22 Haziran 2020 Pazartesi

SÖZ VARLIĞI: KELİMELER, TERİMLER, DEYİMLER, KALIP SÖZLER, ATASÖZLERİ, VECİZELER KAVRAMSAL ÇERÇEVE


SÖZ VARLIĞI:
KELİMELER,  TERİMLER, DEYİMLER, KALIP SÖZLER, ATASÖZLERİ, VECİZELER
KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Bülent Ağaoğlu
11.6.2020
---------------------------------------.

Kapsam:
1.Söz varlığının unsurlarını listelemek.
2. her birisinini tanımını vermek.
3. kavram tanımını vermek.


--------------------------.
ALINTILAR

1
“1.1.3. Kalıplaşmış Sözler
1.1.3.1. Atasözleri-Özdeyişler
Atasözleri, adından da anlaşılacağı gibi, “bir ulusun değer yargılarını aktaran; söyleyeni
bilinmeyen, kamuca benimsenmiş, yalın, özlü ve kalıplaşmış sözlerdir. Geniş halk
kitlelerinin uzun deneme ve gözlemler sonucunda edindikleri kanılara dayanan
atasözleri, kuşaktan kuşağa aktarılır” (Adalı, 2009: 108).
-Biçim Özellikleri:
1. “Atasözleri kalıplaşmış sözlerdir. Her atasözü, belli bir kalıp içinde, belli sözcüklerle
söylenmiş olan donmuş bir biçimdir. Sözcükleri değiştirilip yerlerine -aynı anlamda da
olsa- başka sözcükler konulamayacağı gibi sözdiziminin biçimi de bozulamaz” (Aksoy,
1971: 19). Örneğin; Ak akçe kara gün içindir sözündeki akçe yerine altın veya para
denilemez. Azıcık aşım kaygısız başım sözü yerine de Kaygısız başım azıcık aşım
denilemez.
2.Akılda kalıcı olması açısından, atasözleri çok uzun sözler değildir. Genellikle kısa ve
özlü sözlerdir. Az sözcükle çok şey anlatılır: Hazıra dağlar dayanmaz./ Dilin kemiği
yok gibi.
3. “Atasözlerinde genel bir deneyim anlatıldığı ya da bir öğüt verildiği için, yüklemler
genellikle geniş zamanın ya da emir kipinin olumlu-olumsuz biçimlerindedir” (Adalı,
2009: 109). Örneğin Görünen köy kılavuz istemez. / Dost ile ye iç alışveriş etme. /
Akmasa da damlar.
17
-Kavram özellikleri:
1. Uzun bir gözlem sonucu olduğu belli olan, tabiat olaylarını anlatan atasözleri vardır:
Örneğin; Kasım yüz elli, yaz belli. / Kavak, yaprağını tepeden dökerde kış çok olur. /
Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.
2. Atasözleri öğreticidir. “Sosyal olayların nasıl olageldiklerini uzun bir gözlem ve
deneme sonucu olarak bildirirken bundan ders almamızı hatırlatan atasözleri vardır”
(Aksoy, 1971: 21). Örneğin; Minareyi çalan kılıfını hazırlar. / Acındırırsan arsız olur,
acıktırırsan hırsız olur.
3. Bazı atasözleri toplumun töre ve geleneklerini bildirir: Bir fincan kahvenin kırk yıl
hatırı var./ Bacası görülmeyen yerden kız alınmaz.
4. Atasözleri içinde birbiriyle anlamca çelişenleri de vardır: Her koyun kendi
bacağından asılır. / Kurunun yanında yaş da yanar. Yalancının mumu yatsıya kadar
yanar. / Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Bu atasözleri birbiriyle çelişenlere
örnek olarak verilebilir. Atasözleri sonuçta belli bir deneyim sonucunda söylenmiş
sözler olduğu için görüp geçirdiğimiz olaylar da çelişkili olabileceğinden bu türden
karşıt sözlerin olması da yadırganmamalıdır. Bunun yanı sıra, atasözleri kültürel
öğelerin taşıyıcısı olduğundan, farklı kültürler arasında da birbiriyle çelişen atasözlerine
sıkça rastlanır. Örneğin Taş yerinde ağırdır (Türk atasözü). / Kimse kendi memleketinde
peygamber değildir (Batı kültürü atasözü).
-Birkaç biçimi bulunan atasözleri:
1. Atasözleri donmuş birer kalıp olsalar da bazılarının birkaç biçimi bulunabilir:
Dikensiz gül olmaz / Gül dikensiz olmaz. Can çıkmayınca (çıkmadan, çıkmadıkça, çıkar)
huy çıkmaz. Kedi uzanamadığı (yetişemediği) ciğere pis (murdar) der.
2. Bazı atasözleri de bölgeden bölgeye değişik biçimlerde kullanılabilir: Aç tavuk
kendini buğday ambarında sanır. / Aç tavuk düşünde (rüyasında) darı görür.
-Özdeyişler:
18
Vecize ya da özlü söz olarak da bilinen özdeyişler, sıklıkla atasözleri ile
karıştırılmaktadır. Aksan (1996: 37) özdeyişler konusunu, kalıplaşmış sözler başlığıyla
incelemiş ve şu şekilde tanımlamıştır: “…çoğunlukla belli bir kişiye ya da bir olaya
dayanan, çoğu kez ünlü kişilerin, sanatçıların bir olay dolayısıyla söyledikleri, dilde
yerleşen ve çeşitli dillere çevrilerek genelleşen sözlerdir.” Atasözlerinin aksine,
söyleyeni çoğunlukla bellidir, sadece bazı sloganlaşmış özdeyişlerin ilk olarak kim
tarafından yaratıldığı bilinmeyebilir. Örneğin: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir”
(Atatürk), “Düşünüyorum, öyleyse varım” (Descartes), “Adalet mülkün temelidir.”
1.1.3.2. Deyimler
“Her dilde, belli durumu, bir kavramı, bir duyguyu dile getirmek üzere deyim adını
verdiğimiz öğeler kullanılır”(Aksan: 1998: 83). Aksoy (1971: 49) deyim için, “çekici
bir anlatım kılığı taşıyan ve çoğunun gerçek anlamından ayrı bir anlamı bulunan
kalıplaşmış sözcük toplulukları” tanımını yapar.
“Deyimler, bir dilin anlatım yollarını, o dili konuşan toplumun geçmişini, yaşam
biçimini, geleneklerini ve çeşitli özelliklerini belirten önemli ipuçları sağlarlar.
Genel olarak deyimler açısından dilden dile büyük ayrımlar vardır. Örneğin
yağmurun çok yağdığını anlatmak üzere Türk, bardaktan boşanırcasına (yağmur
yağıyor) derken İngilizcede it is raining cats and dogs (“kediler ve köpeklercesine
yağmur yağıyor”) deyimine rastlanır.” (Aksan 1998:36)
-Deyimin Biçim Özellikleri
1. “Deyimler de atasözleri gibi kalıplaşmış sözlerdir. Bu nedenle kendilerini oluşturan
sözcükler yakın anlamlarıyla değiştirilemez. Genellikle sözcüklerin sırası da değişmez”
(Adalı, 2009: 109). Örneğin: Baltayı taşa vurmak deyimi baltayı demire vurmak
biçiminde söylenemeyeceği gibi, aklını başına almak deyimi de aklını kafasına almak
biçiminde kullanılamaz.
2. Deyimler kısa ve özlü anlatım araçlarıdır: Dört dönmek, hazıra konmak, kulak
misafiri olmak…
3. Aksoy (1971: 38) deyimlerin en az iki sözcükle kurulduğunu ve biçim bakımından
genellikle bir söz öbeği, kimi zaman da tümce biçiminde bulunduklarını belirtir: eli
açık, çenesi düşük, kaşla göz arasında (öbek); dostlar alışverişte görsün, incir
19
çekirdeğini doldurmaz (tümce). “Bir mastarla sona eren deyimler, çekime
gireceklerinden ve dolayısıyla bir tümce kuracaklarından bu ikinci kısım içinde yer
alırlar”: kulak kesilmek, damarı tutmak… Bunlar “kulak kesildim”, “damarı tuttu” gibi
tümceler oluştururlar.
- Deyimin Kavram Özellikleri
1. “Deyim, bir kavramı belirtmek için bulunmuş özel bir anlatım kalıbıdır; genel kural
niteliğinde bir söz değildir. Deyimi atasözünden ayıran en önemli özellik budur” (Ö.
Aksoy, 1971: 39). Örneğin bulunduğu düzeyden daha aşağı bir duruma düşmeyi
anlatmak için attan inip eşeğe binmek; çok büyük korku geçirdiğini belirtmek için ecel
teri dökmek deyimlerini kullanırız. Atasözleri ise, genel bir kuralı, bir deneyimi dile
getirirler ve bir yargı bildirdikleri için her zaman tümce biçimindedirler: İşleyen demir
ışıldar. Üzüm üzüme baka baka kararır.
2. Deyimlerin amacı, bir kavramı özel bir kalıp içinde ya da çekici, hoş bir anlatımla
belirtmektir. Atasözleri gibi öğüt verme amaçları yoktur.
3. Bazı sözler, fiil çekiminin değişmesi ile atasözüyken deyim, deyimken atasözü
durumuna girerler. Örneğin, Doğmadık çocuğa don biçilmez bir atasözüdür. Doğmadık
çocuğa don biçmek ise bir deyimdir.
4. Deyimlerin bazılarında sözcükler gerçek anlamlarıyla kullanılırken bazılarında da
kendi anlamları dışında kullanılır. Örneğin, hem suçlu hem güçlü, özrü kabahatinden
büyük gibi deyimler kendi anlamlarıyla kullanılırken; saçını süpürge etmek, göz kulak
olmak, hapı yutmak gibi deyimler anlamları dışında kullanılan deyimlerdir.
-Biçimi Değişebilen Deyimler:
Deyimler kalıplaşmış yapılar olsa da bazı deyimlerde tümce yapısı ve ana sözcükler
değişmemek üzere, çekimlerde ve zamirlerde değişiklikler olabilir. Örneğin, pot kırmak
(pot kırdım, pot kırdın…), hava hoş olmak (bana/ona… göre hava hoş).
-Benzetmeli Deyim yapıları:
20
Deyim olarak saymaya elverişli olan ve olmayan bazı “benzetmeli” anlatımlar vardır:
a) “Bilindiği üzere benzetme edatı olan “gibi”, benzetmedeki iki “taraf”ın güçlü
olanından sonra gelir. Bunun arkasından “benzetme yönü”nü belirtecek olan
“sıfat” söylenmezse “…gibi” takımı, bu sıfatın yerini tutar. Yani “buz gibi”
sözü-kendisinden sonra “soğuk” sıfatı kullanılmasa bile-“çok soğuk” anlamına
gelir” (Aksoy, 1971: 43). Pamuk gibi, dev gibi, arslan gibi vb. kullanımlar
deyim olarak kabul edilmemektedir.
b) Bazı benzetmeler ise çekici bir anlatım içinde kalıplaşmış olduğundan deyim
sayılmaktadır: Tereyağından kıl çeker gibi (işi halletmek), süt dökmüş kedi
gibi(durmak), arpacı kumrusu gibi (düşünmek) vb. kullanımlar bu gruba örnek
olarak verilebilir. (Atasözleri ve deyimlerle ilgili daha detaylı bilgi için bkz:
Aksoy, 1971: 19-49)
1.1.3.4. Kalıp sözler
Atasözleri ve deyimler ile birlikte kalıplaşmış dil birimlerini oluşturan kalıp sözler,
araştırmacılar tarafından çeşitli adlarla ve farklı ölçütlere dayanılarak tanımlanmış, ilişki
sözleri, kültür birim, bağlamsal sözler ya da karşılama sözleri olarak da
adlandırılmıştır.
Çotuksöken (1994: 8), kalıp sözleri “en az iki sözcükten oluşan, içindeki sözcükleri
temel (düz) anlamlarını yitirmeden yeni bir kavramı, durumu, eylemi karşılayan söz
öbekleri” olarak tanımlamıştır.
İlişki sözleri terimini tercih eden Aksan’a (1996: 35) göre bu sözler, “bir toplumun
bireyleri arasındaki ilişkiler sırasında kullanılması âdet olan birtakım sözlerdir.” Belli
durumlarda söylenmesi gelenek halini almış olan bu sözler, kültürlerin ayrılmaz bir
parçası olarak algılanmaktadır.
Her toplumda o toplumun kültürüne özgü, belli durumlarda söylenmesi gelenek olmuş
sözler, duyguları açığa vuran kalıplar, çeşitli klişeler vardır. Örneğin bir kimseyle
21
karşılaştığımızda, onu selamlarken, bir kimseden yardım ya da iyilik gördüğümüzde, bir
kimsenin hasta olduğunu öğrendiğimiz durumlarda söylediğimiz sözler gibi. Bu sözler,
Türkçe konuşan insanların birbirleriyle kurdukları ilişkiler konusunda, dolayısıyla da
onların kültürü hakkında bize bir fikir verir.
“Kalıp sözler, dilbilgisel yapı ve kullanım sıklığına göre de tanımlanmıştır. Bu
ölçütlere dayanılarak, kalıp sözlerin sayı ve kişi öğeleri dışında değişmeyen ve
kullanımları çok sınırlı olan birimler olduğu belirtilmiştir(Tannen vd. 1981: 38).
Kalıp sözlerin bu tanımda belirtilen ilk özelliği, şöyle bir örnekle açıklanabilir:
Yola çıkan birisine söylenen Güle güle [git, gidin] kalıp sözünü *Gülerek
gülerek[git, gidin] şeklinde söylersek, bunu kalıp söz olmaktan çıkarmış, emir
kipinde çekimlenmiş “git-” eyleminin nasıl yapılması gerektiğini belirten ve
ikilemeden oluşan bir zarf öbeği haline getirmiş oluruz. Kalıp sözlerin ikinci
özelliğini göstermek için de şöyle bir örnek verilebilir: Güle güle büyütün kalıp
sözü sadece bebeği olan kişilere söylenebilir. Aynı sözün küçük bir evcil hayvanı
büyüten ya da bir çiçek yetiştiren kişilere söylenmesi uygun düşmez.” (Gökdayı,
2008: 91)
Her toplumda, her dilde görülen kalıp sözlerden, içerik olarak birbirine yakın olanları,
çoğunlukla dinsel inanışlardan kaynaklanan ve çeşitli etkenlere dayanan benzer
biçimleri olanları vardır. Örneğin Türkçede genellikle bir işin istenen biçimde
sonuçlanması üzerine söylenen Allah’a şükür sözü ile Fransızcadaki dieusoitloué, grâce
à Dieu sözleri hemen hemen aynı durumlarda ve aynı amaçlarla söylenir (Aksan, 1998:
160, 161). Bunlar gibi birbirine benzeyen yapılar dışında, aslında çoğu kalıp sözün
başka dillerde karşılıkları yoktur. Örneğin el öpenlerin çok olsun, ağzından yel alsın,
gözünü seveyim gibi kalıp sözlerin başka bir dilde birebir karşılıklarını bulmak güçtür.
Türkçede doğum, evlenme, ölüm, yardım isteme, teşekkür etme gibi birçok amacı olan
kalıp sözler bulunmaktadır. Hürriyet Gökdayı (2008), “Türkçede Kalıp Sözler” başlıklı
makalesine bu konuyu incelemiş ve kalıp sözleri anlamlarına göre kavram alanı temelli
alt gruplara ayırmıştır:
Hayırdua ve iyi dilek bildirenler: güle güle oturun, Allah razı olsun, Allah ne muradın
varsa versin, mutlu yıllar, doğum günün kutlu olsun, iyi bayramlar
Küfür, beddua-ilenç bildirenler: lanet olsun, Allah cezasını versin, Allah kahretsin,
Allah bela(sı)nı versin.
22
Duygusal tepkileri dile getirenler (Korku, sevinç, şaşkınlık, acıma, çağrı, buyruk,
yasaklama, vb.): güler misin ağlar mısın?, Allah aşkına, aklına şaşayım, Allah çarpsın,
güleriz ağlanacak halimize.
Selamlaşma bildirenler: günaydın, iyi akşamlar, iyi sabahlar, selamünaleyküm (dinsel
bir yan anlamı söz konusudur), iyi günler, merhaba.
Ayrılık bildirenler: hoşça kal, görüşmek üzere, iyi yolculuklar, görüşürüz, Allah'a
ısmarladık, elveda.
Batıl inançları bildirenler: iyi saatte olsunlar, şeytan kulağına kurşun, elemtere fiş kem
gözlere şiş, nazar değmesin.
Bir istek bildirenler: saatiniz var mı?, ateşiniz var mı?, sadede gelelim, bize de buyurun,
gereğini arz ederim, durakta inecek var, bana müsaade.
Konuşanı veya dinleyeni yüceltme bildirenler: senden (sizden) iyi olmasın, sözünü balla
kestim, estağfurullah, rahatsız ediyorum, rica ederim.
Bir isteği kabul veya reddetme bildirenler: baş üstüne, eyvallah, amenna, Allah derim,
âmin, emredersiniz, maalesef, maatteessüf.
Dinleyeni eleştirme, uyarma, tehdit etme bildirenler: ben sana gösteririm, benden günah
gitti, benden söylemesi, dikkat, dikkatli ol, ağzına acı biber sürerim, alacağın olsun,
Allah'tan korkmaz kuldan utanmaz.
Genel bir davranış veya düşünce bildirenler: tarih tekerrürden ibarettir, tebdil-i mekânda
ferahlık vardır, her şey olacağına varır.
23
Töre, gelenek ve kültürel değerleri yansıtanlar: elçiye zeval olmaz, yediğin içtiğin senin
olsun gezdiğin gördüğün yerleri anlat, ölülerin ardından kötü söz söylenmez,
ellerinizden öperim, küçüklerin gözlerinden öperim, ayıptır söylemesi.
Dini inançları bildirenler: Allah bilir, günah, Allah kerim, kadere meydan okunmaz,
Allah’tan geldi, takdir-i ilahi, inşallah.
Soru sorup cevap isteyenler: eş olarak kabul ediyor musunuz?, hemşe(h)rim memleket
nere?, merhumu nasıl bilirdiniz?
Özür dileme bildirenler: pardon, affedersin, kusura bakma, kusura kalma, özür dilerim.
Sembolik olarak ödüllendirme bildirenler: aferin, bravo, berhudar ol, su gibi aziz ol, el
öpenlerin çok olsun.
Minnet, teşekkür bildirenler: teşekkür ederim, teşekkürler, sağ ol(un), elin(iz)e sağlık,
zahmet oldu.
Gökdayı (2008: 106) bu sınıflandırmalarının ardından, kalıp söz kavramına ayrıntılı bir
tanım da getirmiştir:
“Bu sözler, önceden belirli bir biçime girip öylece hafızada saklanan, söyleneceği sırada
yeniden üretilmeyip olduğu gibi hatırlanarak ve eğer gerekiyorsa bazı ekleme ve
çıkarmalar yapılarak kullanılan, tek bir sözcükten, ardışık veya aralı sözcüklerden
oluşabilen, belirli durumlarda toplumun benimsendiği sözleri sunarak iletişimin
kurulmasına veya devamına yardım eden ve kullanım yerleri çok sınırlı olan kalıplaşmış
  
2
Söz Varlığının Tasnifi
Karademir, F. (2019). “Türkçe Söz Varlığı Tasnifinde Kullanılan Bazı Terimler Üzerine”, Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences, 5(18): 736-744. http://journalofsocial.com/Makaleler/567816936_8.%20ID157_5-18.Karademir._736-744.pdf

3


Türkçe Sözlük "Ara-Bul" İşleminin Açıklamaları
      Türkçe Sözlükte (Dil Derneği, 3. Baskı, Eylül 2012) etkileşimli sorgulama yaparak sözcüklerin; sözcüğün yer aldığı deyimler, kalıp sözler ve söz öbeklerinin anlamlarını bulabilirsiniz.

      Sözcük arama işlemi iki biçimde yapılabilir:

"ile başlayanlar"ın aranması: Bir sözcüğün baştan en az iki (2) harfi girilerek, bu harflerle başlayan tüm sözcükleri aramak için kullanılır. Sözcüğün başındaki birkaç harf sözcük arama kutusuna girilip "ARA" düğmesi tıklanır. Girilen harflerle başlayan sözcükler ekranda listelendiğinde istenilen sözcüğün yer aldığı kutuya tıklanarak bu sözcüğün anlamı görüntülenir.

"sözcüğünü"n aranması: Aranan sözcüğün tamamı (tüm harfleri) sözcük arama kutusuna girilip "ARA" düğmesi tıklanır; aranan sözcüğün anlamı ekranda görüntülenir. Aranan sözcük sesteş (eşsesli) ise ayrı anlamları içeren maddebaşları (I), (II),.. ile belirtilerek  ekranda görüntülenir; istenilen sözcüğün yer aldığı kutuya tıklanarak bu sözcüğün anlamı görüntülenir.

      Düzeltme imi (^) olan ünlülerin yer aldığı sözcükler (hâlâ, kâğıt, kâr, rüzgâr vb.), düzeltme imi kullanılarak aranır.

            **Bilgisayarda düzeltme iminin yazılması: Üst (ñ) tuşu ile aynı anda 3'e basılır, ardından düzeltme imi kullanılan harfin tuşuna basılır. Örneğin "â" yazılırken önce (ñ) tuşu ile aynı anda 3'e basılır, sonra eller tuşlardan çekilir ve "a" tuşuna basılır.
TÜRKÇE SÖZLÜK KULLANICI KILAVUZU

1.  Sesleri eş, kökenleri ayrı olan sesteş (eşsesli) sözcükler aynı maddelerde, ayraç içinde Romen rakamları verilerek bitmek (I), [bitmek (II); el (I), el (II); horlamak (I), horlamak (II) gösterilmiştir.

2.  Sözcük türleri açısından sözcüğün dilbilgisindeki yeri a. (ad), öna. (sıfat); ad. (adıl), be. (belirteç), bağ. (bağlaç) ... biçiminde gösterilmiştir.

3.  Sözcüğün kökeni kısaltmalarla (Ar., Far., Fr., İng.) ya da daha açık biçimde avakado, jaguar (Amerika yerlilerinin dilinden), bankiz (İskandinav dillerinden), baobap (Afrika yerlilerinin dilinden), batik (Malezya dilinden), mavzer (yapımcısı Mauser’in adından), anorak (Eskimo dilinden), aznavur (Gürcüceden) ... gösterilmiştir.

4.  Sözcüklerin hangi alanda kullanıldıkları kısaltmalarla (gökb., hek., kim.) verilmiştir.

5.  Kimi sözcüklerin sesletimi “–” (uzun seslem), “.” (kısa seslem) biçiminde verilmiştir. Dilimize Arapça ve Farsçadan giren uzun ünlülü sözcüklerin bir bölümü zamanla Türkçe söyleyişe uymuş, bunların orta ya da son seslemlerindeki uzun ünlüler yalın söyleyişte kısalmıştır. Bu tür sözcüklerin sesletimini gösterilirken özgün biçimleri değil, Türkçedeki söylenişleri dikkate alınmıştır. Sözgelimi “damat” sözcüğünü (- -) biçiminde değil, (-.) biçiminde; “malum” sözcüğünü (- -) biçiminde değil, (- .) biçiminde; “mimar” sözcüğünü (- -) biçiminde değil, (- .) biçiminde gösterilmiştir.

6.   Eylemler çatılarına (geçişli, geçişsiz...) göre değil, aldıkları tümleçlerin ad durumlarına göre verilmiştir.

7.  Sözcüklerin tanımında yalınlık gözetilmiş, çokanlamlı sözcüklerde temel, yan, terimsel, değişmece (mecaz) anlam sırasına önem verilmiştir. Ayrıca tanımlarda ayrıntılara girilmeden temel öğeleri içermeye özen gösterilmiştir.

8.  Özel adlarla başlayan deyimler, kalıp sözler özel addan sonra gelen sözcükte gösterilmiştir. Örneğin “Ahveş’in keçisi gibi baş sallamak” “keçi”, “Kambersiz düğün olmaz” “düğün”, “Hanya’yı Konya’yı anlamak” “anlamak” maddelerinde verilmiştir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder