11 Eylül 2024 Çarşamba

İslam İşbirliği Teşkilatı Ülkeleri Parlamentolar Birliği (İSİPAB) Genel Sekreteri Prof. Dr. Mahmut Erol KILIÇ’ın Açılış Konuşması

İslam İşbirliği Teşkilatı Ülkeleri Parlamentolar Birliği (İSİPAB) Genel Sekreteri Prof. Dr. Mahmut Erol KILIÇ’ın Açılış Konuşması

Yer: Türk Dünyası Bilgeler Zirvesi Gonul Sultanlari Bulushmasi-1-2014

https://turuz.com/storage/atalarsozu/0257-1-Turk_Dunyasi_Bilgeler_Zirvesi-Gonul_Sultanlari_Bulushmasi-1-2014-576s.pdf

Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı

 ..................................................................

 

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın Adıyla…

Muhterem ricâl-i devlet, muhterem ricâl-i ilim ve irfan ve muhterem hâzirûn, konuşmamın başında hepinizi hürmetle ve muhabbetle selamlarım…

Bu toplantımızın başlığı, malum “Bilgeler Zirvesi”… Bu başlık bana bazı ilkesel şeyler üzerinde bir kere daha düşünmemi sağladı. Yüksek müsadelerinizle bunları sizlerle paylaşmak isterim.

Malum “Felsefe” kelimesini ve “Filozof” veyahut da “Feylesof” kelimesini duymuşuzdur. Felsefe tarihi kitaplarında “felsefenin babası” tabiriyle ilk filozof olarak tanıtılan kimse malumunuz olduğu üzere Pisagor’dur (Pithagoras). Aslında bu zat Mısır da eğitimini tamamlayıp, kendi beldesine Samos’a geldiğinde bir halka oluşturur.

Uzun seneler süren bu derslerin neticesinde öğrencileri kendisine “Üstadımız bize ne güzel şeyler söylediniz. Biz bunları bilmez idik.

Kâinatın sırrını, insanın sırrını biz sizden öğrendik. Siz olsa olsa Tanrı olursunuz herhalde” dediler. O da “hâşâ sümme hâşâ!” diye cevap verdi. (Tahkiye ve temsil yapıyorum, lütfen literalistler gibi ayniyle vâkî zannetmeyiniz. Bu bir öğretim metodudur.) Bunun üzerine “o zaman sen ancak bir peygambersin’ dediler. “Hayır, ben o da değilim” diye cevap verdi. Peki, o zaman “Sen bir Bilge’sin yani bir Sofia’sın, Bilge bir kimsesin” dediler. İrfan ve hikmet sahipleri tevazu sahibi olmak zorundalar. Tevazu sahibi birisi olarak dedi “Hayır bu saydıklarınızın hiç biri değilim, bu derecelerin hiç birine sahip değilim. Siz o bilgeleri tanımadınız, o Sofia’ları tanımadınız ama ben onları tanıdım, onlar tarafından eğitildim. Aramızdaki fark bu”.

Öğrencileri “O zaman üstadım sana ne diyelim, ne isim verelim?” dediler. Lütfen dikkat edin felsefe işte tam bu noktada başlıyor. İlk defa filozof kelimesi kendisi için kullanılacak. Dedi ki “Kişi sevdiğiyle beraberdir” fehvasınca bana ancak o ‘Bilgeleri ve bilgeliği seven kişi’ derseniz bunu kabul edebilirim. Onun için Sofia’nın başına “Philo” ilave edin o zaman kabul ederim dedi. Tek başına Sofia “bilge” veyahut “bilgelik” demek. “Philo” ise “seven” demek, “muhib” demek. Bu ek modern Türkçede “Fil” halini alarak bazı hastalık isimlerinin peşine ilave edilir.

Böylece ilk defa “ Philo-Sophia” kelimesi yani Türkçe yazılışı ile “Filozof” tabiri Pisagor için kullanılmış oldu. Fakat şunu da gözden kaçırmayalım ki meseleye bu şekilde bakıldığı zaman Felsefe bir zirve değil aksine o zirveden düşüşün başlangıcı olmaktadır.

Çünkü bilgeler gitti, onları bir şekilde yitirdik. Onların yerine onları sevenler geldi, yani feylezoflar geldi. Tabii ki Gelenek’ten bu düşüş modern zamanlara doğru daha da süratlenince günümüzde hakiki manasıyla filozof da kalmadı. Hatta bu kelime traji-komik bir şekilde komedi filimlerine başlık ve konu oldu. Peygamber Efendimiz (sav) tam da bu manada buyurdu ki: ‘İçinizden bilgelik ancak bilgeler alınması suretiyle kalkacak’. Yunusleyin şerhedersek bu hadisi: “Göçtü kervan kaldık dağlar başında”. Asrımızın mühim mütefekkirlerinden Rene Guenon, nam-ı diğer Abdulvahid Yahya derki: “Böylece batıda felsefe aslında tefekkürün başlangıcını değil onun dejenerasyonun başlangıç noktasıydı.

Şimdi bu girişten sonra şunu ifade etmek isterim ki ‘Bilgeler Toplantısı’ adındaki bu toplantıya çağrıldığımız zaman, ben kendi adıma konuşayım, bilge değil ancak ‘bilgeleri sevenleri seven kişi’ sıfatıyla aranızda bulunduğumu peşinen arz etmek isterim. Her halukarda bu toplantının İslam dünyasının bugünkü hal-i purmelâli göz önünde bulundurulduğunda çok anlamlı bir toplantı olduğuna inanıyor ve emeği geçen herkesi bir kere daha huzurlarınızda tebrik ediyorum.

Halen deruhte etmekte olduğum uluslararası vazifem gereği İslam dünyasını en doğusundan en batısına kadar sürekli gezmekteyim. Bazı acı gerçekleri sizlerle paylaşmak istiyorum. İçi kan ağlayan bir kardeşiniz olarak konuşuyorum. Şu anda biz burada ulvî bir gaye için toplanırken İslam dünyasının bir yerinde nasıl 100 tane daha kız çocuğu kaçırırız ve bunları cariye olarak nasıl kullanırız diye bir araya gelen insanlar var. Veyahut taaddüd-i zevcât âyetinde geçen ‘iki – üç’ adedinden kasdedilen aslında bunların kareköküdür diyerek toplanan kimseler var. Bunun sonucunda 29 tane hanımı olan

Afrikalı müftü var. Yine İslam dünyasının başka bir yerinde, ismini Türk Dünyası Bilgeler Zirvesi: Gönül Sultanları Buluşması de vereyim, Mısır’da Piramitleri nasıl yıkarız veyahut el kesme cezası uygulanırken kolu uyuşturmalı mı uyuşturmamalı mı üzerinde günlerce tartışan bazı Müslümanlar var. Yine İslam dünyasının bir yerinde adına ‘Gençler’ denen bir gurubun yine müslüman bir ülke olan Türkiye’den sırf onların fakir toplumlarına yardıma gelmiş yardım kuruluşlarına ve Türkiye sefaretine nasıl bir bombalı saldırı düzenleriz diye kafa yormaları aksine üzerinde ciddi ciddi düşünülecek bir durumdur. Ben 17-18 yaşlarındaki bu gençleri sorumlu tutmak yerine onları böyle düşünmeye sevkeden zihniyet dünyasını sorgulamanın daha isabetli olacağı kanaatini taşıyorum.

Bazı ülkelerin finansal destekleriyle açılan medreselerde alınan dersler neticesinde üretilen bu nevzuhur İslam tipinin maalesef bizim bilgelerimizin yani Mevlana’lar, Hoca Ahmet Yesevi’ler, Hacı Bektaş Veli’ler ve Yunus Emre’lerin bize öğrettiği İslam geleneği terbiyesinden farklı bir İslam tipi olduğunu söylemeliyiz. Bunlar yeni çıktı. Ve bu İslam birilerinin işine geliyor, yatırım yapılıyor üzerinde.

Bu açıdan tekrarlıyorum bizlerin burada Anadolu’nun ruhunu oluşturan böylesi bilgeler üzerine bir toplantı tanzim ediyor olmamız çok ama çok önem arzediyor. Lakin yetkililere bir söylemek istiyorum ki bizim bu toplantılarımız burayla sınırlı kalıyor. Biz bize konuşuyoruz. İslam dünyasına model vermede maalesef bir katkımız olamıyor. Ariflerimizin, mütefekkirlerimizin kitabları Arapça’ya, Farsça’ya veyahut İngilizce’ye, Fransızca’ya çevriliyor değil. Hâlbuki Körfez ülkelerinden bir âlim öksürse hemen tercüme ediliyor. Yanlış anlaşılmasın karşı değilim. Fikir fikirdir…

Çeklerin 2011’de vefat eden son devlet başkanları Václav Havel’in meşhur bir sözü var. Bence çok mühim. Fakat modern zamanların koşuşturması içerisinde unutulup gitti. Her şey çok çabuk tüketiliyor. Demişti ki: “Şimdiye kadar ülkeler kaç tane mühendis, kaç tane politikacı, kaç tane iş adamı çıkardıklarına göre değerlendirilirler idi. Fakat bundan sonra ülkeler artık kaç tane bilge, kaç tane ârif, kaç tane filozof çıkardıklarına göre değerlendirilecekler”. Birleşmiş Milletler’in yeni kriterlerine göre artık bir ülkenin gelişmişlik seviyesi sadece ekonomik parametrelerin ölçülmesiyle değerlendirilmeyecek.

O insanların kültür seviyesi, eğitim düzeyleri ve hoşgörü düzeyleriyle beraber külli bir değerlendirmeyle tesbit edilecek. Ne mutlu bize ki şimdilerde ihmal ettikse de yeri geldiğinde prensiplerini izleyeceğimiz bilgelerimiz var.

Ben sözlerimi bu açılış konuşmasında daha fazla uzatmak istemiyorum. Madem her konuşmacı konuşmasını bir şiirle süsleyerek  tamamladı ben de muhterem Milli Eğitim Bakanımızın müsadeleri ile geleneği bozmayayım ve Nâşîd’den bir şiir okuyarak tamamlayayım:

Ne ta’lîm ü ta'allümden ne hod üstâddan gördüm

Ne gördümse felekte feyz-i isti'dâddan gördüm


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder