temel finans kurumları ve bu kurumların idare ettiği servet ile
iktisadi ve sosyal hayata bakışımız değişecekti. Belki de başka türlü ve bize
özgü bir kapitalizmin temelleri de atılacaktı.”. 31.7.2020. https://www.gazetebirlik.com/yazarlar/fatihi-anlamak-ii/
Ezgi Başaran
“Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet) tam bir rönensans
insanıydı. Hedefi dünyayı fethetmekti. Kendini Doğu Roma İmparatorluğu’nun
várisi olarak görüyordu. Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergilenen bu kitaplar Fatih’in
vizyonunu anlatıyor. Soldaki İmrozlu Michael Kritovoulos’un yazdığı ve
Fatih’i anlatan Yunanca bir kitap. 1451-67 yılları arasında yaşanan olayları 5
bölüm halinde anlatıyor. Fatih ve son Bizans İmparatoru XI. Konstantin
arasındaki haberleşmeler bu bölümlerin en uzununu oluşturuyor. Yunanlı yazar
Fatih Sultan Mehmet’i kitapta sıkça övüyor ve onu Büyük İskender ile
karşılaştırıyor. Fatih Sultan Mehmet’in Tarihi adlı ikinci kitap ise saray
eşrafından Dursun Bey tarafından yazılmış. Kitabın üstünde tarih bulunmasa da
yazılış tarzı nedeniyle 1400’lerin sonunda kaleme alındığı tahmin ediliyor. Bu
kitapta da Kuran’dan yapılan alıntılarla Fatih ve İskender karşılaştırılıyor.
Bu iki kitap da Latin dillerine ve sanata olan ilgisiyle tanınan Fatih Sultan
Mehmet’in başucu kitaplarıydı.”. 30.1.2005. https://www.hurriyet.com.tr/turkleri-turklere-de-tanitacak-292552
Serhat Açıkgöz
“İstanbul’un yeniden iskan süreci kesinlikle gelişigüzel
insan profili ile düzenlememiş, tamamen geleceğin büyük başkentini ve bir dünya
şehrini iskan etmek amacı ile yapılmıştır. Bu kadar farklı ırk, din ve
mezhepten insanı bir araya getirme ve onu idare etme süreci tabiî ki kolay
olmamıştır. Ancak Fatih’in, vizyonunu anlayabilmek açsından, nasıl bir
kozmopolit şehir inşa etmeye çalıştığını, yukarıdaki bilgiler ışığında çok net
bir şekilde görebiliyoruz.” Serhat Açıkgöz: Fatih Devri Ayasofya Vakfiyesine Göre Ayasofya Vakfı’nın İstanbul’un
Yeniden İnşa Edilmesindeki Önemi. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul, 2010. T. C.
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı İktisat
Tarihi Bilim Dalı. (23.s.)
“Sultan Mehmed, bin bir zorluklar altında gerçekleştirdiği
fetih sonrası, kendi vizyonu içerisinde İstanbul’a atfettiği önemi daha fetih
sırasında, İstanbul’a zarar gelmemesi için göstermiş olduğu çaba ile bizlere
anlatmak istemiştir. Fetih sırasında genç sultan, İsfendiyaroğlu İsmail Beyi
imparatorun yanına göndererek, şehrin yağma edilmesine mani olmak üzere teslim
teklifinde bulunmuştur. Yapılan son tekliften sonra da imparatordan olumsuz
cevap alınması karşınında, iştahla bekleyen cengaver ordusuna yağma izni
vermekten başka çaresi kalmayan genç sultan için bu durum, kurmayı düşündüğü
yeni cihan imparatorluğunun başşehri için, kendisini hiç de hoşnut etmeyen bir
netice olacaktı.59”. Serhat Açıkgöz: Fatih
Devri Ayasofya Vakfiyesine Göre Ayasofya Vakfı’nın İstanbul’un Yeniden İnşa
Edilmesindeki Önemi. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul, 2010. T. C. Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı İktisat Tarihi
Bilim Dalı. (19.s.)
Serhat Açıkgöz: Fatih
Devri Ayasofya Vakfiyesine Göre Ayasofya Vakfı’nın İstanbul’un Yeniden İnşa
Edilmesindeki Önemi. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul, 2010. T. C. Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı İktisat Tarihi
Bilim Dalı
İbrahim Kalın
“İstanbul Üniversitesi'nin temellerinin 1453 yılında
atıldığını hatırlatan Kalın, "500 küsur yıldır dünyaya yetişmiş insanlar
kazandırması, hem geçmişimiz hem de geleceğimiz için çok önemli mesajlar
veriyor. Bir rivayete göre, Sahn-ı Seman Medresesi olarak kurulan İstanbul
Üniversitesinin ilk kuruluş toplantısı, 30 Mayıs 1453'te sonra, yani İstanbul
fethinden sonra yapılıyor. Bu, Fatih'in vizyonunu gösteren önemli bir gerçek.
Çünkü sadece surları ve kaleleri fethetmek yetmiyor, kalpleri ve zihinleri
fethetmek gerekiyor." diye konuştu.”. 18.5.2017. https://www.sonhaberler.com/iu-ogrenci-konseyi-1453-odulleri-sahiplerini-buldu-haber-272432
"Fatih Sultan Mehmet'in
Vizyonu" . "Fatih Sultan Mehmet'in Vizyonunu" (Google aramalarından gelen sonuçlardan
seçtiğimiz alıntılar)
Mete Yarar
"Hizmeti, Ar-Ge'yi, teknolojiyi kopyalayabilirsiniz.
Kopyalayamayacağınız tek şey insan değeridir."
Asıl farkın yaratıcı olarak sağlanabileceğini kaydeden Mete
Yarar, "Vizyoner" olmanın kopyalanamaz olmakla eşdeğer olduğunu ifade
ediyor. Ülkenin gençlerinin benimseyeceği vizyonun, ülkenin bizzat kendi
vizyonu olacağını sözlerine ekliyor. Fatih Sultan Mehmet'in vizyonu ile İstanbul
fethedilmiş olduğunun örneğini ekliyor.”. 13.12.2018. https://vizyonergenc.com/icerik/stratejik-guvenlik-gucu-insan-kaynagi
Ismail Amoutska
“Fatih Sultan Mehmet’in vizyonu ve hedefleri çerçeve-
sinde Ortodoks/Doğu Hristiyanlığı da yeni bir döneme girmiştir. Fatih, 1204
Latin istilasından beri kan kaybeden Ortodoks Hristiyanlığının kendi
denetiminde Katolik Hristiyanlığına karşı siyasi bir koz olarak kullanmak istemekteydi.
Bu sebeple Patrik olarak Gennadios’u atarken ona devlet sınırları içinde
yaşayan Ortodoks Hristiyanların büyük kısmının denetimini ve liderliğini de
vermiştir. Bu şekilde devlet Fener Rum Patrikhanesini bir “süzgeç” misali
Katolik inancın, dolayısıyla Papa denetiminin Osmanlı sınırları içine girmesini
engelleme aracı olarak kullanır. Bu şekilde, Osmanlı kendisine Balkanlar ve
Karadeniz’in kuzeyinde hakimiyet alanı genişletirken paralel olarak
Patrikhane’nin nüfusunu da genişletir. Anadolu ve Rumeli’de bu kadar geniş
nüfusun liderliğini üstlenen Patrikhane’ye, beraberinde büyük bir siyasi güce
de sahip olmayı sağlıyordu. Patrikhane bu güç sayesinde bir yandan kendisini
önce Bulgarları sonra da Rusları millet olarak Hristiyanlaştıran Doğu Roma İmparatorluğu’nun
kültürel olarak devam ettiricisi olarak görmesinden dolayı kendi siyasi
çıkarları içinde kullanılması normaldi. Bu sebeple Osmanlı Devleti’ne bağlanan
her nüfus bir anlamda kendi dilini/kültürünü gelecek kuşaklara aktaramazken,
Osmanlı da kendi değerlerini dayatmazken Patrikhane’de dil olarak Rumcadan
başka bir dil kullanmadığından kendi dilini dayatıyor pozisyonuna geldi.” 2020.
https://www.academia.edu/46937969/OSMANLI_MAKEDONYASINDA_RUM_BULGAR_M%C3%9CCADELES%C4%B0_1895_1906_
Erol Mütercimler
“Fatih Sultan Mehmet’in vizyonu şuydu: Müslüman Roma
İmparatoru olmak. Kanuni Sultan Süleyman’ın vizyonu şuydu: bir İslam dünya
imparatorluğu kurmak. Her iki vizyon da doğruydu, her iki vizyon da haklıydı.
Ama her ikisinin de eksik yanı şuydu. Osmanlı Devleti deniz gücüydü, ama
denizcilik gücü konseptine sahip olan bir devlet değildi. Bu devletin yüksek
stratejisinde denizcilik gücü konsepti hiçbir zaman olmadı. 2011 yılının
Haziran ayına geldik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde de olmadı.
Bizde hiçbir zaman bu gelişmedi. Denizcilik gücü konsepti ne
demektir? Çok özet olarak söyleyeyim; ticari bahriyenizle savaş bahriyenizin ve
geri kalan tüm unsurlarınızın birlikte hareket ettirilmesi demektir. Ama bu
neden olmuyor? Çünkü biz karacılık gücü konseptine sahibiz. Yalnızca biz değil.
Çin böyledir, Rusya böyledir, Almanya böyledir. O nedenle de tarihleri öyle
yazıldı. Umuyoruz ki, bütün bu çalışmalar, bütün bu konuşmalar bizi daha iyi
yerlere götürsün. İnşallah bundan bir-iki yıl sonra bu durumun tersine dönmüş
olduğunu konuşuruz.”. (159.s.). (Baskı tarihi: 2013). https://bodrum.bel.tr/upload/basili_kaynaklar/1_Turgut_Reis_Turk_Denizcilik_Tarihi_Sempozyumu.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder